On beş yıldır uluslararası platformda düzenlediği ekonomi zirvesi ile büyük bir başarıya imza atan Marmara Grubu Vakfı, kültürler arası ve dinler arası diyalogun da en güzel örneklerini ortaya koyuyor. Vakıf Başkanı Akkan Suver, 50’ye yakın ülkenin temsilcilerinin yer alacağı bu etkinliğin detaylarını anlatıyor
On beş yıldır böyle bir organizasyonu istikrarlı bir şekilde gerçekleştirmek büyük bir başarı. Bu seneki zirveden biraz bahseder misiniz?
Avrasya Ekonomik Zirvesi on beş yıldır sürdürdüğümüz bir gelenek. Bu yıl batılıların tabiri ile bronz yıldönümümüzü kutluyoruz. Elliye yakın ülkeden konuk zirveye katılıyor. Aralarında dört aktüel cumhurbaşkanı, on eski cumhurbaşkanı var. Kırgızistan’dan, Kosova’dan Makedonya’dan, Moritanya’dan, Pakistan’dan, Ürdün’den katılan bakanlar var. Türkiye’den de bugün itibariyle Binali Yıldırım, Cemil Çiçek, Egemen Bağış, Ertuğrul Günay, Fatma Şahin katılacaklarını bildirdiler. Bu yılki zirvemizin bir farklılığı var; bu yıl hem İstanbul’da hem İzmir’de yapacağız. Burada, açılıştan sonra paralel toplantılarda enerji, ekonomi, kültürler arası diyalog, kadın ve gelecek konularını ele alacağız. Ertesi gün gideceğimiz İzmir’de ise öğlen yemeğinde Bosna Hersek Başbakanını misafir konuşmacı olarak dinleyeceğiz. Öğleden sonra yapacağımız toplantıda ise cumhurbaşkanları oturumunu gerçekleştireceğiz. Bu oturumun moderatörü, yeni tabiri ile kolaylaştırıcısı, dokuzuncu cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel olacak.
Kültürler arası diyalog oturumunun katılımcıları kimler olacak?
Kültürler arası diyalog, en çok önem verdiğimiz konulardan birisi. Zirveye, Türkiye’deki Ortodoks, Musevi, Süryani cemaatlerinin temsilcilerinin yanı sıra, yurt dışından da birçok katılımcı olacak.
Geçen yıl Tibet’ten bir mektup aldım. “On dört yıldır bunları yapıyorsun ama, dünyada Müslüman, Hıristiyan, Yahudi’den daha fazla Budist var, Budistleri neden çağırmıyorsun?” mealinde bir mektuptu. Cevap olarak da, “Bizde hiç Budist olmadığı için çağırmadık bugüne kadar, ama buyurun siz de gelin, katılın,” dedik. Geçen sene, kanba lama sıfatlı genç bir doktor geldi. Budizm’deki rütbelerin en yükseği ‘dalai lama’ imiş, kanba lama da bir altındaki rütbe. Yani ileride müstakbel başkan olacak. Ve tıp doktoru eğitimli biri. Bu sene tekrar gelecek.
Bu sene zirvemizin kültürler arası diyalog oturumunda Vatikan, onların tabiriyle Papalık Devleti, bize bir hanımefendi yolluyor; Papalık Devleti Adalet Bakanlığı Müsteşarı. Ama kendisi rahibe değil. Onların da gerekçesi şu: siz bizden hep monsenyör, kardinal bekliyorsunuz. Bu sefer size farklı bir temsilci gönderiyoruz.
Enerji oturumunda ise nükleer enerjiyi de konuşacağız. Dünyanın bir kısım ülkeleri tarafından mubah kabul edilen, bir kısım ülkeleri tarafından ise kabul olmayan bu enerji türü, tartışılacak.
Bu yılki katılım nasıl?
Bu sene çok yüksek bir katılım var. Her sene en yüksek katılım Azerbaycan’dan olurdu. Ancak bu sene Çin Azerbaycan’ı bastırdı. Meclis başkan vekili statüsünde temsilci yolluyorlar, yirmi bir kişiyle katılıyorlar. Onun dışında Bosna Hersek ve tabii ki Azerbaycan yüksek katılıyor.
Zirvemiz, 15 yıldır tamamıyla Türk özel sektörünün maddi desteği ile gerçekleştiriliyor. Bir yerde Türk işadamının gücünü gösteriyor. Bize itibar eden cumhurbaşkanı seviyesinde katılım oluyor, başbakanlar, bakanlar geliyor. Bizim fazla bir gücümüz yok; yani devlet değiliz ki, siz bize gelmezseniz, biz de size gelmeyiz diyelim. Yine de bu seviyede katılım olması, ortaya çıkardığımız şeyin başarısını gösteriyor.
Burada bir şeyin üzerinde durmak istiyorum. Sivil toplum kuruluşları, gönüllülük esasıyla yaptıkları işlerle 21.yüzyılın etkin gücü olacaklar. Bir sivil toplum kuruluşun böylesine bir etkinliği, uluslararası arenada, on beş yıldır aralıksız başarması hiç de kolay bir şey değil.
Vakıf olarak dinler arası diyalog konusunda da çok etkinsiniz…
Yıllar önce rahmetli Hahambaşı Rav Aseo, bana şöyle demişti: Eğer bu dünyaya yeniden gelecek olsam, yeni bir din yaratırdım, sevgi dini…
Şahsen hoşgörü kelimesine karşıyım. Âlicenaplık gibi geliyor. Yani bir taraf üstün, diğerine âlicenap davranıyor. Öyle bir şey değil. ‘Coexistance’, bir arada yaşayabilme, bunu başarabilirsek… Bu da ancak sevgi ile olur. Bizler de bunu sağlamak için uğraşıyoruz.