Sekiz ay süren yazı dizimizin başında, Talmud’da adı geçen kadın peygamberlerin sayısının yedi olduğunu belirtmiştik. O halde Miriam ile başlayıp Ester ile sona eren yazılarımız neden sekizi buldu?
Hana ile Hulda’ya daha iyi anlayabilmek için araya, Eli aNavi’nin büyük rol oynadığı ‘Şunamlı Kadın’ın öyküsünü de koymak zorunda kaldık da ondan.
Purim öyküsünün kahramanı olan ve Tanah’ta adını taşıyan bir kitap bulunan Ester’i tanımayanımız yoktur sanırım. Purim Bayramı’na kısa bir süre kaldı. Gazetemiz, Tora’da bayram olarak tanımlanmayan ancak daha ileriki bir dönemde rabilerimiz tarafından bayram olarak kutlanmasına karar verilen Purim’in öyküsüne, kuşkusuz ayrıntılı bir şekilde yer verecektir. Hanuka’nın da içinde bulunduğu bu tür bayramlara, rabinik bayram deniyor.
Birinci Bet Amikdaş Babilliler tarafından yıkılmış, Yahudi halkı Pers ülkesine sürülmüştür. Pers Kralı Ahaşveroş, Vaşti adlı çok güzel bir kadınla evlidir. Ahaşveroş, verdiği çılgın davetlerden birinde Vaşti’nin davetlilerin huzuruna tacını takarak gelmesini emreder; (Raşi’nin yorumlarına açıklık getiren, ansiklopedi niteliğinde bir eser olan) Sifte Hahamim rabilerine göre, bir tek tacını takarak! Başka bir deyişle Vaşti’nin çıplak görünmesini ister. Vaşti bu talebi reddeder ve kraliçelikten azledilir. Rabilerimize göre Vaşti, hiç de mütevazı sayılmazdı; Megila’ya göre şekli şemali güzel bir kadındı. Gizleyecek bir şeyi yoktu. Ancak Midraş’ın bu konudaki açıklaması ilginçtir, sevgili okurlar. Vaşti’nin kuyruğu çıkmıştı ve bu fazlalık, ona sıkıntı veriyordu! İnanması zor, değil mi? Purim, Tanrı’nın adının bir kez bile geçmediği, mucize sözünün edilmediği bir bayramken, “kuyruğu çıkmıştı” türünden inanılmaz bir bahane niye? Praglı Maharal burada devreye girer ve Midraş’ın kelimesi kelimesine alınmaması gerektiğini belirterek şu açıklamada bulunur: Söz konusu fazlalık, Vaşti’nin kilo aldığı ve artık mükemmel görünmediğinden, vücudunu sergilemekten kaçındığı anlamına gelmektedir.
Bu arada, Vaşti’nin kraliçelikten azledilmesinin tek nedeni, kocasına itaatsizlik etmesi değildir, sevgili okurlar. Krallıktaki diğer kadınlara kötü örnek olmasından korkulmaktadır. Ahaşveroş’a yeni kraliçeyi seçmek üzere ülkenin güzel genç kızlarının katılacağı bir güzellik yarışması düzenlemesi önerilir. Fikir, kralın pek hoşuna gider.
Dilerseniz şimdi Megila’ya bakalım: Başkent Şuşan’da Yair oğlu Şimi oğlu Kiş oğlu Mordehay adlı, Binyamin kavminden bir Yahudi vardı. Babil Kralı Nabukadnezar’ın, Yeuda Kralı Yehanya ile birlikte, Yeruşalayim’den sürdüğü kişilerdendi. Amcasının kızı Hadasa’yı, yani Ester’i yetiştiriyordu çünkü babası ve annesi yoktu; güzel ve zarifti. Babası ile annesi ölünce, Morheday onu evlat edinmişti. Kralın emri ve fermanı duyulunca, çok sayıda genç kız toplanarak başkent Şuşan’da, Egay’a emanet edildi; Ester de Kralın sarayına, kadınların muhafızı Egay’a emanet edildi.
Sonuçta edindiğimiz izlenim şu ki, Ester kızların en güzeli değildi. Harem dizilerinde izlediğimiz gibi, kralın istediği gibi eğitilmesi için bir haremağasına emanet edildi, zamanı gelince kralın huzuruna çıktı –normalde tek bir şansı vardı– ve onun gönlünü kazandı.
