Başta Yahudi-Müslüman diyalogu olmak üzere gerçekleştirdiği kültürler arası projelerle adını söz ettiren Aladdin Projesinin direktörü Abe Radkin, geçtiğimiz günlerde Türkiye’deydi. Radkin ile Türkiye’deki yeni projelerini konuştuk
• Türk kamuoyunun Aladdin Projesi ile ilk tanışması, Şubat 2011 tarihinde Türkiye’den kalabalık bir heyeti Auschwitz’e götürmesiyle olmuştu. Aladdin Projesi’nin Türkiye’de yaptığı etkinlikler ve projeler konusunda bilgi verebilir misiniz?
Aladdin Projesi’nin Türkiye ile ilk buluşması, projenin UNESCO’daki lansmanının yapıldığı Mart 2009 tarihindeydi. Türkiye Cumhurbaşkanı Gül, o dönemde Topkapı Müzesinin Müdürü olan İlber Ortaylı’yı projenin lansmanında Türkiye’yi temsil etmesi için göndermişti. O zamanlarda, Türk Musevi Cemaatinin Başkanı olan Silvyo Ovadya ile de temasımız vardı. Ayrıca sosyoloji profesörü Nilüfer Göle, kurul üyesi oldu. Başka Türk entelektüeller de danışma kurulumuzda yer aldı.
Projenin çalışmalarına başlamadan önce dünyanın birçok Müslüman ülkesinde çeşitli çalışmalar yaptık. Bu çalışma sonucunda özellikle Arap dünyasındaki birçok ülkede Holokost inkârı ve antisemitizmin çok yüksek seviyelerde olduğunu gördük. Ancak çalışmamız gösterdi ki Türkiye’de durum farklı. Burada aktif bir Holokost inkârcılığı ve antisemitizm görmedik; ancak Holokost konusunda büyük bilgisizlik ve farkındalık eksikliği olduğunu anladık. Türkiye ile ortak ve Türkiye’de yapılabilecek birçok şey olduğunu hemen gördük. Türk dostlarımızla kamuoyunun Holokost konusunda farkındalığını arttırmak için bir şeyler yapmaya karar verdik. Bizim için Holokost, sadece Yahudileri ilgilendiren bir konu değildir. Bizce Holokost, tüm insanlığı ilgilendiren bir konu ve dolayısıyla bundan alınacak dersler, evrensel olarak herkese öğretilmeli. Eğer Holokost’un derslerini gerçekten öğrenirsek, dünyada başka soykırım olmaz, başka toplu katliam olmaz. Maalesef dünya henüz bu dersleri öğrenemedi. Bu nedenle dünyadaki tüm ülkeler bu dersleri öğrenmeli ve öğretmeli.
Son iki-üç yılda, Türkiye’de farklı farklı ortaklarla birlikte çalışabildiğimiz için çok mutluyuz. Türk sivil toplum örgütleriyle, entelektüelleriyle, üniversiteleriyle çalıştık. Bazı durumlarda, Türk Hükümetiyle de çalıştık. Özellikle, ITF (Internetional Task Force for Holokost Education, Research and Rememberance – Holokost Eğitimi, Araştırması ve Anması Konusunda Uluslararası Çalışma Grubu) delegasyonunun başında yer alan Büyükelçi Ertan Tezgör ve tabii ki Türkiye’deki Yahudi cemaati ile ortak çalışmalarımız oldu. Tüm amacımız bu çabaları daha ileri bir noktaya getirebilmek; çünkü bu birlikte yapılabilecek bir şey, bir tarafın tek başına yapabileceği bir şey değil.
Türkiye artık bizim için Müslüman dünyasının diğer ülkelerinde de kullanabileceğimiz bir model ülke oldu. Diğer ülkelere “Türkiye örneğine bakın. Türkiye, nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman olan bir ülke ve toplumuna topraklarında yaşayan Yahudilerin uzun tarihini anlatmak ve paylaşmak konusunda hevesli” mesajını vermek istiyoruz. Bu tarihin hatırlanmasını ve genç nesillere öğretilmesini istiyoruz. Tabii buna ek olarak Holokost tarihinin de öğretilmesini istiyoruz. Sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada çünkü Holokost’un dersleri günümüzde de geçerliliğini koruyor.
