Bilim dünyasında yeni bir tespit, bir önceki bilim adamının tezini çürütebilir; ancak soru sormak ve fikir yürütmekten ibaret olan ‘Felsefe’de bu durum geçerli değil. Hiç bir filozof, fikri farklı da olsa, bir diğerinin tezini çürütemez. O yüzden insanoğlunun birçok cevaplanmamış sorusu var. İNKÂR, yaşama dair soru ve cevaplarla ilgili altı çizilesi değerli satırlar içeriyor.
Eddi Anter, yanıtların tümünün bizde olduğunu, kendimizi arayıp bulmamız ve tanımamız gerektiğini savunuyor. Evren düşüncenin içinden geçiyor; bizler de bu kitabı okurken adeta kendi içimizden geçiyoruz.
İnkâr 4. kitabın ve seni az çok tanıyoruz artık. Kitapta her insanın yaşarken iki meleği olduğu yazılı. Biri sevapları, diğeri günahları not alıyormuş. Bu meleklere sorsak, seni bize nasıl tanıtırlardı?
Her insan gibi ben de dünyaya geldim, görüyorum ve gideceğim. Bir varmış bir yokmuşum. Benim kim olduğum önemli değil. Eninde sonunda ben bir hiçim. En iyi şartlar altında, torunlarım olduğunda şayet beni tanıdılarsa belki bir gün adımı, nasıl biri olduğumu hatırlayacaklar. Ardımdan bahsedip yâd edecekler ve hikâyem bitecek. Romanlarımınsa nesillerden nesillere okunma ihtimali var. O yüzden beni ha tanıdılar ha tanımadılar… Bu soru bahsi geçen meleklere sorulmalı. Nasıl olsa ‘yeri ve zamanı’ geldiğinde yanıtlarını duyacağım. İyilik meleğinin diğerini susturacağını adım gibi biliyorum.
İNKÂR fantastik kurgusuyla, diğer kitaplarından farklı. Öbür dünyaya göç etmiş filozofları, bilim adamlarını ve tanınmış birçok ismi seslendirmiş, onları adeta yeniden yaşatmışsın. Bu kurgu kafanda nasıl gelişti, bizimle paylaşır mısın?
Her şey evrensel bir buluşmayla başladı. Üst boyut felsefi sohbetler ettiğim çok değerli bir insan bana Filibeli Ahmet Hilmi adlı yazarın ‘Amak-ı Hayal’ kitabını hediye ettiğinde kendimden geçtim. Defalarca okuyup yazılanı anlamaya çalıştım. Sanırım çok etkilendim ve kafamda sürekli aynı sorulara cevap arıyordum. Herkesin cevaplarını aradığı sorulara baktım aralarında epey benzerlikler vardı. Cevaplarsa muammaydı!
Yüzyıllardır insanoğlunun ölüm ve sonrası hakkında yanıtlar aradığını fakat bulamadığını ya da bulduklarını anlamadığına şahit oldum. Benim seçtiğim, okuduğum tüm kitaplarda cevapların hep aynı şeye işaret ettiğini görünce bulduklarımı yazıp aktarmaya karar verdim.
Hayatın kitabı olur mu? Bu soruya günlerce cevap bekledim. Herkesin açıp bakacağı ve aradığı tüm yanıtları bulacağı bir kitap olabilir miydi? Aslında bu kitap başlangıçtan beri var. Okuyanı az, okuyup anlayanı daha da sayılı ve anlayanın da uygulaması yetersiz. Bana gelen cevapları basit bir dille okuyucuya İnkâr adlı romanımda yansıtmak istedim. Herkes farklı bir gerçeği yaşıyor ve okuduklarında da değişik bir hakikati göreceklerdir.
Kitap kapağında gökten yansıyan yoğun ışığa şemsiye açmış bir adam var. Bize ne anlatmak istiyor?
Hepimiz Işık’ın kaynağının neresi olduğunu biliyoruz ancak soru ve sorgulamalarla, kendi el fenerimizin aydınlattığı yolda yürümeyi tercih ediyoruz. Asıl büyük resmi görmek yerine, onu görmezden gelip, kendimiz bir şeyleri resmetmeye çalışıp yaşıyoruz. Sonuçta da hep hüsran oluyor.
Kitabını ithaf ettiğin Bayram Cihan Mert kimdir? Yaşamında hangi rolü üstlenmiş?
Allah’ın bana yolladığı bir hediye. İki seneyi aşkın bir süredir aramızda okyanus ve kıtalar olmasına rağmen ulvi sohbetler ettiğim bilgi sahibi, dürüst, Allah inancı tam olan bir zahid (dindar kişi).
