Geçtiğimiz günlerde Arap Baharının beşiği Tunus seçimlere gitti. Çıkan sonuçları yorumlamak henüz çok erken, ama bazı gözlemciler siyasi bir mutabakatın mümkün olacağına işaret ediyorlar. Şimdi sırada Arap âleminin Amiral Gemisi var. Mısır bu anlamda Tunus’tan çok farklı.
Ordunun ülkenin sosyal, ekonomik, siyasi hayatındaki ağırlığı o denli fazla ki sanki ipotekli bir demokrasi örneği yaşanacak gibi duruyor Mısır’da… Jeff Martini ve Julie Taylor’un kaleme aldıkları aşağıdaki makale, Kahire’deki durum hakkında bilgi veriyor.
Birçok Mısırlı, ordunun sokak ve meydanlara dökülen isyancılara karşı gelmeyeceğini duyduğunda, ondan öte Hüsnü Mübarek’i iktidarı terk etmeye zorladığında çok şaşırmıştı. 1952’de bir grup subay kralı devirip iktidarı ele geçirdiğinden beri tüm Mısır yöneticileri ordu kökenli olmuş, içinden çıktıkları kurumun desteğine güvenmişlerdi oysa. Gösterdikleri sadakat karşılığında generaller kârlı işlerle ödüllendirilmişlerdi. Dolayısıyla protestocuları destekleyerek rejime karşı gelecekleri ve böylece konumlarını tehlikeye atacakları kimsenin aklına gelmemişti.
Mübarek ile generaller arasındaki kopuş aslında çok yeni değildi. Son yıllarda rejim, sermaye çevreleri ile çok içli dışlı olmuş ve ağırlığını generallerden yana koymaz hale gelmişti. Mübarek’in ekonomik alanda onlara uzak durmaya başlaması, atamalarda generallerin önerilene gerekli özeni vermemesi ve bir adım ötesi, bazı yetkilerini oğluna devretmek için hazırlık yapması, aralarına soğukluk girmesinin nedenlerini izah eder. Her ne kadar ordu Mübarek’i devirmek için bir harekette bulunmadıysa da, başlayan isyan bulunmaz bir fırsat sundu. Devrilmesinden ve Yüksek Komuta Konseyi’nin yönetimi devralmasından sonraki süreçte, siyaset ve toplumdaki yozlaşmanın faturası Mübarek’e, ailesine, çevresine topladığı kapitalist elit zümreye ve son olarak iktidardaki Ulusal Demokratik Parti’ye kesildi.
Generaller şimdi bir dizi demokratik kurumu ısmarlama bir anlayışla devreye sokarak ülke siyasetindeki etkinliklerini yeniden pekiştirme, kendilerine rakip olabilecek tek parti iktidarının önünü kesme arayışındalar. Konseyin daha önce yasaklanmış siyasi partilerin çalışmalarına izin vermesini ve yenilerinin kurulmasına destek olmasını bu açıdan değerlendirmek gerekir. Generallerin ekmeğine yağ sürecek bu durum aynı zamanda halk kitlelerinin de talep ettiği bir şeydir. Konsey, meydanların çağrılarına sessiz kalmamış, Mübarek’in de özelleştirme sürecinde servetlerine servet katarak kamu vicdanını rahatsız etmiş sanayici / siyasetçilerin de hakim önüne çıkmalarına önayak olmuştur. Böylece, çok değil birkaç sene önce kendilerini dar alana sıkıştırmış kesimlerden rövanşı almışlardır.
Sokağın istekleri
Elbette ki generaller isyan hiç olmamış gibi davranamayacaklarını ve sokakların bazı isteklerini yerine getirmenin kaçınılmaz olacağını biliyorlar. Dolayısı ile konsey başkanlık süresini kısıtlayan, seçim hukukunu düzenleyen, siyasi partilerin işleyişini şeffaflaştıran bir dizi reformu hayata geçirdi. Kendisinden birinin seçimlere girmeyeceğini, askerin yalnızca ülkenin güvenliği ile ilgili olduğunu da ayrıca ilan etmiş durumda. Ancak, ordu kendi durumunu zora sokacak bir hükümet istemediğini de satır aralarında belli ediyor. Arzu ettiği, istikrar isteyen Mısır halkının ses çıkarmayacağını umarak, Mübarek döneminden daha demokratik bir yaşamı mümkün kılmak ama bunu yaparken de kendi gücünden taviz vermemek şeklinde özetlenebilir.
