Özellikle futbolda, şu an öyle bir dönemdeyiz ki, her telden fair-play ile ilgili farklı ses çıkıyor. Futbola sarılalım, artık futbol dışında hiçbir şey konuşmayalım derken hafiften ipin ucunu kaçırıyoruz sanki.
Tabi, bu durum tüm sporseverleri mutlu ediyor; ancak fair-play ruhuyla yapılan hareketlerin biraz daha gözden uzak olması, fair-play ruhuna daha bir has değil mi? Çünkü biri, fair-play adına her şeyi yapıp bunu ön plana çıkarmazken, diğeri ise fair-play ruhuna ait ne varsa hepsinin tersini yapıp kamuoyunun gözüne sokmaya çalışıyor.
Her şeye rağmen taşlı, sopalı kavgalar duymak yerine, centilmence hareketler de da hoşumuza gitmiyor değil. Ticari amaç taşımayan ya da insanların gözüne sokulmaya çalışılmayan fair-play örneklerine bakıp, Albert Camus’un kendi ahlâk felsefesini ‘neden’ futbol üzerinden temellendirdiğini biraz hatırlayalım!
‘Gönül’lerin fatihi!
Fenerbahçe futbol takımının yıllardır ilk 11’de değişmeyen isimlerinden Gökhan Gönül, geçtiğimiz haftalardaki Trabzonspor maçında, adına layık bir harekette bulunup, tüm Türkiye’ye örnek oldu. Futbolculuk kariyerinde, hiçbir şekilde centilmenliğin dışına çıkmayan Gökhan Gönül; topla becerisini, insanlık adına becermeyi her daim başarıyor. Bu kadar zor bir dönemde, Galatasaray’dan bile ezeli bir rakip haline gelmiş Trabzonspor karşısında, rakip oyuncu kırmızı kart görünce hakeme, “Hocam, rakip oyuncunun bana teması yok, kırmızı kart gösterme!” diyerek fair-play’in sınırlarını zorladı adeta. Bu günlerde, yöneticiler tamamen çıkarları için fair-play hakkında çağrılarda bulunurken, centilmenliği sahaya döken nadir sporculardan olduğu için Gökhan Gönül’ü tebrik etmemek elde değil. Hele ki, Gökhan Gönül’ün Türk sporunun yetiştirdiği en yetenekli sağ beklerinden olduğunu düşünürsek, kendisi dört dörtlük bir insan.
*Fenerbahçe-Trabzonspor arasında her gün karşılıklı atışmaların yaşanmasına rağmen, Trabzonspor’un Gökhan Gönül’e teşekkür mesajı yayınlaması da ayrı bir detay.
Bunu biliyor muydunuz?
Türkiye’de, futbolda centilmenlik ve fair-play ruhu henüz yerleşemediğinden, gözümüze garip gelen olaylardan biri de Avrupa arenasında gerçekleşiyor. UEFA’ya üye olan ülkeler arasında her sene gerçekleşen Fair-Play Ligi’nde en üst sırada yer alan üç ülkeye takımlarından birini Avrupa Ligi’nde boy gösterme hakkı tanınıyor.
Geçtiğimiz sene, bu ödüle hak kazanan ülkeler Norveç, İsveç ve İngiltere oldu. İlk üç sırayı alan ülkenin kuzeyde yer alan Avrupa ülkeleri olduğunu düşünürsek, soğuktan mı yoksa başka bir şeyden mi üst sıralarda yer aldığı bilinmez; ama ülkemizin 47 takım arasında 42. olmasının ülkemizin sıcak olmasıyla bir alakası olmadığı kesin.
*4. ve 5. sırayı Danimarka ve İzlanda aldı.
*Fair-Play Ligi kriterleri arasında,rakibe ve hakeme gösterilen saygı, taraftar ve takım yetkililerin davranışları ile sarı ve kırmızı kartlar alınıyor.
17 yıl sonra gelen, en komik fair-play ödülü!
Okyanusya takımlarından Amerikan Samoası’nı hepiniz duymuşsunuzdur –işin şakası. Okyanusya Federasyonu’na üye olan Amerikan Samoası, uluslararası alanda tamı tamına on yedi yıl sonra aldıkları galibiyet sayesinde fair-play ödülüne layık görüldüler. Herhalde, bu ödül tarihte verilen ‘En Komik Fair-Play Ödülü’ olarak yer alacak.
