Ekim ayında, dünyanın farklı ülkelerinden akademisyen ve konusunda uzman eğitimcilerle katıldığım “Krakov’da Yahudi izleri, Auschwitz Ölüm Kampları ve İnsanlık Suçları Eğitim Semineri” tarih kitaplarında bile yer almayan bilgileri yaşayarak öğrenebildiğim eşsiz bir gezi oldu.
Bu seneki Yom Aşoa anma etkinliklerinin Neve Şalom Sinagogu ayağında, bir Fransız, Pierre-Jerome Biscarat adlı bir araştırmacı İzieu Çocukları ve Fransa’da Şoa dönemi konulu bir konferans vermiş ve beğeni toplamıştı. Türkiye’ye gelip konferans vermesine önayak olduğumdan, konferans sonrasında da kendisiyle yazışmaya devam ettik.
Haziran ayı sonlarında, kendilerinin organize ettiği, 22 Ekim’de başlayıp bir hafta sürecek Krakov ve Auschwitz gezilerine Türkiye’den katılımcılar için 4-5 kişilik bir kontenjan ayırdıklarını ve bu konuda kendisine yardımcı olmamı rica eden bir mail aldım. Elimden geldiğince bu duyuruyu yaymaya çalıştım. Temmuz sonu geldiğinde henüz hiç bir olumlu cevap alamamıştım. Ağustos başlarında en azından benim katılmamı öneren bir mail geldi. Bu teklif hem beni sevindirdi hem de çıkmaza soktu. 4-5 yıl kadar önce Yaşam Yürüyüşü’ne katılmış, Krakov ve Auschwitz’i görmüş ve çok etkilenmiştim. Yine de konuyu aile meclisine açtım. Aldığım ilk cevap “Zaten gittin, döndüğünde nasıldın hatırla, gitmezsen daha iyi olur” oldu. Nedenine gelince, Yaşam Yürüyüşü sırasında gördüğüm ve öğrendiklerimden çok etkilenmiş, gezi konusunda çok uzun bir süre sessiz kalma hakkımı kullanmış, etraftan gelen sorular karşısında gördüklerim, hissettiklerim tekrar tekrar depreşmiş ve zor, duygusal anlar yaşamıştım.
Ancak aile baskısına rağmen, aile reisi avantajımı kullanıp, yeni şeyler görmek ve öğrenmek düşüncesiyle bu geziye katılmaya karar verdim.
Katılacağımı bildirince, ilk şaşkınlığımı yaşadım: Geziyle ilgili uçak, konaklama, yemek, ulaşım, kısacası tüm masrafların çok büyük bir kısmının kendileri tarafından karşılandığını öğrendim. Gezi sponsorları ise Memorial de la Shoah-Paris, Fransa Savunma Bakanlığı, Maison d’İzieu, Fransa İnsan Hakları Derneği Lyon Şubesi, Krakov Fransa Konsolosluğu ve Lyon Polonya Konsolosluğu’ndan oluşuyordu. Sponsorlara bakınca bu gezinin oldukça ciddi ele alındığı görülüyordu. Ancak detaylar hakkında çok bilgi verilmedi.
Etkileyici ve kapsamlı hazırlık
Eylül başında gezi ile ilgili ilk dosya gönderildi: Gezi esnasında rehberlik yapacak ve konu hakkında konferanslar verecek kişilerin özgeçmişleri, Şoa ve Auschwitz konularında yazılmış çeşitli makaleler içeren 150 sayfalık bir dosya ve üç sayfalık özet gezi programı. Rehber ve konferansçıların konu hakkında uzmanlar olduğu özgeçmişlerinden anlaşılıyordu. Hatta rehberlerden ikisi tarafından hazırlanmış Auschwitz Rehberi’ni okuduğumda çok ciddi bir ekip tarafından yönlendirileceğimize ikna oldum.
İkinci şaşkınlığımı ise vize başvurusu için gittiğim Polonya Konsolosluğu’nda yaşadım. Davetiyeyi gösterdiğimde benden vize ücreti almayacaklarını ve vizemi iki gün içinde alabileceğimi söylediler. Schengen Vizesi’ni ilk kez bu kadar kolay ve kısa sürede alıyordum. Bu arada organizatörler Frankfurt üzerinden Krakov gidiş-dönüş uçak biletimi de gönderdiler.