Konsey siyasi hayata şekil verirken kendi gücünü sorgulamayacak partilere öncelik vermiş durumda. Bunlar arasında, daha önce orduya karşı söylemleri bulunmuş ancak hiçbir zaman generallerin ülkedeki etkinliklerine karşı çıkmamış Wafd Partisi ile aralarında Müslüman Kardeşler’in de bulunduğu bir dizi İslamcı parti de var. Özellikle Müslüman Kardeşler’in liberallerin önünü kesmek istemesi konseyin çıkarları ile örtüşüyor. Sokaklardaki hâkimiyetleri ise ayrıca önemli bir kozları.
Ordunun seçimleri bu sonbaharda – Mübarek’in devrilmesinden henüz bir sene bile geçmemişken – yapmak istemesi, siyaset alanına yeni oyuncuların girmesini engellemek gibi bir gayret içinde olmasına işaret ediyor. Gerçekten de generaller Mısır’ın geleceğine kendilerine sorun çıkarmayacak partilerle şekil vermek istiyorlar; sorulduğunda ise, “seçimlerin erken olması askerin kışlasına daha erken dönmesini sağlayacaktır” şeklinde cevaplar veriyorlar.
Konsey Parlamento üzerinde de etkisini hissettirmek amacında. Bunun için parlamentonun alt meclisindeki sandalyelerin yarısını kendine rezerve etmiş durumda. Seçim kanununun ‘çiftçiler’ ve ‘işçiler’ olarak sınıflandırdığı bu sandalyelerin tarihi Cemal Abdül Nasır’a dek gidiyor aslında. Nasır’ın amacı siyasetin dışında kalmış halk kitlelerine iktidar gücü vermekti, ancak pratikte bu böyle olmadı. Ordundan veya güvenlik güçlerinden emekli olan birçok kişi ‘çiftçi’ veya ‘işçi’ kimliği ile meclise girdi. Bu girenler doğrudan Parlamento’nun Savunma ve Ulusal Güvenlik Komitesi’ne üye oldular. Son dönemlerde de bu böyle devam etti. Mısır’da orduyu az da olsa denetleyebilen tek komitenin bu olduğu dikkate alınacak olursa, konseyin buradaki hassasiyetleri anlaşılabilir.
İsyandan bu yana generaller özellikle taşradaki yöneticileri kontrol etmeye çalıştılar. Ülkeye tepeden aşağı hakim olmanın en etkin yolu budur. Valiler rejim tarafından atanmaktalar ve bölgelerindeki tüm yatırımları takip etmekle ve süreç aşamasında görev dağıtmakla yükümlüler. Mübarek döneminde valilerin dörtte üçü güvenlik örgütü, ordu ya da istihbarat teşkilatı kökenliydi. İsyandan sonra Konsey’in sivil vali sayısını arttıracağı beklentisi vardı, ancak bunun tam tersi oldu. Geçtiğimiz Nisan ayında ülkeyi yönetenler bu sayıyı daha da fazlalaştırdılar. Bu durum o kadar büyük tepki çekti ki şimdilerde valilerin halk tarafından seçilmesi gündeme geldi… Ancak belli ki köprülerin altından daha çok su akması gerekecek!
İç ve dış düşmanlar
Bu arada Konsey ülkedeki sıkıyönetimin devamı için eline geçen her olanağı kullanıyor. Bir karşı devrim olasılığı üzerinde durarak Mısır’ın içişlerine karışan harici odakların halk ile ordu arasına girmek istedikleri savını öne atıyor. Kıptilere ait kiliselerin kundaklanması ve Müslümanlar ile Hıristiyanların karşı karşıya getirilmek istenmesi ise ayrıca üstünde durulması gereken bir konu Konsey için. Mısır’ın kötü ekonomik karnesi de ‘içerideki ve dışarıdaki düşmanların sinsi çalışmalarının…’ sonucu. Buna bazı Mısırlıların İsrail lehine casusluk yapıyor olmaları komplosunu da eklemek gerek. Bu çerçevede İlan Grapel adındaki bir İsraillinin “etnik ayrılıkları körükleme ve güvenlik kuvvetlerine karşı güç kullanımını teşvik etme” gibi suçlarla tutuklanmasına anlam vermek zor olmasa gerek.
