Çağdaş takı sanatı dalında, Türkiye’nin ilklerinden olan değerli sanatçımız Nelli Gavriyeloğlu’nun ta en baştan günümüze uzanan YOL adlı karma sergisi, kendi içsel yolculuğunu anlatıyor. Hepsi birbirinden özel bazı eski çalışmaları ile bu sergi için tasarladığı son dönem takıları, 27 Mayıs tarihine dek Schneidertemple Sanat Merkezi’nde bir arada
Sanat, 40 yıllık dostunuz. Onu bize nasıl tanıtırdınız; sanat sizce nedir? Ya sanatçı olmak?
Sanat sanki paylaşmakmış gibi geliyor bana. Kimseye beğendirmek gibi bir çabanız yok. Beyniniz ve elleriniz beraber, bazen uyumlu, bazen uyumsuz bir şeyler üretiyor, sonra bir ses tamam diyor, oldu diyor ve öylece bırakıyorsunuz. Sonra sergiliyor veya kendinize saklıyorsunuz. Aynen bir günlük tutar gibi. Bence resim, heykel ve her türlü sanat öyle oluşuyor, tabii ticari amaç gütmüyorsanız. Hayat bir macera, sanat da onun bir parçası. Niye, niçin bu yolu seçiyorsunuz, tabii ki kendinizi bir şekilde ifade etmek için diye düşünüyorum.
Nelli Gavriyeloğlu’nu Google’da araştırdığımız zaman bulamayacağımız, bilinmeyen yönlerinizi Şalom okurlarıyla paylaşır mısınız?
1964 senesinde resme başladım; amacım Mimar Sinan Akademisinde İç Mimarlık veya Resim Bölümüne girmekti. İyi ki başaramamışım; 68 Eylülü’nde kendimi burslu öğrenci olarak Kudüs’te, Besalel Akademisinin Takı Bölümünde buldum. Her şey çok zor ve zevkliydi. İç mimarlığa transferimi beklerken ilk yüzüğümü yaptım ve işte yolculuğum böyle başladı. 1972’de mezun oldum. 1978’de İstanbul’a döndüm. Modern takı konsepti henüz çok yeniydi. 1988’de resim heykel müzelerinin resim çalışmalarına katıldım. Çok değerli hocalarla 1994’e kadar çalıştık, sergiler açtık. Bunlar tabii benim sanata olan bakış açıma çok şey kattı. Bir de merak… Daha çok çağdaş sanatı takip edebilmek için birçok müze ve galeri gezdim.
Geçmişteki çalışmalarınıza baktığımızda, gerçekten önemli mesajlar içeren, hayranlık uyandıran sergilerinizle karşılaşıyor insan. Esin kaynağınız neler?
Esin kaynağım doğa, müzik, dans, bale ve düşüncelerim, felsefe. Mesela ‘Geceye Doğru’ sergim bir mavi yolculuktan sonra oluştu; altı gece güvertede tek başıma ayı ve yıldızları seyrederek uyudum. ‘Bir Varmış Bir Yokmuş’ sergimi 2000’de hazırladım, o da bilgisayara tepkimden doğdu. Beş duyunun kullanılmadan insanların birbirleriyle teknoloji aracılığıyla haberleşmeleri, bir e-posta ile özel günlerin kutlanması; buna isyan ediyordum.
1997’den itibaren kendi atölyeniz olan ‘Nelli Sanatevi’nde on yıl boyunca öğrenci yetiştirmişsiniz…
Nelli Sanatevi benim keyifli anılarımı sakladığım deneyim ve macera sandığım. Sanatı başkalarıyla paylaşmak kendi adıma çok büyük bir mutluluktu. Öğretirken çok şey öğrendiğimi de fark ettim. Gençlerle olup onların ne müthiş eserler yarattıklarına şahit olmak, beni hem çok şaşırtıyor hem de heyecanlandırıyordu. Onlara baktıkça, Tanrı eli değdi diyordum. Tabii ki, taklit edenlerden bahsetmiyorum.
Yolculuğunuz esnasında, sıra dışı temalara sahip eserlerinizle birçok farklı konuya parmak bastınız...
