Nazi Dönemi öncesi Alman antisemitizminin derin kökleri

Yahudi Soykırımı’nı daha iyi anlayabilmek için, sadece Nazi ideolojisini anlamamız yeterli değil. Aynı zamanda Almanya'da kökleri Nazilerden çok daha eskilere uzanan modern antisemitizmi de anlamamız gerekmekte

Ceki BİLMEN Diğer
4 Ocak 2012 Çarşamba

Nazi Almanya’sında gerçekleşen Yahudi Soykırımı ile doruğa ulaşan Alman antisemitizmini Nazilerin ortaya çıkarttıkları ve yaygınlaşmasına sebep oldukları bir olgu olarak görmektense, Nazi Almanya'sından evvel Alman toplumunu yönetmiş olan Weimar Cumhuriyeti ve İmparatorluk Almanya’sında çok kuvvetli kökleri olan bir olgu olarak görmek çok daha doğru bir bakış açısı olacaktır. Naziler tarafından hem iktidara gelmek için bir araç olarak kullanılan, hem de iktidara geldikten sonra kurumsallaştırılıp bir devlet politikası haline getirilen antisemitizm, XIX. yüzyılın son çeyreğinden itibaren modern Almanya'da giderek kuvvetlenmişti.

1871yılında, Alman prensliklerinin, Prusyalı Devlet Adamı Otto von Bismarck tarafından ‘kan ve çelik’ kullanılarak savaşlarla birleştirilmesinin ardından, modern Almanya dünyaya geldi. Modern Almanya, 1870'li yılların ilk başlarında Yahudi inancına sahip vatandaşlarına, Avrupa'nın birçok ülkesine kıyasla çok daha özgür bir ortam sağlamaktaydı. Kendilerine tanınan yeni özgürlüklerden faydalanan Yahudiler, finans sektörü, devlet bürokrasisi ve üniversitelerde önemli görevlere gelmeye başlamışlardı. Ancak 1873 yılında Almanya'da meydana gelen büyük ekonomik kriz Yahudilerin tekrar günah keçisi durumuna düşmelerine sebep oldu. Krizin Alman toplumunda yaratmış olduğu sıkıntıların sebebi olarak, Yahudi inancına sahip Alman vatandaşları gösterilmekte ve Yahudilerin tek tapınağının borsa ve tek inancının da para olduğunu iddia eden klasik antisemit söylemlerin sayısı artmaktaydı.

Ekonomik krizin de getirmiş olduğu olumsuzlukların etkisiyle, 1880'li yıllarda Yahudilere karşı önemli bir tepki doğmaya başladı. Bu dönemde Almanya'da bir Yahudi'nin Alman ordusunda subay olması, Alman bürokrasisinde önemli görevlere yükselmesi ve Alman üniversitelerinde profesörlük unvanı alması neredeyse imkânsız bir hale geldi.

Irk kökenli antisemitizm

1890'lı yıllarda, daha sonra Naziler tarafında da kullanılacak olan yeni antisemitizm türü Almanya'da ortaya çıkmaya başladı. Bu yeni tip antisemitizmin en önemli özelliği, kendinden önce gelen antisemitizm türü gibi din eksenli değil, ırk eksenli olması, dolayısıyla o dönemde birçok Alman Yahudi’sinin dinini değiştirerek antisemitizme maruz kalmaktan kurtulmasına olanak vermemesi idi. Fransız aristokrat Arthur de Gobineau'nun ırkçı fikirleri üzerine inşa edilen bu yeni tür antisemitizm, o dönemde Avrupa'da yaygın bir olgu olarak ortaya çıkan Sosyal Darvinizm'den etkilenerek Yahudilerin dünya üzerinde var olan en aşağı ırk olduğunu ve Yahudilerin dinlerini değiştirip Hıristiyan olarak bu özelliklerinden kurtulamayacağını iddia ediyordu.

