Bu hafta ağımıza takılanlar

Azınlık kelimesini de, sıkça kullanılan hoşgörü kelimesini de sevmiyorum. Azınlık sanki bastırılmışlık, kenarda kalmışlık, zaten enerjisi üstünde bir kelime… Az, bol olmayan, çoğunluk olmayan, lafı geçmeyen gibi kötü bir entonasyonu var. O yüzden sevmiyorum. Hoşgörüyü de sevmiyorum, ‘Lütfen yani’ gibi bir eziklik taşıyor içinde.LEYLA ALATON

İzak BARON Diğer
21 Mart 2012 Çarşamba

     

 

TÜRKİYE DE İSRAİL GİBİ SİZLERİN RAHAT EDECEĞİNİZ BİR İKLİMDİR...

2012 yılındaki habere bakın: 'Fransa'nın güneyindeki Toulose kentinde, motosikletli bir saldırgan Ozar Yahudi Okulu'nun hemen dışında çevreye ateş açtı. Saldırıda üçü çocuk dört kişi öldürüldü.'

Avrupa uygarlığının merkezi sayılan Fransa'da durum bu... Bu ülkedeki Yahudi okulları polis koruması altında imiş.

Peki, Almanya'da durum nasıl?

Tıpkı Fransa gibi... Alman faşistleri şimdilik Türklerle uğraşmayı sevdiklerinden Yahudiler biraz nefes alabiliyorlar. Ama ileride Yahudiler tek hedef haline gelecektir. Çünkü Avrupa'nın ruhu budur.

Buradan Avrupa'daki Yahudi dostlarıma sesleniyorum:

O Avrupa denilen coğrafyayı sizler benden daha iyi tanıyorsunuz. O çanak içindeki insanların ruhunu ırkçılık zehirlemiştir. Bir de 'kendilerini haklı ve doğru' görürler ki bu tavır; onları onulmaz hasta yapar. Bu mikropla hastalanmış bir coğrafyada yaşamak zordur.

Fakat sizlerin tarihsel bir dostunuz vardır: Türk milleti...

Bu millet dün olduğu gibi bugün de sizi kucaklamaya; arasında eşit ve özgür bireyler olarak görmeye hazırdır.

Türkiye'de Yahudi karşıtlığı bir devlet politikası olmamıştır; olmayacaktır da... Türk milletinin toplumsal ruhunda sürekliliği olan böyle azgın sapmalar yoktur, olmayacaktır da.

Başta ben; kendi evimi sizlere açmaya hazırım.

Benim gibi binlerce Türk evladı da sizi samimiyetle kucaklamaya hazırdır.

Unutmayın: Türkiye de İsrail gibi sizlerin rahat edeceğiniz bir iklimdir...

Rıza Zelyut

http://www.gunes.com/2012/03/20/yazar/2137/riza_zelyut/avrupa_daki_yahudilere_mektup.html

 

   İZMİR MUSEVİLERİ, TÜRK VATANINA SIMSIKI BAĞLI, CUMHURİYET İLKELERİNE SEVDALI, TERTEMİZ, SEVİMLİ VE MÜTEVAZI İNSANLARDIR

İzmir Musevileri, Türk vatanına sımsıkı bağlı, cumhuriyet ilkelerine sevdalı, tertemiz, sevimli ve mütevazı insanlardır. Bizim Asansör, Karataş, İkiçeşmelik, Agora, Alsancak komşularımızdır, canlarımız ciğerlerimizdir, onları pek sevişmişizdir. Aramızda hiç hır gür olmamıştır.

1492 yılında İspanya’da Kral Ferdinand ve Kraliçe İzabel’in oluşturduğu Katolik Birliği kurulurken, topraklarından kovulan Museviler, Osmanlı Sultanı 2. Beyazıt’ın emriyle, Kemal Reis isimli kaptanın komutasındaki yüzlerce kadırgayla Türk topraklarına taşındı. Bir kısmı İzmir’e indirilen bu insanlar, daha sonra İzmir Musevileri’ni oluşturdular. Sinagoglarını inşa ettiler; şehre Nesim Levi Bayraklıoğlu vasıtasıyla Asansör Kulesi ve Karataş Hastanesi’ni, yine birçok hayır kurumu ve okul armağan ettiler. Ünlü şarkıcımız Dario Moreno’yu, benim dönemimde fotoğraf sanatçımız Yusuf Tuvi’yi, şair Avram Ventura’yı, yazar Raşel Rakella Asal’ı, rehber-yazar Sara Pardo’yu yetiştirdiler. Eurovision şarkıcımız Bonomo da, İzmirli değil mi?..

1950’lerde İsrail’e göç eden bazı İzmirli Museviler, buraları hiçbir zaman unutmadı. İzmirli dostum Eczacı Moreno Margunato’nun, “İsrail Türkiyeliler Birliği” başkanlığı yaptığı dönemde, İsrail’e gidip bu hemşehrilerimizle buluştum, Atatürk Parkı’nda gerçekleşen bir büyük buluşmada beni bağırlarına bastılar.