Konsey medyada kendisine hatırı sayılır destekçi bulmuş durumda. Bunlar yayınlarında, bu gibi zor zamanlarda, ‘eli titreyen siviller’ yerine ‘işi bilen’ kişilerin kanunları uygulayabileceğini söylüyorlar. Gerçi buradaki ‘zor zamanlar’ doğru bir tespiti ifade ediyor, ancak bu gibi yayınların frekansı ve dozu o denli yüksek ki, halk yönetimin siviller tarafından devralınması durumunda bir istikrarsızlığın olacağına inanır hale gelmiş durumda.
En azından Konsey’i sorgulamak pek fazla aklından geçmiyor.
Müslüman Kardeşler
Ülkeyi kontrolleri altına alma sürecinde generallerin Müslüman Kardeşler tarafından desteklendiği biliniyor. Müslüman Kardeşler hem seçimlerin bu sonbahar yapılması ile ilgili kararın oluşmasına ve uygulanmasına, hem de o günden bu yana Konsey’in rahat iş yapmasına olanak sağlamış durumda. Ondan öte Konsey’in yasallığını sorgulayan bazı kesimlerin de önünü kesmiş. Örneğin isyancıların bir kesiminin seçim tarihi ile ilgili itirazlarına ve gösteri taleplerine olumsuz yanıt vermişler ve burada da generalleri desteklemişlerdir. Yönetimin sivillere devri konusunda olsun, eski yöneticilerin daha hızlı bir şekilde yargı önüne getirilmeleri taleplerinde olsun, Müslüman Kardeşler hep konseyin yanında yer almış ve sürecin bugünkü şekli ile yürütülmesine önayak olmuş. Son olarak da isyancıların, güvenlik güçlerinin kendilerine gerçek mermilerle karşı koyduğu ve bazı ölümlere neden oldukları için Konsey başkanı Muhammed Hüseyin Tantavi’nin görevden alınmasını talep etmelerine, “orduyu eleştireceğinize isyana verdiği desteği hatırlayın ve kıymetini bilin” yollu çıkışları, Müslüman Kardeşler ile generallerin daha uzun bir zaman çıkar çatışmasına girmeyeceklerini gösteriyor.
Konsey, aslında Müslüman Kardeşler’in fikirlerini paylaştığı için onlarla bir uzlaşıya girmiyor gibi. Ancak halk içinde popülaritesi tavan yapan ve aynı zamanda siyaseten çok kırılgan olan bu yapının, Mısır’daki ordu gücünü kıramayacağını düşünüyor. Onların sokakta veya siyaset sahnesinde güçlenmeleri bu anlamda generallerin kırmızı çizgilerini ifade ediyor. Dolayısı ile konseyin Müslüman Kardeşler’in yeni partisine – Özgürlük ve Adalet Partisi – ne gibi bir şekilde yaklaşacağı merak ediliyor. Seçim kanuna göre partilerin programları dini motifler içermenin ötesine geçmeli. Bu parti gerçi Kıptiler arasında bir köprübaşı oluşturduysa da, hitap ettiği kitlenin esası Müslüman. Daha da önemlisi, şeklen partiden ayrılmış olmalarına rağmen, Müslüman Kardeşlerin dini aktivitelerini bu partinin dışında tutup tut(a)mayacakları konusu belirsiz. Parti yöneticileri olsun, hareketin liderleri olsun, siyasette yer edinebilmek için Konsey’i, düzeni bozmayacakları konusunda ikna etmeleri gerektiğini anlamış durumdalar. Zaten generallere yakın olmak istemeleri de muhtemelen bunu ispatlamak telaşından ileri geliyordur.