Cemaat temsilcileri Vakıflar Genel Müdürlüğü’ndeydi

Cemaat Vakıfları Meclisi Üyesi Laki Vingas önderliğinde, İstanbul ağırlıklı olmak üzere Türkiye’nin birçok şehrinden Yahudi, Ermeni, Rum, Süryani, Keldani ve Bulgar gibi farklı cemaat temsilcilerinden oluşan 60 kişilik heyet Ankara’da Vakıflar Genel Müdürlüğünde Genel Müdür Adnan Ertem tarafından kabul edildi

Ester YANNİER Toplum
15 Ağustos 2012 Çarşamba

Geçtiğimiz yıl İstanbul Arkeoloji Müzesinde iftar yemeği düzenleyen Cemaat Vakıfları bu yıl iftar yemeği için Ankara’yı tercih etti.

Ankara ziyaretine, Türk Musevi Cemaati, Cemaat Başkanı Sami Herman, Başkan Vekilleri İshak İbrahimzadeh, Moris Levi, Başkan Yardımcısı Jojo Nassi, İzmir Cemaat Başkanı Jak Kaya, Aşkenaz Cemaati Başkanı Binyamin Poluman, Hahambaşılık Hukuk Müşavirleri Av.Ester Zonana, Av.Nedim Karako, Av. Şemi Levi’den oluşan heyet ile katıldı.  

Gölbaşı Kronos Otel’de verilen iftar yemeği öncesinde Vakıflar Genel Müdürlüğünü ziyaret eden heyet Vakıflar Genel Müdürü Dr. Adnan Ertem tarafından toplantı salonunda kabul edildi.

 

 

Laki Vingas : “Sayımızın az olması üretken olamayacağımızı, katkıda bulunmayacağımızı göstermez”

Söz konusu toplantıda ilk konuşan Cemaat Vakıfları Başkanı Laki Vingas oldu. Vingas, son zamanlarda Vakıflar Genel Müdürlüğü ile Cemaat Vakıfları arasında büyük yol kat edildiğini, cemaatlerin geçmiş yıllarda hem demografik olarak hem de yaşam kalitelerini azaltarak yaşamak zorunda kaldıklarını, ancak son yılların siyasi idaresinin katkısıyla bu durumun değiştiğini, cemaatlerin yaşadıkları sevinci paylaşmak üzere Ankara’ya gelmiş olduklarını dile getirerek başladığı konuşmasında “Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne, Cemaat Vakıfları olarak teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Çünkü on bir madde kapsamında değerlendirmeler, 2003-2008 kanunları, daha sonra 2011 kanun hükmündeki kararname ile eskiden devamlı sahip olduğumuz mülkleri yeniden geri almak, onların üzerinde bir gelecek yaratmak için gönüllülük esasıyla hep birlikte çalışmaktayız. Bu büyümeyi hep birlikte paylaşarak daha da güzel yerlere getireceğiz. Vakıflarımızın içinde eğitim, sağlık ve dini vecibelerimizi yerine getirdiğimiz mekânlarımız;  yardımseverlik ve sosyal ilişkiler tüm bunlar bu çatıların altında büyüyen bir teşkilattır. Teşkilatlar çok uzun yıllar sıkıntıya maruz kaldılar. Biz onları yaşatmak yeşertmek ve büyütmek istiyoruz; tekrar normal hale getirmek, modernleştirerek çağdaşlaştırmak istiyoruz.    Sayımızın çok az olması üretken olamayacağımızı, katkıda bulunmayacağımızı göstermez. Az bile olsak bulunduğumuz her şehirde birlikte geleceğimize katkıda bulunabileceğimize inanıyorum” dedi.  

 

Sami Herman : “Güçlenen Türkiye’nin önemli bir parçası olmak istiyoruz.”

Türk Musevi Cemaati adına söz alan Cemaat Başkanı Sami Herman ise ekrana yansıtılan “Anadolu’nun Renkleri” başlıklı Türkiye’nin bir çok yerinde bulunan semavi dinlerin ibadethanelerinden ilham alarak konuşmasına başladı ve ; “Gerçekten yüz yıllardır bu topraklarda olan inşa edilmiş dini mekânların, mezarlıkların veya farklı vakıfların aslında birbirleriyle tamamlandığını gördük” dedi.    İnsana ve insanlığa yardım amaçlı kurulan vakıfların dünyaya bir Osmanlı geleneği olarak yayıldığını ifade eden Herman, 1930’lu yıllardan sonra oluşan bazı refleksler nedeniyle vakıfların gerçek işlevlerini yerine getiremediğini, hitap ettikleri topluluklarının da sayıca azalmalar yaşanmasına ve vakıfların idari ve mali zorluklarına karşın ayakta kalmayı başardıklarını söyledi. Herman ayrıca “2000’li yılların başında ülkemizde yaşanan anlayış değişikliğinin ve siyasi iradenin bu konudaki kararlılığının altını çizmek gerekiyor. Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere tüm siyasi kadrolar bu konuda büyük kararlılık gösterdi. Yılların farklı bakış açısını değiştirmek kolay değildi. Çok cesaretli adımlar atıldı. Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından gereken değişikliklerin ne olduğu konusunda hukuki alt yapının hazırlanmasında gereken adımlar atıldı. Temel zihniyet hakkın ve hukukun galip gelmesi idi.  On sene önce rüyamızda görsek inanmayacağımız değişiklikler yapıldı. Burada tüm Türkiye, tüm Türk halkı kazandı, “ dedi.