Yaşar Aksoy

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/20150214.aspx

BİR BAŞKA GÖÇ, VARLIK VERGİSİ ADI ALTINDA TÜRKİYE’DEKİ YAHUDİLER’İN, ERMENİLER’İN VE RUMLAR’IN GİTMEYE ZORLANMASIYLA GERÇEKLEŞTİ

Peki ama insan ne zaman göç eder? Tarihteki büyük göçleri düşünelim.

Hunların zamanın ilerisine, batıya yaptığı göç.

Sonra şu kavimlerin Taksim meydanında yılbaşı kutlayan güruh gibi birbirini ittirme bahsi, ittirirken de birbirini taciz ve tahrip etme bahsi.

Orta Asya’daki kuraklık yani yemek ve yuva tükendiğinde.

Bir de 1492’de, İspanya’dan zamanın doğusuna Sefaradların yaptığı göçü hatırlayalım.

Konversoların yani “Dönme”lerin yeterince dönmediğini düşünen, fanatik Katolik I. Isabel’in kocası Ferdinand’la bir olup, Yahudiler’i göndermek istemesi.

Elhamra Kararnamesi’nin ardından dünyanın dört bir yanına dağılan Yahudiler bahsi.

Yani ibadet edecek bir konak, yiyecek yemek ve konaklayacak yuva elinden alındığında.

Bir başka göç, Varlık Vergisi adı altında Türkiye’deki Yahudiler’in, Ermeniler’in ve Rumlar’ın gitmeye zorlanmasıyla gerçekleşti. Oysa belki bu vergi kanunu konmasa bile başbakan Şükrü Saraçoğlu’nun meclis konuşması zaten Türk olmayanları kovmaktan beter etmişti.

“Türkiye’de Türkler” içerikli aşırız doz bir konuşmaydı bu ve sonrası yine göç...

Üç harfle söyleniyordu ama üçlerce yıl acısı geçmiyordu.

Bedia Ceylan Güzelce

http://www.haberturk.com/haber/haber/723736-insan-ne-zaman-goc-eder

 

  İSRAİL'İN GAZZE'YE DÜZENLEDİĞİ SON OPERASYON, HEM HAMAS İÇİNDEKİ 'AYKIRI' UNSURLARA HEM DE HAMAS'IN HASIMLARINA MAHMUD ABBAS'LA İMZALANAN BU ANLAŞMAYI YOK SAYMA ÇAĞRISI YAPMA FIRSATI SUNUYOR

Birkaç gündür yaşananların ardından şunu rahatlıkla ifade edebiliriz:

İsrail, Hamas'ı ve Hamas'ın El Fetih'le sağlamaya çalıştığı 'barış'ı ciddi şekilde baltalamıştır. Zaten hayatın doğasına aykırı bir şekilde bir araya gelen (çünkü uzlaşmaları imkânsız olan iki farklı dünya görüşünü temsil ediyorlar) iki Filistinli uç, böylece bir kere daha birbirinden uzaklaşmış oldu.

Mahmud Abbas, zaten birçok Filistinli grup tarafından "İsrail'in onay ve izniyle hareket eden bir kukla" olarak görülüyordu. Hamas, yine aynı nedenle El Fetih'le imzaladığı 'Doha Deklarasyonu' yüzünden Filistinli grupların ağır baskısı altındaydı.

Hatırlanacağı üzere, Hâlid Meşal ile Mahmud Abbas'ın anlaştıkları ve kurulacak olan hükümete Abbas'ın başkanlık edeceği haberi kamuoyunun gündemine gelir gelmez, Filistinli gruplar Filistin Anayasası'na göre Abbas'ın başbakan olamayacağını iddia ederek karşı atağa geçmişler, Hamas içinden de bazı isimler, Abbas'ın İsrail'e karşı duruşunu eleştiren açıklamalar yapmışlardı.

Hamas ile El Fetih anlaşması, daha atılan imzalar kurumadan tartışılmaya ve can çekişmeye başlamıştı kısacası.

İsrail'in Gazze'ye düzenlediği son operasyon, hem Hamas içindeki 'aykırı' unsurlara hem de Hamas'ın hasımlarına Mahmud Abbas'la imzalanan bu anlaşmayı yok sayma çağrısı yapma fırsatı sunuyor. Hamas'ın da elbette Gazze'ye bombalar düşerken, çocuklar can verirken, "İsrail'le hiçbir sorunu olmayan" Mahmud Abbas yönetimiyle eski sıcaklıkta müzakere yürütmesi artık düşünülemez.

