Filmekimi’nden Nişantaşı kıyağı

8-15 Ekim arasında sinemanın kalbi Filmekimi’nde atacak

Viktor APALAÇİ
21 Eylül 2011 Çarşamba

Ekim ayında sinemanın kalbi “Filmekimi” ile atacak İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı tarafından düzenlenen Filmekimi Nişantaşı civarında oturan sinefillere büyük bir kıyak yaptı. Bir haftalık bu mini festivalin yapılacağı dört salonun ikisi Nişantaşı’nda. City’s ve G-Mall salonlarında Filmekimi’nin zengin programındaki 40’a yakın film izleyicileriyle buluşacak.

Son Cannes Film Festivali’nde ödül kazanan veya çok ses getiren 13 film, Filmekimi programına ağırlığını koyuyor. İki hafta önce yapılan Venedik Film Festivali’nde yarışan iki önemli film, David Cronenberg’in “A Dangerous Method”u ile Steven Soderberg’in “Salgın”ı, sıcağı sıcağına Filmekimi’nde izleme olanağını bulacağız. Türkiye’de Fransız filmlerinin vizyon şansı bulamamasından yakınan frankofonlar, programdaki 10 filmle hasret giderebilecekler. Oyunculuğunun yanı sıra, senaryo yazarlığı ve yönetmenlikte başarısını kanıtlamış Julie Delpy’nin, bir aileyi üç nesil boyunca izleyen, eğlenceli, insanın içini ısıtan son filmi “Gökten Bir Uydu Düştü”sünü izlemek ilginç bir deneyim olcak.

Berlin Film Festivali’ndeki ilk gösterimden iyi eleştiriler alan, sımsıcak, kahkaha dolu Fransız animasyon filmi “Hırsız Kedi Paris’te” çocuklarını Filmekimi’ne götürmek isteyen sinemaseverler için doğru bir tercih olacak. Le Monde gazetesinin “bir müzik ve renk senfonisi” olarak nitelendirdiği, kara filmlerden esinlenen bu kaliteli çizgi-film, caz esintileri taşıyan müzikleriyle de öne çıkıyor.

CANNES’IN AĞIR TOPLARI FİLMEKİMİ’NDE

Son Cannes Film Festivali’nde, Nuri Bilge Ceylan’ın “Bir Zamanlar Anadolu”da filmiyle, ikincilik ödülü sayılan Jüri Büyük Ödülü’nü paylaşan “Bisikletli Çocuk / Le Gamin Au Velo” bence Filmekimi’nin en iyi filmi.

İki Altın Palmiye, bir Jüri Büyük Ödülü, bir En İyi Senaryo Ödülü ile Cannes Festivali tarihinin en çok kürsüye çıkan yönetmenleri arasında yer alan Belçikalı Jean-Pierre ve Luc Dardanne Kardeşler, ilk kez ünlü bir oyuncu ile çevirdikleri bu yedinci filmleriyle, sevgiyi ilk kez keşfeden bir çocuğun psikolojisine eğiliyorlar.

Film, kendisini çocuk yurduna bırakan sorumsuz babasının arayışına çıkan, anne sevgisinden mahrum büyüyen, 12 yaşındaki yeni yetme Cyril’in insanın içini acıtan öyküsünü anlatan bu rolde harikalar yaratan çocuk oyuncu Thomas Doret’ye, deneyimli, sevecen ve güzel Cecile de France eşlik ediyor.