Şubat 2011 tarihindeki Auschwitz gezimizde Türkiye’den büyük bir delegasyon vardı. Türkiye ve Fas’tan gelen delegasyonlar en büyükleriydi. Uluslararası Holokost Anma Gününün hemen sonrasında yapılan o ziyaretin amacı öncelikle Holokost’un altı milyon kurbanını saygı ile anmaktı. İkinci olarak amacımız barış ve diyalog idi. Bosna Hersek Müftüsü o gezide yaptığı konuşmada çok güzel bir mesaj verdi: “Holokost’u inkâr edenler, bunun tüm Müslümanlar adına yapmamalı.” Müftü ayrıca, tüm Müslümanlara çağrıda bulunarak, kendilerini Holokost inkârcılarından ayrı tutmalarını istedi.
Aslında Türkiye’de düzenlediğimiz ilk etkinlik 27 Ocak 2010’da İstanbul’daki Fransız Konsolosluğundaki bir konferans idi: ‘Primo Levi’yi okumak.’ Cengiz Aktar, İlber Ortaylı, Nora Şeni katılımcılar arasındaydı. Cengiz Aktar, Primo Levi hakkında uzun bir konuşma yaptı, ‘If This is a Man’ kitabından bölümler okudu ve yorumladı. Yaklaşık 150-170 kişilik bir dinleyici kitlesi vardı. Basında da yer aldı.
Daha sonra Nisan 2011’de Claude Lanzmann’ın Uluslararası İstanbul Film Festivali kapsamındaki ziyaretini ayarladık… Alt yazıları tarafımızdan yapılan ünlü Shoah filminin gösterimi de festivalde gerçekleşti. Takip eden dönemde tabii ki TRT’nin Shoah filmini göstermesi de bizim için çok büyük bir olaydı.
Sonrasında Bahçeşehir Üniversitesi ve Enver Yücel ile Alman ve Avusturyalı Yahudi profesörlerle ilgili olarak düzenlediğimiz konferans vardı. Bu Türkiye’nin çok önemli bir hikâyesi. Nazilerden kaçarak Türkiye’ye gelenler, Atatürk ve Türk halkı tarafından çok iyi karşılandılar. Birçoğu hatıralarını yazdı ve hepsi de Türk halkının ve meslektaşlarının kendilerini çok iyi karşıladıklarını vurguladı. Onlar da yüksek eğitimin gelişmesine büyük katkı sağladılar… Bu nedenle Prof. Schwartz gibi birçokları halen meslektaşları tarafından hatırlanıyorlar. Dikkat edilmesi gereken bir nokta da, Türkiye’ye gelen bu 200 profesörün, aileleri ile birlikte yaklaşık 1000 kişi, birçoğu savaştan sonra ABD ve Kanada’ya göç ettiler, hayatları boyunca Türkiye’nin çok iyi elçileri oldular. Gittikleri her yerde, Türkiye’de geçirdikleri zamanı methederek anlattılar. Daha önce de söylediğim gibi, bu çok önemli bir konu; herkes tarafından, hatta Türkiye sınırları dışından bile bilinmesi gereken bir hikaye… Biz de bunu dünyaya duyurmak için elimizden geleni yapıyoruz.
• Gelecek için proje planlarınız neler?
ITF delegasyonu ile birlikte, Holokost eğitimi konusunda uluslararası bir seminer düzenliyoruz. Bu yıl içinde gerçekleşmesini umuyoruz. Dünya çapında uzmanların yer alacağı seminerde ‘Holokost eğitimi nasıl yapılmalı’ konusu masaya yatırılacak. Bu seminerde, Türkiye Milli Eğitim Bakanlığından da uzmanların olmasını planlıyoruz.
Dünyanın değişik bölgelerindeki Yahudi – Müslüman ilişkileri üzerine on iki ciltlik bir kitap dizisinin basımı üzerinde çalışıyoruz. Amerikalı ünlü bir tarihçi tarafından kaleme alınan bu serinin önemli bir bölümünü de Türkiye oluşturacak. Kitaplar, Türkçe, İngilizce ve Fransızca olarak basılacak ve tüm kamuoyunun hizmetine sunulacak. Tabii ana okuyucu kitlesi, Yahudilerin buradaki varlığı hakkında çok az bilgisi olan genç Türk nesiller olacak.
Bunun yanı sıra, Leonard Bernstein’ın Kadiş Senfonisinin sahnelenmesini organize ediyoruz. Bu senfoni, Londra, Paris, New York, Moskova gibi dünyanın birçok büyük şehrinde büyük başarıyla sahnelendi. İstanbul da kültürler arası diyalog konusunda sembolik bir öneme sahip olmasından dolayı bu yapım için önemli bir sahne olacak.