Gazze saldırısının gösterdiği bir diğer konu da şu: Filistin'deki gruplar arasında İsrail'le nasıl baş edileceği, İsrail'e karşı nasıl tavır alınacağı konusunda derin bir ayrışma mevcut ve bu ayrışma her geçen gün de derinleşiyor. Küçük bir kara parçasına sıkışmış, bu haliyle bütün dünyanın sempatisini kazanmış bir toplumda, sanki her türlü sorunlar hallolmuş gibi bir de 'kardeş kavgası'nın yaşanmasını anlamak oldukça zor.

İnsan bu ortamda "İşgal ve bomba altında bile bu kadar görüş ayrılığı ve çatışma varken, yarın bir Filistin devleti kurulsa kim bilir neler yaşanır?!" diye düşünmeden ve endişelenmeden edemiyor doğrusu…

Taha Kılınç

http://www.usasabah.com/Yazarlar/taha_kilinc/2012/03/12/israil-hamas--el-fetih-barisina-saldiriyor

 

KİMİ ZAMAN FISILTI, KİMİ ZAMAN İMAYLA YAYILIYOR BU TEORİLER. BİR TARAFTA “İSRAİL PARMAĞI” DİĞER TARAFTA “İRAN PARMAĞI” GÖRMELER, FİLAN...

Türklerin çoğunun niçin böyle düşündüğü, yani dünyayı bağımsız aktörlerden oluşan kaotik bir yer değil, tek merkeze bağlı bir “muppet show” gibi algıladığı, önemli bir soru.

Şimdilik şu kadarını söyleyeyim ki, bu “muppet show”un varlığına bir kere ikna olduysanız, bir daha kolay kolay fikir değiştirmezsiniz. Çünkü karşınıza sizi doğruladığını sandığınız “bağlantılar” çıkar sürekli.

 

Bu asıl mevzunun zemini, son dönemde ortaya çıkan “yeni politik seçkinler arası gerilim” ve bunu daha da geren komplo teorileri.

Kimi zaman fısıltı, kimi zaman imayla yayılıyor bu teoriler. Bir tarafta “İsrail parmağı” diğer tarafta “İran parmağı” görmeler, filan...

Mustafa Akyol

http://www.stargazete.com/yazar/mustafa-akyol/yeni-paranoya-malzememiz-stratfor-haber-433824.htm

 

  İSRAİL GAZZE’YE SALDIRARAK BU FEDAKÂRLIĞI YAPMAYACAĞINI DÜNYAYA DUYURDU. EMİN OLMAK ZOR AMA, BELKİ DE HÜKÜMET TARİHİ BİR KARAR VERDİ VE ABD’YE KABA BİR TABİRLE, POSTA KOYDU

ABD, kendi payına Rusya ile anlaşmalı bir gerilim içinden bölgede istikrar kurulmasına öncelik veriyor. Türkiye de benzer biçimde Suriye’de Esad sonrasının istikrarlı, dağılmaya ya da başka tür iç çatışmalara izin vermeyecek biçimde yeniden yapılandırılmasına uğraşıyor. Bunu yaparken bölge dışı ‘başka’ oyuncuları dışarıda tutmak, ülke içi oyuncuları teskin etmek gibi bir görev almış gözüküyor. Bu durumda İsrail’in istikrar projelerine yapacağı katkı da Filistin devletinin meşru ve yasal zemine kavuşmasına yardımcı olmak olduğu anlaşılıyor.

İsrail hükümeti açısından ise öncelik bu değil, tam tersine bölge ne kadar istikrarsız olursa Filistin devlet projesinin o kadar öteleneceği anlayışına dayanan beklentiler söz konusu. Bu çerçeve Türkiye’nin Suriye faaliyetlerini, İran-ABD ve İran-Rusya ilişkilerini ve hatta Avrupa’nın Ortadoğu’da dar alana sıkışmış olma hallerini, Filistin konusunda karar kendisinde kalmasın diye, olumsuz yönde tahrik ettiği ya da edeceği öngörülebilir.

Gelişmelere bakılırsa, İsrail’in öngördüğü kısa vadeli taktiklerin ‘işe’ yaraması pek olası değil. Zira İran ve Suriye sorunsallarının taraflar arasında daha büyük projeler kapsamında ele alınabilmesi için Filistin sorunsalının kenarda durması gerekiyor. Hazır El Fetih ve Hamas anlaşmışlarken, diğer bölge ülkelerine önerilen modellerin kabulünü de kolaylaştıracak biçimde yeniden yeni devlet kurmanın mümkün olacağı düşünülebilir. Ama bu düşünce, İsrail’in fedakârlık yapması demek olur.

İsrail Gazze’ye saldırarak bu fedakârlığı yapmayacağını dünyaya duyurdu. Emin olmak zor ama, belki de hükümet tarihi bir karar verdi ve ABD’ye kaba bir tabirle, posta koydu. Seçime giden Obama’nın riske girmemek için zaman kazanmaya çalışacağı ama seçimler lehine sonuçlanırsa bunun hesabını da soracağını öngörmek zor olmasa gerek.

