BİR TARİHİN BAŞLANGICI: İspanya’da ilk İbraniler

İspanyol Senatör Dr. Ancel Pulido Fernandez,19. yüzyıl başlarında yayınladığı eserine ‘El Puevlo Hispano-Ebreo, Primera Baza Universel de la Espana’ (İspanya’nın İlk Cihanşümül Temeli: İspanyol- İbrani Ulusu) başlığını vermişti. Bir diğer İspanyol, yazar Felipe Torroba de Quiros, ‘The Spanish Jews’ adlı kitabında şöyle diyor: “1492’de Yahudiler, 20 asırdan beri yaşadıkları bu toprakları terk ediyordu…”

Coya DELEVİ Perspektif
22 Şubat 2012 Çarşamba

Yukarda bahsi geçen kitapları, 8 Aralık 2010’da Şalom’da yine bu sayfada yayınlanan araştırma yazımı hazırlarken okumuştum. Görüldüğü gibi, her iki yazar da İbranilerin İspanya’ya yerleşmelerinin asırlar öncesine dayandığı noktasında birleşiyor. Bu saptama, ister istemez beni bu konuya yöneltti. Son yıllarda oldukça yoğunluk kazanan, özellikle Sefarad toplumu ile ilgili metinlerde odaklandığımız bir konu var: Yahudilerin 1492’de İspanya’dan ve daha sonra Portekiz’den kovulmaları… Ve doğal olarak bununla ilintili olarak, Marrano’lardan, dünyanın dört bir köşesine dağılan Yahudilerden vs. söz ettik. Son zamanlarda İspanya-Sefarad ilişkilerinden de oldukça bahsedilir oldu. Nitekim yukarda sözünü ettiğim yazım da ‘20. Yüzyılda İspanya-Sefarad İlişkileri (İddialar-Yorumlar)’ başlığıyla yayınlandı.

Bu arada, önemli bir konuya, nedense gerektiği kadar değinmediğimizi gözlemledim. Yanılıyor da olabilirim. Bildiğim kadarıyla, yayınlarımızda, İber Yarımadası’na gelip yerleşen ilk İbranilerden pek bahsedilmedi. Hangi koşullarda, ne zaman, nasıl, nereden geldiler?

Çok aramama rağmen konuyla ilgili, araştırmacı L.Garcia İglesias’ın ‘Los Judios en la Espana Antigua’ (Antik İspanya’da Yahudiler)adlı çalışmasına ulaşamadım… Prof. Luis Suarez Fernandez ise, ‘Judios Espanoles en la Edad Media’ (Orta Çağ Döneminde İspanyol Yahudileri) kitabında, “İber Yarımadası’nda yerleşmiş Yahudilerle ilgili en eski dokümanlar, bizi Roma İmparatorluğu’na götürüyor,” diyor.

Çeşitli kaynaklara göre, İbranilerin İber Yarımadası’ndaki varlıkları antik çağlara dayanıyor. ‘The Spanish Jews’ kitabından, bu ipotezi destekler mahiyette bir alıntı ise şöyle: “İbranilerin İber Yarımadası’na gelişleri ile ilgili çeşitli teoriler var. Bazı kaynaklara göre, onların uzun süreden beri, İberlilerle ticari ilişkiler içinde oldukları belirtiliyor. Hatta İbranilerin, Nebuchadnezzar(*) döneminde gelmiş olmaları kuvvetle olası…”

Tarih metinleri, Roma Lejyonlarının MÖ 206’da Kartacalıları yenilgiye uğrattıktan sonra İspanya’yı ele geçirdiklerini yazar. MS 5. yüzyılda Romulus Augustus’un bozguna uğramasıyla da, Batı Roma İmparatorluğu tarihin derinliklerine gömülür. İspanya’da Roma egemenliğinin başlangıcından itibaren, bu topraklarda önemli bir İbrani toplumu görülmekte. Genellikle, tarihçiler ortak bir noktada hemfikir olup, “İbranilerin İspanya’ya yoğun göç süreci, İmparator Hadrianüs’ün onları Yeruşalayim’den sürmesi ile başlamıştır. Bu sürgün, MS 134’te, Şimon Bar Kohba’nınönderlik ettiği ayaklanmaya karşılık bir cezaydı” savını destekliyor.

