Ailesinin kaleminden İzidor Barouh

- Toplum
28 Mart 2012 Çarşamba

Sevgili İzidor / Esti Kan

 

“Bir bebek doğunca,  bebek ağlar, ailesi güler. Bir insan ölünce insan güler, ailesi ağlar”. Bunu çok seneler önce söylemiştin. Seni kaybettiğimiz bu günlerde ben senin varlığınla geçirmiş olduğumuz seneler için gülüyorum, bu kadar uzun seneler seninle sohbet edebilmiş olmanın mutluluğunu taşıyorum. Daha bundan birkaç ay önce sana işimde neler yaptığımı, kafamın nelerle meşgul olduğunu anlatmıştım, sen de bana fikir vermiştin. Bence bu mutluluğa erişebilen torun pek azdır.

Beni ilk defa yurt dışına sen götürdün. Her türlü sanat gösterisi, tiyatro, konser ve festivallere seninle gittim. Hayattaki ilk iş stajımı ilkokula bile giderken, sömestr tatillerinde senin işinde yaptım. Üniversiteye başladığımda her gün gelip evden alıp okula götürürken bile bana arabada muhasebe dersi verdin. Son senelerinde bile bana sürekli fikir verdin, cesaret verdin, yol gösterdin, benimle hep gurur duydun. Asıl gururu ben duyuyorum. Senin ailene mensup olup, İzidor Barouh’un torunu olma sıfatını taşımakla gurur duyuyorum. En büyük umudum, bu ismi sürekli başarı ve gururla taşımaya devam etmek, yüceltmek ve hak edebilmek.

Senin güzel makamla okuduğun Kiduşlar kulaklarımdan silinmiyor. İsviçre gezimizde söylediğin Ladino şarkıları unutamıyorum. Bayramlarda yaptığın kutlamalar, etrafındaki herkese vermiş olduğun değer ve saygı bana da hayatım boyunca yol gösteriyor.

Hayatının son günlerine kadar güzel hayatı sevdin, bundan birkaç ay öncesine kadar lokantada yemek yemekten zevk aldın, geçen yaz ise adada müzikle tempo tuttun. Birkaç sene önce evime tatile geldin. Bundan zevk aldın, ben ise daha büyük zevk aldım. Herkese sürekli halen bir büyükbabam olduğunu ve her gün işe gittiğini anlattım.

İşte üzüldüğün ve sıkıldığın bir olay olduğunda, bir pizza yiyip işindeki sıkıntıyı unutup, ağrıyan midene sıkıldığını, bunun da sıkıntıyla baş etmenin bir yolu olduğunu da hep anlattın.

Son senelere kadar her sabah spor yapmayı hiç ihmal etmedin. Her sabah duanı ettin, tefillinini taktın. Seni hiçbir zaman traşsız veya pijamayla görmedim. Bu da etrafına ve hayata vermiş olduğun değerdendi.

Yaşanılması gereken hayat aynen böyle olmalı; çalışıp, didinip, hayattan zevk alarak.

Bu hafta birisi bir hikâye anlattı. Tunus’ta bir insan belli bir yaşa gelip, iyi bir hayat yaşayıp öldüğünde, cenazeden sonra, müzikler çalınıp kutlamalar yapılırmış. Doğru, yaşanılacak bir hayat varsa böyle yaşanmalı, gerçek hayat bu şekilde olmalı, düzenin zaten böyle olması gerek.

Sana bu vedayı senelerce imtiyaz sahibi olduğun Şalom Gazetesi’nde yazıyor olmamın anlamı çok büyük. Hayata gözlerini yumduğun yerin de senelerce yönettiğin, bağışlarını esirgemediğin Or-Ahayim Hastanesi olmasının da anlamı çok büyük.

Sevgili İzidor, duaların hep bizimle olsun,  bize göstermiş olduğun yolda başarı ve mutlulukla yürümeyi başarabilelim.

Mekânın cennet olsun.

Seni çok seven en büyük torunun...

 

***

Bonjour Monsieur! / İlker Barouh

İzidor ile ofiste sabah karşılaşmalarımız hep bu iki Fransızca kelime ile başlar, sonrasında aramızda tekerleme olmuş “Comment ça va?” (Nasılsın?) soruma, “Como la Vava” (Yaşlı bir kadın gibi) esprili cevabıyla devam ederdi.  Günlük havadan sudan sohbetimizi hızlı tamamlar ve günün devamında yine odasında buluşmak üzere sözleşip iş yoğunluğuna dalardık.

Klasik bir büyükbaba torun ilişkisinin yanısıra aynı logolu kartvizitleri de taşıdığımızdan dolayı çok farklı zamanlar geçirdik İzidor ile birlikte.  Küçük bir çocukken yaptığım ofis ziyaretlerinde “Bugün acaba bana ne sürprizi vardır?” diye merakla girdiğim odasını sonraki zamanlarda, bazen kendisine fikir danışmak, bazen yeni yapılan bir iş hakkında kendisini bilgilendirmek,  bazen kendisine bir konuda katılmadığımı biraz ateşli bir şekilde ifade etmek, son zamanlarda da nasıl olduğunu sorup onu biraz keyiflendirmek için sayısız kere ziyaret ettim.