Beril Dedeoğlu

http://www.stargazete.com/yazar/beril-dedeoglu/gazze-saldirisi-uzerine-haber-433834.htm

 

    “AZINLIK KELİMESİNİ DE, SIKÇA KULLANILAN HOŞGÖRÜ KELİMESİNİ DE SEVMİYORUM. AZINLIK SANKİ BASTIRILMIŞLIK, KENARDA KALMIŞLIK, ZATEN ENERJİSİ ÜSTÜNDE BİR KELİME… AZ, BOL OLMAYAN, ÇOĞUNLUK OLMAYAN, LAFI GEÇMEYEN GİBİ KÖTÜ BİR ENTONASYONU VAR. O YÜZDEN SEVMİYORUM. HOŞGÖRÜYÜ DE SEVMİYORUM, ‘LÜTFEN YANİ’ GİBİ BİR EZİKLİK TAŞIYOR İÇİNDE.”

Nükleer fizik problemi değil belki ama buyurun size ‘tek boyutlu kimlik’ bakış açısıyla çözümü hayli zor Türkiye’den bir başka kadın profili.

Anne Hıristiyan, baba Yahudi, eski koca Müslüman…

Kimden mi bahsediyorum?

Leyla Alaton’dan.

Peki bu durumda o kendisini nasıl tanımlıyor?

Bir, Musevi kimliğini inkâr etmiyor…

İki, tek bir kategoriye girmekten hoşlanmıyor.

Üç, kendisini ‘çokkültürlülüğe inanan global bir dünya vatandaşı’ olarak görüyor:

“Aslolan dünyalı olup geçici olmak, gerisi boş. Tayland’da, ABD’de ya da Haiti’de yaşayanlarla aynı hissediyorum, hiç farklı görmüyorum kendimi.”

Peki ya çocukları?

Onlar bu karmaşık durumu sorduklarında tek bir şey söylüyor…

‘Ne kadar şanslısınız…’

‘Çokkültürlü yaşam dergisi’ Paros’a konuşan Leyla Alaton anlatıyor:

“Annem Hıristiyan’dı, sırf aile kabul etsin, çocuklar iki dinle büyümesin diye Yahudi olmak durumunda kaldı. Benim eski kocam Müslümandı hiç sorun olmadı. Bu yüzden çocuklar sorduğunda, ‘Ne kadar şanslısınız’ diyorum, ‘Büyük anneniz Hıristiyan, babanız Müslüman, ben Musevi.’ Çokkültürlülük harika bir şey. ‘İsterseniz Budizm’i de seçebilirsiniz. Ama hiçbir şey seçmek zorunda da değilsiniz’ diyorum onlara. Tanrının bilinci var ama hiçbir dini diretmiyorum. Mesela bir kiliseye gidip mum yakmak, bir ayine gitmek, bir sinagogda bir bebeğin sünnetini izlemek sosyal, kültürel ve estetik anlamda hoşuma gidiyor. Bunları üçüncü göz olarak da görebiliyorum. İlla oraya ait olmam gerekmiyor.”

Gelenekler?

“Gelenekler sürsün ama gelenekleri sürdürmenin rolünü üstlenmiyorum. Bin tane gelenek var. Onları sürdürenlere saygı duyuyorum sadece empoze edilmesin…”

Peki ya azınlık olmak?

“Azınlık kelimesini de, sıkça kullanılan hoşgörü kelimesini de sevmiyorum. Azınlık sanki bastırılmışlık, kenarda kalmışlık, zaten enerjisi üstünde bir kelime… Az, bol olmayan, çoğunluk olmayan, lafı geçmeyen gibi kötü bir entonasyonu var. O yüzden sevmiyorum. Hoşgörüyü de sevmiyorum, ‘Lütfen yani’ gibi bir eziklik taşıyor içinde.”

Almanya’da ‘Türkiye kökenli Alman sanatçılardan duyduklarımla Leyla Alaton’un anlattıkları o kadar birbirinin aynı ki…

Birine buradan, diğerlerine oradan bakınca çokkültürlülüğün önemi ve ne kadar elzem olduğu daha iyi anlaşılıyor. Her ne kadar Avrupa’da popülist siyasetçiler çokkültürlülüğün öldüğünü ilan etseler ya da Türkiye’de çok dilli, çok dinli, çokkültürlü bir miras hoyratça heba edilmiş olsa da…

Eyüp Can

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1081811&Yazar=EYUP-CAN&CategoryID=98

 

İSRAİL'İN SÖYLEDİĞİ DOĞRU İSE FİLİSTİNLİ GRUPLARIN ROKET KOZU BİRAZ ZAYIFLAMIŞ GÖRÜNÜYOR

Özelliklerini kısaca andığım Demir Kubbe, İsrail kaynaklı haberlere göre, son olaylarda Gazze'den İsrail'in yerleşim bölgelerine atılan 56 roketi saf dışı etmiş bulunuyor. Bu konuda başka sayılar da olsa İsrail, sistemin yüzde 90 başarılı olduğunu büyük bir memnuniyetle söylüyor. Sistemin yüzde kaç başarılı olduğu, kaç roketi düşürebildiği kolay kolay kesin bir şekilde söylenemez. İsrail belki başarıyı abartıyordur, bilemeyiz. Bu konunun gerçeğini anlamak ve buna göre hareket etmek elbette direnişçilerin işi. Ancak İsrail, sistemin performansından memnun olduğunu, yakında mevcut batarya sayısını dörde çıkaracağını söylüyor.

