Fotoğraflardaki portreler

Bir fotoğraf düşünün ki insan – mekân – zaman üçlüsü bütünsel bir yapı oluşturuyor. Objektife yansıyan bireyin portresi o kişinin görüntüsü olmaktan çıkıyor, yaşadığımız dünyanın renkliliğini yansıtıyor... İşte fotoğrafçı Selim Bonfil, son sergisinde yer alan karelerde bu duyguları yaratıyor…

Tufan ERBARIŞTIRAN Yaşam
16 Kasım 2011 Çarşamba

Yaşadığımız dünyada çeşitli ırklar, uluslar, inançlar, kişilikler, yaşam biçimleri, insan tipleri bulunmakta. Sanatçılar yarattıkları eserlerinde bu görkemli malzemeyi kullanır. Sözgelimi, ressam, yazar, şair, heykeltıraş... Bir de fotoğraf sanatçısı…    

Bireyin kendini algılaması, duygu ve düşüncelerini ifade etme biçimi tümdengelim bir yorumla açıklık kazanır. İçimizdeki ‘ben’in çoğu kez içrek ya da aşkın yapısı ve işlevselliği sayesinde günlük yaşama olan bakışımız değişir. Herkes kendi penceresinden yaşamı tanımaya çalışır. Bu renklilik Selim Bonfil’in fotoğraflarında kendini çok net gösteriyor. 

Selim Bonfil son kişisel sergisinde (İzmir’de Ekim 2011 – Fransız Kültür Merkezi) insan portreleri ağırlıklı çalıştı. Ana temanın, farklı ülkelerdeki insan tipleri üzerine yoğunlaştığını gözlemliyoruz. Bireyin ruhanî ve sosyal açılardan yansıttığı atmosferin derinliklerinde onun kişiliği, dinsel kökleri, coğrafyasından kaynaklanan değerleri var. Böylesine güçlü, sağlam ve donanımlı bir temanın oluşması kolay değildir. İnsanın bulunduğu her yerde farklılık, karşıtlık, eleştiri ve işlevsellik söz konusudur. Onun fotoğraflarındaki insan karakterleri hayli sağlam bir örgü ile objektife yansımış. Fotoğraf çekimlerinde ışığın bazen dengeli, bazen de cömertçe kullanılması ortaya izlenebilir düzeyde bir sergi çıkartmış. Her karenin özünde o kişinin giysileri, duruşu, bakışı ve poz verişi tam anlamıyla büyülü bir atmosfer içeriyor. Selim Bonfil ustaca bir yorumla karşısına aldığı kişinin o anki görüntüsünü vermekle birlikte, o görüntünün altında yatan atmosferi de sezdirecek bir yetkinliğe ulaşmış diyebiliriz. Sözgelimi, bir fotoğrafında gülen bir insanı karşımızda buluyoruz. Ancak o gülümseyen yüzün ardında neler bulabiliriz? Kişinin ağzındaki dökük dişlerden, cildinin renginden, kırışmış yanaklarından hangi sonuca ulaşabiliriz? Söz konusu kişi öyle bir yansıtılmış ki gülümserken bile yaşadığı toplumun aynası görünümünde adeta... Yoksulluk, garibanlık, gıdasızlık ve görüntüden yansıyan cehalet hemen belli oluyor. Bu küçük izler ve ayrıntılar sanatçının her fotoğrafında keşfedilmeyi bekliyor. Kendi içimize yapmayı düşündüğümüz ruhanî bir yolculuğun ilk basamakları Selim Bonfil’in portrelerini andırıyor sanki. Her fotoğrafı bir ayna gibi ruhumuza ışık tutuyor. Kişinin yüzündeki bakışı, gözleri, duruşu ile kendi kişiliğini de bizlere aktarıyor. Ne derler, “Yüzler ruhun aynasıdır.”

Sanatçının sergisindeki fotoğrafları izlerken, uzaklardan bir ses kulağınıza şu sözleri fısıldıyor. “Ben kimim?” Başka sözlerle söylemek gerekirse, “Sen hangisisin?” Evet, ilk başta ürkütücü geldiğine inandığınız bu sözlerin sergideki her fotoğrafta sizinle konuştuğuna tanık oluyorsunuz.

