Psk. Dr. Neslihan Zabcı ile iki hafta önce başladığımız ‘çocuğumuzla kordon bağını kesme’ konusundaki söyleşimize, bu hafta da babanın bu süreçteki rolüne odaklanarak devam ediyoruz
Babanın anne ve çocuk arasındaki kordon bağını kesmedeki rolü nedir?
Baba, anne ile çocuğun ayrışmasında, aralarındaki tutkusal bağın esnemesinde, çocuğun sosyalleşmesinde, dile yatırım yapması ile dış dünyaya açılan kapısıdır. O, ‘aşığın sansürü’ olarak araya girmeli ki, anne ve bebeğin bağı çözülsün. Üçüncü bir kişi olmadığı zaman anne ve bebeği kimse ayıramaz. Annenin hayatında baba yok ise bir iş, bir sevgili sayesinde anne gözünü bebekten alabilmelidir. Anne kendisinin başka sıfatları da olduğunu hatırlamalı ve herkes kendi bireyselliğini yaşayabilmelidir.
Babanın en etkin rol oynaması gereken dönem ne zamandır?
‘Ödüpal’ dönemde (3-6 yaş arası) özellikle erkek çocuk anneye aşıktır, babayı rekabet olarak görür ve babayı anneden uzaklaştırmak ister. Aynı zamanda babayı da sevdiğinden kafasında bir karmaşa yaşar. Bu durum kız çocuklarında da babaya olan aşk ve anneyi rakip olarak görmekle aynıdır. Bu dönemde çocuğun, anne ve babanın bir çift olduğunu ve kendisinin üçüncü konumda olduğunu idrak etmesi gerekir. Her gelişim döneminin çocuk için yapılandırıcı bir yönü vardır. Bu yaşın yapılandırıcı yönü vazgeçebilmek, her arzuya ve her isteğe sahip olmayacağını idrak etmektir. Çocuk tüm düşlüdür, “bütün dünya benim ve benim olmalı” diye görür. Ödüpal dönemdeki dönüşüm çocuğun bu düşünceden vazgeçmesidir. Çocuk sonsuz bir doyum arayışında olan bir varlıktır. Bu arayış çeşitli evrelerde kırılmaktadır. Mesela tuvalet eğitimi, memeden kesilme ve en son noktayı koyan asıl hüsran “anneye sahip olamam, annem ve babam bir çift, ben bu işin dışındayım” düşüncesini kabullenmekle aslında geleceğe dönük olarak çok sağlıklı bir düşünce temeli atmış olur. Bu sebepten babanın bu dönemde var olması ve aktif olması çok önemlidir.
Çocuğun ödüpal dönemi ruhsal açıdan en sağlıklı şekilde atlatabilmesi için vermemiz gereken mesaj nedir?
Sağlıklı bir ailede anne-baba-çocuk üçgeninin oluşturulması çok önemlidir. Bu üçgen de anne babanın bir çift olması, çocuğun yerini bilmesi, anne babanın arasında ki ilişkinin dinamiği, çiftlerin duygusal olarak dengeli ve birbirlerinden beslenmeleri çok önemlidir. Kız çocuğunun babası ile bir çift olmaları, annenin yerini almaya çalışması dürtüsel davranışları tetikler. Aynı dürtüsel davranışlar erkek çocuk ve anne arasında da oluşur ve tehlikelidir. Karaktere son şeklini veren ödüpal dönem, gelecekteki ilişkilerin niteliğini belirleyen bir dönemdir. Hiçbir evde, hiç bir aile ilişkileri mükemmel ve ideal olamayabilir ancak bilinçli davranmak, keskin uçlarda yer almamak sağlıklı çocuk yetiştirmenin en önemli ve temel kuralıdır. Ve anne babanın arasında ki söz ve davranış birliği bu temelin üstüne atılacak ilk sağlam adım olmalıdır. Çünkü çocukları belirsizlikler ve karmaşalar endişelendirir.
Çocuklar ailede rol modellerini nasıl seçerler?
Biz buna özdeşim süreci diyoruz. Çocukların bu süreçleri için anne ve babanın birbirlerine olan bakışları ve duruşları çok önemlidir. Anne babayı beğeniyorsa, erkek çocuk da baba ile özdeşleşmek isteyecektir. Çünkü “annem babamı beğeniyorsa ben de babam gibi olmalıyım” diyecektir. Ancak anne babaya bakmıyorsa çocuk da baba ile özdeşleşmek istemeyecektir. Bu durum aynı şekilde kız çocukları içinde babanın anneye olan ilgisi ile doğru orantılı olarak gelişir. Babanın anneyi hiç beğenmediği durumlarda kızlar annelerinin tam tersi olma eğilimine kayarlar. İkinci bir etken ise ailede güç kimde ise çocuklar o kişiyi model alma ihtimalleri yüksektir.