Gazze cephesindeki son gelişmelerden birisi, işte bu anlattığımız Demir Kubbe'nin performansı. İsrail'in söylediği doğru ise Filistinli grupların roket kozu biraz zayıflamış görünüyor. Bu da askerî statükoyu elbette etkiliyor. İsrail ayrıca iddia ettiği başarıyı Demir Kubbe'yi başka ülkelere satarak paraya da çevirmek için çaba gösteriyor. Bu çerçevede Güney Kore, bazı NATO ülkeleri ve hatta Amerika'nın bile adı geçiyor.

Fikret Ertan

http://zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1258933&title=gazze-cephesinde-neler-oluyor

 

   İNSANLAR BÖYLE BİRİNİN TÜRKİYE’NİN İYİLİĞİNİ İSTEYECEĞİNİ DÜŞÜNMEKTE ZORLANIYOR

Ama zor da olsa, ünlü ABD’li milyarder George Soros’un dünyanın birçok ülkesinde demokratikleşmeye katkıda bulunmak amacıyla kurduğu Açık Toplum Vakfı, Türkiye’de onuncu yılını doldurdu.

Vakfın geçen akşam Emirgan’daki Sabancı Müzesi’nde verdiği ışıltılı davette yönetim kurulu başkanı Hakan Altınay’a neden hep komplo teorilerinin göbeğinde olduklarını sordum. “Türkiye dünyaya şüpheyle bakan bir yer. Sadece Amerikan karşıtı değil, yabancı hey şey karşıtı. Ve tabii bizim asıl finansal kaynağımızı sağlayan Soros, Amerikalı, Musevi, zengin ve parasını mali piyasalardan kazanan biri. İnsanlar böyle birinin Türkiye’nin iyiliğini isteyeceğini düşünmekte zorlanıyor.”

Aslı Aydıntaşbaş

http://siyaset.milliyet.com.tr/nedim-sener-ishak-alaton-ve-emirgan-da-bir-aksam/siyaset/siyasetyazardetay/15.03.2012/1515429/default.htm

 

    İSRAİL SALDIRISI OBAMA'YI SİYASETEN DE BİTİRİR; İSRAİL'İN PEŞİNE TAKILMAKTAN BAŞKA BİR SEÇENEĞİ OLAMAZ

İran'a yapılacak bir saldırının yaratacağı ilk sonuç, dünya petrol fiyatlarının yükselişi olacaktır. Ekonomik krizden çıkmaya çalışan dünyada ve özellikle de Amerika'da yükselen petrol fiyatları ekonomiye zarar verecektir. Amerikan seçmeni ekonomik göstergelere son derece duyarlı. Son dönemde hem Amerikan ekonomisi iyileşme sinyalleri veriyor hem de Obama'nın popülerliği yükseliyor. İsrail'in İran'ı vurarak tetikleyeceği bir petrol şoku Amerikan ekonomisini altüst ederek Obama'nın seçim şansını sıfırlar.

İsrail saldırısı Obama'yı siyaseten de bitirir; İsrail'in peşine takılmaktan başka bir seçeneği olamaz. Saldırı, Ortadoğu'yu en azından 'kontrollü bir savaş' ortamına taşıyacaktır. İran'ın uzun menzilli füze denemeleriyle kalmayacaktır böyle bir saldırının rövanşı; Suriye, Lübnan, Filistin, Irak ve hatta Körfez ülkeleri de karışacaktır. Amerikan askerlerini Ortadoğu'dan çekmeye çalışan ve önceliğini Amerikan ekonomisinin canlanması olarak belirleyen Obama böylece kucağında bir savaş bulur. Sert bir karşılık verirse katı Demokrat tabanın oylarını kaybeder, yumuşak kalırsa da Demokrat Yahudileri ve onların lobi güçlerini ve 'ortada' duran seçmeni.

İsrail, elinde pimi çekilmiş bombayla Obama'nın seçimini engelleyecek bir çılgınlık yapabilir.