Ana sergilerimin dışında ‘Parmak İzi’ ve ‘Mikroplara Karşı’ gibi sergilerim de oldu. Gerçek parmak izinden takıları 2001’den beri yapıyorum. Sevgililer Gününden bir ay önce, bir güne bu fikirle uyandım. Küçük çocukların parmak izini alıp bu izlerden babalarına kol düğmesi veya annelerine kolye ucu yapmak beni hâlâ çok heyecanlandırıyor. Aslında bunu yaparken yani o küçücük parmakların iz bırakmak için nasıl gayret ettiğini de fotoğraflamam gerekir diye düşünüyorum şimdi. Yaptığım her şeyi çok seviyorum. Bu zevk insanın oksijeni; iyi ki bu YOL’u seçmişim. Hayat iniş ve çıkışlarla dolu; sanat ise sizi bambaşka bir âleme sürüklüyor. Üretirken yaşanan soyut anlar kişinin bir nevi manevi kurtarıcısı oluyor.
Serginizdeki ‘Mikroplara Karşı’ seriniz de çok ilginç.
Konumuz ‘tuz’… Bir kaç senedir bana tuzun faydaları ile ilgili e-postalar geliyordu. Sonra İsrail’den bir tuz lambası satın aldım; onu yakmak çok hoşuma gidiyordu. Duşumu aldıktan sonra bir maşrapa tuzlu su ile durulanıyordum. Derken, ilham perilerim çalışmaya başladı ve mikroplara karşı tuz fikriyle kolye uçlarım oluştu. 250 milyon senelik Himalaya tuzu, türkuaz taş ve altın bir pulu bir araya getirdim. Bu uçların tenle temas etmeleri için arka tarafına yedi minik delik açtım; bunların ayaklı mikroplara karşı savaştıklarını hayal ettim.
Bir önceki serginiz ‘Anahtar Sizde’ (Brain Key) nereden esinlendi?
Her zaman insan beynine hayranlık duymuşumdur. Onun ne kadar değerli bir mekanizma olduğunu ve her hareketimizin oradan kaynaklandığını biliyoruz. Bu eserlerimde beynin bölümleri ve anahtarı var. Bu çalışmamda daha çok insan figürünü kullandım. İletmek istediğim mesaj: “Her şey sizin elinizde ve aslında dünya kendi beyninizde dönüyor.”
Yeni serginiz bugüne dek katettiğiniz YOL’u anlatıyor. Neden Schneidertemple?
Bu sergiyi birkaç senedir tasarlıyordum ama yeri ve zamanı belli değildi. Bu yaz, yolum Schneidertempel Sanat Merkezi’ne düştü. Çok yorgun olduğum sıcak bir gündü. Oradaki atmosfer beni çok etkiledi; işte burası sergim için ideal bir yer olur diye düşündüm. O an, sergimin hayalini mekâna yerleştirdim. Ve sonra da oldu.
Bu sergi, eski ile yeni eserlerinizin karması…
YOL (Nelli My Way) adlı sergimde, aldığım yolu sanatseverlerle paylaşabilmek adına, yenilerin yanına eski eserlerimi de dâhil etmek istedim. Hem Kudüs’te sergilediğim iki parça (1971–72), hem de Türkiye’deki sergilerimden çalışmalar var. YOL sergime özel, elliye yakın yeni eserim var. Uzun bir yolculuktu bazen virajlı ve zorlayıcı, bazen de beni yönlendiren görünmez oklar vardı. Ok formlarım bunu anlatmak istiyor. Yolda rastladığım sevgilileri ifade eden kalpten formlar da mevcut eserlerde. Her sergimde kullandığım insan figürleri, çok sevdiğim ham akuamarin ve kunzit taşları da takıyı kullananlara huzuru ve ümidi aşılıyor.
Sanat okunu takip ederken, yolunuza çıkan zorluklardan bahsettiniz…
Sanıyorum ki, hayat hiç kimse için kolay değil. Hepimiz çok büyük bir sahnede oyuncularız. Bu oyunu oynamak hiç kolay değil ama sanatla uğraşmak insana büyük bir güç kazandırıyor. Ben bu sanat aşkımla birçok şeyin üstesinden gelebiliyorum. O yüzden daha önce de tanımladığım gibi, o bir manevi kurtarıcı. Öyle geniş kapsamlı bir dal ki sanat, bütün kollarını takip etmeye çalışırken ruhum besleniyor.
www.nelliart.com