• Bahçeşehir Üniversitesi ile UNESCO’nun geçtiğimiz haftalarda imzalamış olduğu anlaşma konusunda ne diyebilirsiniz?
Bu tip çalışmaların her zaman destekleyicisiyiz. Bahçeşehir Üniversitesi insan hakları ve barış kültürü çalışmaları üzerine bir organizasyon kuruyor. Bu kapsamda, uluslararası uzmanlar getirtilecek ve ırkçılık, antisemitizm konularında çalışmalar yapılacak. Bu organizasyon, UNESCO’nun Güneydoğu Avrupa’dan Orta Asya’ya kadar olan bölgenin bu konulardaki merkezi haline gelecek. Balkan ülkeleri, Azerbaycan, Gürcistan gibi Kafkas ülkeleri, Kazakistan, Türkmenistan gibi Orta Asya ülkeleri bu kapsamda olacak ve tüm bu ülkelerde Bahçeşehir, UNESCO’nun projelerini başlatılması ve yürütülmesinde büyük rol oynayacak.
Ancak bizi çok memnun eden diğer bir konu daha var: Bahçeşehir Üniversitesi, Türkiye’de Yahudi çalışmaları bölümünü kuran ilk üniversite oluyor. Bu, Yahudi varlığının bu kadar uzun bir tarihinin olduğu bir ülke için alınmış çok önemli bir karar.
• Türkiye’deki etkinlikleriniz ve projeleriniz konusunda Türk Dışişleri Bakanlığının tepkisi nasıl, sizi destekliyorlar mı?
Türk ITF delegasyonunu ile tam bir işbirliği içindeyiz. Büyükelçi Tezgör, haziran ayında Belçika’daki ITF genel asamblesinde yaptığı konuşmada Aladdin Projesinden ‘özel bir ortak’ olarak bahsetti. Özellikle Holokost eğitimi ve anması konusunda başlatılan projelerde, Yahudi – Müslüman ilişkileri ve diyalogu konusunda ITF delegasyonu ve Dışişleri Bakanlığından tam destek ve işbirliği görüyoruz. ITF delegasyonunun üyelerinin dağılımından da çok memnunuz. Aralarında Yahudi cemaatinin temsilcilerinin olması çok önemli.
• Milli Eğitim Bakanlığı ile ilişkiniz var mı?
Şu ana kadar yok ancak bundan sonra olacak çünkü MEB yetkilileri düzenleyeceğimiz Holokost eğitimi seminerine katılacak.
Aladdin Projesinin ITF delegasyonu ile yaptığı görüşmeler sonucunda ITF, çok donanımlı bir ekibi haziran ayında Holokost eğitimi konusundaki uluslararası bir seminere katılmaları için Kudüs’teki Yad Vaşem Holokost Müzesine gönderdi. O ekipte, bakanlıktan yüksek yetkili isimler de vardı. Ve duyduğum kadarıyla Yad Vaşemdekiler, Türk delegasyonundan çok etkilenmişler; çok başarılı bir ziyaret olmuş.
• Gerçekleştirdiğiniz bu İstanbul ziyaretinizin amacı nedir?
Geliş nedenim Kadiş Senfonisi için olası ortaklarla görüşmek ve ITF delegasyonu ile uluslararası seminerimiz konusunda görüşmek.
Aladdin Projesi
Uluslararası bir sivil toplum kuruluşu olan Aladdin Projesi UNESCO’nun himayesi altında Mart 2009 tarihinde kuruldu. Açılışını Holokost Anma Vakfı Başkanı David de Rothschild’in yaptığı organizasyonun lansmanında hem Avrupa’dan hem de Müslüman dünyasından birçok ülkenin üst düzey yetkilileri hazır bulundu. Açılış, aynı zamanda Müslüman dünyasından liderlerin Holokost kurbanlarını andığı ilk etkinlik oldu.
Yahudi-Müslüman diyalogunu güçlendirmek amacıyla birçok etkinlik yola çıkan proje bu kapsamda birçok Müslüman ve Arap ülkesinde Yahudiliği tanıtmak, Holokost’u ve evrensel derslerini geniş kitlelere anlatabilmek için projeler gerçekleştiriyor.