Sürprizlerle dolu bir şehir İstanbul… Her keseye ve ilgi alanına yönelik binbir etkinliğe yetişmek mümkün değil! Sabah kalkıp, şımarık bir kadının halleri gibi, havanın değişkenliğine göre gününü nasıl değerlendireceğine bakmalı insan. Kışın sonuna doğru yaklaştığımız soğuk fakat aydınlık bir bahar sabahı, sanat ve denizden esen iyot kokusu özlemi ile Emirgan’a Sabancı Müzesi’ne doğru yola çıktım
Ağaç dallarında tomurcuklanan yaşamı boğazın taze kokusuyla içime çekip, ‘Hollanda Sanatının Altın Çağı’ olarak nitelendirilen 17. yüzyılda Rembrandt ve çağdaşlarının yaşamında, yolculuğuma başladım.
Bir çeşit zaman yolculuğu…
Zamanda bir seyahat olarak nitelendirebilirim 10 Haziran’a kadar sürecek olan bu sergiyi. Hollanda ve Türkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin 400. yılı dolayısıyla düzenlenen serginin girişinde bu 400 yılın tarihi özetini inceliyorsunuz. Ardından, sanat tarihine damgasını vurmuş Rembrandt, Vermeer ve daha nicelerinin değerli resimlerini ilk elden görme şansını yakalıyorsunuz. Sergi boyunca resim sanatının, dönemin Hollanda’sında kilise ve aristokrasinin yücelttiği ilahi bir sanat olmaktan ziyade gelişen ekonomiyle ticarileşip bir meslek dalına dönüştüğünü ve ressamların her birinin özel uzmanlık alanlarının oluştuğunu gözlemliyorsunuz. O kadar ki, bir manzara tablosu uzmanının mesela, resmini tamamladıktan sonra, üzerine insan, at ya da başka bir figürün eklenmesi için eserini o detayda uzman diğer bir ressama devrettiğini öğreniyor/hatırlıyorsunuz.
Rembrandt’ın sanatını uygularken ve öğrencilerini yetiştirirken duyguları ön plana çıkardığını, karakterlerini yaşayan gerçek kişiler olarak yansıtabilmek için resminde ifadelere ne kadar önem verdiğini gözlemliyorsunuz. Karanlığı ve ışığı, drama yaratmak yerine, resmin tamamını oluşturmak için nasıl kullandığını, bu sayede konusuna fiziksel bir varlık kazandırdığını görüyorsunuz. Kendisinin ve öğrencilerinin resimde vurgulamak istedikleri detayları, ışığın kullanım yöntemi ve gücüyle belirginleştirip ön plana çıkartırken, iki boyutlu tuvale üçüncü bir boyut katarak izleyiciyi de resme dâhil edişini izliyorsunuz. Karakterler neredeyse resimden çıkıp yanı başınızda hareket edecekler!
Karanlıkla ışık arasındaki tezadın, her resimde tekrar tekrar insanın dikkatini çektiği bu muhteşem sergide ilk sürpriz, bazı resimlerin detaylarında gördüğünüz kimi objenin antika benzerlerinin de resmin hemen yanı başında karşınıza çıkmasıyla yaşanıyor. Yaşamın her bir anında sanki o anda tam da oradaymış gibi hissettiren resimlerin gerçekçiliğinin yanı sıra, Venedik işi antika cam bardaklar ya da mesela yine aynı yüzyıldan kalma gümüş baharat kutusu ile karşılaştığınızda zaman tüneli hissi daha da gerçeklik kazanıyor. Sergide yer alan ve neşeli oyunlara araç olduğu anlatılan neredeyse heykelimsi süslerle bezenmiş gümüş şarap kadehi ile karşılaşınca, o oyunları bizzat oynayan kişiye dönüşüyorsunuz.
İzleyiciyi 17. yüzyıl Hollanda’sında deniz savaşlarına, doğal parklara, evlerin içine götüren, gündelik yaşamın sıradan anlarını günümüze taşıyan bu zaman tünelinde diğer bir sürpriz ise, Rembrandt’ın son öğrencisi Aert de Gelder’in ‘Kral Davut’ tablosu ve ilk öğrencisi Govert Fink’in ‘İshak’ın Yakub’u Kutsaması’ tabloları ile biblik döneme doğru yapılan yolculuk… Diğer eserlerde olduğu kadar, ‘İshak’ın Yakub’u Kutsaması’nda da, bakışlar ve yüz ifadeleri aracılığıyla yansıyan ilişkiler doğrultusunda anlatılan hikâye örgüsü o kadar net ve duygular o kadar gerçek ki, tam da o anda, orada olma hissini yaşıyor izleyici.
Bu zaman yolculuğunu deneyimlemek üzere, Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nin (SSM) düzenlediği, Türk ve Hollanda hükümetlerinin diplomatik sponsorluğunu üstlendiği, Rijksmuseum ile dünyanın önde gelen özel bir koleksiyonuna ait, Hollanda resminin önde gelen 59 sanatçısının 73 tablo, 19 desen ve 18 objesinin yer aldığı ‘Rembrandt ve Çağdaşları-Hollanda Sanatının Altın Çağı’ sergisini 10 Haziran’a kadar keyifle gezebilirsiniz.
Dalia Maya