 Yurtdışından gelen diplomatik temsilcilere son yıllarda yapılan değişiklikleri gururla aktardıklarını belirten Başkan Herman, çağdaş koşullarda kendine güvenen güçlü bir Türkiye’de yaşamaktan memnun olduklarını söyledi. 

Herman konuşmasını şöyle sürdürdü: “Demografik olarak bazı sorunlarımız var. Küçük her zaman güçsüz değildir, küçük de katkıda bulunabilir. Farklı inançların mensupları olarak güçlenen Türkiye’ye gençlerimizle, insanlarımızla katkıda bulunmak, bu yenilenmenin içinde yer almak ve artık tanınan bir parçası olarak,  yarınları inşa etmekte ve Türkiye geleceğin ilk on ülkesi içerisinde yerini aldığında, herkes methiye ile söz ettiğinde bunun bir parçası olmaktan biz de her Türk vatandaşı gibi gurur duymak istiyoruz. Bugün bu anlayışın Vakıflar Kurulu kararının başta Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan ve bakanlarca paylaşıldığınızdan eminiz... Neticeleriyle birlikte güçlenen Türkiye’nin önemli bir parçası olmak istiyoruz. Bununla gurur duyuyoruz...”.

Dr. Adnan Ertem: “Teşekküre gerek yok. Hakkınız olanı iade ediyoruz”

Tüm semavi dinlerde var olan ‘yaratılanı yaradan ötürü sevmek’ anlayışıyla yola çıktıklarını ifade ederek konuşmasına başlayan Vakıflar Genel Müdür Adnan Ertem şöyle konuştu: “Birbirimizi sevmenin hazzını yaşıyoruz. Düşmanlığımız yok, hele hele bu topraklarda yüzyıllardır yaşamış kadim topluluklar olarak buna mecburuz. Bir bireyin oluşumunda en önemli etken kimliğini ve kişiliğini yaşamasıdır. Eğer siz her hangi bir bireyin kişiliğinin veya kimliğinin yaşatılması ve yaşaması noktasında tedbirler almazsanız ve o birey de bunun için bir çaba sarf etmezse hangi toplum içerisinde olursa olsun yok olmaya mahkûmdur. Bireyin etnik kimliğinin yaşamasının temel unsurlarının birçoğu, Cemaat Vakıflarının sorumluluğu ile örtüşmektedir.  Din, dil, aidiyet yani eğer bir toplumda bir birey var olmak istiyorsa kendisini geleceğe taşıması gerekiyorsa bu toplumda varlığını sürdürecekse bu hususların yaşatılması için mücadele vermelidir. O toplum da, eğer bu anlayışa saygı duyuyorsa mücadele vermeksizin her bir bireyin bu ihtiyaçlarını karşılamak durumundadır. Geldiğimiz nokta burası...  Her birimiz, her bir cemaat mensubu bu toplumun asli unsurlarıyız ve ayrı dinlere ayrı etnik kimliklere sahip olmamız nedeniyle de bu toplumda varlığınızı devam ettirmek noktasında yapılması gerekenleri yapmak zorundayız. Sizler de öyle hissetmek zorundasınız bu toplumun idarecileri de bunları gözetmek zorundalar.  Tüm konuşmacılar on sene öncesine kadar bunun hayal dahi edilemeyeceğini dile getirdiler. Yaşananlara bakıldığında, sonuçtan hareket ederek geçmişi değerlendirdiğimizde hakikaten sevinecek bir durum olduğunu görüyor, bundan memnuniyet duyuyorum. Ama bir de gerçekten sevinecek bir şey mi ona bakmak lazım... Bunlar size şu anda yasalarla verilmesi gerekenler, verilenler ve verilmesi düşünülenler; hak hukuk anlamında hiçbirisi bir lütuf değildir. Bunların hepsi zamanında sizden alınmış olanlar. Alınmış olanın iade etmenin aslında teşekkür etmeyi gerektiren bir eylem olduğunu düşünmüyorum. Ama öyle bir yaşamışız ki; size ait olanların size verilmesiyle ilgili olarak teşekkür ediyorsunuz. Bu aslında bir paradoks...

Vakıflar Meclisinin toplantılarının Cemaat Vakıflarının sorunları gündeme getirildiğinde haksızlık ve hukuksuzluk doğurmayacak mahiyette konular incelenerek karar verilmesinden dolayı uzun sürdüğünü belirten Ertem,  Laki Vingas’ın temsilciler arasında bulunmasını bir şans olarak değerlendirdi.  Gelen talepleri hak geçmemesi için büyük bir dikkatle incelediklerini ve taşınmazların iadesi konusunda 1936 beyannamesini çıkış noktası olarak kabul edildiğini söyledi.

 Adnan Ertem’e günün anısına teşekkür hediyesini son alınan kararlar çerçevesinde vakıf statüsü kazanan, aralarında İzmir Musevi Cemaati Başkanı Jak Kaya’nın da bulunduğu cemaat temsilcileri sundu.