• Yahudilerin yüzlerce yıllık sürgün tecrübeleri ve yaşadıkları soykırım travması, sürekli olarak güvenlik arayışında olmalarına, çevredeki tehditlere sert ve tepkisel davranmalarına yol açıyor. Maslow´un çekiç çivi kuramı İsrail için son derece geçerli; elinde çekiç olan, her şeyi çivi olarak görüyor. Bütün dünyalarını güvenlik temasına yerleştirdikleri için, her yeniliği, her tepkiyi, her eleştiriyi güvenlik tehdidi olarak görüyor ve bertaraf etme arayışına giriyorlar. DENİZ ÜLKE ARIBOĞAN
İsrail bölge üzerinde siyaset planlayan her ülkenin ve siyasi liderin dikkate alması gereken bir unsur. Onu değerlendirmeye almadan yapılan analizler de planlar da eksik kalmaya mahkum. Eski Ortadoğu onsuz tanımlanamıyor. Lakin bugünlerde yeni bir Ortadoğu'nun doğduğu, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı yönünde genel bir kanaat var. Gerçekten de tarihin debisinin en yüksek olduğu bölge şu sıralar burası.
...
İsrail'in kimliği ve dış dünyaya yönelik tutumu her ne kadar saldırgan ve şiddete meyilli ise de bu, özünde mağduriyet hissinden kaynaklanıyor. Yahudilerin yüzlerce yıllık sürgün tecrübeleri ve son yüzyılda yaşadıkları soykırım travması, onların sürekli olarak güvenlik arayışında olmalarına, çevredeki risklere, tehditlere karşı sert ve tepkisel davranmalarına yol açıyor. Maslow'un çekiç çivi kuramı İsrail için son derece geçerli; 'elinde çekiç olan, her şeyi çivi olarak görüyor'. Bütün dünyalarını güvenlik temasına yerleştirdikleri için, her yeniliği, her tepkiyi, her eleştiriyi bir güvenlik tehdidi olarak görüyor ve kuralsızca bertaraf etme arayışına giriyorlar. Eski düzende güvenlik ve askeri tedbir sıradan ve geçer akçe, oysa yeni Ortadoğu düzeni geçiş dönemi bittiğinde ya şimdikinden beter olacak ya da bir barış düzeni doğacak. Eskisinden beter olan bir düzende tıpkı diğer bölge ülkeleri gibi İsrail de ne yapsa güvende olamaz, yeni barış düzeninde ise eski İsrail bu politikalarla varlığını sürdüremez.
...
Yeni Ortadoğu'nun yeni riskler doğurması da mümkün elbette. Özellikle sistemin daha güvensiz hale gelmesi söz konusu olursa İsrail'in bugüne kadar dış politika ve diplomasiyle kurguladığı dış güvenlik eksenlerini yeniden değerlendirmesi gerekir. Eski dost Mısır şimdiden yeni bir savunma ihtiyacı doğurdu bile. İsrail, Güney Birliği'ni yeniden hayata geçirerek Mısır sınırına 30.000 asker yerleştirmek zorunda kaldı. Suriye'de ise El Kaide militanlarının etkinleşmeye başladığından söz ediliyor. İran, Hizbullah derken İsrail'in radikal Sünni akımlarla çevrilmesi işten bile değil. Bu yüzden Suriye'de yılların düşmanı Esad rejiminin tasfiye edilip edilmemesi konusunda İsrail'in tavrı net değil. Tüm bölgeyi sarsan bu geçiş döneminde hayat artık hiç kimse için kolay değil.
Deniz Ülke Arıboğan
http://www.aksam.com.tr/yeni-ortadogunun-israili-6428y.html
Hollywood markalı romantik komedi ve türevi filmleri hep seyrediyorum. Özellikle Digitürk ve D-Smart’ta oynayan filmlerin resmi geçidini yaptığımı söyleyebilirim. Hani artık oyuncuların halinden, bakışından, konuya girişinden filan keyifli mi değil mi, standartların altında mı anlayabiliyorum.
