Önsözünü Ayşe Arman yazdı, arka kapağını ise Cüneyt Ülsever… Ön kapağını Elif Şafak, Yılmaz Özdil, Yasmin Levy, Can Dündar süsledi, sayfalarını ise niceleri… Şalom yazarı Aylin Yengin, ‘Anne Bak Ne Çok Ünlü Tanıyorum’ kitabının nasıl ortaya çıktığını, hangi ‘ünlü’ ile neler yaşadığını anlattı…
Aylin seni tanıyabilir miyiz?
Nasıl yani? Beni Şalom’da herkes tanır (gülüşmeler). İlkokulu Şişli Terakki’de, ortaokul ve lise eğitimimi Notre Dame de Sion’da tamamladım, sonra da Boğaziçi Üniversite’sinde okudum – İngilizce Öğretmenliği bölümü mezunuyum. 1985 yılında Şalom’da İç Haberler servisinde yazmaya başladım ve diyebilirim ki yazma sevdam o yıllarda başladı. Bu konuda sevgili Süzet Sidi’nin yardımları yadsınmaz. Çeviriye olan ilgim ise Boğaziçi’nde okuduğum yıllarda başladı, ancak mezuniyetten sonra iş hayatına kaptırdım kendimi. Herkesin dediği, “dil nankördür” görüşüyle hareket ederek, bildiğim yabancı dilleri kaybetme korkusuyla kitap çevirisine başladım ve yaklaşık on üç senedir profesyonel çevirmenlik yapıyorum. 27 senede işimi değiştirdim, tarzımı değiştirdim, evimi değiştirdim, ama Şalom’da çalışmaktan hiç vazgeçmedim…
Yazarlık nasıl başladı?
Valla ben buna yazarlık gözüyle bakmıyorum. Kitabımın arkasında da belirttiğim gibi, şimdiye dek 35’e yakın (belki fazladır) kitap tercüme etmiş biri olarak, herkes günün birinde benim de bir kitap yazacağım inancındaydı, oysa bu kitabı ben yazmadım. Bu kitap, bana değerli zamanlarını ayıran, beni kırmayıp randevu veren ve sorularımı sabırla yanıtlayan tüm değerli insanların eseri, onların sözleri… Buradan hepsine tekrar teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Günün birinde kurgusu, karakterleri, öyküsü, başka bir deyişle ‘tamamı’ bana ait bir kitap yazarsam, ancak o zaman kendimi yazar addedeceğim.
Yıllardır yazılarını takip ediyoruz, ünlülerle röportaj fikri nasıl çıktı ortaya?
Açıkçası bu haftalık Şalom toplantılarından birinde benim ortaya attığım bir fikirdi. O güne dek hep cemaatimizin ‘ünlü’ kişileriyle röportajlar yapılıyordu. Ama tabii sayıları iki elin parmaklarını geçmeyen bu kişilerle sürekli röportaj yapılınca, artık ne sorulacak yeni bir soru, ne de irdelenecek yeni bir konu kalıyordu. Genel Yayın Yönetmenimize bu fikrimi açtığımda, aklımda ne bir isim vardı, ne de bu ünlü kişilere nasıl ulaşabileceğim konusunda bir ipucu. Ama bir yerden başlamak gerekiyordu. Önerim kabul edilince, o günlerde okumuş olduğum ‘Maraz’ adlı kitabın yazarı Hande Altaylı’ya bir e-posta attım ve kitabına hayran kaldığımı, onunla bu konuda bir söyleşi yapmak istediğimi söyledim. O kadar candan yaklaştı ki, sevinçten havalara uçtum. Sonra da diğerleri geldi…
Kimlerle röportaj yaptın?
Aslında kitabın içeriğinde farklı dallardan, farklı mesleklerden ünlülere rastlamak mümkün. Uğur Dündar’dan Ayhan Sicimoğlu’na, Ayşe Arman’dan Demir Demirkan’a, Buket Uzuner’den Yasmin Levy’ye kadar… Hepsini söylemeyeyim, sürprizi kaçmasın! Bu kişilerin her biri bana göre mesleğinde büyük bir başarı yakalamış olan ünlüler. Aslına bakarsanız kitabın adını kendisiyle paylaştığımda, Can Dündar, biraz tedirginlik duymuştu. “Ne olur şu ‘ünlü’ lafını kullanmamaya çalış. Seninle konuşan insanlar muhtemelen ‘ünlü’ olmak dışında bazı vasıflara sahiptirler, en azından ben öyle anılmayı hak etmediğime inanıyorum. Özellikle de çevredeki ‘ünlü’leri görünce…” demişti gülerek. Ne yazık ki Türkiye’de ünlü olarak adlandırılanlar, haftalık magazin dergilerinde boy gösteren kişiler. Oysa bana göre esas ünlü, meslekleri ile ön plana çıkan yazarlar, gazeteciler, müzisyenler. Bu dünyaya kalıcı eserler bırakan onlar çünkü!
Kitaplaştırma fikri nereden çıktı?
O kadar güzel (bana göre tabii) ve kapsamlı söyleşilerin sadece gazete arşivleriyle sınırlı kalmasına gönlüm razı olmadı. Neticede Şalom haftalık bir gazete ve yedi günün sonunda güncelliği yitiriyor, oysa bu söyleşilerde konuşulanlar, tartışılanlar bir haftadan daha uzun süre gündemde olması gereken konuları kapsıyor. Geçtiğimiz yazın başında, söyleşilerimi kitaplaştırma fikrini ortaya attığımda gerek Genel Yayın Yönetmenimiz İvo Molinas, gerekse Gözlem Kitap’ın sorumlusu Gila Erbeş’e beni tereddütsüz desteklediler. Madem öyle, bu güzel projeyi hayata geçirmemiz gerekir, diye düşündüm.