Talmud bilgelerinden Rabi Yeuda sorar: “Adı Hadasa idi. O halde neden Ester diye çağırıyorlardı? Çünkü Hadasa, kendi hakkındaki gerçekleri gizliyordu” (ester, ‘gizliyordu’ anlamına gelen masteret sözcüğü ile aynı köke sahiptir). Hangi milletten olduğunu kimseye söylememişti. Yahudi kanunu uyarınca, hayatı tehlikede olan kişinin, hayatta kalabilmek bazı mitsva’ları ihlâl etmesine izin verilir. Bunun istisnaları nedir peki? Kişi, Tanrı’ya küfretmekten; birinin isteği üzerine bir başkasını katletmekten ve ahlâksız cinsel ilişkilerde (bu konu daha çok erkeklerle ilgili) bulunmaktansa; ölmeyi tercih etmelidir. Ancak Ester kendine öyle bir düzen kurmuştu ki, örneğin Şabat günleri neleri yaptığını ya da yapmadığını kimsenin bilmemesi için, farklı hizmetkârlar kullanıyordu.
Ester isminin ikinci anlamı, Talmud’un Taanit 5b’de yer alan “Anohi aster, astir panay” (Kendimi saklayacak, gizleneceğim) cümlesinden kaynaklanır. Bu İbranice sözcüklerin ikisi de gizlilik, saklılık kavramlarına ve Kraliçe Ester’in iki şahsiyetine vurgu yaparak, Purim öyküsünün özünü yansıtır.
Purim’in özü nedir peki? Kutsal Olan, olaylara baştan sona müdahale ettiği halde Kendini hep gizlemiş, yaşanan mucizelere olayların doğal akışı süsü vermiştir. Hem Purim’i kutlama şekli, bu bayramın öyküsüne uygun bir biçimde, bir maskenin arkasına gizlenmek değil midir?
Yahudi tarihinde insanların çoğu zaman birden fazla ismi vardır. Atamız Avram, Avraam; Saray Annemiz aynı zamanda Yiska iken, Sara; Yaakov Babamız ise Yisrael adlarını kazanmıştır. Moşe Öğretmenimizin annesi Yoheved ile ablası Miriam’ın, İbrani bebekleri doğar doğmaz ölümden kurtaran Şifra ile Pua adlı ebeler olduğuna inanılır. Ancak Hadasa’nın ikinci adı Ester, onu halkına ve Tanrı’ya yaklaştırmaktan çok, gizleme amacındadır. Bu arada, Ester sözcüğünün Pers dilinde yıldız anlamına geldiğini de hemen belirtelim (Purim sözcüğü ise, yine Pers dilinde kura çekmek demektir).
Peki ya Hadasa? Hadasa ismi, Sukot Bayramı’nda kullanılan dört türden (arba minim) biri olan hadas (mersin ağacı) sözcüğünden türemiştir. Mersin bitkisi ancak ezildiği zaman koku verir. Kokuların Yukarı Âlem ile bağlantıyı sağladığı çok eski zamanlardan beri bilinir. Bet Amikdaş’ta çeşitli baharatın tütsü olarak yakılması mitsva’sı vardı. Buradan çıkartacağımız anlam nedir peki? Hadasa ancak kimliğinden sıyrılıp bir başka kimliğe büründüğü takdirde gerçek kaderini yaşayacaktı. Bu durum hepimiz için geçerli değil midir, sevgili okurlar? Esas kişiliğimiz, alıştığımız güvenli ortamlardan uzaklaştığımızda ortaya çıkmaz mı?
Hadas’ın bir başka özelliği ise, tadıdır. Çoğu kişiye göre mersin bitkisinin tadı yoktur. Oysa Ortadoğu’da, tıpkı defne yaprağı gibi, sıklıkla baharat olarak kullanılır. Mesele şudur ki, fazla ya da yanlış kullanıldığı takdirde lezzet yerine yemeğin tadını bozar, acılık verir.
