Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın öncülüğünde Medialog ve Kültürler Arası Diyalog Platformu’nun organizasyonuyla `Medyamızda Gayrimüslim Algısı’ çalıştayı 12-13 Mayıs tarihlerinde Heybeliada’daki Halki Palas Oteli’nde gerçekleşti
Geçtiğimiz hafta sonu Heybeliada Halki Palas ‘Medyada Gayrimüslim Algısı’ çalıştayı gerçekleşti. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın evsahipliğinde düzenlenen çalıştaya aralarında Ayhan Aktar, Oral Çalışlar, Abdülhamit Bilici, Alper Görmüş, Ergun Babahan, Yavuz Baydar, Ayşe Hür, Ali Bulaç, Orhan Kemal Cengiz, Ali Değirmenci, Ohannes Kılıçdağı, Mihail Vasiliadis, Sibel Eraslan, Yonca Poyraz Doğan ve İvo Molinas gibi gazeteci, akademisyen ve vakıf yöneticileri katıldı. Çalıştayın ilk gününde Molinas, ‘Klişe ve Tabulardan Nefret Eylemi’ne başlıklı sunumunda nefret söyleminin önlenmesi adına çeşitli önerilerde bulundu.
Çalıştayın ortak hazırlanan sonuç bildirisinde aşağıdaki görüş ve önerilerde bulunuldu:
‘MEDYADA GAYRİMÜSLİM ALGISI’ ÇALIŞTAYI SONUÇ BİLDİRİSİ 1- Balkan Savaşları ile başlayan ve mütareke yıllarıyla devam eden İstanbul ve Anadolu’nun işgalinin yarattığı travma, Cumhuriyet dönemindeki farklı din ve inanç gruplarına yönelik tutumun en önemli belirleyici unsuru olmuştur. Yaşanan travma cumhuriyeti kuran kadrolar tarafından içselleştirildi ve eğitim sistemi, basın yolu ile sonraki kuşaklara aktarıldı. 2- 1920’li yılların ikinci yarısından itibaren farklı din ve inanç gruplarının devlet bürokrasisi içinde tasfiye süreci yaşandı. Bu uygulamalar da ayrımcılığı artırdı. 3- II. Meşrutiyet ile Cumhuriyet’in ilanı arasında görece özgür ve çok sesli olan basın, 1925 yılındaki Takrir-i Sükûn kanunu ile bu özelliğini kaybetti. 4- Devlete bağımlı hale gelen basın o günden beri -çoğunluk ve azınlık ayrımı yapmaksızın- din, etnik ve inanç gruplarının mağduriyetlerini ya görmedi, gördüğünde de olumsuz bir şekilde ele aldı. 5- 1928’de Hukuk Fakültesi talebeleri tarafından başlatılan “vatandaş Türkçe konuş” kampanyaları basın tarafından desteklenerek, insanların anadilini konuşamaz hale getirilmesi sağlandı. 6- Medya dilinde, gayrimüslim kavramı yerine “farklı din ve inanç grupları” ifadesinin kullanımının daha uygun olduğu dile getirildi. 7- Türkiye’de farklı din ve inanç gruplarının yaşadığı ayrımcı deneyimlerin benzerini Avrupa medyası da yabancı düşmanlığı ve İslamafobi olarak yaşatmaktadır. 8- Türkiye’nin Osmanlı geçmişinde farklı unsurların bir arada yaşama deneyimleri, daha iyi bir gelecek için ilham kaynağı olabilir. 9- Nefret söylemi bağlamında yazılı basınının yanı sıra, televizyon, sinema ve sosyal medyanın da dikkate alınması önemlidir. 10- Demokrasilerde görsel ve yazılı basının vatandaşı bilgilendirmesi ve taleplerini gündeme getirmesi gerekirken, bugüne dek ülkemizde genellikle, medya resmi ideolojiyi topluma empoze eden bir misyon üstlenmiştir. 11- Her toplumsal kesim, eleştirilerini gündeme getirirken öz eleştiriyi de ihmal etmemeli; ayrımcılık ve nefret söylemlerinden kaçınmalıdır. 12- Yerel medyanın farklı din ve inanç gruplarına yönelik nefret söyleminde rolü göz ardı edilmemelidir. 13- Nefret söylemlerini ve ötekileştirmeyi önlemek açısından medyanın kendi öz denetim mekanizmalarını oluşturması önemlidir. 14- Ayrımcılık ve nefret söylemini önlemek üzere uygulama kabiliyeti olacak şekilde hukuki düzenlemeler yapılmalıdır. 15- Ulusal ve yerel medyada farklı din ve inanç gruplarının görünürlüğünün artması empati kurulmasına ve diyaloga katkıda bulunacaktır. Azınlık medyasının da bu amaca hizmet edebilmesi için desteklenmesi önemlidir. 16- Yüz yüze görüşmeler ile “diyaloga açık” her kesime ulaşmak gerekmektedir. Bu süreç karşılıklı empatiyi artırır ve toplumları birbirine yakınlaştırır. 17- İnsanın doğasında “ötekileştirme” sorunu vardır. Ayrımcılık ve nefret söylemini önlemek için cezai müeyyideler uygulanmalı. Daha uzun bir süreç alsa da ailede başlayan bir eğitimin de ayrımcılık ve nefret söylemini engellemek adına bir çözüm yoludur. 18- Yerleşik olumsuz zihniyet kalıplarının değiştirilmesinde siyasi, dini ve toplumsal kanaat önderlerine, büyük görev düşmektedir. 19- Toplumsal kesimler sorunlarının kaynağı olarak birbirlerini görmemeli, demokrasi ve insan haklarının gelişmesi için birlikte mücadele etmelidirler. 20- Farklı din ve inanç gruplarının birikmiş sorunlarının çözümü için girişimler hızlandırılmalıdır. Yeni anayasada eşit yurttaşlık kavramı vurgulanmalıdır.