O dönemdeki Alman antisemitizminin yükselişinin, Alman toplumunun hızla sanayileştiği bir döneme denk gelmesi Yahudilerin bu kez de modernleşme ve geleneksel Alman değerlerinin yitirilmesiyle bağdaşlaştırılmasına sebep oldu. Hızlı sanayileşmenin beraberinde getirmiş olduğu şehirleşme ve köylerden kentlere doğru gerçekleşen hızlı göç, geleneksel Alman değerlerinin erozyona uğramasına, şehirlerde kırsal hayattan çok farklı yeni bir kültürün doğmasına sebep oldu. O dönemde yaygın olan Alman antisemitizmi bu hızlı değişim ve geleneksel Alman değerlerinin şehir hayatı içerisinde eriyip gitmesinden Yahudileri sorumlu tuttu. ‘Toprağa Geri Dönüş’ hareketleri olarak adlandırılan bu hareketler, modern hayatın terk edilip, tekrardan saf ve doğal Alman değerlerini taşıyan kırsal hayata geri dönüşü savunmuş ve Yahudilerin modernleşme hareketini ortaya çıkartarak Almanları en önemli varlıkları olan Alman kültüründen mahrum etmeyi planladıklarını iddia etmişti...

I.Dünya Savaşı’nda antisemitizm

İmparatorluk Almanya’sında antisemitizmin kendisini en fazla hissettirdiği olay ise, Yahudilerin Birinci Dünya Savaşı'nda Almanya için savaşmaktan kaçtığı söylentileri üzerine, Prusya Savaş Bakanlığı'nın 1916 yılında Alman ordusu içerisinde sadece Yahudilere yönelik bir nüfus sayımı yapmaya kalkmasıydı. Nüfus sayımının sonuçları kamuoyuyla paylaşılmasa da, sadece nüfus sayımının yapılması bile antisemit söylemin Alman karar alma mekanizmalarının ne kadar üst düzeylerine sirayet ettiğini açıkça göstermekteydi.

Birinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden sonra, ruhsuz bir şekilde yeniden yapılanmak zorunda kalan ve isteksizce kendisini Weimar Cumhuriyeti adı altında bir parlamenter demokrasiye dönüştüren Almanya'da, Yahudiler bir açmazla karşı karşıya kaldılar. Yahudiler için yeni Alman anayasası ile beraber hukuki eşitlik getirilmiş ve Yahudilerin Almanya'da önemli görevlere gelebilmesinin önü açılmıştı. Örneğin Alman aşırı sağı tarafından öldürülene kadar, Dışişleri Bakanı Walter Rathenau gibi, Yahudi inancına sahip bir Alman vatandaşının Weimar Cumhuriyeti'nden önceki İmparatorluk Almanya’sında Dışişleri Bakanlığı görevini yürütmesi hayal dahi edilemezdi. Ancak diğer taraftan Yahudilerle ilgili suçlamalar Weimar Cumhuriyeti döneminde de sona ermedi. Rosa Luxemburg, Hugo Haase ve Kurt Eisener gibi aşırı solcu siyasetçilerin Yahudi olması, Almanya'da Yahudilerin Almanya için değil, sadece kendilerine fayda sağlayacak siyasi partiler için mücadele ettiği iddiasını doğurdu. Her ne kadar Alman Yahudilerinin ezici bir çoğunluğu Alman değerlerine bağlı ve muhafazakâr diye nitelendirilebilecek hayatlar sürdürse de, bu çoğunluk görmezden gelinip, Yahudi karşıtları tarafından radikal akımlar olarak tanımlanan hareketler içerisinde boy gösteren Yahudiler özellikle ön plana çıkartılıyordu. Almanlar tarafından Birinci Dünya Savaşı'nda alınan yenilgiyle özdeşleştirilen ve bir türlü içe sindirilemeyen Weimar Cumhuriyeti'nin özgürlükçü anayasasının bir Yahudi olan Hugo Preuss tarafından hazırlanmış olması, Weimar Almanya’sının, antisemitler tarafından ‘Yahudi Cumhuriyeti’ olarak adlandırılmasına sebep oldu.