Yazık ki, insanoğlu bir şeyi diğerinden ayırt etmek için ona isim takmayı adet edinmiş. Ben Cihan ismine uygun bir sıfat henüz bulmuş değilim. Kardeşim, oğlum, can dostum, yoldaşım diyesin geliyor, olmuyor. Benim hayat oyunumda rol aldığı kesin ancak hangi rolü üstlendiğini ona sormak lazım. Yaşamıma anlam ve amaç kattığı bir gerçek. O benim, ben’im ben de O’yum kelimeleri sanırım yeterli olacaktır. Bir kişiyle hem burada hem ahrette beraber olmak fikri bana çok yeni fakat genç yaşına rağmen bana rehberlik etmek için gönderilmiş yaşlı, olgun ve bilge bir ruh.
Neden İNKÂR? İnsanlar sence neyi, niye inkâr ediyorlar? Senin inkâr ettiğin neler var?
Kitabın adı konusunda epey bir zaman harcandı. İlk olarak ‘Çağrı’ ardından ‘Öz’de Bir’iz’ adlarını düşündük. İçinde sadece Allah’a iman olan bu romanın adı neden mi ‘İnkâr’? Okuyunca herkesin kendi cevabını bulacağını umuyorum.
İnsanlar her gün, her an yasak meyveden tadıp inkâr ediyor. Zaman geçince, sona gelince de pişmanlıklar ve keşkelerle ömür bitiyor. Yazık değil mi? İnsanoğlu neden gözlerini açıp uyanmıyor?
Ben varlığımı, var olduğumu kabul etmiyorum; sanırım bunu inkâr ediyorum. “Varlığım bir yokluksa ya da bir boşluksa yokluğum da varsın dünyayı doldursun…”
Önsözünde, aslında hiçbir şey bilmediğimiz gerçeğini öğrenmenin zorluğundan bahsetmişsin. Sence bildiğimizi sandığımız şeyler nedir o halde?
İnsan olarak aslında her şeyi bileniz ancak dünyaya gelirken unutuyoruz. Yeniden bizlere bir şeyler öğretildiği sanılıyor fakat bu düşünce kanımca yetersiz. Hepimiz tüm varoluşun bilgilerini bilinçaltında taşıyoruz. Bu bilgilere ulaşmak için yeterli vasıflarımız yok.
Usta, uzman, üstat diye bilinen, belli konuların ehli insanlar bile o konu hakkında tüm bilgiye vakıf değil. Her şeyi bilen yalnız O ve bizim hangi konu hakkında ne kadar bilmemiz gerektiğine karar veren de yine O. Bizler sadece bildiğimizi sanıyoruz gerçek olan bu.
Evren ile Cihan adlı iki karakter, bir de Mesih, kitabın başından sonuna kadar bize bu yolculukta eşlik ediyorlar. Bu kurguyu yazarken, hangi karaktere kendini daha yakın hissettin?
Her zaman kullandığım bir lafım var. İyi bir omlet yapmak için yumurtlamak gerekmiyor, yumurta satın almak yeterlidir. Birkaç satır yazmak uğruna bahsi geçen her şahsiyetin hayatını araştırıp okumak zorunda kaldım. O kadar keyifliydi ki… İnsanoğlunun doğasını anlamak, hangi şeyi neden yaptığını düşünmek çok doyurucu geldi. Bir gün Büyük İskender gibi uyanmak, diğerinde insan hayatını kurtaran Christiaan Barnard’a dönüşmek, Mevlana’nın düşünce yapısını kavramak, Osho’yla bütünleşmek, Nietzsche’yi anlamak ve ardından yeniden kendim olmak…
Hayat bir oyun dediler ve sürekli her nesilde bunu tekrar ettiler. Şimdi ne demek istediklerini buldum ve ona göre yaşıyorum… Bu dünya benim için yaratıldı!
Hürriyet Gazetesi’nde, ‘Sayım Çınar’ın Bavulu’ köşesinde kitabın tanıtıldı. “Aradığın cevabı bulmak için dönüp içine bak!” mesajını aktarmış. Bu kitabının, okuyucularına bir yaşam kılavuzu olduğunu söyleyebilir miyiz?
Ben ya da kitabım kılavuz olamayız. İnsanoğlunun kendisi, kendi yolunu ve yönünü tayin edebilir. İnkâr’da yazdığım gibi, “Hayatı ya her şey kendi kontrolünüzde ya da hiçbir şey kendi kontrolünüzde değil gibi yaşamak tercihine sahipsiniz; kimisi de ikisinin arasında dolaşacak sonra da kaybolup gidecek… Kılavuzun kim olduğu belli. Kaynak ve Işık Bir’dir”.
