ABD’deki Holocaust Memorial Museum’un yazar, sanatçı, gazeteci gibi farklı din ve mesleklerden ünlü kişilerle antisemitizm, ayrımcılık ve nefretin günümüz dünyasına etkisi konusunda yaptığı söyleşiler kayıt altına alınmakta. Söyleşi yapılan kişilerden biri de çok yakında Hugo filminde izlediğimiz Ben Kingsley’di…
ABD’deki Holocaust Memorial Museum’ın (Holokost Müzesi)‘Voices on Antisemitism’ başlığı altında bir girişimi var. Elizabeth ve Oliver Stanton Vakfı’nın desteği ile gerçekleşen bu girişimle, her ay davet edilen bir konukla antisemitizm, ayrımcılık ve nefretin günümüz dünyasına etkisi konusunda bir söyleşi yapılıyor. Birkaç yıldır sürdürülen bu girişimle Yahudi, Hıristiyan, Müslüman, yazar, sanatçı, gazeteci gibi farklı din ve mesleklerden ünlü kişiler ve yaşayan Holokost kurtulanları ile ayda bir kez yapılan yüzlerce söyleşi kayıt altına alınmakta.
Geçtiğimiz Ekim ayında, ABD Holokost Müzesi’nin söyleşmek üzere davet ettiği kişi ünlü aktör Sir Ben Kingsley’di. Kingsley bugüne dek Holokost ile ilgili birçok filimde başrol oynadı. “Murders Among Us: The Simon Wiesenthal Story” filminde Simon Wiesenthal’ı, “Schindler’s List”te, Itzhak Stern’i, “Anne Frank: The Whole Story”de Otto Frank’ı canlandırdı.
Kingsley bir aktör için trajik bir filmde rol almanın önem taşıdığını belirtiyor ve kendisinin hem öyküyü anlatan, hem de tanık rolünü oynayabildiğini söylüyor. Filmde sarı yıldız takmanın zor hazmedilen bir deneyim olduğuna değinen Ben Kingsley; “Kişinin kendini savunma dürtüsü ile bedenim benim rol yaptığımı unutuyor, o anda Nazi üniformalı biri elinde silahla bana doğru geliyorsa, bedenim bana ‘kaç’ komutunu veriyor” demekte.
Ben Kingsley’in uzun söyleşisinden alıntılar şöyle: “Schindler’s List’i okudum. Spielberg ile buluştum. Başlangıçta rolü kabul etme konusunda ikileme girdim. Yansıtacağım kişi Itzhak Stern nasıl bir görev taşıyordu? Bunu Spielberg’e sordum. ‘O filmin tanığıdır’ yanıtını verince, ‘Cebimde tek bir sözcük var, o da vicdan’ dedim. Ve el sıkıştık. Filmin tanığı ve vicdanıydım.”
“Oldukça ürktüğüm halde Krakow’a gitme cesaretini bulmuştum. Itzhak Stern’i canlandırmak üzere Krakow’a gitme düşüncesi mideme kramplar girmesine neden oluyordu. Adeta hasta gibi hissediyordum. Çok çetin bir durumdu. Çekimlerden sonra otelimize gidip votka içmek ihtiyacını hissediyorduk. Orada Lehçe konuşan bir Alman vardı. Barın etrafından yalpalayarak geldi ve arkadaşıma Yahudi olup olmadığını sordu. İsrailli bir aktör olan arkadaşım ‘evet’ diye yanıt verdi. Alman burnu ile tuhaf bir mimik yapıp kendini geri çekti. Biz Schindler’s List’i çekiyorduk ve barda tuhaf bir durumun içindeydik. Ona meydan okudum, bayağı çetin bir çatışma oldu, onu barın dışına fırlattım. ‘Tanrım bu yaşadığım çektiğim tarihi bir film değildi. Bu günümüzün bir fotoğrafı’ diye düşündüm. Biz hala yaşlı Avrupa’nın önyargılarına maruz kalıyoruz.”
“Bu nedenle bir filmde sarı yıldız takmanın müthiş bir sorumluluk yüklediğini düşünüyorum. Hayaletleri onurlandırıyor, bazen de onların bizi yönlendirdiğini hissediyoruz. Mütevazı bir aktör için her ne kadar trajik olsa da, böyle bir şeyi aktarmak yaşamsal ve sevindirici bir sorumluluk. ‘Bu vuku buldu. Ve biz bunu kollektif tarihimize dâhil ettik’ diyebilmek de büyük mutluluk.”
Yukarıdaki söylemler Ben Kingsley’in antisemitizm ile ilgili deneyimlerini dile getirdiği söyleşisinden kısa alıntılardı. Antisemitizm, ayrımcılık, ırkçılık ve nefretin günümüz dünyasına etkileri üzerine yoğunlaşan ilginç söyleşilere ABD’nin ‘Holocaust Memorial Museum’un www.ushmm.org sitesinde ‘Voices on Antisemitism’ (Antisemitizm Üzerine Sesler) başlığı altındaki bölümden ulaşabilirsiniz.