Cumartesi akşamı Moviemax kanallarından birinde oynayan ‘İddia Büyük’ filminde benzerlerinde rastlanan ‘Yahudi’ esprisi vardı yine. Hollywood çıkışlı olan 10 filmden en az yarısında bir ‘Yahudi’ esprisi vardır. İzlediklerimin sonucunda edindiğim izlenim böyle. Hani diyorlar ya bilinçaltına çalışma diye. Bundan daha belirgin bilinçaltı çalışması var mıdır? Sempatik göstermek, mutlaka var etmek adına yapılıyor bu ‘Yahudi’ esprileri. Ya da neden bu kadar çok ‘Yahudi’ esprisi yapılıyor? Ya kahraman Yahudidir, ya onun oğlu, ya komşu, ya evleneceği adam, ya mahalledeki satıcı... Mutlaka bir şekilde filme yedirilir. Aynen ‘Amerikan bayrağı’ gibi yani.
Sina Koloğlu
http://cadde.milliyet.com.tr/2012/05/01/YazarDetay/1534686/_NAMUSLU_NUN_NAMUSSUZ_SAHNELERi
Tarihçiler, Yahudi Kapolar'ın gaddarlığını ölçecek birim olmadığını söyler. Onların alçalmalarına örnek olarak gösterilebilecek derinlikte bir kuyu bulunmadığı belirtilir. "Arzın merkezine kadar inecek derinlikte bir kuyu kazılabilirse, Yahudi Kapolar'ın alçalmalarının mertebesi belki anlatılabilir" denir.
Toplama kamplarının dışında da Yahudi Kapolar çıktı. Örneğin, Polonya'da, Hollanda'da Nazi yetkililerine toplama kamplarına gönderilecek Yahudiler'in listesini "Jüdenrate"ler hazırladı. Yani, "Yahudi Konseyleri".
Onlar da vicdanlarını şöyle rahatlattılar: "Evet, yüzbinlerce kişiyi ölüme gönderdik ama karşılığında birkaç bin kişiyi kurtarabildik!"
Bütün bunları "Ha'Aretz" gazetesinde yayınlanan bir haber çağrıştırdı. Haberin konusu: Fransa'da cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda aşırı sağcı Ulusal Cephe'nin adayı Marine Le Pen'e oy veren Yahudiler!
Marine Le Pen, toplama kampları için "Tarihin parantez içinde bir ayrıntısı" diyen, Yahudi soykırımını inkâr ettiği için birçok kez ya siyasi yasak konulmuş ya da para cezasına çarptırılmış olan Jean-Marie Le Pen'in kızı.
"Ha'Aretz"in haberinde Fransa'daki Yahudi toplumunun bazı kesimlerinin Ulusal Cephe adayına oy vermekle kalmadıkları, içlerinden bu partiden adaylığa soyunanlar bile çıktığı belirtiliyor. Örnek: Fransa'daki Yahudi örgütlerinin tepe kuruluşu "CRIF" yöneticiliği yapmış, yıllarca Yahudi karşıtlığıyla mücadele etmiş Michel Thooris önümüzdeki ay yapılacak genel seçimlerde Marine Le Pen'in partisinden aday oldu.
Bir başka örnek: Michel Ciardi adlı Yahudi kökenli Fransız, "Fransız Yahudileri Birliği" örgütünü kurdu. Örgütün amacı veya misyonu Marine Le Pen'e ve Ulusal Cephe'ye destek sağlamak.
Erdal Şafak
http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/safak/2012/05/04/kapo
Holokost mağdurları’ ailelerinin fertleri Almanya’da Nazi yönetimi sırasında uygulanan ‘soykırım’ politikaları sonucunda hayatlarını kaybetmiş insanlar; bunlar ‘The Holocaust Survivors Foundation USA’ adlı bir vakıfta örgütlenmişler...