Peki, boşanmış aileler de bu denge nasıl olmalı?
Boşanmış ailelerde, ebeveynlerin hayatında çocuktan başka bir uğraşları olmalı. Bu kimi zaman sosyal arkadaşlar, iş, sevgili veya başka bir eş gibi, anne ve çocuktan ilgiyi dengeli bir şekilde alacak biri olmalıdır.
Dengeli bir anne, baba ve çocuk üçgeninde otorite figürü önemli mi? Bu figür kim olmalı?
Otorite söz konusu olduğunda, erkek çocuk ve kız çocuk için anne ve baba farklı roller ve ağırlıklar taşırlar. Erkek çocuğa kesinlikle bir baba otoritesi gerekli ve yeterli olur; kız çocuğa ise anne otoritesi yeterli olur. Erkek çocukta baba net ve yeterli bir sınır koyamıyorsa çocuk ilkokuldan başlayarak hiyerarşiye ve otoriteye karşı sıkıntı yaşamaya başlar. Eğer baba çok etkisiz, yumuşak bir figür ise ve otorite anne ise bu durumda çocuk dış dünya da otoriteyi kabul etmekte zorlanır. Tabii ki tek ebeveynin kontrollü ve disiplinli olması, iki ebeveynin de kontrolsüz olmasından daha iyidir. Kız çocuklarında anneden gelen otorite yeterli olduğu için babanın otoritesine aşırı ihtiyaç duyulmaz.
Bir anne olarak size sormak istiyorum; çocuklarımızın büyüme süreçlerinde maalesef ki çoğu ebeveyn yukarıda bahsettiğiniz konulardan habersiz olarak, çoğu zaman içgüdülerini dinleyerek ve kendi öğretileri doğrultusunda evlatlarını yetiştiriyorlar. Ellerinde bir kullanma kılavuzu olmadıkları içinde istemeden de olsa bazı hatalar yapıyorlar. Peki, bizler bu konuda ne önlemler almalıyız?
Önemli olan, çocuklarımızın davranışlarını analiz etmek, onların duygularından haberdar olmak ve onlarla açık bir iletişim sağlayabilmek. Bu şekilde ortaya çıkacak ve uzun vade de çocukta sıkıntı yaratabilecek davranışları yol yakınken sağlıklı olana dönüştürmek için müdahale etmek gerekir. Bilinçli bir aile, bir uzmandan destek alabilir ve aile ile danışmanların birbirleri ile uyumlu çalışmaları çok önemlidir. Erken yaşta çocukların davranışlarını dönüştürmek, hareketin temeline inip sebebini bulmak, 30 yaşında bir insan ile çalışırken çocukluğuna inmekten ve olanları çözmekten, dönüştürmekten çok daha kolay ve hızlı bir süreçtir. Karakter yapılanması 18 yaşına kadar devam ettiği için çocuklarda her davranış hemen yeniden yapılandırılabilinir ve yeni bir yön alabilir.
Sonuç olarak okuyucularımıza ne demek istersiniz? Sizce bilinçli ebeveynler çocuklarının ruh sağlığı için nasıl doğru adımlar atmalı?
Ruhsal gelişim bir süreçtir, yetişkin ruhsallığını oluşturan aslında çocuk ruhsallığıdır. Yetişkin depresyonlarının temeli asıl bu konudur. Depresyon ‘kayıp endişesi’ demektir. Kayba dayanamamak demektir. Çocuğundan hiç ayrılamayan bir ebeveynin çocuğu kayba dayanabilir mi? En başından beri anne veya herhangi biri ile beraberliğe alışmış bir çocuk gelecekte kayıp endişesi yüksek olacaktır. “Ya terk edilirsem? Ya ayrılık yaşarsam?” endişeleri hayatının tüm evresinde ve ilişkilerine yansıyabilir. İş kaybı, arkadaş kaybı, eş kaybı vs… Bu kişiler yalnızlığa tahammül edemeyebilir ve yalnızlık büyük bir zülüm halini alabilir. Oysa ayrılabilmek, yalnız kalabilmek çok önemli bir ruhsal basamaktır. Ayrışma ilk olarak kordon bağımızın fiziksel olarak kesimi ile başlar. Ruhsal olarak da dış etkenler tarafından şekillenir. Ve ruhsallıkta en temel konu kademeli ve dengeli ilerlemedir.