"Sürekli hayatta kalmayı başarmam da Yahudi benliğimin temellerinden biri."
Yahudiler binlerce yıl sürgünde yaşadılar, işkencelerden geçirildiler, krematoryumlarda yakıldılar, her türlü insanlık dışı hakaretlere maruz kaldılar. Tarihte hiçbir millet Yahudiler kadar böylesi bir vahşet yaşamamıştır…
Roman, ‘Koreş’ adlı bir köpeğin gözünden bu vahşetin bir bölümünü anlatıyor. İkinci Dünya Savaşı başlamadan önce Almanya’da özellikle Yahudiler toplama kamplarına tıkıldılar, aç susuz bırakıldılar, perişan oldular, yakıldılar. Bu rezil ‘durum’ savaş boyunca sürdü…
Romanda biraz silik ama derinliğine inildiğinde insanı etkileyen gizli bir anlatım var. İşte bu farklı anlatım sayesinde roman iki ayrı kulvardan yürüyor sanki. İki metin birbirine koşut ilerledikçe, anlatım ve ileti kopmadan, ikisi arasındaki ilişki güçlü bağlarla kurguyu etlendiriyor, iyice sağlamlaştırıyor. Biri diğerine üstünlük sağlamadan, konudan kopmadan, uyum içinde etkilerini sürdürüyor. Romanın ana temasında – Almanya’daki – toplumsal histeri, siyasal karmaşada ortaya çıkan insanî zaaflar, insanların egoları tetiklendiğinde başkalaşım altına nasıl girdiğini ve kişilik travmalarını tanımlayan bir anlatım görüyorsunuz. İnsanoğlunun yarı deli, çılgın, zekâ düzeyi düşük, sözde bir liderin nasıl peşinden gittiğine tanık oluyorsunuz. Hani ne derler, inanılmaz ama gerçek!
Koreş’in doğumuyla başlayan süreç canlı bir anlatımla devam ediyor. Bir sinema filmini izler gibi, Koreş’in doğumunu ve tüm yaşamını gözünüzde canlandırıyorsunuz. İkinci metin ise okurun kulağına fısıltıyla gelen, tam anlamıyla ruhanî bir içerik taşıyor. Romanın, (Tevrat’ın ilk üç bölümü olan) Bereşit, Şemot ve Vayikra kitaplarındaki bazı olayları anımsatan bir kurgu taşıdığını söyleyebiliriz. Romanı ilginç kılan, okuru etkileyen, Tevrat’ın Yaratılış süreciyle başlayan ilahî atmosferini metnin aralarına serpiştirilmesi hem anlatım açısından, hem de bilgilendirme açısından çok ciddi bir ‘şok’ etkisi yapıyor. Özellikle ‘ses’ ve ‘koku’ üzerine yapılan göndermeler konunun dinsel açıdan da önemini imliyor. Yahudi olduğu için horlanan, toplum dışına itelenen, sürekli tedirgin/ürkek yaşayan, ölümle her an karşılaşma korkusunu aşamayan insanların trajik sonları… Tanrısal sesin ve ilahiyatın birlikteliği, günlük yaşamın acı gerçekleri ile iç içe geçmiştir. Her şeye karşın Yahudilerin direnci, inançlarına olan bağlılıkları, Tevrat’ın yol göstericiliği sayesinde kutsal topraklara ayak basmaları söz konusu olmuştur. Romanda da belirtildiği gibi ‘mükâfat’ bu olmuştur…
Kitabın ana kahramanı bir köpek olunca böyle bir benzetme, ilişkilendirilme nasıl olabilir diye sorabilirsiniz? Şimdi bu soruya yanıt arayalım.
Yazar temel hedef olarak Koreş’i öne çıkartırken, onun gözünden soykırımı ve vahşeti anlatırken okuru felsefî bir yoğunluğun içine alıyor. Okur orada romanı farklı bir gözle okuyacaktır. Koreş’in gözleri okurun gözleri olduğu kadar, onun yaşadıklarını da tarihsel süreçten geçirmeye başlayacaktır. İkinci diye tanımlamaya çalıştığımız metin ise okuru çekip çeviren, okuduğunu anlaması için sertçe sarsan, ruhundaki insanî değerleri yeniden anımsatan bir öneme sahip. Koreş’in öncülüğü bir yerden sonra biter ve bu kez okur Tevrat’ın ışığında yürümeye başlar. Bu yer değiştirmeler, felsefî tanımlamalar, kişilik bölünmeleri, insanın ruhundaki ‘hayvansı’ duyguların ortaya çıkmasıyla okur ve kahramanlar arasında bir çatışkı yaratmaktadır. İkinci metin öne çıktıkça, Koreş’in etkisi kaybolmaya (ya da yaşadıkları farklı bir anlam kazanmaya) başlar. Romanda anlatıma ve konuya uygun yerlerde Tevrat’ın soluğunu duyumsarız. Sözgelimi, Mısır’dan ÇIKIŞ süreci, Hz. İbrahim’in yaşadıkları, Tanrı’nın Yahudilere söylediği güven dolu sözler… Bunların her biri romanda birer kulvar bulur, orada yeşerir, diğer anlatımla akar, ilahiyatla beslenir ve Yahudiliğe bir ayna tutar. Benzer sözlerin toplamı tam anlamıyla Yahudiliğin özünü, ana temelini, İsrail Devletinin kuruluşuna kadar geçen süreyi ve soykırımın trajik sonuçlarını yansıtıyor.