Amerikan Samoası’nın Tonga karşısında aldığı 2-1’lik galibiyet sonrası, ülke halkının ve futbolcularının nasıl bir sevinç içine girdiklerini düşünmek bile insana yetiyor aslında.
Bir de 4-4’lük insan yok derler!
Açıkçası, Amerikan Samoası’nın aldığı ödül ne kadar komikse, İranlı oyuncu Amin Motevaselzadeh’in 2010 yılında aldığı ödül de bir o kadar trajikomik.
Kendisi takımının ligdeki son maçında, kaleciyle karşı karşıya olmasına rağmen, kalecinin sakatlandığını görüp topu boş kaleye göndermek yerine, topu auta atarak müthiş bir centilmenlik örneği göstermiş ve ardından FIFA’nın ödülüne layık görülmüştü. Ancak, şöyle bir durum var ki, İranlı oyuncu eğer o golü atmış olsaydı, takımı İran 1.Ligi’nde kümede kalacak ve ligden düşmeyecekti. O pozisyonu gole çevirmedi ve maçı 2-1 kaybettiler. Herhalde, aynı durum Türkiye’de olsa takıma ihanetten taraftarlar, oyuncunun kellesini ister ve tüm meydanlarda gezdirirlerdi.
Siyaset, spora karışacaksa böyle karışsın
Üstünden birkaç yıl geçse de, unutulmaması gereken ödüllerden bir tanesi de 2008 yılında FIFA tarafından Türkiye ve Ermenistan’ın layık görüldüğü ödül. Yaklaşık 100 yıldır büyük bir gerginlik içinde olan bu iki ülkenin, futbolun aracı olmasıyla bazı diplomatik sıkıntıları aşması, hem ülkemizde hem de dünya kamuoyunda büyük yankı uyandırmıştı. Günümüzde, futbol ne kadar halkı uyutmak için bir araç olarak gösterilse de, futbol Soğuk Savaş yıllarında olduğu gibi günümüzde de bazı önyargıları aşmaya engel oluyor. Tabi, sporun bu yapıcı gücü, çoğu zaman büyük devletler tarafından bölücü faaliyetlerle sarsılması, aslında bu iki ülke insanının dış etkenler nedeniyle sporun gücüne ihtiyacı olduğunu gösteriyor.
Spor tarihinin en anlamlı ödülü
Ülkemiz futbolu, şike iddialarıyla sarsılırken, İtalya’da bu olayların tekrar patlak vermesi bizim ilgimizi de biraz Çizme’ye çevirmemize neden oldu. Hele ki Cesena takımının oyuncusu Farani’nin örnek davranışı, bizleri biraz olsun umutlandırdı ki, paranın gücü karşısında boynu bükülmeyen insanlar da var.
Kendisine yapılan şike teklifini reddeden ve hemen federasyona bu olayı ileten Farani, İtalya Federasyonu tarafından, ABD ile yapacakları hazırlık maçına çağrılmaya hak kazandı. 29 yaşındaki İtalyan oyuncunun, bu manevi ödüle layık görülmesi, kendisinin belki bir kerecik de olsa kendi ülkesinin formasını şerefle giymesine olanak sağlamış oldu. Ülkemizde de bu gibi örneklerin olmasını temenni ediyoruz tabi ki.
En kalabalık seyircisiz maç
Henüz ligin hazırlık döneminde Fenerbahçe taraftarının çıkardığı olaylar nedeniyle, sahasının seyirciye kapatılması, spor basınında büyük yankı uyandırmıştı. Federasyon da, ülkemizde sporun tekrar konuşulması için seyircisiz maçlar yerine tribünlere kadınları ve çocukları ücretsiz alması hoş bir uygulama olarak karşımıza çıktı. Bu uygulamanın da, Fenerbahçe-Manisaspor maçında uygulanması, bununla birlikte tüm stadyumun dolması dünyanın en önemli haber kanallarında bile üst sıralarda yer aldı. Kriz durumunda, ülkemizi hoş bir uygulamayla yurtdışına tanıtmamız ise zararın neresinden dönsek kârdır sözünü hatırlattı.
*Bütün güzelliklere rağmen, maçı izlerken çıkan tiz ses hâlâ kulaklarımızda, değil mi?