Nijerya’nın kara tenli Yahudileri keşfedildi

New York’lu Jeff Lieberman, yeni yapıtı Re-Emerging (Yeniden Yükseliş) adlı belgesel ile dünyanın en eşsiz Yahudi toplumlarından birini, Nijeryalı İgbo toplumunu derinlemesine inceliyor.

- Kültür
25 Temmuz 2012 Çarşamba

Jeff Lieberman’ın filmi, uzun yıllardır resmi Yahudi gözlem çerçevesinden uzak yaşayan ve Hıristiyan-Müslüman gruplar arasındaki siyasi çatışma ve katliam ortamında yok olma tehdidi altındaki bir toplumun güncel yaşamına tanıklık ediyor.

Yahudiler Afrika’ya nasıl ulaşmış acaba? Nasıl olmuş da bugüne kadar kimse bu toplumu hiç duymamış, bilmemiş? Sorunun yanıtı çok basit: Bu grup Nijerya’nın en geniş etnik kabilelerinden biri olan İgbo’ların bir bölümüne ait.  Yahudi topluluğu, milyonlarla ifade edilen bu kabilenin ancak küçük bir bölümünü oluşturuyor.

Nijerya Yahudileri

Liberman’a göre Nijerya’daki bu toplumun eşsiz ve benzersiz oluşu yöre tarihi ile doğrudan ilintili.  İgbo’lar, İngiliz sömürgeciliği döneminde yöreye yerleşen misyonerlerin getirdiği örf, adet, gelenek ve inançların etkisinde kalmışlar.

Misyonerlerin getirdikleriyle, kabilenin sahip olduğu eski aşiret örf ve adetleri arasındaki benzerlikler, top-yekûn Hıristiyanlığa dönmelerine yol açmış.  Ayrıca, Hıristiyanların onlara ekonomik açıdan güvenceli bir yaşam sunmuş olması da bu dine geçişlerini etkilemiş.

İgbo’lar öteden beri, “Nijerya Yahudileri” olarak adlandırılmışlar. Yahudi düşünme biçimine sahipler; zeki, akıllı, açıkgöz ve çalışkan bir yapıları var.  Liberman’a göre de bu nitelikleri, sürekli cinayet ve katliamlara hedef olmalarına neden oluyor.

Lieberman’a göre, bu devasa kabilenin içinde, kendini her yönden tam Yahudi olarak tanımlayan bir toplum yaşamakta.  Ayrıca Yahudiliğe dönüş ritüeline maruz bırakılırlarsa son derece kırılıp gücenecekler çünkü onlar kendilerini herhangi bir Yahudi kadar,- hatta daha bile çok- Yahudi olarak görüyorlar.

 Eski örf ve adetler bugün artık unutulmuş da olsa, geçmişlerini tam olarak tanımlayamasalar da,  Igbo’lar arasında ‘farklı bir öyküye’ sahip olduklarına inanan bir grup var. Bu gruba ait her kişi, babadan oğula geçirdikleri bir öyküye sahip. İsrail’den geldikleri ve “eski İbranilere” ait oldukları öyküsüne…

Çağdaş teknoloji devreye girince, bu halkın bir kısmı internet kullanarak Yahudi olmanın anlamını araştırmağa başlamış. Coğrafi konumları ve dış dünyaya erişme güçlüğü internet çağı öncesinde, onların Yahudilik ve gerçekleri konusunda bilgilenmelerine izin vermemiş.

Her şey bir fotoğraf ile başladı

“Kocaman bir balonun içinde yaşıyorlardı” diyor Lieberman. “İçlerinden biri, filimde de görülen Samuel adlı bir genç, Yahudi yaşam tarzı ve dualar hakkında bilgileri internetten öğrenerek diğerlerine öğretti”. 

Proje, o dönemde Los Angeles’te yaşayan Lieberman’ın bir sinagogda katıldığı konferansı dinlemesiyle başlamış. Konuşmacı, Uganda ve Nijerya’dan yeni dönmüş olan ‘konservatif” bir rabi imiş ve gösterdiği fotoğraflar Lieberman’ı büyülercesine etkilemiş.

 Ancak belli bir fotoğraf, macerayı harekete geçiren unsur olmuş. Liberman şöyle anlatıyor: “Ağaçlık bir arazinin ortasında küçük bir bina idi.  İlk bakışta  fark edemezdiniz ama binanın üzerinde büyükçe bir David’in Yıldızı vardı ve bu resim acayip şekilde ilginç görünüyordu.”

 O zamanlar belgesel projesini gerçekleştirmek adına konu arayışında olan Lieberman, beklediği ve aradığı konunun bu olduğuna karar kılmış. Rabi’ye, Afrika’ya dönmeye karar verirse, kendisinin de kamerasıyla birlikte eşlik etmek istediğini bildirmiş.

Başlangıçta Rabi onu pek ciddiye almamış. Lieberman daha önce Afrika’ya hiç gitmemiş, hatta kendi başına bir film dahi çekmemişti. Neticede, uzun süren ısrarlar sonucunda nihayet Rabi bu maceraya katılmayı kabul etmiş.

