Sinema endüstrisine ayna tutan İstanbul Film Festivali’nin bu yılki özelliği, programdaki filmlerin (tamamına yakınının) kaliteli oluşu. Başkahramanlarının öğretmen olduğu, benzer konulu “Canım Öğretmenim” ile “Kopma” eğitim sistemindeki sorunları su yüzüne çıkarıyor. Fransız sinemasının gövde gösterisine soyunduğu festivalde, gişe şampiyonu “Sadakatsizler”, “bu tip filmleri Fransızlar’dan iyi yapmayı beceren yok” dedirtti. Mathieu Kassovitz, “İsyan” ile, ‘politika pis meslek’ kanaatinin doğruluğunu ispatlıyor. “Sevgililer” müzikal filmlere iyi bir örnek oluştururken, “Kilimanjaro’nun Karları” insanın içini ısıtan hümanist mesajlar veriyor
Programımda 200 film olan bir festivalin izleyicisi, kendisine şekerci dükkanında “ne istersen al” denen çocuğa benzer. Programdaki, ticari dağıtım ağında yer bulamayacak filmlerine mi yönelsin, 7. sanatın klasiklerine mi, yoksa festivallerde adından söz ettirmiş yılın seçkin sinema ürünlerine mi?
Ben ilk tercihimi, bizde vizyon şansı bulunmayan festival filmlerine ayırıyorum. Yurtdışındaki eleştirmenlerin beğenisini kazanmış, ödüller almış, merak ettiğim filmleri de kaçırmamaya çalışıyorum.
Bu yazımda, beklentilerime cevap veren bir avuç festival film arasında, sizleri de geziye çıkarmak istiyorum. Başkahramanının öğretmen olduğu, eğitim dünyasına eğilen, benzer konulu iki film, Kanadalı Philippe Falardeau’nun Oscar adayı filmi “Canım Öğretmenim / Monsieur Lazhar” ile Amerikalı Tony Kaye’in çeşitli festivallerden ödülle dönen filmi “Kopma / Detachment” idi. İki filmin ana teması, eğitim sistemimizdeki sorunlu su yüzüne çıkarmaktı ve her ikisinin de ana kahramanı birer vekil öğretmen idi.
Yedi yönetmenin yedi skeçinden oluşan Fransız filmi “Sadakatsizler / Les İnfideles” 31. festivalin en hoşça vakit geçiren, en “kendini iyi hisset” filmiydi. “Artist”in yaratıcıları Michel Hazanavicius ile Jean Dujardin’i bir araya getiren, erkek libidosunun has özelliği sadakatsizliği dile getiren film, izleyicilere “bu tür filmleri Fransızlardan iyi yapmayı beceren yok” dedirten, deli dolu, keyifli ve sürükleyici bir seyirlik idi. Yine Fransız sinemasından gelme, Mathieu Kassovitz’in yönettiği, senaryosunu yapıp, başrolünü oynadığı “İsyan / L’Ordre et la Morale” politik sinemasının güçlü bir örneği idi. Fransa’nın Pasifik’teki deniz aşırı toprağı olan yeni Kaledonya’da 1988’de gerçekleşmiş bir olayı temel alan bu cesur ve enerjik film, bir seçim öncesi politikacıların sebebiyet verdiği bir katliamı gündeme getiriyor.
Fransız sinemasının ustası olduğu müzikal türün, son yıllardaki başarılı temsilcisi Christophe Honoré, geçen yıl Cannes’ın kapanışını yapan “Sevgililer / Les Bien – Aimes” ile festival izleyicilerine neşeli bir 130 dakika geçirtti.
“EĞİTİM SİSTEMİ”
BİLDİĞİNİZ GİBİ
En İyi Yabancı Film Oscarı’nın haklı galibi İran filmi “Bir Ayrılık / A Separation”ı vizyona girdiğinde izledik. İsrail filmi “Dipnot / Footnote” ile Polonya fili “Karanlıkta Kalanlar / In Darkness” 31. festivalin programındaydı. İzleyemediğimiz tek Oscar adayı film, Kanada’dan gelme “Sevgili Öğretmenim / Monsieur Lazhar”ın festival devam ederken, üç ek gösterim ile programa dahil edilmesi, sinefiller için bir görsel şölen oldu.