Ekim ayı ortasında, Auschwitz tarihçesi ve Auschwitz’de göreceğimiz yerlerle ilgili detaylı, yaklaşık 200 sayfalık bir dosya gönderildi. Titizlikle hazırlanmış, belge ve resimlerle desteklenmiş dosya o kadar ilginçti ki bir gecede okudum. Kitap ve belgesel kaynakçaları da oldukça genişti.
Geziye iki gün kala, postadan Krakov ile ilgili son dosya, o ana kadar sır gibi sakladıkları katılımcı listesi, on altı sayfalık detaylı gezi programı ve gezi ile ilgili son dakika önerileri çıktı.
Katılımcılar arasında iki ABD’li, bir Belçikalı, yedi İspanyol, on dokuz Fransız ve bir Türkiyeli vardı. Organizatör ve konferansçılar safında ise, bir İsviçreli, iki Polonyalı ve dört Fransız bulunmaktaydı ve hepsi de ya üniversite ya da Şoa müzeleri mensubuydular.
Katılımcılar arasında dört kişi onur konuğu olarak tanıtılıyordu: Lahey Uluslararası Ceza Mahkemesi Yugoslavya Bölümü eski Sözcüsü, Spielberg tarafından kurulmuş USC Shoah Foundation Institute Fransa Temsilcisi, ABD Fransızca Öğretmenleri Konseyi New York Temsilcisi ve bendeniz. Katılımcılarım mesleki dağılımlarına gelince, üç lise öğrencisi, iki üniversite öğrencisi, dört üniversite tarih profesörü, iki lise yöneticisi, yedi lise tarih ve felsefe öğretmeni, dört Şoa ile ilgili kuruluş temsilcisi, bir savunma bakanlığı eğitim bölümü temsilcisi, iki avukat, iki gazeteci, bir emekli öğretmen ve bir mühendis (bendeniz...) görünüyordu. Yani katılımcıların büyük çoğunluğu eğitimci idi ve seviyeleri de oldukça yüksekti.
Gezi programı hem ürkütücü hem de ilginçti. Gün 08:00’de başlayacak, bir saatlik öğle yemeği arasından sonra 19:30 gibi geziler tamamlanacak, yarım saatlik akşam yemeğinden sonra konferanslara geçilecek ve gün 22:30 gibi sonlanacaktı.
Hareket zamanı
22 Ekim’de “Krakov’da Yahudi izleri, Auschwitz Ölüm Kampları ve İnsanlık Suçları Eğitim Semineri” gezisi için artık hareket tarihi geldi.
Biraz rötarlı olarak 19:30’da Krakov’a vardım. Daha önce belirtildiği gibi havaalanı kapısında bir araba beni bekliyordu. Programa göre ancak valizimi odaya çıkartma vaktim vardı. Ayaküstü bir şeyler atıştırdıktan sonra ilk konferans başladı. Paris Memorial de la Shoah’dan Philippe Boukara, Yahudi Tarihi ve Temel Kavramlar konulu konferansını verdi. Tam 1,5 saat hiç ara vermeden, hiçbir kağıda bakmadan konuştu. Konuya tamamıyla hakim biriydi. Ancak bildik bir konunun niye konferans konusu olduğuna anlam veremedim. Ancak grupta yalnız iki Yahudi olduğunu öğrenince ve sonraki günler sinagog, mezar ve benzer mekânların ziyaret edileceği ve neyin ne anlama geldiğini nerede nasıl davranılmasının bilinmesinin gerekliliğini düşününce konu daha anlamlı geldi. Seyahatlerde “ne yorgunluk, ne de saat kavramı vardır” düsturuna uyarak gece geç saatlerde kendimi sokaklarda buldum.
Yeni Polonya
Beş yıl önce gördüğüm Polonya insanları, giyimleri, arabaları, mağazaları ile bugünküler arasında büyük bir fark gördüm. Tamamıyla Avrupa’ya uyum sağlamışlar.