Yahudi bir ailenin evinde doğan Koreş sevimli, atak, güçlü ve akıllı bir köpektir. Yahudi düşmanlığı başladığında sürekli başka ailelerin yanında kalır. Bunlar arasında Yahudi olmayanlar da vardır. Basit gibi görünen bu yaşam biçimi hiç de öyle değildir aslında. Her gittiği ailenin sosyal yaşamı, dinsel inancı, ‘ötekini’ değerlendirme anlayışı farklıdır. Böyle olunca da köpeğin gözleri dönemin toplumunu taramakta, aydınlatmakta, acımasızlığın kökenine ışık tutmaktadır.
Koreş’in ismi her gittiği yerde değiştirilir. Ancak ismi ne kadar değiştirilse de Yahudi olduğunu unutmaz! Ardından koşut metnin sözleri gelir. ‘’Korkma Koreş, seni Ben koruyorum, mükâfatın büyük olacak.’’ (s.62) Benzer türden alıntılar ve iki metnin koşut yazılımı bir yol arkadaşlığına dönüşür. İki metnin bazen kesişmesi, çoğu kez birbirini tamamlaması, bazen de ayrıksı gibi görünen farklılıkları romanın bütünlüğü içinde ele alınması gerekiyor. Hiç kuşkusuz düz bir okumanın ve sıradan bir bakış açısının Koreş’i anlamak için yeterli olmayacağını düşünebiliriz. Bir örnek verelim. Koreş bir ses duyar. ‘’Milletlerin bireyleri, sevdiklerin, değerli saydıkların bu fırınlara toplanacak, uzun süre köle edilecekler ve işkence görecekler. Ve Ben, işkence yapacak, öldürecek, yakacak, boğacak ve yok edecek yabancıyı da yargılayacağım, sen de atalarının yanına huzur içinde geleceksin, uzun yıllar sonra ihtiyarlıktan öleceksin.’’ (s.142)
Romanda ilgi çekici bölümlerden biri de şudur: Koreş’i alan bir Nazi (Ralph) ona askerî bir eğitim verir. Öyle bir eğitim alır ki Hitler selamı bile vermektedir… Köpeğin görevi saklanan Yahudileri kokularından tanımak ve ortaya çıkarmaktır. Önce bu görevi başarıyla yerine getirir. Ancak bu yakalamada aktarılan duygu yoğunluğu, totaliter bir sistemin acımasızlığı gözler önüne seriliyor. Koreş aldığı eğitim nedeniyle saldırgan, acımasız, tam anlamıyla itaatkâr olmuştur. Efendisi ne emrederse hemen yerine getirmektedir. Ne zaman ilk sahibi olan Yeoşua’yı – toplama kampında – karşısında görür, o askerî eğitim almış köpek bir anda değişir. Ona karşı duyduğu minnet ve bağlılık duyguları kadar, Yahudiliğin önemi bir kez daha ortaya çıkar. Koreş bu kez tüm saldırganlığını Yeoşua’yı öldürmek isteyen Nazi subayına yöneltir. Burada verilmek istenilen ileti açıktır. Yahudilik sıradan bir inanç, durağan, geleneksel anlayışta kalmış bir din değildir. Yahudilik sürekli hareket halinde olan, canlı, yaşanmışlığın izleri bulunan, Tanrı’nın yasalarla belirlediği bir yapıya sahiptir. Üstelik inancın yarattığı bağlılık, yüksek sadakat ve dayanışma duyguları da öne çıkmaktadır.
Romanda ana karakter Koreş ve onun ilk sahibi olan Yeoşua’dır. Hemen belirtelim ki her ikisi de ‘sözün’ önemini yansıtmakla görevlidir. Tanrısal olanın sözleri, Yahudilere iletileri, yaşanılan tarihsel süreç… Bunların hepsi Tanrı’nın sesi ile ‘can’ bulur. Romanda bu ‘ses’ sürekli karşımıza çıkar. Yazar bu ‘’sesle’’ kahramanları – bizce - kurgudan ayırır ve doğrudan okura yönelir. Yüksek ruhaniyet taşıyan, inancın temelini oluşturan, Yahudiliğe ‘ses’ ile temas eden Tanrı’nın ‘soluğu’, ‘maneviyatı’ belirginleşir, kendini gösterir ve yazı olup karşımıza gelir. İşte bu ‘soluk’, ‘ses’ ve ‘maneviyat’ binlerce yıldır hiç değişmeden okunan ve bundan sonra da okunacak olan Tevrat’tır. Tanrı’nın ‘sesle’ yazdırdığı, yarattığı, var ettiği bu içsel ve manevi tasarım Tevrat ile somutlaşır, ortaya çıkar, görünür olur, bildiğimiz anlamda bir yaşam başlar. İkinci metnin kıvraklığı, baş döndürücü atmosferi, çarpıcı etkisi romanın arka fonunda keşfedilmeyi bekleyen değerli bir hazine gibidir. Kahramanlar bu saklı hazineyi kendi benliklerinde arar ve bulur. Nihayet Yeoşua, kurtulan Yahudiler (ve Koreş) kutsal topraklara giderler…
‘Koreş’ kolay okunan bir roman. Ancak bu okumanın ardındaki silueti aydınlatmak, ortaya çıkanı tanımak, bilmek, sevmek gerekiyor. İşte bu yeni yazılım ile okur Tevrat’ın yaşamın her yerinde olduğunu, her dönemde yanılmazlığını gösterdiğini anlayacaktır.
Yazarın anlatımı kadar çevirinin de iyi olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle dipnotlar bazı konularda çok yararlı olmuş. Koreş’in yaşadıkları çarpıcı bir dille yansıtılmış. Romanda Tevrat, Yahudilik ve soykırım temalarının uyumlu bir örtüşme içinde anlatıldığını söyleyebiliriz.