Her yerde satılıyor mu?
Umarım stoklarında tükenmiştir (gülüşmeler) ama bildiğim kadarıyla tüm Remzi Kitabevi ve D&R’larda satılıyor. Ayrıca tabii Gözlem Kitap ([email protected] / www.gozlemkitap.com) ve kitapyurdu, pandora gibi bilumum internet sitelerinde de satışı devam ediyor.
Bu kitabın okuyuculara vereceği mesaj sence nedir?
Ne yalan söyleyeyim, ne söyleşileri yaparken, ne de onları derlerken herhangi bir mesaj kaygısı içinde değildim… Genel anlamda bir söyleşinin doğallığıdır onu cazip ve okunabilir kılan. Eğer mesaj kaygısı içine girerseniz doğallığınız yok olur gider, sadece bir konuya kenetlenir kalırsınız. Bana göre bu kitabın en güzel mesajını önsözünü yazan Ayşe Arman verdi: “Merakının hiç bitmemesi… Röportaj aşkı ateşinin, seni hep kavurması dileğiyle… Utanmadan sor! Çekinmeden sor! Sen hep sor!” Sanırım benim yapmak istediğim şey de bu.
Röportajlardaki anılarını paylaşır mısın?
Kitabımda yer alan her söyleşinin başına, kiminle görüşmüşsem onun kısa bir biyografisini ve röportaj öncesinde ya da sırasında yaşadığım ilginç bir anekdotu ekledim. İçlerinden bir tanesini sizlerle paylaşayım: “Söyleşilerimi oldukça ‘iptidai’ yöntemlerle yaparım aslında. Çoğu zaman daha doğal olsun diye yanıma ses kayıt cihazı almam, not tutarım. Amatör fotoğraf makinemi çantama atar ve ‘nasıl olsa etrafta resmimizi çekecek birini buluruz,’ diye düşünürüm. Yazgülü Aldoğan beni evine davet edince, fotoğraf çekimi de suya düşmüş oldu. Oğlu evde değildi, yaramaz kedisi de ne yazık ki bu konuda pek yetenekli değildi. Sonuç olarak onunla hiç ‘yan yana’ fotoğrafım olmadı, ama en büyük mutluluğum Yazgülü Hanım’ın söyleşimizi yayınlanır yayınlanmaz hemencecik internet sitesine yüklemesiydi.”
En çok kimin neyini sevdin?
En çok Yılmaz Özdil’in alçakgönüllülüğünü, Ayşe Arman’ın canayakınlığını, Cüneyt Özdemir’in konuşkanlığını, Fatih Altaylı’nın nezaketini, Elif Şafak’ın zekâsını, Cüneyt Ülsever’in açıksözlülüğünü, İpek Çalışlar’ın tarzını, Demet Altınyeleklioğlu’nun hanımefendiliğini sevdim… Aslında ben söyleşi yaptığım bütün ünlülerin bana gösterdikleri yakınlığı, samimiyeti çok sevdim.
Çok isteyip de söyleşi yapamadığın kişiler oldu mu?
Olmaz olur mu? Örneğin Ferzan Özpetek ile röportaj yapmak için yanıp tutuşuyordum, ama maalesef menajeri röportaj vermediğini söyledi. Ayrıca Orhan Pamuk ile de bir türlü tarihlerimiz uyuşmadı. Umarım en kısa zamanda kendisiyle bir araya gelebilme şansını elde ederim.
İleride kimlerle röportaj yapmak istiyorsun?
Aslında siyasilerle bir dizi röportaj yapmak isterdim, ama ne kadar mümkün olur bilemiyorum.
Dünyaca ünlü biriyle röportaj yapacak olsan bu kim olurdu? Neden?
Aslında bir dünya starından çok, ünlülerle röportaj yapan biriyle söyleşi yapmayı tercih ederdim. Yani Oprah Winfrey gibi, Ellen Degeneres, Jay Leno gibi ya da David Letterman gibi biriyle. Bence onlarla röportaj yapmak, tüm ünlülerle röportaj yapmaya eşdeğer. Öyle bir birikimleri var ki bu kişilerin, inanılmaz bir şey!
Bu kitapta yer alan röportajlar arasında en zorlandığın kim oldu?
Beni en çok zorlayan desek daha doğru olur… Sanırım bu soruya cevap olarak Mehmet Y. Yılmaz diyeceğim. Onunla röportaja gitmeden soru hazırlanmakta zorlandım, söyleşi sırasında ağzından laf almakta zorlandım, iletişim kurmakta zorlandım… İşin ilginç yanı, sonunda ortaya çok samimi bir yazı çıktı.
Röportaj sırasında ya da kendisini tanıdığında, seni en şaşırtan kim oldu?
Böylesine geniş bir kültür birikimine sahip insanlarla röportaj yapmaya giderken o kadar ciddi bir şekilde hazırlanıyorum ki, ortaya pek de şaşıracağım bir konu çıkmıyor. Onlar hakkında öğrendiklerimi, toparladığım bilgileri teyit etmiş oluyorum yalnızca. Ancak tarz anlamında beni en çok şaşırtan Fatih Altaylı oldu. Neden bilmem, karşımda çok daha sert ve ukala birini bulacağımı sanıyordum. Oysa gerçekten söyleyebilirim ki, hayatımda tanıdığım en hoş, en nazik insanlardan birisi…