Son Cannes Festivali’nin 13 filmini programına taşıyan Filmekimi’nde sinefillerin kaçırmamaları gereken 4-5 film var. Evvelce gördüğüm dokuz filmden yarısının “garanti” belgeli filmler olduğunu rahatça iddia edebilirim. Bunlar, başrol oyuncusu Jean Dujardin’e Cannes’deki En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü kazandıran “Artist’/The Artist, egzantirik makyajlı haliyle Nazi avcılığına soyunan Sean Penn’in “Olmak İstediğim Yer / This Must Be The Place”, bahtsız ve acılı bir anne rolünde olağanüstü oyunculuk becerisini sergileyen Tilda Winton’un oynadığı “Kevin Hakkında Konuşmalıyız / We Need To Talk About Kevin”, Amerikan bağımsız sinemasının ödül şampiyonu temsilcisi Gus Van Sant’ın son filmi “Senin İçin / Restless”.

HİTLER HAYRANI VON TRİER FİLMEKİMİ’NDE

Filminin Cannes’daki basın toplantısında Hitler’e ve Nazizm’e olan sempatisini açıklayarak bir skandala imza atan, festival yönetimi tarafından “persona non grata – istenmeyen adam” ilan edilen Danimarkalı Lars Von Trier’in olay filmi “Melankolia / Melancholia”nın, Filmekimi’nde biletleri en önce tükenen film olacağı kesin gibi. Depresandan bir türlü kurtulamayan Danimarkalı yönetmenin aykırı, provokatif bir sinema adamı olduğu söylenebilir. Ama bu Von Trier’in senaryolarında depresif karakterleri çizmekteki ustalığını değiştirmez. İki yıl önce “Antichrist”te, kadın kahramanı çocuğunu kaybetmenin travmasıyla vajinasını makasla kesiyordu. Bu rol Charlotte Gainsbourg’a Cannes’da En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü getiriyordu.

“Melankolia”nın kadın kahramanı, dünyanın sonunun yaklaşmasını hissetmesiyle depresyona giriyor, düğün gecesi kocasının yanından uzaklaşıyordu. Evet tahmin ettiniz. Von Trier kadın kahramanı Kristen Dunst’e aynı ödülü kazandırıyordu.

Ödüllerin dağıtılacağı Kapanış Galası’na, festival yönetimince kabul edilmeyeceği ilan edilen, Cannes’dan adeta kovulan Von Trier’in bundan böyle önemli festivallere davet edilmesi uzak ihtimal. Başta ABD olmak üzere, birçok ülkede Lars Von Trier’in filmlerinin gösterime gitme şansı zora girdi. Danimarkalı yönetmen projelerini gerçekleştirebilecek yapımcı bulmakta oldukça zorlanacak.

Cannes’ın bir başka ödüllü filmi sessiz sinemanın son günlerini, sesli sinemaya geçiş sürecini anlatan “Artist – The Artist”, Filmekimi’nde Türk seyircisiyle buluşacak. Cannes’ın 64 yıllık tarihinin ilk sessiz filmi olan “Artist”te Fransız yönetmen Michel Hazanavicius, konuşmasız, siyah-beyaz ve eski filmler gibi saniyede 22 kere çekilen filmiyle, sessiz film çağına saygı duruşunda bulunuyor. Duyguları jest ve mimiklerle ifade edebilen sessiz sinema etkisini yansıtan “Artist”, kahkaha ve gözyaşı arasında gidip gelen, çok iyi yazılmış, çok iyi anlatılmış, çok iyi oynanmış bir melodram. 

Cannes’da En İyi Erkek Oyuncu ödülünü alan Jean Dujardin şimdiden Oscar’larda adı geçen oyuncularıdan.

SEAN PENN NAZİ AVCISI

Oscar’lar için adı geçen bir başka oyuncu, eski bir rock yıldızını canlandıran Sean Penn. Babasına Auschwitz’de işkence eden Nazi subayının izini bulmak için, yaşadığı İrlanda’dan ABD’ye giden emekli bir rock starının öyküsünü anlatan “Olmak  İstediğim Yer / This Must Be The Place” İtalyan Yönetmen Paolo Sorrentino’nun İngilizce çektiği ilk film.