Ailesine ve işine verdiği önemleri çok dengede tutabilmiş ve her iki olguya da dört elle sarılmış olan İzidor, benim için çok önemli bir örnek olmuştur ve olmaya da devam edecektir.

Bugün çok üzgünüm ama bir yandan da çok gururluyum.

Au revoir Monsieur...

***

Seni çok özleyeceğiz... / Metin Mizrahi

Kişi en sevdiğini ve iyi bildiğini anlatmakta hep zorlanırmış. Bu gün bu satırları yazarken ben de bu dünya üzerinde en sevdiğim kişilerden birini kaybetmenin hüznünü yaşıyorum. Izidor Barouh, (dedem, kendine küçük büyük herkesin ismen hitap etmesini isterdi) hayatımın en kritik dönemlerinde yazdığı mektuplarla beni hep destekleyen bir arkadaş gibiydi. Çok çeşitli yazdığı bu mektuplara baktığımda hala şaşırıyorum.

Birçok ortak yönümüz vardı. En çarpıcı fiziksel ortak yönümüzü trajik komik bir bisiklet hikâyesi ile ortaya çıktı. Yeni bir bisiklet istediğim bir dönemde, sanırım 14-15 yaşlarında İzidor hediye almak istediğini ve beraber bisiklet seçmeye gitmek istediği söylediğinde çok sevinmiştim. Bana `Öğlen Sirkeci vapuru ile gel, seni karşılayacağım, gider alırız` demiştik. O gün buluştuk ve Eminönü’nde bisikletçileri dolaşmaya başladık. Çok beğendiğim YEŞİL bir yarış bisikletini İzidor da çok beğenince alıp adanın yolunu tuttuk. O ana kadar her şey çok güzeldi. Lakin ikimiz de renk körü olduğumuzu ve güzel gördüğümüz yeşil bisikletin aslen FUŞYA olduğunu herkes bana yeni takma ismimi yakıştırdığında öğrendik.

İzidor’a o kadar güvenirdim ki, fanatik bir Fenerbahçeli olarak onun duasının maç kazanmamıza bile yardımcı olacağına inanırdım. Hatta 2-0 yenildiğimiz bir Fenerbahçe Galatasaray maçında kendisinden dua etmesini rica etmiştim. Etti mi bilmem ama sonuç 3-2 galibiyetimizle bitmişti. Maalesef onunla hiç maça gidemedim. Gençliğinde gittiği bir maçta tribün çökünce bir daha maça gitmemiş ve seyretmemiş ancak her konuda olduğu gibi bu konuda bile yanımda oldu.

Yaşı ve yaşım gereği çok geç tanıdım. Çok dolu bir yaşamı oldu ve bunu hep bizlerle paylaştı. Her zaman tüm aileyi, tüm dostlarını, herkesi iyiliği, bilgeliği ile saran yüce gönüllü bir insan oldu. Hayatını değiştirdiği kişi ve olayları yazsak sanırım bu satırlar yetersiz kalırdı. İzidor ile tüm Şabat dualarını, sohbetlerini, ada kahvaltılarını, anılarını ama en çok da onu çok özleyeceğiz. Umarım ışığın hep üstümüzde, hep yanımızda, hep içimizde olur. Seni çok özlüyoruz İzidor. 

***

Rol modelim İzidor / İzzet Mizrahi

Nesim İzidor Barouh birçok kişi için ismi buydu  Türkiye’nin ilk reklamcısı ve dahası belki de. Ben en küçük torunu için sadece İzidor.

Sizi yargılamayan veya ne olduğunuzu önemsemeden karşılıksız yanınızda bulunan dahası sevdiğini söylemese de içinize sevgisini yerleştiren biri oldu mu hayatınızda? Vardı diyebiliyorsanız o kişiye dost diyebilirsiniz herhalde. Benim için İzidor böyle biriydi.

   Ben “dede” dediğimde gülerek ‘’ben o kadar yaşlı mıyım‘’ deyişi. Koluna girip yürüyelim mi? dediğimde “Ben kendi başıma yürüyebilirim herhalde”  deyişi ve en önemlisi altın değerindeki öğüt hala kulaklarımda. “İnsan” derdi, “ insan her sabah kalktığında karar verir. Bugün iyi biri olmaya veya olmamaya. Sen hangisini seçeceksin?”

Cumartesi sinagog çıkışı Yaşlılar Yurdu’nda kahvaltılarımız. Karaköy’de kâğıtta levrek. Purimler’de gönderdiğin Purim şekerleri ve beraber geçirdiğimiz bayram akşamları. Adada yürüyüşlerimiz ve nice hafızama kazınmış hatıralarımız. Keşke kızım da benim gibi seninle kısacık zaman dilimleri yaşayabilseydi.

Ailesinin parçası olduğum için gurur duyduğum İzidor seni çok özleyeceğim.