Küçük çaplı bir bilim merkezi dünyada nasıl dev dalgalar yaratabilir?
Weizmann Bilim Enstitüsü Başkanı Prof. Daniel Zajfman pazartesi gecesi Yoel Ülçer Fonu tarafından düzenlenen etkinlikte bu konudaki görüşlerini paylaştı… Sorunun şeklini çoğaltıp yaşamın her kademesinde karşınıza çıkan olaylara uyarlayabilirsiniz… Örneğin soruyu küçük bir ülke için, küçük bir şirket için sorabilir, hatta biraz da şahsileştirerek kendinize bile indirgeyebilirsiniz. Cevabı belki de farklılık yaratmaktadır, ama nasıl?
Sormak, merak etmek, üzerinde hiçbir baskı hissetmeden, özgürce hayal etmek, bir adım öte, araştırmak, biriktirmek, muhakeme etmek ve verilerden hareketle sonuçları oluşturmak. Prof. Zajfman’a göre bilimsel başarının sırrı burada yatıyor:
“Gündelik hayatta genellikle problemler vardır ve insanlar bu problemlere çözümler arar. Bilim adamanın amacı esas itibarı böylesi çözümler bulmak değildir. Bilim insanının karakterinde, etrafındaki oluşumlara duyarlı, onları anlamaya çalışan bir özellik vardır. Araştırmasında nerelere varacağı veya bulgularının hangi amaçla kullanılabileceği kendisini pek de ilgilendirmez. Üzerinde böylesi bir baskı hissetmeden, araştırmak için araştırır.”
Weizmann Enstitüsü’nün yapı olarak bünyesindeki araştırmacılara özgür bir ortam ve geniş olanaklar sunduğunu ifade eden Prof. Zajfman insana yatırımın önemine dikkat çekerken şöyle diyor: “Ülkeler hammadde ihtiyaçlarını büyük masraflara göğüs gererek toprağın yüzlerce metre altında arıyorlar, oysa etraflarına baksalar esas kaynağın yerin 1,70 metre üstünde olduğunu görecek ve anlayacaklar. Bugün ve gelecekte toplumları ileri götürecek unsur insan kaynağıdır… Enstitü bu anlamda en büyük yatırımı insana yapıyor ve bünyesine kattığı araştırmacılara en iyi ortamı sunuyor…”
Weizmann Enstitüsü’ne katılan araştırmacılar projelerini, çalışma yöntemlerini, ekiplerini seçmede tamamen özgür bırakılıyor. Kendilerine bir bütçe tahsis ediliyor, dolayısı ile araştırmaları için kapı kapı dolaşıp kaynak yaratma gibi bir telaşları olmuyor. Kampüste kendilerine konut tahsis ediliyor, böylece bilimin içinde kalmaları ve kendilerini fiziksel olarak kısıtlamamaları sağlanıyor. Kampüsteki birlikteliğin en önemli çıktısı ise disiplinler arası etkileşimler… Prof Zajfman bu etkileşimlerin başarının bir başka önemli ayağını oluşturduğu görüşünde:
“Bilim insanlarının disiplinleri ne olursa olsun, birbirlerinden etkilenmeleri ve birbirlerini etkilemelerinden doğan sinerji, evrende olup biteni beraber anlamaya çalışmalarından oluşan itici güç, günümüzün - sokaktaki insanı pek de ilgilendirmeyecek - yeniliklerine sürüklüyor bizleri… Bugün Weizmann Enstitüsü’nde üzerinde çalışılan konulardan biri dünyanın enerji sorunudur. Bir diğeri biyoloji ile matematiğin evliliğinden oluşan yeni bir bilim dalını, biyomatiki ilgilendiriyor. Amaçlanan tıbbi çözümleri zenginleştirmek, güçlendirmektir… Değişik gezegen modelleri oluşturarak dünyanın içinden geçtiği ekolojik problemleri anlamaya çalışmak ise yeni yeni başlatılan çalışmalardan…”
Böylesi araştırmaların yarınları şekillendireceğine inanıyor Prof Zajfman: “Yapılan araştırmaların sonuçlarının nasıl değerlendirileceği bilim adamını ilgilendirmiyor… Araştırmacılar bilgi sağlamakla yetinmeli ve işi üretime dökmemeli. Teknoloji ve bilimin tarihi, buluşların insan yaşantısının çok önünde koştuğunu gösteren birçok örnekle doludur. Bugün geliştirilen bir yöntemin hayatın bir parçası olması için zaman geçmesi ve olgunlaşması gerekir. Bilim insanlarının bu sürecin bir parçası olmaları, doğurganlıklarını engelleyecektir…”
Son söz bilim adamlarının uluslararası sorunların çözümündeki katkıları ile ilgili… Prof Zajfman tıpkı spor ve sanat gibi bilimin de sınır tanımadığını belirterek İsrail – Almanya ilişkilerinde enstitünün katkılarını örnek gösteriyor. “Büyük savaşın hemen ertesinde yeni kurulan İsrail Devleti ile Almanya arasında arası kapatılması olanaksız, çok ciddi sorunlar vardı. Ama bilimin araya girmesi ile bu mesafe yavaş yavaş kapandı… Bilim alanında kat edilen yol zaman içinde İsrail Başbakanı David Ben Gurion ile Almanya Cumhurbaşkanı Konrad Adenauer’i bir araya getirecek kadar ileri gitti. Bugün enstitü Almanya’daki muadilleri ile ileri düzeyde birliktelikler kurmuş durumda. Türkiye ile İsrail arasındaki sorunların benzer şekilde çözülebileceğini düşünüyorum…”
Prof. Daniel Zajfman ile yaptığımız söyleşi gelecek hafta Perspektif sayfasında yer alacak.