Ellili yaşlarındaki bezgin rock yıldızı Chayenne, otuz yıldan uzun süredir görüşemediği babasının ölümü üzerine, cenazeye katılmak için gittiği ABD’de, babasına II. Dünya Savaşı sırasında Auschwitz ToplamaKampı’nda bir Nazi subayı tarafından işkence edildiğini öğrenir. Babasının hayatını adadığı ama gerçekleştiremediği savaş suçlusunu yakalama misyonu benimseyen Chayenne uzun bir yolculuk sonucu, yaşlı Nazi’nin izini bulur.  Sağlıksız bir baba oğul ilişkisi ve Yahudi Soykırım’ı gibi iki ağır temayı ustalıkla birleştiren Sorrentino, matem, intikam, arayış temalarını ustalıkla bir araya getiriyor.  50 yaşlarındaki makyajlı, boyalı, peruklu eski rock yıldızı rolünde harikalar yaratan Sean Penn’in oyunculuk dehasını izlemek Filmekimi’nin en ilginç deneyimi olacak.

KÖTÜ TOHUM

Son Cannes Festivali’nin en ses getiren filmleri arasında “Kevin Hakkındaki Konuşmalıyız / We Need To Talk About Kevin” tanınmış İskoç yönetmen Lynn Ramsay’ın dokuz yıl aradan sonra sinemaya dönüşünü müjdeliyor.

Lionel Shriver’in Türkiye’deki aynı adla yayınlanan romanından Ramsay tarafından senoryalaştırılan film, istemdışı doğurduğu bir erkek çocuğu yetiştirme savaşı veren tahilsiz bir annenin öyküsünü, psikolojik gerilim türünde anlatıyor. Sırf kendisini çok seven annesini üzmek için, okuldan arkadaşlarına, kızkardeşine zarar vermekten hoşlanan psikopat bir yeniyetmenin tüyler ürpertici öyküsü, gerilim atmosferi mükemmel bir film olmuş.

Sorunlu oğluyla irtibatını kesmemek, ona yardımcı olabilmek için, kariyerinden vazgeçen fedakâr anne rolüne İskoçyalı aktris Tilda Swinton muhteşem performansıyla şimdiden Oscar adayları arasında girmeyi başardı.

Avusturalyalı roman ve senaryo yazarı, yönetmen Julia Leigh’in kendi romanından beyaz perdeye uyarladığı “Uyuyan Güzel / Sleeping Beaty” Cannes’in skandal filmleri arasında. “Tuhaf bir cinsel kabus” olarak tanımlanan filmin kahramanı fahişelik yapan üniversite öğrencisi bir genç kızdı. Okul masraflarını karşılamak için tıbbı denek olmaktan arada bir fahişeliğe kadar çeşitli işlere girip çıkan melek yüzlü Lucy’nin öyküsünü Julia Leigh izleyicinin kanını donduracak bir tonda anlatıyor. Cannes jürisinde yer alan Jane Campion’un sözleriyle “varoluşçu sinemanın çağdaş bir örneği, yürek yakan, korkutucu, şaşırtıcı ve güzel bir film Uyuyan Güzel”.

CAFER PANAHİ’DEN “BU BİR FİLM DEĞİL

Cafer Panahi ev hapsinde tutulduğu Tahran’da çektiği son film “Bu Bir Film Değil”, Cannes’daki prömiyerinde gösterilmek üzere, bir kekin içine saklı USB bellekle İran’dan Fransa’ya kaçırıldı. “Ayna”, “Daire” gibi başyapıtların yönetmeni Panahi’nin film yapması ‘ulusal güvenliğe karşı işlenen suçlara’ istinaden 20 yıl yasaklanmıştı. Panahi bu yüzden, yönetmen arkadaşı Mojtaba Mirtahmash ile bir gün geçirerek üzerinde çalıştığı senaryoyu sahne sahne anlattı. Lübnanlı kadın yönetmen – senaryo yazarı – oyuncu Nadine Labaki’nin “Karamel”i İstanbul Film Festivali’nin açılış filmi olarak gösterilmiş ve büyük beğeni kazanmıştı.

