İstanbul’da bir başyapıt: Fenerbahçe Ülker Arena

Son dönemlerde çok zor bir süreçten geçen Fenerbahçe camiası, yeni basketbol salonuna geçtiğimiz hafta EA Milano maçıyla “merhaba” dedi. İşte NBA salonlarını aratmayan Arena’nın Aziz Yıldırım’sız açılışının öyküsü.

İgal MEVORAH Spor
1 Şubat 2012 Çarşamba

 BİLET SATIŞI SADECE 5 SAAT SÜRDÜ

Çarşamba günü 21.00’da başlayacak olan maçın biletleri 23 Ocak pazartesi saat 11’de internetten ve gişelerden satışa sürüldü. Sömestr tatilinde olmamızı fırsat bilerek 11.15’te gözlerimi açmıştım. İşte o sırada bir spor gazetesinde akşam Ülker Arena’nın açılacağı haberini okur okumaz bilet alma hayallerine kapıldım ve umutsuzca doğru bilet gişesinin yolunu tuttum. Gişe kuyruğunda yarım saat bekledikten sonra sınırlı sayıda yer kaldığını öğrendim ve üç tane bileti doğrudan internet yoluyla beş dakika içinde satın aldım. Nitekim biletler saat 16.00 sularında tükenmişti. Aslına bakacak olursak şanslıydım.

İKİ SAATTE ATAŞEHİR

Bu maç için basket aşığı babamı da ikna etmiştim ve saatler akşam 7’yi gösterdiğinde Nişantaşı’ndan Ataşehir’e doğru biraz da kaygıyla yol almaya başladık. Bir yandan İBB maçının olması bir yandan da İstanbul’un meşhur trafiği bizi Levent civarında oldukça bunaltmıştı. Yol üzerinden ağabeyimi de aldıktan sonda nihayet FSM köprüsü gişelerini saat 8.10 geçe anca görebildik. Fenerbahçe’nin 3-2 kaybetmesinin verdiği sinir ve gerginlikle “Herhalde 2.periyoda yetişebiliriz” diye düşünmeye başlarken, İstanbul trafiği sanki mucizevî bir şekilde çözüldü ve bize TEM üzerinde bomboş bir yol sundu. Hal böyle olunca biz de 2. Köprü’de 15 dakika sıkışıklık sonunda yarım saatte Fenerbahçe Ülker Arena’nın spotlarını gökyüzünde görmeye başladık. Sonunda tam iki saatte Batı Ataşehir’e ulaştık ve Arena’nın açık otoparkına arabayı bıraktık. Her şeye rağmen  toplu taşıma araçlarının kullanılmasını tavsiye ediyorum.

MÜKEMMEL BİR YAPIT, ŞAHANE BİR ORGANİZASYON, ŞAŞKIN BİR TARAFTAR

Saat tam 9’a beş kala bilet ve polis kontrolünden geçtik. Ancak ne yazık ki maç öncesi açılış şovlarını kaçırmıştık. Her ne kadar yeni bir salon olsa da “Türkiye’nin spor müsabakaları azizliği” burada da yüzünü göstermiş ve kontrollerde inanılmaz bir yığılmaya ve karışıklılığa sebep olmuştu. Nihayet içeri girdiğimizde oraya giden her taraftar gibi biz de oldukça şaşkındık. Yukarı çıkmak için önce bizi yürüyen merdivenler karşıladı ardından son biletlerin en yukarılarda olmasının sebebiyle üç kat daha tırmandık. Tam oyuncuların isimleri anons edildiği sırada kapıdan içeri girdik ve yerimizi aramak yerine önce etrafımızda tam bir tur dönerek stadın büyüsüne kapıldık. Hep televizyonlarda gördüğümüz NBA salonlarını hiç mi hiç aratmamıştı.

Tam salonun tepesinde yukarıdan sarkıtılan dev bir ekran, tribünlerin tam ortasında sıralanmış localar ve sahaya yansıtılan müthiş ışıklandırmalar adeta bir final havası estiriyordu Ataşehir’de. Yaşadığımız 2-3 dakikalık şaşkınlıktan sonra yerimize geçtik. Anonsları yapan adam, ilk hava topu atılınca herkesin ayakta olmasını istemiş ancak Fenerbahçe taraftarları ilk beş dakika maçı pek umursamayıp sadece stadı incelemişti. Çalınan müziklerle istenilen hava yakalansa da herkes bir yandan tezahürat yaparken bir yandan da salonu incelemeye devam ediyordu.

Arena’da ki en büyük hata Skorboardun bizim gibi yüzlerce insanın oturduğu pota arkası tribünlerin en üstünde yer almasıydı ve bu da skoru öğrenmek ve kimin kaç faul yaptığını görmek için bizim her iki dakikada bir yerimizden kalkıp arkaya bakmamıza neden oluyordu. Taraftara gelince ise, maçın ve salonun ilk sayısına imza atan Marko Tomas’ın basketinden sonra 30-50 kişi civarında bir grup hariç suskunluğa büründü. Hemen yanımıza yerleşen grup, göz kamaştıran Arena’yı inceleyen ve bu kadar büyük bir basket salonunu ilk defa gördüğünden organize olamayan insanlara “Gözünüz aydın yeni salon uyuyor” diye tezahüratta bulunarak taş attı. O gün Süper Lig’de oynanılan Belediye maçından olacaktı ki küçük küçük boşluklar göze çarpıyordu. Zira bütün o güzel atmosferi yaratan taraftar grupları Fenerbahçe’nin futbol maçını tercih etmişti.

O gün yaşanan en büyük burukluk ise, salonun açılışına tutuklu bulunan Aziz Yıldırım’ın katılamamış olmasıydı. Her şey bir kenara ne yazık ki Fenerbahçe Ülker’in oyunu, yeni evlerinin açılışına pek yakışmadı. Tarihinde en düşük sayılı maçların birine imza atan basket takımı kazanmış olmasına rağmen, arenaya koşan 12.191 taraftara çok fazla tat veremedi. Her şeye rağmen güzel başlayan gece çok güzel bitmişti ve oraya akın eden her insan kendini son derece şanslı hissedebilirdi. Türk basket tarihinde belki de dönüm noktası yaratacak olan Fenerbahçe Ülker Arena’nın son maçtaki gibi her maçta bu kadar dolup taşması en büyük umudum. Şu sıralar zor bir süreçten geçen Fenerbahçe’nin bu desteği görmesi sadece futbolda değil her branşında özellikle de Avrupa’da yoluna emin adımlarla devam eden basket takımının çok ama çok işine yarar. Son olarak, eğer rahat ve boş bir gününüz varsa hangi takımı tutarsanız tutun Ülker Arena’yı ziyaret edin.