 Bu arada Igbo halkına mensup 2000 kadar kişi internetten aldıkları bilgiler ışığında yaşamlarını Yahudi yaşam tarzına uygun olarak sürdürmeye başlamıştı: Kaşer gıda kurallarına uymak, Şabat tutmak ve hatta yakındaki nehirde ritüelik suya batıp ‘tevila’ yapmak gibi.

Ritüelik ‘tevila’

Kabile halkının Yahudi milletine ait olma ve ona sadık kalma kararlılığı filimin her sahnesinde belirgin. Ancak bu kararlı bağlılığın bir de ağır fiyatı var. Bu toplumun bazı üyeleri, Hıristiyan aile fertleri tarafından dışlanıp nerdeyse aforoz edilmiş, birçok vakada da şiddet olaylarına bile sebep açmış.

Yahudi yaşam tarzını seçmek Nijerya’da nerdeyse bir ölüm seçeneği… Hıristiyan batı kısım ile Müslüman kuzey bölüm arasında bocalayıp duran Nijerya’da din kaynaklı katliamlar günlük yaşamın alışılagelmiş bir parçası gibi.

Liberman’ın anlatımlarına göre aktif terör hücrelerin varlığı bilinen bir olgu. Ancak El-Kaide örgütü ile onun yerel uzantıları, burunlarının dibinde yaşayıp gelişmekte olan Yahudi toplumunun varlığının henüz farkında değiller.  Bunu keşfettiklerinde bu toplumu hedef alacak katliamın korkusu gerçek bir tehdit olabilir.

Lieberman, bu sürekli korku ve tehditler yüzünden bu filmi yapmış olmanın belki de pekiyi bir fikir olmadığı düşüncesine kapıldığını söylüyor.  Zira Lieberman’ın istediği en son şey bu halkı tehlikeye atmak,..

Liberman bu toplumun varlığının ve öykülerinin duyulmasının her şeyden daha önemli olduğunu ve Yahudi dünyasının, onları ve yaşam tarzlarının tanımasının şart olduğunu duyumsuyor ve oluşabilecek herhangi bir olay karşısında İsrail’in ya da dünya Yahudi toplumunun onları koruyacağına inanıyor.  Lieberman; “Onlar meşruluk haklarından ve kendilerini gösterip tanıtmaktan vazgeçmemeye kararlılar” diyor.

Tanınmayı beklerken

İsrail’e karşı tutumlarına gelince, Lieberman konunun çok karmaşık olduğuna inanıyor. Başlangıçta İgbo’ların yeni keşfettikleri Yahudi kökenlerini İsrail’de daha iyi bir yaşama ulaşmak için kullanmış olabileceklerini düşündüğünü, fakat daha sonra gerçeğin tamamen farklı olduğunu anladığını söylüyor.

O’na göre, Yahudilikleri Nijerya’yı terk etmeleri için bir bahane oluşturmuyor. Aralarında İsrail’i ziyaret edip atalarının nereden geldiklerini görmek  isteyenler varsa da büyük çoğunluğun istediği sadece bu ülkeyi görüp tanımak.

Lieberman ekliyor: “İsrail’in vatandaşlık taleplerini reddetmiş olduğunu bu grubun ileri gelenlerinden öğrendim. Ancak halen göç etmek gibi bir arzuları yok; Ayrıca oldukça varlıklı bir grup oldukları biliniyor. Tek istedikleri İsrail ile bağ oluşturmak ve varlıklarının tanınması.” 

 Lieberman’a göre filimin Yahudi dünyasında uyandırdığı tepkiler değişken. Bir yandan da ABD çapında birçok sinagogdan olumlu yönde geribildirimler ve filimi sinagoglarında gösterme talepleri geldiğini söylüyor. O’na göre bu, değişik yapıdaki Yahudiler hakkında bilgi edinmek isteyen açık görüşlü cemaatlerin varlığının göstergesi. Diğer yandan ise bu fikri tamamen reddeden ve İgbo’lar konusuna çok kuşkulu yaklaşanlar da var.

Lieberman filminin güçlü bir deneyim olduğunu düşünüyor. İgbo’ların kendisini açık yürekle kucakladığını ve kendisini evinde hissettirdiğini söylüyor. Belgeselinde Yahudiliğin çeşitliliğinin, kutlanması gereken bir olgu olduğu mesajını vermeye çalıştığına inanıyor.

“Avraham ile Sarah’nın kara tenli olmuş olmaları kuvvetle olası. Esas renklerinin ne olduğunu bilmiyoruz. Ancak kesinlikle beyaz veya sarışın değillerdi” diyor Lieberman, ve ekliyor: “Bir Nijeryalı Yahudi’ye Abraham’ın ten rengini sorarsak, doğal olarak kara tenli olduğunu söyleyecektir.”

Derleyen : Fani Ender