Holokost kurbanları anısında düzenlenen ‘Unutmamak İçin Elele’ etkinliği, yabancı konuk konuşmacılardan film gösterimine, tiyatrodan konsere kadar birbirinden farklı faaliyetlerle, bu acı dönemi bir kez daha hatırlattı. Bu kadar emek verilen bir faaliyette çok az insanın olması acı vericiydi
Günlerden 13 Nisan Pazar, haftalardır cemaatimizden posta kutuma bir faaliyetle ilgili duyurular geliyor. Özel Ulus Musevi Okullarında tüm kurumlarımızın katkısı ile bir anma günü yapılacak. Bir sürü etkinlik var. Adı da anlam ve önemine yakışır şekilde: UNUTMAMAK İÇİN ELELE.
Bir katılımcı olarak öğlen saatlerinde kendimi okulda buldum. Benden önce sabah saatlerinde YSK gençlerinin bar/bat-mitzva gençlerine yönelik bir Holokost eğitimi, Talmud Tora çocuklarının bir tiyatro gösterimi ve kipa-mum ve mektup atölyeleri oldu. Bu faaliyetleri kaçırdığıma gerçekten üzüldüm.
Okulun girişinde bizi Holokost’u anlatan fotoğraflar karşıladı. Sanki o atmosfere girmemiz için hazırlanmıştı her biri. Bunun için YSK gençlerine teşekkürler.
Hemen oditoryuma inerek Dostluk Yurdu Tiyatro grubunun hazırlamış olduğu, Anna Mieskowska’nın ‘Holokost Çocuklarının Annesi’ romanından uyarlanan, Forti Barokas’ın derlediği ve Ferit Kohen’in yönetmenliğini yaptığı ‘Irena Sendler’ adlı oyununu seyrettim. Gerçekten çok güzel hazırlanmış bir oyundu; gözyaşlarımı tutamadım.
Irena Sendler Yahudi olmadığı halde Varşova Gettosu’ndan 2500 çocuğu bir şekilde kurtarmış bir kadın. Sırf bu yüzden ayakları kırılmış ve idama mahkum edilmiş. Ancak mucize eseri kurtulmuş. Barkovizyon ile sunulan tiyatro gösterisi müzik ve oyunculukla birleşince gerçekten o atmosferin içine çekti her birimizi. Oyun bittiğinde herkesin gözlerinde hüzün ve bir damla gözyaşı vardı. Küçük bir aradan sonra klarnette Marlin Shepherd, piyano vokalde de Polina Shepherd unutulmaz bir konser verdiler. Marlin’in büyük dedesi pogromlardan kaçıp Ukrayna’ya göç etmiş; Polina’nın da büyük dedesi Kiev Odessa’da Şoa’dan kaçarak Sibirya’ya yerleşmiş. Bizleri müzikleri ile o döneme götürdüler. Kendimi bir ara kamplardaymışım gibi hissettim. Çok hisli ve çok keyifli bir konserdi. Parçalar Yidiş, Rusça ve Almanca idi.
Konserin ilk yarısı bittikten sonra konuk konuşmacı Philippe Boukara sahnedeki yerini aldı. Simültane tercüme yapılan konuşmada Şoa dönemindeki Yahudi direnişi hakkında bilgi verdi. Bir saat süren konuşmadan sonra sorulara geçildi.
Tüm etkinlik neredeyse saati saatine dakik işledi. Konser bitiminde beni derinden etkileyen bir Şoa filmi seyrettik; Sarah’ın Anahtarı. Konusu Paris’te geçen filmde Sarah adlı bir çocuğun ailesi ile kamplara gitmesi, oradan kaçması, yaşadıkları hayat mücadelesi ve bu mücadelesini gazetede işleyecek Amerikalı bir gazetecinin hikayesi konu ediliyordu.
Oditoryumda geçirdiğim yaklaşık altı saat boyunca, o dönemi an be an yaşamış gibi hissettim. Tek üzüldüğüm nokta cemaatimizden katılımın çok ama çok az olması idi. Açıkçası sinema gösterimine kadar yaş ortalaması 60-80 yaş arası idi. Bu ücretsiz bir faaliyetti ama buna rağmen katılımcı sayısı 50’yi geçmedi.
Herkesin bu kadar emek verdiği bir faaliyette bu kadar az insan olması çok acı verici. Herkesi biraz düşünmeye davet ediyorum. Ve bu organizasyonda görev alan herkese teşekkür ediyorum.
Jinet Zalma