İhsan Dağı

http://zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1259456&title=israil-irani-vuracak-mi

 

MİT'İN ÖNERİLERİ IŞIĞINDA İSRAİL'E MESAJ VERMEK TRT'NİN İŞİ MİDİR? EĞER ÖYLEYSE YANDAŞ GAZETELERİN HER KRİZDEN SONRA FAİL OLARAK İSRAİL'İ İŞARET ETMESİ NEYİN NESİDİR?

Anlaşılan o ki Eurovision tarihinin en politik yıllarından biriyle karşı karşıyayız. TRT'nin tercihini Can Bonomo'dan yana kullanmasıyla kurumun genç müzisyeni Yahudi kimliği nedeniyle seçtiği iddiaları da başlamıştı. Hatta Habertürk gazetesi MİT'in önerisi üzerine TRT'nin Bonomo'yu seçtiği ve asıl hedefin hem dünyaya hem İsrail'e 'ilişkileri onarma' mesajı verilmek istendiğini yazdı...

Bu iddialar ve haberleri kesin bir dille red eden TRT bu kez adeta kendi kendini sobeledi. TRT Genel müdürü İbrahim Şahin, Can Bonomo'yu geçmişinden dolayı seçtiklerini açıklayarak iddiaları büyük ölçüde doğrulamış oldu. Şahin'in açıklamaları hem çok açıklayıcı hem de kafa karıştırıcıydı.

İddiaların doğruluğu netleşti ama kamu yayıncılığı misyonu nereye düşer İsrail'le olan ilişkileri onarma misyonu nereye? Kurum kendine böyle ulvi misyonlar edinmiş madem neden yok olmaya yüz tutmuş bir Anadolu dili olan Lazca bir şarkıyı tercih etmez? Ya da Kürtlerin darmadağın olmuş aidiyet duygularını onarmak için Kürtçe bir şarkıyla yarışmaya katılmayı akıl etmez? MİT'in önerileri ışığında İsrail'e mesaj vermek TRT'nin işi midir? Eğer öyleyse yandaş gazetelerin her krizden sonra fail olarak İsrail'i işaret etmesi neyin nesidir?

http://www.gazeteciler.com/kaybetti/trt-ve-ibrahim-sahin-kaybetti-cunku-49184h.html

 

  HERKES BİLİR Kİ “YAHUDİLER” DİYE BİR ŞEY VARDIR. BU, DÜNYANIN HER YERİNDE VE TÜRKİYE’DE SİYASÎ VE EKONOMİK GELİŞMELERİ ANLAYABİLMEK İÇİN ÇOK ÖNEMLİ BİR TEKNİK TERİMDİR. BU KAVRAMI KULLANMADAN HİÇBİR ŞEYİ AÇIKLAMAK MÜMKÜN DEĞİLDİR

Herkes bilir ki “Yahudiler” diye bir şey vardır. Bu, dünyanın her yerinde ve Türkiye’de siyasî ve ekonomik gelişmeleri anlayabilmek için çok önemli bir teknik terimdir. Bu kavramı kullanmadan hiçbir şeyi açıklamak mümkün değildir.

Ben de bu kavramla her karşılaştığımda “Vay be, neymişiz biz!” diye düşünmeden edemem. Ama bir yandan da Amerikalı milyarder bir Yahudi’yle benim aramda, annemle İsrail Genelkurmay Başkanı arasında, Yahudi fıkralarının kahramanı Balatlı Mişon ile Ukraynalı bir Yahudi bakkal arasında nasıl bir ortaklık, nasıl bir aynılık vardır, hepsini nasıl aynı başlık altında toplayabiliriz diye düşünürüm.

Üstelik, annem hariç bunların hiçbirinin dindar olmadığını düşünürsek, birlikte ve aynı davranmaları nasıl mümkün olabilir diye merak ederim.

Aslında merak bile etmem. Aralarında hiçbir ortak yan olmadığını, “Yahudiler” kavramının teolojik tartışmalar haricinde anlamsız bir kavram olduğunu bilirim.

Bilirim de, bana bakanların bütün “Yahudiler”i temsil eden bir simge görmesini engellemek için de elimden bir şey gelmez. N’apalım, bir süre sonra insan alışıyor.

Roni Margulies

http://duzceyerelhaber.com/kose-yazi.asp?id=7032&roni_margulies-kim_bu_‘muslumanlar

 

  UZMANLAR İRAN'IN BİR YANDAN İSRAİL'E FÜZE SALDIRILARINDA BULUNURKEN ABD'NİN BÖLGEDEKİ ÇIKAR VE GÜÇLERİNE KARŞI DA ASİMETRİK BİR MÜCADELE BAŞLATACAĞI İHTİMALİ ÜZERİNDE DURUYOR

Olası bir İsrail saldırısının Beyaz Saray'da yarattığı ikinci önemli kaygı da ekonomiyle ilgili. Buna göre, böyle bir saldırı durumunda yükselecek petrol fiyatları hem seçimlerde önemli bir etken olacak hem de ABD'nin hala oldukça kırılgan durumda olan ekonomisinin istikrara kavuşmasını geciktirecek. Saldırının hemen sonrasında Amerika'da petrol fiyatlarında galon başına 2 dolara varacak bir artış bekleniyor. Amerikalı tüketicinin oldukça hassas olduğu petrol fiyatları İran'ın tehdit ettiği gibi Hürmüz boğazını kapatması durumunda (her ne kadar Amerika donanması boğazın bir haftadan az bir sürede yeniden trafiğe açılabileceği projeksiyonunda bulunsa da) kısa dönemli bir artış daha yaşayacak. Böyle bir dalgalanmanın seçimlerin hemen öncesinde Obama için bir başağrısı yaratabileceği de sıklıkla ifade ediliyor.

