Geçtiğimiz haftalarda İstanbul Modern’de gerçekleşen bienala katıldım. Birbirinden eğlenceli ve marjinal post modern çalışmaların olduğu bienal, oldukça etkileyiciydi. Özellikle bienal kitapçığını okuduktan sonra bu sanatçıların düşüncelerinin eserlerine nasıl yansıdığını anlıyorsunuz. En çok ilgimi çeken Bienal’in en çarpıcı eleştirilerinin bulunduğu “Ateşli Silahla Ölüm” bölümü oldu. Savaş, devrim ve sansür gibi pek çok konuyu alan bu bölüm beni düşündürdü. Sanatın liberal düşünceye etkisi neler olabilirdi? Bir bakıma sanatın düşünceleri yansıttığı kesin bir gerçek. Daha önce dünyaca ünlü tasarımcı Coco Chanel’in feminizm hakkındaki etkilerine dair bir örnek vermiştim. Coco Chanel’in feminizm üzerine yorumu liberal bir düşünce değil miydi? Peki, çoğu sanatçının Coco Chanel gibi liberal politika izlediğini öne sürmek mümkün mü?
Liberalliği tanımlamak gerekirse liberallik, herkese vicdan, inanç, düşünce özgürlüğü tanınmasının gerekli olduğunu savunan bir görüştür. Sanatçılar geçmişte ve günümüzde sosyal ve politik olmak üzere liberalizmi hep desteklemislerdir. Edebiyat dersinde bu tanımla bağdaştırabildiğim bir şiirin üzerinden geçtik: Tevfik Fikret’in Sis adlı eseri. “Sarmış ufuklarını senin gene inatçı bir duman, beyaz bir karanlık ki, gittikçe artan…” diye başlayan şiir II. Abdülhamit döneminde padişahın baskısını ve sansür uygulamasını eleştiriyordu. Bu şiirde sanatçının liberal görüşünü eserine aktardığını düşünmek sanırım yanlış olmaz. Sanatın sosyo-politik liberalizme desteğini görmek için bir başka örneğe de değinebiliriz, günümüz tarihine yakın bir örneğe; geçen sene finalini yapan 24 dizisine. 24 birçoğunuzun bildiği gibi politik bir aksiyon/gelirim dizisiydi. Gerçek saat kavramına uyan dizi, özellikle ülkemizde birçok tartışma konusu açarak gündemden düşmemişti. 24 dizisinin 2008 seçimlerinden tam yedi yıl önce başkanı siyahî olarak tasvir etmesi aslında sosyal bir konuyu eleştirip, geleceğe dair pozitif bir atılım yapmıyor muydu? Sanat aslında liberalizmi sırf politik değil sosyal konularda da ileri götürüyor. Pedro Almodavar’ın homofobi, Nina Simone’un ayrımcılık ve ırkçılık, John Lennon’un savaş, Madonna’nın din konularındaki eleştirileri topluma farkındalık kazandırıyor.
Tüm bunlara rağmen bazı zamanlarda sanatın sırf liberal fikirleri desteklemek amacıyla kullanıldığını düşünmek de yanlış. Rönesans öncesi çoğu sanat eserinin liberalizme karşı olduğunu savunmak mümkün. Çoğu tabloda soyluların büyük, köylülerin küçük çizilmesi de buna bir örnek. Sınıf farkını açıkça ifade eden bu teknik, liberalizme ve eşitliğe oldukça karşı bir düşünce. Bunun dışında günümüzde de anti-liberal olan bir sürü sanatçı var. Yakın zamanda Mel Gibson’ın antisemit, homofobik, anti-feminist ve ırkçı görüşleri gündemden aylarca düşmemişti. Veya ünlü tasarımcı John Galliano’nun antisemit yorumlarının anti-liberal bir hareket olduğunu söylemek mümkün.
Düşüncelerimi özetlemek gerekirse sanatın sosyal ve politik konularda aslında sadece görüşleri yansıtan bir araç olduğunu düşünüyorum. Sanat sanatçının yorumuna göre en açık görüşlü ve liberal fikri sergileyebilse de, zaman zaman bunun zıttıyla karşılaşmak da mümkün. Ama liberal sanatla dünyanın daha ileriye gideceği de tartışmasız bir gerçektir...