Sözünü ettiğimiz dördüncü kişisel fotoğraf sergisinde ilginin hayli yoğun olduğunu söyleyebiliriz. Fotoğraf sanatına ilk gençlik yıllarında bir akrabasının önerisiyle başlamış Selim Bonfil. “Görsel hafızam kuvvetlidir. İnsan yüzlerini hiç unutmam. Belki de bu özelliğim sayesinde fotoğrafçılığa başladım.” Yaklaşık 40 yıldır fotoğraf çekiyor. Uzakdoğu seyahatlerinde farklı insan tipleri onun bu sanata daha da ilgi duymasını sağlamış. Sergide bu anlamda bir fotoğrafı özellikle ilgimi çekti. Kapalı bir mekânda, ışığın flu olduğunu gözlerinizin önüne getirin. Arka planda ise gökkuşağını andıran türden renk renk kumaşlar, örtüler yığılmış. Mekândaki flu ışık sanki geniş açılı bir huzme gibi her yeri sarmış, etkisini tüm duvarlara yansıtmış. Uzakdoğulu bir genç adamın yere çömelmiş duruşu ile mekândaki flu görüntü arasında son derece etkileyici bir bütünlük var. Burada yoksulluk ve görsellik iç içe geçmiş. Sanatsal açıdan büyülü, estetik açıdan ise görselliğin çarpıcı olduğunu söyleyebiliriz. Mekân sizi içine çeken, atmosferiyle büyüleyen ve görselliği ile davetkâr bir görüntüye sahip. Bir ana tanrıçanın dişiliği ve ilahî görkemi ile oluşan temanın dünyevi fotoğrafı gibi karşınızda öylece duruyor. Hani elinizi uzatsanız, bir adım ileri atsanız, başınızı öne doğru eğseniz bir anda geçmiş bir zamanın bilinmeyen bir coğrafyasına yolculuk edecekmişsiniz izlenimini yaşıyorsunuz.

Sanatçının fotoğraflarında insan – mekân – zaman üçlüsünü bütünsel bir yapı içinde görüyorsunuz. Objektife yansıyan bireyin portresi o kişinin görüntüsü olmaktan çıkıyor, yaşadığımız dünyanın renkliliği üzerine ayrıntısal anlamda ipuçları veriyor. Mimarî bir donanımın yapısal yönü kadar, sanatsal bir yetkinliğin yaratıcılığa uzanan işlevselliği ile uyumlu bir temayı oluşturuyor.

Selim Bonfil fotoğrafçılığı bir yaşam biçimi olarak kabul ediyor. “Artık nereye gitsem elimde fotoğraf makinem var. Uygun bir an bulduğumda hemen deklanşöre basıyorum.” Selim Bonfil oluşturduğu projeler doğrultusunda sanatını sürdürüyor. Bugüne kadar kimseyi kendine örnek almamış. O sadece kendi olmak istiyor...

Sergide bir kadının ağzından çıkan bazı ‘şeylerin’ bulunduğu fotoğraf dikkatimi çekti. Kadının sihrin etkisi ile herkesi büyüleyen yeteneğini nasıl yorumlamalıyız? Şurası kesin ki bu fotoğraftaki aksiyon ve kadın birlikteliği son derece güzel bir kompozisyon yaratmış. Burada fotoğrafı parçalara ayırdığımızda kadın, hareket ve bir de kadının başındaki siyah şapka öne çıkıyor. Ancak en önemlisi şudur: Kadının ağzını büzerek üflediği ‘şeyleri’ kendi içinden çıkarttığını belli eden hareketi, bakışı ve yüzündeki ifade olduğunu söyleyebiliriz. Elini onlara bir yol gibi tutması, gözlerini ise üflediklerine doğrultması biraz anaç tavır olarak betimlenebilir. Kadın ve sihir yan yana gelince, ortaya ruhundaki özgürlük mü çıkar, yoksa sanatsal estetiğin sınırları mı zorlanır? Belki de buna fantastik bir yorum getirebiliriz... Kadının üflediği ‘şeyler’ tüyler bile olsa, onları kuşlara benzetebilir miyiz? Bu artık fotoğrafı izleyene kalmış...  

Selim Bonfil işadamı olmasına karşın fotoğrafçılığı bırakmaya hiç niyetli değil. “Fotoğraf çekmek beni rahatlatıyor. İçsel bir huzur buluyorum. Ayrıca bu sanat dalında yapacağım çok iş var.” Onun fotoğraflarında renk cümbüşü hemen göz çarpıyor. ‘Venedik Karnavalı’ (İzmir - İtalyan Kültür Derneği / 2009) adını verdiği albümden aldığı fotoğraflarda maskeli yüzlerin şıklığı, görkemi ve büyüleyici görüntüsü inanılmaz güzel! Öte yandan aynı karnavaldaki renklilik ise son derece çarpıcı ve etkileyici. Bu da sanatçıyı evrensel insan sevgisine, derin bir hoşgörüye, barış ve huzur dolu bir yolculuğa çıkartıyor.

Selim Bonfil ülkemizde ne yazık ki hak ettiği değeri henüz bulamayan fotoğraf sanatını büyük bir istekle sürdürüyor. Bireyi yerelden evrensele taşıyor. Onun bu renkli fotoğraflarıyla tanışmak isteyenler şimdiden kendini bu görselliğe hazırlasınlar...