İbrani ulusunun dağılmasının, yaniDiaspora’nın MS 70 yılında, 2. Kutsal Mabet’in, Titüs’ün Lejyonları tarafından yıkılmasıyle başladığını ileri süren tarihçiler de var. Felipe T.B. de Quiros’a göre, “İbraniler Roma İspanya’sına geldiler… Asırlar sonra, yani 1492’de bir kez daha kovulacakları bu topraklara yerleştiler. Yahudi ulusunun kaderi böyle yazılmıştı. Bar Kohba’nın ayaklanmasını izleyen dönemde Yeruşalayim’de Romalılar, kadın, yaşlı, çocuk ayırımı yapmaksızın, korkunç katliamlar yaptılar. Sağ kalabilenler, dönüş yasağıyla Yeruşalayim’den sürüldüler...”        

İspanya’ya yönelik yoğun Exodüs sonucu, İbrani nüfusunun günden, güne artması üzerine Roma Konseyibir takım kısıtlamalara gitme yolunu seçti. Öyle ki, Yahudilere, Hristiyanların yaşadığı bölgede oturma yasağı getirildi. Yahudi erkekler ancak Hıristiyanlığa geçmeleri koşuluyla, bu dinden bir kızla evlenebilirdi ve bunların yanı, sıra dinle ilgili bir dizi yasaklar ve kısıtlamalar…

Vizigotlara yenilen Roma’nın İspanya’daki egemenliği MS 476’da sona erdi. Cermen-Gothırkının önemli bir kolu olan Vizigotlar, başlangıçta Yahudilere koruma güvencesi, hatta kızlarının Yahudi gençleriyle evlenmelerine dahi izin verdi. Ama aslında durum pek öyle değildi. Yahudiler her zaman alt konumda kaldı. Vizigot kralları onları Hristiyanlaştırma çabasına girdilerse de, İbraniler kesinlikle buna yanaşmadı.

Zaman içinde, Toledo Konseyi’nin emriyle Yahudiler alenenalt sınıfmuamelesi görmeye başladı. Var olan sinagogları tolere edildiyse de, tadilatları ya da yenilerinin inşası yasaklandı. Nedense, bu kısıtlamalara rağmen, Yahudileri tamamen kaybetmek Vizigot Monarşi’sinin işine gelmiyordu. Çünkü temelde savaşçı bir ulus olan Vizigotlar finans ve ticarette oldukça zayıftı. Bu yüzden, Yahudilerin, ekonomileri için yararlı olabileceklerini var sayıyorlardı.

711 yılında,  Tarık Bin Ziyad emrindeki Kuzey Afrikalı Berberilerle İspanya’yı istila ederek Vizigotların egemenliğine son verdi. Bazı kaynaklara göre: “…Ülke bir kaos yaşıyordu. Son Vizigot kralının oğullarının bizzat kendileri, Müslümanlardan yardım istediler. Ziyad’ın kuvvetleri ise, ülkenin içlerine kadar girip, başkent Toledo’yu ele geçirdi. Bu arada, Vizigot baskısından bunalan Yahudiler ve bir kısım Hristiyanlardan da destek gördüler.”

Müslümanlar, kısa zamanda İspanya topraklarının yarısından fazlasını ele geçirdiler. De Quiros kitabında şöyle diyor: “Bu süreçte, Yahudilerin Müslüman kuvvetlerle işbirliği ettiklerinden kuşku yok. Vizigot egemenliği altında maruz kaldıkları baskılar göz önüne alındığında, bu durum pek doğaldı. İspanyol Yahudileri için oldukça parlak bir dönemin başladığı söylenebilir. Üç asırdan fazla süren bu dönemde, Judeo-Arabe kültürü İspanya’da altın devrini yaşadı.”

756’da, I.Abdurrahman,İspanya’da İslam Devleti’ni kurmuş olup, Endülüs Emevi Devleti’nin 756-788 yılları arasındaki ilk hükümdarıydı. Bu devlet, Cordoba’da halifeliğin öncüsü oldu. Yahudiler ülkenin birçok yerine yerleşip, refah içinde yaşadı. Halife II. Abdurrahman’ın 822-852 yılları arasındaki parlak saltanat dönemi de refah içinde geçti, sarayı adeta bir kültür merkezine dönüştü. Burada büyük bir diplomat olan Hasdai Ben Şaprut’u, çok değerli bir fikir adamı, yazar ve şairi görüyoruz. Müslüman İspanya’nın kentleri içinde Lucena’nın da Yahudilerce önemi büyüktü. Amador de los Rios’un dediği gibi, “Lucena’daki Yahudi toplumu o kadar ünlüydü ki, Cordoba’daki Yahudileri bile gölgede bırakıyordu…”