Bu arada gece gezisi esnasında dikkatimi çeken bir kilise hakkında bilgi vermek istiyorum. Büyük bir meydanın ortasında değişik boyda ve üslupta iki ön kulesi olan bu kiliseden saat 23:00’de çan ve peşinden bir trompet sesi geldi; kısa bir süre sonra ise melodi yarıda kesildi. Çevrede bulunduğum iki saat başında bu olay tekrarlandı. Otele döndüğümde bu ilginç olayı sorma ihtiyacı duydum. Kilisenin adı St. Mary, değişik boy ve tipli kulelerin hikâyesi ise şöyle: 1250 yıllarında Kral tarafından iki kardeşten kiliseye iki kule yapılması istenmiş. Bir süre sonra kardeşlerden biri diğer kulenin daha yüksek olduğunu görünce kıskançlıktan kardeşini öldürmüş. Ertesi gün ise yaptığından pişman olup üzüntüden intihar etmiş ve böylece inşaat durmuş. Kuleler o zamandan beri aynen muhafaza ediliyor. Çan ve trompet konusuna gelince, 1300’lü yıllarda, Kilise’nin zangocu, Moğol istilacıları fark etmiş ve alarm vermek üzere çan kulesine çıkarken bir okun isabetiyle ölmüş. Bu olayı hatırlatmak üzere o tarihten beri (1940-45 yılları hariç) her saat başı çanlar çalıyor ve peşinden yarıda kesilecek bir melodi başlıyor. Yakın zamanda bu görev itfaiyecilere verilmiş. Geçmişine sadık kalan ender ülkelerden biri Polonya!
Krakov’da Yahudi izleri
Gezinin ilk gününde Pazar sabahı, saat 08:00’de eksiksiz olarak yola çıkıyoruz. Gezinin teması Krakov kenti ve Yahudi izleri. Detaylara geçmeden önce kent tarihi hakkında genel bilgi vermek istiyorum. Ne de olsa bize konuyla ilgili detaylı bir dosya verildi, kullanmak gerek.
Güney Polonya’da bulunan Krakov kenti 12. yüzyıl başlarında prenslerin sayfiye yeri olarak adını tarih sayfalarına yazdırıyor. Şehir, 13. yüzyıl başından 1609 yılına kadar Polonya’nın başkenti olmuş. Vistül Nehri kıyısında ve Prag ticaret yolu üzerinde olması nedeniyle Alman göçmenlerin gözdesi oluyor. İlk Yahudilerin de kente bu göç dalgasıyla geldikleri düşünülüyor. 1335 yılında Kral Kazimir, kentin hemen yanında kendi adını taşıyan yeni bir kent kuruyor: Kazimierz. Bir kısım Yahudi göçmen de bu kente yerleşiyor. 14. yüzyıl başı tarihli belgelerde, Yahudilerin Krakov’da yapısal ve yerleşik bir cemaat yapısı oluşturdukları ve kentte bir Yahudi sokağının varlığından bahsediliyor. Yahudiler kısa sürede ticarette başarılı oluyor ve sonucunda toprak ve ev sahibi olmaya başlıyorlar. Ancak ekonomik başarılar da kentte Yahudi düşmanlığının başlamasına yol açıyor. 1407 yılında Yahudi Sokağı’ndaki evlere üniversitenin el koyması sonucu bölgeye gelen öğrenciler bu düşmanlığı haraca dönüştürüyor ve nihayet kan iftiraları sonucu 1407 ve 1423 yıllarında pogromlar oluyor. 1454’de yine kilisenin kışkırtmasıyla birçok Yahudi öldürülüyor ve çok sayıda Yahudi evi yakılıyor. 15. yüzyıl boyunca çeşitli nedenlerle saldırıya uğramaları, birçok yasaklara tabii tutulmalarına rağmen Yahudiler kenti terk etmiyor. Ancak 1495 yılında Kral tarafından Krakov’dan çıkartılıp Kazimierz’e gönderiliyorlar. Ancak, Kazimierz’deki Yahudi toplumuyla birlikte daha zengin bir konuma geliyorlar. Hatta 1496 yılında bölgenin en büyük sinagogu olacak ve halen çalışır durumda olan Alte Schul’un inşaatına başlıyorlar. Dönemin belgelerine göre Kazimierz kentinde, Yahudi pazarı, Yahudi mezbahası, özel Yahudi mahkemesi, Mikve ve Yahudi mezarlığından bahsediliyor. (O dönem Avrupa’sında mezarlık açmak Kral’ın özel iznine bağlıydı.) Polonya’daki ilk Yeşiva’nın da Kazimierz de açıldığı biliniyor. 16. yüzyılda Bohemya’dan çok sayıda Yahudi bu kente yerleşiyor.
(devam edecek)