Doğu Avrupa Yahudileri

Yukarıda da belirtmiş olduğum gibi, bir taraftan önlerindeki yasal engeller kalkarken, diğer taraftan Yahudiler, Alman toplumunun bir bölümü tarafından ayrımcılığa uğramaya devam ettiler. Almanya'ya özellikle, Doğu Avrupa'dan gelen ve kısaca Doğu Yahudileri (Ost Juden) olarak adlandırılan, farklı şive ve görünüşe sahip olan bu Yahudiler, hem geniş Alman toplumu hem de Alman Yahudilerinin ayrımcı uygulamalarına maruz kaldılar. Değişik şiveleri ve davranış biçimleri sayesinde Almanya doğumlu Yahudilerden rahatça ayrıt edilebilen Doğu Yahudileri, Almanya’daki Yahudi karşıtlarının sürekli hedefleri haline geldiler. Yahudi karşıtları kasıtlı olarak Almanya doğumlu Yahudilerle Doğu Yahudileri arasındaki farklılıkları görmezden gelmeyi ve iki grup Yahudi’yi aynı kategoride değerlendirip şeytanlaştırmayı tercih etmekteydi. Bu durum karşısında kaygılanmaya başlayan Alman Yahudileri ise, bir taraftan fakirlik içerisinde yaşayan doğulu dindaşlarının ihtiyaçlarını karşılamak için fonlar oluşturup dernekler kurarken, diğer taraftan iki grup arasındaki farklılıkları vurgulamak için Doğu Yahudilerini Alman Yahudilerine ait kurumların dışında tutmaya çalıştılar.

Yahudiler açısından Cumhuriyet Almanya’sındaki en kaygı verici iki gelişme ise 1923 yılında yaşandı. Federal bir Cumhuriyet olan Almanya'nın Bavarya Eyalet Hükümeti, Doğu Yahudilerini eyaletten kitlesel olarak kovma kararı alırken, yine aynı sene içerisinde Berlin'de Doğu Yahudilerinin yoğun olarak yaşadığı Scheuneviertel bölgesinde Yahudi karşıtı bir ayaklanma düzenleyen 30 bin kişilik bir grup, beş gün boyunca burada yaşayan Yahudilere ait yaklaşık 1000 dükkânı talan edip, sokakta gördükleri Yahudi görünümlü kişileri dövdü.

Bu dönemden sonra ortaya çıkan 1929 yılındaki ekonomik kriz, Alman siyaset sahnesinin giderek daha fazla radikalleşmesini ve antisemitizmin Naziler tarafından siyasi hırsları için daha kuvvetli şekilde bir araç olarak kullanılmasını beraberinde getirdi. 1933 yılında Nazilerin iktidara gelmesinde sonra, Nüremberg Kanunları ile beraber yasallaşıp, kurumsallaşan antisemitizm, daha sonra herkes tarafından çok iyi bilinen ve altı milyon Yahudi’nin ölümüyle sonuçlanan sürece yol açtı.

Bu yazıyı bitirmeden önce önemle vurgulanması gereken nokta ise, Alman antisemitizminin köklerinin incelenmesinin önemi kadar, bu kadar derin bir antisemit gelenekten gelen Alman toplumunun, İkinci Dünya Savaşı'nı izleyen dönemde böylesine büyük bir dönüşüm geçirerek, günümüzde nüfusunun büyük bir bölümünün antisemitizme prim vermeyecek hale gelmesinin de dikkatle incelenmesi gereken önemli bir olgu olduğudur.  

Kaynakça

The Jews in Weimar Germany, Donald L. Niewyk, 2001

Germany, 1866-1945, Gordon A. Craig, 1980

The Weimar Republic:The Crisis of Classical Modernity, Detlev J.K Peukert , 1993

The Course of German History: A Survey of The Development of German History Since 1815, A.J.P Taylor, 2001