Bunun yanında İran'ın misillemesini Körfez'deki rafinerilere ve petrol boru hatlarına yönlendirmesi durumunda bu etki de katlanarak artacak. Böyle bir durumda orta vadede İsrail'e olan Amerika kamuoyu desteği de yara alabilecek ancak ekonominin belirleyici olduğu seçimlerde Amerika seçmeni kısa vadede faturayı da Obama yönetimine kesecek. Son birkaç haftadır petrol fiyatlarındaki yükselişin Obama'nın popülaritesine yaptığı etki gözönüne alındığında dramatik bir artışın yaratacağı sonuçlar az çok tahmin edilebiliyor.

Tüm bu iç politika sonuçlarının yanında olası bir İsrail saldırısının Beyaz Saray için güvenlik ve dış politika sonuçları da olacak. Washington'da sıklıkla ifade edilen kaygılar arasında her ne kadar saldırı İsrail tarafından gerçekleşmiş olacak olsa da İran tarafında saldırının sorumluları olarak ABD ve İsrail'in birlikte zikredilme ihtimali geliyor. Dolayısıyla olası bir İran misillemesinin ABD çıkarlarına ve güvenliğine de zarar verebileceği tehlikesi sıklıkla gündeme geliyor. Uzmanlar İran'ın bir yandan İsrail'e füze saldırılarında bulunurken ABD'nin bölgedeki çıkar ve güçlerine karşı da asimetrik bir mücadele başlatacağı ihtimali üzerinde duruyor. Bu tip saldırılar, dünyanın farklı bölgelerinde Amerikan asker ve vatandaşlarının can güvenliği için ciddi riskler oluşturabileceği gibi, İran'ın Afganistan'daki Amerikan güçlerine ve Körfez'deki Amerika müttefiklerine karşı yaratacağı tehditler de saldırıyı ABD için riskli kılıyor.

Kılıç Buğra Kanat

http://www.sabah.com.tr/Perspektif/Yazarlar/bkanat/2012/03/17/abd-israil-iliskilerinde-iran-meselesi

 

TÜRKİYE MÜLTECİLERİ KURTARABİLİR MİYDİ? AYRICA TARTIŞILABİLİR. ANCAK FACİADA BAŞ SORUMLU ÜLKE İNGİLTERE’DİR. İSHAK BEY BİRAZ TARİH ÇALIŞMALIDIR...

Struma kurbanları 24 Şubat’ta Sarayburnu’nda denize atılan çiçeklerle anıldı...

Törende konuşan işadamı İshak Alaton fırsatı kaçırmadı, faciyla ilgili Türkiye’yi suçladı, özür dilenmesini istedi...

Facianın sorumlusu Türkiye midir? Bakalım...

Derme çatma bir tekne olan Struma 1942 yılında Romanya’dan çoluk çocuk 769 Yahudiyi Filistin’e götürmek için denize açılır. Ne var ki, İngiltere, Yahudilerin Filistin’e inmesini istememektedir. Türkiye’ye baskı yaparlar. Gemi İstanbul’da durdurulur. Günlerce limanda bekletilir. Sonunda Karadeniz’e geri yollanır. 24 Şubat 1942 günü bir denizaltı torpiliyle batırılır... Faciadan bir tek kişi kurtulur.

Prof. Çetin Yetkin konuyu derinliğine araştırmış, kitaplaştırmıştır. Çetin Yetkin’e göre teknenin geri çevrilmesinin baş sorumlusu İngilizlerdir.

Yahudiler de bu faciadan İngilizleri sorumlu tutarlar. Nitekim İngiltere’nin Ortadoğu’daki en üst düzey yetkilisi Lord Moyne, 6 Kasım 1944’te, Kahire’de, Stern Örgütü üyesi iki Yahudi genci tarafından bu olayın intikamı olarak öldürülür. Bir başka İngiliz yetkili, MacMichael suikastten kıl payı kurtulur...

Türkiye 769 mülteciyi İstanbul’a kabul edemez miydi?

