Tarihte haftanın olayı: DREYFUS OLAYI

Beş yıllık yargılama süreci ve yedi yıllık kabullenme sürecinin sonunda Alfred Dreyfus, 12 Temmuz 1906 yılında tamamen aklandı ve ordudaki bütün hakları geri verildi.

Kavram
16 Temmuz 2012 Pazartesi

12 Temmuz 1906

 

Her şey 1894’te Fransız gizli servisinin, Paris’teki Alman elçiliğindeki çöp sepetinde Fransız ordusuna ait bazı gizli bilgiler olan el yazısı bir kâğıt bulmasıyla başladı. Bütün şüpheler Dreyfus’un üzerinde toplandı. Alfred Dreyfus bazı eğitmenlerinin yaptığı türlü ayrımcılık örneklerine rağmen askeri okulu dereceyle bitirmiş bir askerdi ancak Yahudi’ydi ve bu sadakatinin sorgulanması için yeterli bir sebepti. Ayrıca Alman işgalindeki Alsaz’da doğmuştu ve ailesini ziyarete her sene Alsaz’a gidiyordu

FRANSIZ TOPLUMUNDA

ANTİSEMİTİZM

Fransız toplumunun bir kesimi o yıllarda büyük bir antisemit hareketin merkezinde bulunuyordu. Yahudiler her ne kadar kanunlar önünde eşit vatandaş konumundaysalar da gerek askeri gerekse ticari hayatta Yahudi olmayanlarla yaşadıkları rekabet yüzünden toplumun tepkisiyle karşılaşılıyordu. Toplumda oluşan bu antisemit ortama rağmen hükümet ve ordu kurumsal olarak Yahudilere karşı değildi. Orduda 250 kadar Yahudi kökenli subay bulunmaktaydı. Dreyfus olayının hemen öncesinde ‘La Libre Parole’ adındaki bir yayın organı, ‘Ordudaki Yahudiler’ adında bir yazı yayınlamış ve ordudaki Yahudi subayların tepkisiyle karşılaşmıştı. Hatta Yüzbaşı Mayer adında Yahudi bir subayın, yazarla yaptığı düello sırasında hayatını kaybetmesi bir skandala yol açmıştı.

Alfred Dreyfus 15 Ekim 1894’te tutuklandı. Anormal koşullarda yapılan bir yargılama sürecinden sonra, hakkındaki çok az delil ve sadece el yazısına benzeyen bir yazı bulunan kâğıt parçasına dayanılarak 5 Ocak 1895’te suçlu bulundu. Toplum önünde aşağılayıcı bir şekilde rütbeleri sökülerek ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Daha sonraları gösterilen bu zayıf delillerin de Savaş Bakanı Mercier’in kışkırtmalarıyla yaratılmış sahte deliller olduğu ortaya çıktı.

Dreyfus davası Fransız toplumunu ikiye böldü. Bir yandan antisemit odağın, Yahudilerin sadakatsizliğini ve güvenilmemesi gerektiğini gösterdikleri ve kamuoyu oluşturmaya çalıştıkları bir propaganda malzemesi olurken, diğer yandan liberal kesim için kendi güçlerini gösterebilecekleri bir mücadele alanı oldu.

 Dreyfus davasının yönünü değiştiren olay ise hapse atılmasından 1,5 sene sonra yeni askeri istihbarat şefi Picquart’ın asıl casusun Binbaşı Esterhazy olduğuna dair kanıtların olduğunu belirttiği rapor oldu. Picquart bu rapor sonrası Afrika’da Sahra’ya sürüldü fakat kazan bir kere kaynamaya başlamıştı. Birçok ünlü aydının araya girmesi ve Zola’nın cumhurbaşkanına yazdığı ünlü açık mektubu “J’accuse- Suçluyorum” sonrası Dreyfus’un tekrar yargılanmasına karar verilir. Dreyfus, tekrar suçlu bulunmasına rağmen Cumhurbaşkanı Loubet tarafından 19 Eylül 1899’da affedildi. Ordunun hatasını kabul etmesi ise yedi yıl sürdü. 12 Temmuz 1906’da Dreyfus’un suçsuzluğu kabul edildi ve tüm hakları iade edildi.

DAVANIN ETKİLEDİKLERİ

Alfred Dreyfus 1918’de 1.Dünya Savaşı sonunda gösterdiği başarılardan dolayı Legion d’Honneur madalyasıyla ödüllendirildi. Kaderin bir cilvesi olarak 12 Temmuz 1935 yılında resmi olarak aklanmasından tam 29 yıl sonra aynı gün, 75 yaşında hayatını kaybetti.

Dreyfus davası Yahudi tarihi için bir dönüm noktası oldu. 1894 yılında Paris’teki Dreyfus davasını 30’lu yaşlarda genç bir Macar Yahudi’si gazeteci izlemekteydi. Dini duyguları çok güçlü olmayan, laik hatta Yahudi asimilasyonuna sıcak bakan bir aileden gelen bu gazeteci, izlediği dava sonrasında antisemitizmin asla yok olmayacağı hatta asimile olmanın dahi bir işe yaramayacağına dair düşünceleri kuvvetlenerek Paris’ten ayrıldı. Bu kişi davadan hemen sonra ‘Der Judenstaat –Yahudi Devleti’ kitabını yazan ve Dünya Siyonist Örgütünü kuran Theodor Herzl’den başkası değildi.

Hazırlayan : Metin Delevi  Derleyen: Sento Almaleh