Son filmi  “Peki Şimdi Nereye? / Where Do We Go Now?” dinsel çatışmaları ve savaşın anlamsızlığını kadınların kıvrak zekası üzerinden eleştiriyor.

Cannes’da “Belirli Bir Bakış” etkinliğinde gösterilen film, Labaki’nin mizah ve içtenlikle dolu anlatımıyla, memleketi Lübnan’da hiçliğin ortasında güneşten kavrulmuş, savaşın ardandan yaralarını sarmaya çabalayan küçük bir köyde geçiyor.  Cannes’daki aynı bölümün açılış filmi olarak gösterilen “Senin İçin / Restless” Amerikan bağımsız sinemasının usta ismi Gus Van Sant’ın sadık teması gençlik üzerine bir film. Ölümcül bir hastalığa yakalanan bir genç kız ile kendi kendinden kaçan genç bir adamın imkânsız aşkını konu edinen filmin başrollerini Harikalar Diyarı’ndaki Alice’i oynayan Mia Wasikowska ile Dennis Hopper’in oğlu Henry Hopper.  Yine Cannes’ın Belirli Bir Bakış bölümünde kapanış filmi olarak gösterilen, Rus Yönetmen Andrey Zvlyagitsev’in “Elena”sı Jüri Ödülü’nün sahibi oldu.

Başroldeki karakter Elena’nın oğlunun geleceği uğruna verdiği zor kararla hüzünlü bir dönüşüme uğrayan hayatını izlerken, günümüz Rusya’sında ahlak ve fedakarlık kavramlarını sorgulayacağız.

Bu yılın en zekice çekilmiş, en yaratıcı aksiyon filmlerinden biri olarak, Cannes Belirli Bir Bakış bölümünde beğeni toplayan “Ölüm Denizi” Na Hong – Jin imzasını  taşıyor.

VENEDİK’TEN SICAĞI SICAĞINA

David Cronenberg’in merakla beklenen son filmi “A Dangerous Method”, senaryoyu da yazan Christopher Hampton’un “The Talking Cure” adlı oyunundan beyaz perdeye uyarlandı.

Viggo Mortensen, Keira Knightly ve Michael Fassbenden gibi yıldızlarla dolu oyuncu kadrosuyla dikkati çeken film 1904 yılında geçiyor ve psikolojinin iki büyük öncüsü Sigmund Freud ile öğrencisi Carl Jumg’un ilişkisini ve bu iki büyük ismin aralarındaki dostluğunu nasıl bozulduğunu anlatıyor.  Venedik Festivali’nde yarışan ikinci Filmekimi filmi, türler arasında gezinmeyi seven Steven Soderbergh’in “Salgın / Contagion”u.  Bir virüs salgınını konu edilen filmin başrollerini Marion Cottillard, Matt Damon, Laurence Fishmburne, Jude Low, Gwyneth Paltrow ve Kate Winslet gibi prestijli oyuncular paylaşıyor.

SONA KALIP DONA KALMAYIN

Akbank Caz Festivali kapsamındaki ZAZ konserinin 1900 bileti (1,5 ay öncesinden) yarım saatte tükendi. Yönetmenliği Sam Mendes’in yaptığı, başrolünü Kevin Spacey’in oynadığı  III. Richard’ın 5 gecelik gösterisinin biletlerinden, ağırlıkla IKSV’nin Lale Kart üyeleri faydalandı, Biletix’e pek yer kalmadı.  Paul Anka kanserinin biletleri 2,5 ay öncesinden kapışıldı. Filmekimi bazı filmlerinin satışa çıktığı gün tükeneceğini iddia etmek falcılık sayılmaz. Yazımda adı geçen filmler için meraklısının 28 Eylül ve 1 Ekim’den önce hazırlıklarının yapmasını tavsiye ederim.