Evvelce izlediğimiz müthiş Belçika filmi “Bullhead”ı de göz önünde bulundurursak, En İyi Yabancı Film Oscar adaylarının son yıllarda rastlanan en güçlü, en kaliteli beş filmden oluştuğunu kolaylıkla iddia edebiliriz.
“Sevgili Öğretmenim / Monsieur Lazhar”ın konusu Montreal’in bir ilkokulunda geçer. Öğrenciler, sınıfta kendini asan genç ve güzel öğretmenlerinin şokunu yaşarken, okul idaresi yeni bir öğretmen bulma derdindedir.
Haberi gazeteden okuyan, 53 yaşındaki Cezayirli göçmen Bachir Lazhar (Mohamed Fellag), ülkesindeki 19 yıllık öğretmenlik deneyimi ile yedek öğretmen olarak işe talip olur. Yıl ortasında talebelerinin hocasız bırakmak istemeyen okul idaresi, Lazhar’ı deneme mahiyetinde işe alır.
Çocuklara olan sevgisi, insancıllığı, çalışkanlığı ve kibarlığı ile herkesin gözüne giren Lazhar, öğrencilerin de sevgilisi haline gelir. Irkçı bazı aile velilerin muhalefetine rağmen, Lazhar işini başarıyla sürdürür. Eski öğretmenlerini ders verdiği sınıfta asılmış gören öğrencilere verilen psikolojik destek, bazı acı gerçekleri ortaya çıkarır.
Olaylar geliştikçe Lazhar’ın hayatındaki büyük trajedinin izlerini görürüz. Kanadalı yönetmen Philippe Falardeau, eğitim sisteminin korkunç yüzünü yansıtan zengin senaryoyu, batılı ülkelerdeki göçmen sorunu, eğitmenler, ergenlik çağı gibi hassas temalar eşliğinde etkileyici bir sinematografiyle perdeye taşıyor.
Amerikalı Tony Kaye’in “Kopma / Detachment”ı, dört yıl önce Cannes’da Altın Palmiye kazanan Laurent Cantet’nin “Sınıfta / Entre Les Murs” filmini akla getiriyor. İlgisiz, kural tanımaz öğrencileriyle, onlarla başa çıkamayan, bezgin öğretim görevlileriyle, berbat durumdaki bir devlet lisesiyle, müthiş tespitleriyle, film izleyicinin suratında tokat gibi patlayan bir etki bırakıyor.
Çığırından çıkmış öğrencilerle dolu başarısız bir okulda, birkaç haftalığına vekil öğretmenlik yapacak Henry Barthes’ın (Adrien Brody) önünde zorlu bir yol vardır. Yönetmen Tony Kaye, iç acıtan duygusal bir deneyim olarak özetlenebilecek filminde, bizleri etkileyici bir görsel yolculuğa çıkarıyor. Yaman ve şoke edici bir çağdaş toplum eleştirisi getiren filmin, çocuk fuhuşundan, ebeveynlerin ilgisizliği ve ergen intiharlarına uzanan gerçekçi temaları ustalıkla işlediğini, uluslararası festivallerde birçok ödül aldığını, Adrien Brody’nin “Piyanist”ten bu yana en iyi performansını sergilediğini belirtelim.