Şikâyetleri şu: Amerikan Yahudi Komitesi (AJC) Musevi etnik kökeninden bütün ABD vatandaşlarının haklarını korumak üzere kurulmuş bir örgüt olduğu halde, Holokost darbesi yemiş ailelerin fertlerinin yıllardır sürdürdükleri ‘sigorta’ tazminatı taleplerini önemsemiyor. Tazminat ödemesi talep edilen uluslararası sigorta şirketlerinin suyuna girmek, haklarını gaspeden şirketlerle al takke ver külâh olmakla suçlanıyor AJC...
Ağır suçlamalarla dolu ilân...
Konuyu biraz daha açayım: Soykırıma mâruz kalmış ve hayatlarını temerküz kamplarında kaybetmiş olan Almanyalı Yahudiler ülkede iş ve çalışma hayatının içindeydiler; büyük bir çoğunluğunun başta hayat sigortası olmak üzere çeşitli sigortaları vardı. 875 bin sigorta poliçesi söz konusu... Ölümleri geride kalanlara tazminat ödenmesini gerektirdiği ve bu tazminatların yekûnu 20 milyar doları bulduğu halde, uluslararası sigorta şirketleri kulakları üzerine yatıyormuş...
Örgüt “AJC sadece sessiz kalmıyor, belli başlı sigorta şirketleriyle işbirliği de yapıyor” iddiasında... Şirketlerden biri Meadowsland Stadyumu’na ismini vermek için 300 milyon dolar teklif etmiş, örgütün kampanyaları sonucu bu teklifi reddedilmiş... Örgüt, “AJC bu olaydan sonra devreye girdi, sigorta şirketinden programları için mali destek almaya başladı” diyor.
“Holokost mağdurlarının yarıya yakını mali açıdan zor bir hayat sürüyor ve sigorta şirketlerinden alacaklarını tahsil etme çabasında; Musevilerin haklarını savunma faaliyeti gösterdiği iddiasındaki AJC’yse onlara karşı hile yapan, Holokost’tan menfaatlenen sigorta şirketleriyle işbirliği halinde” diye yazmış ilânı kaleme alan...
Suçlanan sigorta şirketlerine şöyle bir göz attım, AJC’nin neden iki arada bir derede kaldığını anladım: Dünyanın büyük sigorta şirketleri arasında en ön planda görünenlerin sahipleri Amerikan Yahudi Komitesi’nin (AJC) haklarını korumakla görevli olduğu insanlar...
AJC için aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık durumu... Belli ki AJC mali sıkıntı çektiğini söyleyenler yerine paralı üyelerinin yanında yer almış...
Benzer bir durum ABD yönetimi için de söz konusu; çünkü ‘Holokost mağdurları’, WP’de çıkan ilânlarının bir yerinde, “AJC de, Dışişleri Bakanlığı da bizi terk etti” diyor. Bir iddiası daha var ilân verenlerin: AJC ve ABD Dışişleri Bakanlığı kendilerini Holokost sırasında da terk etmiş...
Söz konusu olaylar 1945 yılı öncesinde gerçekleşti. O yıldan bugüne sigorta talepleri dillendirilmiş, ama kimse takmamış... ‘Holokost kurbanları’nın aile fertleri bunca yıldan sonra ‘Holokost mağdurları’na dönüşmüş...
Nereden bakarsanız bakınız, ilginç bir hikâye...