Aslen önem taşıyan insanın kendini arayıp bulması ve sonunda da kendisini tanımasıdır. Pek çok insan seminerlere gidip, kişisel gelişim adına kitaplar okuyor fakat iş uygulamaya gelince rahatlık ortamına hemen geri dönüyor. Sendeki ben bendeki sen, sen bensin ben senim gibi ayna tutulan konuşmalar ya da tüm cevaplar senin kendi içinde diye nice kereler söylendi. Anlayan anlıyor anlamayanlarsa şaşkınlık içinde uyumaya devam ediyor. Hepimizin bilgi hazinesi ve bilinç seviyesi farklı mertebededir. O yüzden kendimizi başkasıyla kıyaslayıp veya birbirimizden öğrenmeden evvel kendimizi tanımalı ve kendimiz olmalıyız. İşin sırrı burada. Sır Ben’im ve bende. Ben kendimi tanıyarak herkesi tanıyabilirim…
İNKÂR’ın içeriğinden, artık ölümden korkmadığını var sayabilir miyiz? Yaşarken daha neler yapmak istiyor, nelere imza atmayı hedefliyor Eddi Anter?
Korkunun ne olduğunu öğrendikten sonra korku denen şeyin aslen var olmadığını anladım. Korku bir düşüncedir. Önce akılda cereyan eder sonra bedene ve hislere geçer. Ben ölümden korksam ne olur, korkmasam ne değişir? Azrail melek göründüğünde seçim hakkım olacak mı? Biraz daha kalabilmek için pazarlık edebilecek miyim? Allah korkusu taşıyan herkesin içinde Allah sevgisi de vardır. Bu korku iyi bir yaşam için yeterlidir.
Her günümü tek gün gibi geçirirken geceleri ruhumu Allah’ıma teslim ediyor ve yaşadıklarıma şükrederek yatıyorum. Sabahları gözlerimi açtığımda yine O’na ruhumu tertemiz bir şekilde bana iade ettiği için teşekkür ediyor, bana hazırladığı güzellikleri görmek için sabırsızlanıyorum.
İmza atmak, bir şeyler yaptığını sanmak, kendini bir şey zannetmek hep göreceli ve sanaldır. Aslında olan biten her şey aynen tekrara sarmış. Gökler altında yeni bir şey yok! Sahne, dekor ve kostümler değişiyor fakat roller aynı kalıyor ve kalmaya da devam edecek. Ta ki, uyanıncaya kadar
İNKÂR’dan sonra kalemin nerelere yol alır?
Allah nereye işaret ederse… Fikirlerine önem verdiğim iki kişiye aynı soruyu sordum. Biri “İnkâr’dan sonra başka kitap yazamazsın” derken diğeri “Daha da iyisini yazacaksın” dedi. Durun bakalım Allah büyük!
SONSÖZ
İNKAR’ı büyük bir keyifle okudum. Bence bu da, diğerleri gibi ‘En Çok Satanlar Listesi’nde uzun zaman yer alır. Eddi bu kitabı yazarken belli ki, çok araştırmış ve büyük emek vermiş. Yaşamı anlamak ve hayatı tanımak adına bulduğu ipuçlarını bizlerle paylaşmış. İNKÂR sizi bambaşka düşünce boyutlarına taşıyacak güzel bir başucu kitabı.
“Aşkın içine düşmek, iki kişinin birlikte tek bir rüyayı görüyor olmasıdır,’’ diye tarif etmiş âşık olmayı Eddi Anter. Biz de onun sözlüğüne bir göz atalım dedik:
Eddi’nin İNKÂR sözlüğünden:
Mutlak Hakikat: Bir’dir, O’dur, Tektir
Zaman: Yoktur, varsayılır ve öyle kabul edilip algılanır
Rüya: En ucuz en keyifli en uzun seyahat
Alt Dünya: Cehennem azabını tatmak için yaratılmış kayıp bir cennet
Sır: Korku, zayıflık, acizlik, kendini tanımamak ve kendine güvenmeyip kendini sevmemek hali
Ölmeden ölmek: Hayatı doya doya sadece deneyimlemek adına yaşıyor olmak
Mutluluk Oyunu: Kuralları bilinmeyen ancak herkesin içinde kısmen rol aldığı bir tiyatro
Cennet: Her an her yer