Her insan ağaca benzer. Dalları gökyüzü, yani görünmeyen, ötedeki aleme ulaşırken, kökleri dünyaya yayılır. Böylelikle ikisi arasındaki dengeyi sağlar. Dünyaya kök salmamız ve sağlam tutunmamız kadar dallarımızın da gökyüzüne daha fazla yaklaşması bizi güçlü bir kişi kılar.
Benim canım torunum Guy; çok uzun bir süredir seninle hiç söyleşemedik, çünkü babaannen çok zor zamanlar yaşıyor canımın içi... İnanır mısın elime kalemi almak bile bana çok zor geliyor. Annem çok hasta bebeğim, hep yatıyor, sonsuz bir uykuya dalmış gibi, ama çok hasta, yorgun, dalgın... Onun öylece yatışını izlemenin ne kadar hazin olduğunu sana kelimelerle anlatamam.
Bizi tek teselli eden şey, ona olan sevgimizin farkında olması. Yanağımıza mecalsizce kondurduğu bir öpücük, dudaklarının kenarındaki dalgın bir gülümseme, elimizi hafifçe sıkması...
Sevgili Guy, bu zor günlerde kendini okumaya adadım. Ama ne okuma, saatlerce, günlerce, gecelerce okuma... Saatlerce, günlerce, gecelerce okuduklarımın üzerine düşünüp onları sindirme ve yaşam üzerine dersler çıkarma...
Hem kendim için, hem etrafım için, hatta senin için bile..
Guy David, her dakika, her saat kendimi geliştirmeyi, hayatı olduğu gibi kabullenmeyi şükretmeyi öğrenmeye çalışıyorum. Ne kadar mücadele verdiğimi bilemezsin. İnanmayacaksın ama, elimdeki tüm kazanımlardan ve kayıplardan mutluluk payı çıkarmasını öğreniyorum.
Guy o kadar çabalıyorum ki, galiba başarıyorum. Bu bilgeliğe ulaşabilmiş dostlarla uzun konuşmalar yapıyorum. Sebep sonuç ilişkileri ile yaşama daha sağlıklı ve sıkı bir biçimde bağlanıyorum.
Dünyaya, yaşama olan katkım arttı biliyor musun? Sanki çoğaldım, kabıma sığamıyorum.
Geceleri rahat uyuyorum. Sanki artık rahat uyumayı hak ediyorum gibi hissediyorum. Sıkıntılarımı benim lehime olan eylemler olarak kabulleniyorum. Hayata bağlanıp kendim için olumlu fikirler ürettiğim zaman, kendimi hem buraya, hem de daha yüce bir takım yerlere ait hissediyorum.
Birkaç gün önce bir arkadaşım, eğer kendimi ve etrafımı rahatlatıp, daha da yükseklerde hissetmeyi istiyorsam, dünyaya, yaşama çok bağlanıp kök salmam gerektiğini anlattı. “Toprağa ne denli güçlü ve sökülmeyecek bir biçimde kök salarsak, dallarımız o oranda daha güçlü olur ve yükseklere ulaşır” derken, fırtınaya maruz kalan tabiattaki ağaçları düşündüm. Toprağa sağlam olarak kök salmamış ağaçlar, fırtınalarda tamamen topraktan sökülüp devrilirler. Dalları o yaman rüzgarlara direnç gösteremez. Biz insanlar da hayatın anlamını ne denli iyi kavrayıp, herşeye rağmen yaşama sıkı sıkıya bağlanırsak, manevi dünyamız da daha güçlü olur. Kendimizi daha yükselmiş, daha özgür, daha sevecen hissederiz. Karşımıza çıkan güçlükleri daha olgunlukla karşılar, hatta bu musibetlerden pozitif sonuçlar çıkabileceğini bile keşfederiz.
Guy, seni, Maya’yı ve Sary’yi ne kadar özlediğimi bilemezsin.
Sen bir lokumsun. Bilgisayar ekranından ne güzel konuşuyoruz değil mi? Sen bana oyuncaklarını gösteriyorsun, okulda yaptığın resimleri gösteriyorsun. Geçen hafta Pesah’ta öğrendiğin şarkıları söylüyordun.
Okulda Pesah için verilen armağanların ne kadar güzeldi. Minik sepette bebek Moşe, minik şarap şişesi ve pırıltılı kiduş kadehi, kendi ellerinle pişirdiğin minik yuvarlak matsa. Canım torunum benim seninle bunları paylaşmak ne güzel. Bütün bunlar için de sürekli şükrediyorum. Demek ki ben bir anne olarak üzerime düşenleri çok iyi yapmışım. Çocuklarıma aidiyetlerini o denli güzel aktarıp yaşatmışım ki, şimdi senin bu yaşadıkların, bana bir armağan gibi geliyor. Demek ki biz, çorak toprağa tohum ekmemişiz. Yıllarca verdiklerimizin hasadını şimdi topluyoruz.
Bu sene Pesah sederinde aynı masada değildik. Sizler hepiniz evlerinizde iken, bizler de İstanbul’daki evimizdeydik. Sevgili Guy masanın başında kipan ile otururken, ekran aracılığı ile birlikte bayram kutladık. İşte yine teşekkür edecek birşeyler oluşuyordu. Çağdaş teknolojinin bize sağladığı imkana, senin güzelliğine, inci dişlerine, kömür gözlerine, altın saçlarına, Maya’nın sürmeli, ceylan gözlerine, Sary’nin ipek gibi yumuşacık yanaklarına, minik burnuna. Gelinlerimin güzelliğine, babanla, amcanın gülen gözlerine, güzel seslerine ve bana bunları görmemi sağlayan gözlerime binlerce kere şükrettim.
Okuduğum onlarca kitap içinde, öyle ilginç şeylerle karşılaşıyorum ki. Çok değerli insanların, hayatlarını yaşarken, karşılaştıkları açmazları, çektikleri sıkıntıları tuttukları yollarda verdikleri mücadeleleri ve ulaştıkları sonuçları. Birkaç yüzyıl önce sanki bugünü görmüşçesine vardıkları sonuçlar...
Sevgili oğlum, bu hayatı yaşamak o kadar kolay değil. Ben nefes alıp vermekten, yiyip, içip, uyumaktan söz etmiyorum. Adam gibi yaşamaktan, her şeyi, her duyguyu, her nimeti ve her musibeti anlayarak, özümseyerek, gülümseyerek, kabullenerek ve her şeye rağmen şükrederek ve mutluluk payı çıkartarak yaşamaktan söz ediyorum. Zor gibi görünüyor ama imkansız değil. Sevgiyle her şey daha kolay oluyor. Gerçek sevgiyle... Tanrı sevgisi, hayatı sevmek... Zorluklara göğüs gerip üstesinden gelmeyi başarmanın hazzını yaşamak. Uzun ince yollarda sabırla yürüyüp menzile ulaşmak. Güzel, derin bir nefes alıp, yeni bir koşuya başlamak.
İşte Guy o zaman yaşama kök salıyorsun ve dalların kilometrelerce uzaklıktaki öte alemlere ulaşıyor. Oradan aldığın kuvvetli ivme ile köklerine güç gönderiyorsun. Köklerin güçlendikçe, yükseklerde dengeni kaybetmiyorsun. Bunlar birbirini besleyen unsurlar.
Guy, artık üzerimdeki ölü toprağını silkeliyorum. Seninle daha sık birlikte olmak istiyorum. Güzel günlerde, sevgili yavrum...
Benim güneş oğlum, ipek yanaklarını çok çok öpüyorum.
Seni çok seven
babaannen Sara.
İstanbul - 16 Nisan 2012