Taha Kıvanç
Bu ve bilinmeyen başka özellik ve yeteneklere sahip Dolphinlerden dördüncüsü, geçen hafta Almanya'da düzenlenen bir törenle İsrail donanmasına teslim edilmiş bulunuyor. Kiel'de Howaldtswerke-Deutsche Werft tersanesinde yapılan törenle kızaklardan denize indirilen Tanin (İbranice Timsah) adlı denizaltının sorumluluğu artık resmen İsrail donanmasına geçmiş oluyor. Tanin'de bundan sonra İsrailli denizciler bulunacak ve bunlar eğitime ve denemelere başlayacaklar. 2013'te Tanin, İsrail donanmasında göreve başlayacak. Söylenenlere göre, Tanin, diğer 3 Dolphin'den çok farklı bir gelişmiş denizaltı. 68 metre uzunluğundaki denizaltı, yeni bir sessiz pervane-seyir sistemi ve asit bataryalı enerji sistemi ile donatılmış bulunuyor. Enerji sistemi sayesinde denizaltının ötekilerdeki gibi belli bir süreden sonra yüzeye çıkması gerekmiyor. Yeni sistemle denizaltı, çok uzun süreler denizaltında kalabiliyor.
Yaklaşık 500 milyon Euro'ya mal olan Tanin'in bu maliyetinin üçte biri Alman maliyesi tarafından karşılanmış bulunuyor. Ötekilerde de benzer durum söz konusuydu. Ancak Tanin'in yapımı sırasında Alman Başbakanı Merkel ile İsrail Başbakanı Netanyahu arasında Yahudi yerleşimlerin dondurulması konusunda ciddi bir tartışma çıkmış, bu bir süre devam etmiş, ancak sonunda İsrail'in dediği olmuştu. Bu da Merkel'in selefi Schröder gibi İsrail'i ne kadar desteklediğini bir defa daha açıkça ortaya koymuştu.
Dördüncü denizaltı İsrail'e teslim edilmiş bulunurken beşincisinin inşası da halen devam ediyor. Bu da 2014'te hizmete girecek. Altıncısı için de taraflar üç ay önce anlaşmaya varmışlardı. Böylece Almanya'nın desteği ve cömert tutumu sayesinde İsrail, Akdeniz'in önemli bir denizaltı gücü olma yolunda ilerliyor.
Fikret Ertan
http://zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1284049&title=israilin-denizlerdeki-stratejik-gucu
Fransız Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, geçen yıl Başkan Barack Obama’ya, Benyamin Netanyahu’ya “katlanamadığı”nı söylerken ve İsrail başbakanını “yalancı” olarak yaftalarken yakalanmıştı. Fakat eğer Sarkozy yeniden seçilmezse, ki bu oldukça muhtemel, Netanyahu onu birçok dünya liderinden daha fazla özleyebilir. Sarkozy yalnız gelmiş geçmiş en İsrail yanlısı Fransız Cumhurbaşkanı değil; aynı zamanda Batı liderlerinin İran’a karşı katı bir tutum sergilemelerini sağlamak konusunda İsrail’in en büyük şansı.
Hiperaktif ve savaş yanlısı Sarkozy, Avrupa ve ABD’yi İran’a karşı tutumlarını sertleştirmeye ve enerji ve banka sektörlerine uygulanan yaptırımlar aracılığıyla Tahran’a baskıyı artırmaya yönelten baş aktör oldu. Gerçekten de bu mesele konusunda Başkan Obama’ya sürekli sağdan baskı yaptı ve nükleer ayrılığın çözümü adına diplomatik uzlaşma çabaları hakkında, Batılı liderler arasında şüphenin sesi oldu. Muhtemel varisi Francois Hollande, Fransa’nın İran’a karşı resmi tutumunu devam ettirse de, Sarkozy’nin yaptığı gibi onları daha saldırgan bir tutuma yönlendirecek ve uzlaşma senaryolarına karşı çıkacak gibi görünmüyor.
Tony Karon
http://www.stargazete.com/yazar/tony-karon/dunya/netanyahu-sarkozyyi-neden-ozleyecek/yazi-564848
http://www.hasturktv.com/israilde_gundem/3548.htm
http://www.haberinyeri.net/adnan-oktarin,-netanyahuya-mosiyah-tavsiyesi-132422h.htm
http://www.hasturktv.com/yahudilik/3568.htm
http://www.youtube.com/watch?v=e-XVZ7FnDxc&feature=youtu.be