FRANSIZ
SİNEMASININ
GÖVDE GÖSTERİSİ
İki karizmatik sinema adamı, Jean Dujardin ve Gilles Lelouche, senaryo yazarı – yönetmen – aktör olarak yer aldıkları “Sadakatsizler / Les infidales”, erkek sadakatsizliğinin başarı ve hüsranlarını, zaferlerini ve acılı felaketlerini, ince bir mizah eşliğinde işliyorlar. Aralarında Michel Hazanivicius (Artist) ve Emmanuelle Bercot gibi usta senarist – yönetmenlerin bulunduğu yedi mizah ustasının elinden çıkma, yedi skeçten oluşan film, absürd ve inanılmaz komik varyasyonlarla, erkek sadakatsizliğini otopsi masasına yatırıyor.
Son aylarda Fransa’da gişe şampiyonu olan film, gayrimeşru hazların peşinde koşan evli Fransız erkeklerini karikatürize ederken, kıvrak, eğlendirici ve etkileyici sinema diliyle hoşça vakit geçirtiyor. Filmin Las Vegas’ta geçen finali müthiş. Babası Peter Kassovitz’in mesleğini seçen Fransız yönetmen Mathieu Kassovitz (45), “La Haine / Nefret” (1995) ile senarist ve yönetmenlikteki hünerini, “Amen”, “Amelie” ile iyi oyunculuğunu kanıtladı. Uzun bir suskunluk döneminden sonra, yönetmen – senarist – başrol oyuncusu olarak, “İsyan / L’Ordre et La Morale” da hasletlerini sergilemeyi sürdürüyor.
1998’de Fransa’nın Pasifik’teki toprağı olan Yeni Kaledonya’daki bağımsızlık savaşına katılan bir terörle mücadele birliği komutanının öyküsünü izledik. François Mitteround on iki yıllık Sosyalist başkanlığı döneminde, sağcı başbakan Jacques Chirac’ın Fransa’yı muhafazakar bir biçimde yönettiği döneme rastgelen bu isyan, ordu tarafından kanlı bir şekilde bastırılmıştı. Politikacılar, yaklaşan seçimin kaygısıyla, arabulucuların anlaşmaya çok yaklaştıkları bir dönemde, rehinelerin hayatlarını kaybetmelerini umursamadan saldırı emri vermişlerdi. Mathieu Kassovitz bizlere bir kez daha “politika pis iş” dedirtiyor.
Müzikal filmlerde başarısını kanıtlamış Christophe Honoré, “Sevgililer / Les Bien Aimes”de, 43 yıllık bir zaman dilimine yayılan bir anne – kızın hayatını anlatıyor.
Hayat kadını Madeleine’in aşık olduğu Praglı doktorla yeni bir hayata başlaması, kendisini anlatan adamı terkedip Paris’e dönüşü, ikinci kez evlenişi, kızı Vera’nın eşcinsel bir davulcuya aşık olmasını anlatan film, nefis şarkılar eşliğinde anlatılıyor.
Madeleine’in gençlik halimi Ludivine Sagnier, yaşlılığını Catherine Deneuve canlandırıyor. Gerçek hayattaki kızı Chiara Mastroianni filmde de kızını oynuyor. Asıl sürpriz, Praglı doktorun yaşlılığını ünlü Çek yönetmen Milos Forman tarafından oynadığını izlemek.
Filmlerinin çoğunu doğduğu Marsilya’da çeken, çizgi dışı senarist – yönetmen Robert Guediguian’ın (59) filmleri (bir istisna dışında) bizde vizyon şansı bulmuyor. Festivaller aracılığıyla tanıdığımız hümanist Ermeni yönetmen, insan hakları, yoksulluk, küçük insanların yaşantıları üzerine yaptığı, tümü seviyeli filmleriyle seviyoruz. Adını Pascal Danel’in ünlü şarkısından alan “Kilimanjaro’nun Karları / Les Neiges du Kilimandjaro”, Guediguian’a has, işsizlik, sendikal haklar, yardımlaşma gibi temaları işleyen kaliteli bir film.
Başrolünü (gerçek hayattaki hayat arkadaşı) Ariane Ascaride ile eski tüfeklerden Jean Pierre Darroussin’in oynadığı film, insanlık adına, örnek teşkil edecek, yürekleri ısıtan mesajlar veriyor.