Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi tarafından “Herkes İçin Spor” sloganıyla düzenlenen 24. Boğaziçi Kıtalararası Yüzme Yarışlarına bu yıl, yedi farklı yüzme dalında dünya rekoru kırarak aynı olimpiyatta yedi altın madalyaya sahip olan ABD’li efsane yüzücü Mark Spitz davetli olarak geldi. Eski olimpiyat şampiyonu ABD’li efsane yüzücü Spitz, İstanbul Boğazında gösteri amaçlı yüzdü. Spitz, kısa İstanbul ziyaretinde Şalomspor’la da bir araya geldi.
Çoğumuz onu marka haline gelen bıyığıyla tanıdı, çoğumuz kazandığı madalyalarla, belki de çoğumuz annesinden babasından duyarak tanıdı onu. Ancak, kesin bir şey var ki hepimiz onu 1972’de aldığı başarıyla kalbimize kazıdık.
Dile kolay gelen 40 sene önce, ilginç bıyıklarıyla genç Amerikalı ve Yahudi bir yüzücü tam da zamanında ortaya çıktı. Çoğu kişinin aksine, tamamen barışçıl ve net bir mesaj vermekti amacı, belki de aklında tüm dünyaya bir mesaj vermek yoktu ama o yanlışlıkla olsa da bir yolunu bulmuştu.
“Saldırılar olduktan sonra, tüm olimpiyat ruhu zarar görmüş ve biz sporcular da doğal olarak bundan etkilenmiştik. Sonuçta, sizin de yarıştığınız kulvarlarda olan ve sırf ırkları nedeniyle öldürülen insanlarla aynı organizasyonda yer alması dehşet vericiydi. Sonuçta, olimpiyat ruhu da hiçbir şekilde bayrak mantığına yaraşır bir şey değildi. Ben orada aldığım başarıları da bayrak için değil, tamamen insanlık için kazandım. Başarılarımda da hiçbir mesaj kaygısı yoktu, isteyen istediği mesajı çıkarabilirdi 1972 Olimpiyatlarında da böyle oldu.”
Yedi koca madalya, haftalarca yıllarca gazetelerde boy boy pozlar... Neden 1968’de değildi mesela? Belki evren, belki de Tanrı’ydı 1972’i getiren... Belki de şans denen faktörün yüzyıllarca saptanamayan durumu...
“1968 yılı, büyük hedeflerle gittiğim bir olimpiyattı. Aslına bakarsanız iki altın madalya ve dünya rekorları hiç de kolay değildi. İnsanlar benden altı madalya bekliyordu. Olmadı, ama dediğin gibi dört sene sonra daha görkemli bir şekilde başarıya ulaşmamı sağladı. Ben 1968’de altı madalya kazansam belki on sene sonra unutulacaktım, ancak hâlâ insanların beni örnek aldığını ve rekorlarımı kırmaya çalıştığını bilmem gurur verici.”
Büyük başarılar kazanmış bir yüzücü olarak, boğazların akıntılı ve serin sularında yüzme imkânı bulamamak kadar üzücü bir şey de olamazdı, herhalde. Madalyalar, seremoniler bir yere kadardı, Avrupa’dan Asya’ya sadece yüzerek geçmek ise tüm bunların ötesindeydi.
“Boğazda yüzmek kadar ihtişamlı bir şey olamaz. Bunu da hayatımda ilk kez, belki de son kez yapacak olmanın heyecanı içindeyim. Belki diğer insanlarla birlikte yarışamayacağım, belki gösteri amaçlı bir yüzme olacak ama sonuçta o serin sulara kendimi atıp iki yaşlı kıta arasında kulaç atacağım. Bence, bunun hakkında daha başka bir şey demeye gerek yok.”
2020 Olimpiyatları adayının denizinde yüzmek ise ayrı bir keyif olmalıydı, Mark Spitz için. İsmini olimpiyatlarda duyuran, mesajlarını orada veren Spitz, futbol şampiyonası ve olimpiyatlar arasında gidip gelen ülkemize de sesleniyordu bir nevi.
“Futbol şampiyonası, tabi ki çok önemli bir organizasyon ama seslendiği, ulaştığı kitle sınırlı kalıyor. Olimpiyatlara baktığınızdaysa, istisnasız her ülkeden sporcunun bulunduğu bir organizasyon. Daha ne isteyebilirsiniz ki, ülkenizin her bir toprağını tanıtma ve dünyaya yayma olanağı bir daha asla elinize geçmeyebilir. Kesinlikle olimpiyatlar tercih edilmeli, 2000’de Atina’da yapılabiliyorsa 2020’de İstanbul’da da yapılabilmeli.”
Yirmi iki yaşındaysa Spitz, artık başarılarının ona yettiğini düşünerek, belki de yıllarını harcadığı sulardan çekiliyordu. Arkasında Maccabiat başarılarından tutun, olimpiyat ve dünya rekorlarına kadar koca bir iz bırakan Spitz, kararından pişman olsa da sonunda mutluluğu yakaladığını dile getirmekten çekinmiyordu.
“Öncelikle, Maccabiat’a katılan sporcular açılış seremonisinde tüm kıyafetlerini kaptırmamaya dikkat etmeli. Aksi takdirde, maça çıkarken arkadaşlarından forma ya da mayo tahsis etmek zorunda kalabilir (gülüyor). Spora erken veda etmeme gelince; ben sulardan çekilsem de organizasyon bazında çekildim. İnsanlar sanki bir daha yüzmeyecekmişim gibi tavır takındı ve büyük paralar teklif edildi. Ancak, artık gücüm tükenmişti. Disiplinli bir şekilde hareket etmem gerekiyordu ve bu tüm yaşamımı etkiliyordu. Dünya rekorları kırmış biri olarak, tekrar eski başarılarımı yakalayamazsam insanların gözünde düşüşe geçen bir sporcu olarak kalacaktım. Bunu asla hazmedemezdim.”
Kısacası, Mark Spitz pir geldi ama bir geldi, gitmeden de biz Şalomspor’a uzunca bir röportaj verdi. Güler yüzlülüğü ve samimiyetiyle hiçbir şekilde egosunu yüceltmeyen Spitz, sanki biz altın madalyaları almışız gibi sohbet etti. Sonunda, arkamızda güzel bir sohbet ve gülerek geçirdiğimiz bir otuz dakika kaldı.
Ester Yannier’e teşekkürler.