11. yüzyılın sonlarına doğru, Afrika çöllerinin Müslüman savaşçılarından bir grup, İspanya’ya saldırdı. Bunlar aynı zamanda, nefret ettikleri Yahudileri de iki seçenek karşısında bıraktı: Ya İslamı kabul edecekler ya da hepsi kılıçtan geçirilecekti.Zor durumdaki Yahudilerin dini liderleri, Arapların reisi Yusuf’a hatırı sayılır altın vererek bir süre için rahatladı. 

Özetlemek gerekirse, ‘The Spanish Jews’ adlı eserinde DeQuiros’un da belirttiği gibi, 720 yılından başlayarak,  İspanya’nın nerdeyse tamamının Araplartarafından ele geçirildiği söylenebilir. 13. yüzyılda halifeliğin çözülmesine kadar, İspanya tüm devletlerce Müslüman bir ülke olarak algılandı.

Ayrıntıya giremeyeceğimiz bir dizi çarpışma ve savaş oldu(**). Aslında, 11. yüzyıldan itibarenEndülüs(La Andaluziya) çözülmeye başladı. Bu süreç, aynı zamanda, ‘La Rekonkuista por los Kristiyanos’, yani İspanya’nın Hristiyanlar tarafından tekrar ele geçirilmesinin başlangıcı da oldu. Onlara karşı birleşen Müslüman gruplar yenilgiye uğradı. Sonuç olarak, 1492’de Granada Emirliği haritadan silindi. Cordoba’daki halifeliğin düşmesinden sonra, Endülüs’deki Yahudi toplumu Kastilya’ya yerleşmeyi tercih etti. Bazı tarihçilere göre, 11. ve 12. yüzyıllar bu Yahudilerin en parlak dönemi oldu. 

Fakat 13. yüzyıldan başlayarak ayrıcalıkları azaldı. 15. yüzyılda Sevilla, Toledo ve Cordoba’da geniş çapta Yahudi katliamları oldu. Bir kısım Yahudi de ölümden kurtulmak için Hristiyanlığa geçmeyi seçti. Aynı dönemde Yahudilere gettolarda yaşama zorunluluğu da getirildi. Ve Engizisyon’la başlayan, ünlü ‘Edikto de Ekspulsyonyani Kovulma Fermanı ile devam edip 1492’de İspanya’dan sürgün edilmeleriyle noktalanan acı final…

Tarihçi ve araştırmacıların birleştiği bir saptamaya göre “İbraniler İber Yarımadası’na hangi dönem gelmiş olurlarsa olsunlar, gerçek olan bir olgu var. Onlar, değişik dönemlerde İspanya’da yaşama, kültüre, sanata, ticarete ve ekonomiye olumlu katkılarda bulundular, yönetim ve diplomaside önemli mevkilere geldiler. Bunun yanı sıra, ünlü yazarlar, şairler, düşünürler yetiştirdiler.”

Tarihte, Yahudi ulusu kadar acı ve trajediler yaşamış başka bir ulus olmadığını ileri süren tarihçiler, “Antik çağlardan beri bu ulus,kıtalararası göçlerinde, daimi ve ezeli bir EXODUS yaşadı. Dünyanın dört bir yanına dağılmış, Diaspora’da yaşamını sürdürmüş ya da vatan olarak benimsediği topraklarda asırlar boyunca acı kaderiyle savaşmıştır. Ancak, ‘Varlığını idame etme içgüdüsü’,ona asırlar boyunca karşılaştığı bunca felakete, acıya göğüs germe gücünü aşılamıştır…” yorumunu yapıyor.

  (*) Nabukadnezar II- Babil’in Kalde Hanedanı’ndan gelen kralı… Askeri başarıları ve Yahudi Tarihinde oynadığı rolle tanınır. Hükümdarlığı döneminde başkent Babil en parlak yıllarını yaşadı.

(**) Bu metin, ayrıntılı bir belgesel olma iddiasını taşımıyor. Amacım, milattan önce başlayıp 1492’ye kadar uzanan tarihi bir süreci geniş bir perspektiften ele alıp, sunmaktır.