Hadasa, halkının arasında yaşadığı güvenli, Şehina’nın (Tanrı’nın İlahi mevcudiyeti) bulunduğu ortamdan çıktı ve putperestliğin uygulandığı, husumet dolu bir saraya girdi. Buna karşı ruhu, Tanrı’ya çok yakın bir düzeye ulaştı ve bu sayede peygamberlik özelliği kazanarak Tanrı ile konuşma yeteneğini elde etti.
Hadasa, adını taşıdığı bitkinin özelliklerini de edinmiş, bunları gizli bir tür silah olarak kullanmayı öğrenmişti. Kime karşı? Hem krala, hem de Yahudilerin baş düşmanı Aman’a karşı. Evet, Ester güzel ve tatlı dilliydi. Ancak unutmayalım ki, kendilerini savunacak ruhani araçları halkına kazandıran da, dişiliğini kullanarak kralı ikna eden ve Aman’ı ölüme gönderen de aynı Ester’dir.
Fiziksel güzellik, gözle görülen bir özelliktir. Pek çok kapıyı açma gücüne sahiptir. Ancak açılan kapılardan girdikten sonra kişinin başına gelecekler, dış görünüşünden çok daha fazlasına bağlıdır. Ester, güzelliği sayesinde kralın haremine girdi; pek çok genç kızla birlikte. Kralın onu kraliçe seçmesi, sadece güzelliğine mi dayanıyordu peki? Ahaşveroş, büyük ihtimalle binlerce güzel tanımıştı. Ester’in içini, özünü (pnimiyut) de görmüş olması, hiç de azımsanacak bir ihtimal değildir.
Ester kraliçe de olsa, Ahaşveroş onu huzuruna çağırmadığı takdirde çat kapı odasına giremezdi. Bunları artık Hürrem ve Sülüman sayesinde biliyoruz, değil mi sevgili okurlar? Eşref saatinde olmadığı takdirde, Ahaşveroş onu bir kalemde (ya da bir kılıç darbesiyle) silebilirdi. Ama Mordehay onu kralı ikna etmekle görevlendirdiğinde, Ester ilahi koruma altında olduğunu hissediyordu. Kendine bir görev verilmiş ve bu görevi gerçekleştirecek araç olarak atanmıştı. Ancak kraliçe sıfatıyla, hükmetmenin başkalarını yönetmek değil, başkalarını temsil etmek olduğunun bilincindeydi. Bu yüzden Mordehay’a şöyle dedi: “Git ve Şuşan’da bulunan bütün Yahudileri topla; benim için oruç tutun; üç gün boyunca, gece ve gündüz, hiçbir şey yiyip içmeyin. Ben ve kadın hizmetkârlarım aynı şekilde oruç tutacağız; sonra kanuna karşı olsa da, Kral’a gideceğim; ölürsem de ölürüm.”
Üç günün sonunda kralın odasına girdiğinde, Ahaşveroş onu “Neyin var Kraliçe Ester ve ne istiyorsun? Krallığımın yarısı olsa (bile), sana verilecektir” sözleriyle karşıladı. Sonrası... Purim mucizesi.
Geleneğe göre Ester, dönemin bir tür anayasa mahkemesi olan ve 72 bilgeden oluşan Sanedrin’e başvurarak Purim mucizesinin, Tanah’ı oluşturan kitaplara dahil edilmesini istedi ve Megilat Ester böylece meydana geldi. Yahudi halkının Tora’yı Sina Dağı’ndan sonra kabul edişinin, yine Purim mucizesi sayesinde gerçekleştiğine dair bir inanış da vardır. Yine inanışa göre, Maşiah geldiğinde Pesah, Şavuot ve Sukot bayramları artık kutlanmayacak, buna karşın rabinik bayramlar olan Hanuka ve Purim kutlanmaya devam edecektir.
Hepimizin içinde saklı yaşayan bir Ester var. Onu ortaya çıkarmak elimizde. Yeter ki Tanrı’nın bize bahşettiği yetenekleri kullanmasını bilelim.
Yahudiliğin kadın peygamberlerini konu alan yazı dizimizi, Tanrı’nın Yardımıyla böylece bitirmiş olduk. Yeni bir yazı dizisinde buluşma umuduyla, güçlü ve dirayetli kalın, sevgili okurlar.