Musevi işadamı Jak Kamhi şöyle konuşur:

“Hitler, Bulgaristan Musevilerinin kamplarda enterne edilmesini istemiş, Bulgar Kralı ultimatomu kabul etmeyince Bulgaristan birkaç gün içinde işgal edilmişti. Böyle bir ortamda Ankara, Türkiye’de yaşayan on binlerce Musevi’nin korunmasına öncelik veren bir yaklaşım izlemiş olabilir...”

Araştırmacı Rifat Bali’nin yorumu da şöyle:

“Mültecilerin Filistin’e girmelerine İngiltere’nin izin vermemesi nedeniyle Ankara gemiyi geldiği limana iade etmekten başka çaresi olmadığını hissetti. Struma mültecilerinin karaya ayak basmalarına izin verilmesi bir emsal yaratacak ve benzeri başka mülteci gemilerinin gelmesine yol açacaktı...”

Türkiye mültecileri kurtarabilir miydi? Ayrıca tartışılabilir. Ancak faciada baş sorumlu ülke İngiltere’dir. İshak Bey biraz tarih çalışmalıdır...

Melih Aşık

http://gundem.milliyet.com.tr/struma-faciasi-/gundem/gundemyazardetay/18.03.2012/1516739/default.htm

 

    Netten okumalar

   BİR NADİR KAÇ ŞALİT EDER? – CÜNEYT ÖZDEMİR

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1081928&Yazar=CUNEYT-OZDEMIR&CategoryID=97

 

  NEFRET SÖYLEMİ DERKEN... - DENİZ TANSİ

http://deniztansi.blogspot.com/2012/03/nefret-soylemi-derken.html

  KÖYLÜLER VE YAHUDİLER – GÜN ZİLELİ

http://www.gunzileli.com/2012/03/14/koyluler-ve-yahudiler/

 

   İSRAİL TURU

İsrail’e gidilir mi, sakın gitmeyin sizi keserler, bombalar patlıyor, Türk’lere eziyet ederler... İsrail’e gitmeden önce etraftan binbir uyarı ve nasihat. Ama işte İsrail’e geldik ve ne güzel de geziyoruz...

http://blog.milliyet.com.tr/israil-turu/Blog/?BlogNo=353598

 

·        İNSAN EVLATLARI – GÜRSEL KORAT

Treblinka yakınlarında bir tren çuf çuf ediyor, Yahudi çocuklarını ve kadınlarını taşıyarak toplama kampına giriyordu. Naziler ölü Yahudi çocuklarına “pirzola” diyordu. Ben o zaman doğmamıştım ama Alman olarak doğmuş olsaydım, “Ben bir Yahudi’yim” derdim.

http://gurselkorat.blogspot.com/2012/03/insan-evlatlar.html

 

    BOYOZ YAPIMI

Boyoz ustaları arasında en ünlüsü efsanevi Boyozcu Avram’dı. Kemeraltı’nda bulunan fırınında yaptığı boyozlar halk arasında çok ünlü idi. Hatta Avram usta öldükten sonra çok sayıda fırın bu üne sahip çıkarak kendi ürünlerini “Boyozcu Avram’ın boyozları” adı ile satmışlardı.

http://ilgincyemekler.blogcu.com/boyoz-yapimi/7934280

 

     İZMİR’İN SEFARAD KÜLTÜRÜ VE DEĞERLERİ – NESİM BENCOYA

Yahudi ya da dinsel kimlikleri ile Musevi topluluğu İzmir kentinin tarihinde çok önemli bir yere sahip olan ve kent yaşamını gerek kültürleri ile, gerekse de gelenekleri ve yaşam tarzları ile kent yaşamını zenginleştiren bir topluluk olmuştur. Özellikle Osmanlı döneminde kentte sayıları bugünküne göre çok daha yüksek olan ve kent ticaretinde her zaman önemli bir yere sahip olan Museviler günümüzde sayıları azalsa da halen İzmir için önemli bir topluluktur ve bu topluluğun kentte bırakmış olduğu tarihsel değerler kent yaşamı ve tarihi için oldukça önemlidir. Çalışmanın bu kısmı bu topluluğun ya da yaygın deyimle Yahudi Cemaatinin İzmir’deki tarihsel geçmişleri, kültürleri, yaşam tarzları ve bıraktıkları eserlerle ilgilidir.

http://www.izmirkulturturizmi.com/tr/sefarad.html

 

   İSRAİL-FİLİSTİN GERGİNLİĞİ – ERAY ÖZER

http://www.birgun.net/writer_index.php?category_code=1288012718&day=18&month=03&year=2012

 

   Ladino / Seyredin

     LADİNO - ELİEZER PAPO

http://www.youtube.com/watch?v=RLqIzWvi_4c&feature=related

 

    LADİNO - MARİO ESCİUA

http://www.youtube.com/watch?v=rM7O_qQhPCA&feature=related

 

   LADİNO - FOTOS DE DJUDİOS SEFARADİS

http://www.youtube.com/watch?v=igNbIV7E3jY&feature=related