Bu hafta ağımıza takılanlar

Musevi hayranlığım yeni değil. Yahudilerle ilk kez, 60’lı yılların başında kolejin hazırlık sınıfında karşılaştım. Profesyonel sendikacılık yıllarımda birçok kez İsrail’e gidip o toplumu yakından tanıma fırsatım oldu. Benim Yahudi hayranlığım kör bir beğeni değil. Beni çok üzen ve karşı çıktığım, uzun dönem karşısında mücadele verdiğim Musevi bireyler ve İsrail Hükümetleri oldu, ama Yahudilerin yaşadığımız dünyayı nasıl zenginleştirdiklerine görmemek için kör olmak lazım. KÜRŞAD KAHRAMANOĞLU

İzak BARON Diğer
11 Nisan 2012 Çarşamba

BENİ ÇOK ÜZEN VE KARŞI ÇIKTIĞIM, UZUN DÖNEM KARŞISINDA MÜCADELE VERDİĞİM MUSEVİ BİREYLER VE İSRAİL HÜKÜMETLERİ ÇOK OLDU, HALA DA VAR AMA YAHUDİLERİN İÇİNDE YAŞADIĞIMIZ DÜNYAYI NASIL ZENGİNLEŞTİRDİKLERİNE GÖRMEMEK İÇİN HAKİKATEN KÖR OLMAK LAZIM

Musevi hayranlığım yeni değil. Ömrümde Yahudi insanlarla ilk kez, 60’lı yılların başında okuduğum kolejin hazırlık sınıfında karşılaştım. Daha sonra bütün ömrüm boyunca Musevi tanıdık ve arkadaşlarım oldu. Profesyonel sendikacılık yıllarımda Filistin davasına verdiğim destek nedeni ile birçok kez İsrail’e gidip o ülkeyi ve toplumu yakından tanıma fırsatım oldu. Benim Yahudi hayranlığım öyle kör bir beğeni değil. Beni çok üzen ve karşı çıktığım, uzun dönem karşısında mücadele verdiğim Musevi bireyler ve İsrail Hükümetleri çok oldu, hala da var ama Yahudilerin içinde yaşadığımız dünyayı nasıl zenginleştirdiklerine görmemek için hakikaten kör olmak lazım.

...

Yakın ve uzak tarihi bir yana bırakalım; kısaca geride bıraktığımız son yüzyıl içinde bir kıyaslama yapalım. Bu dönemde, belki de insanlık gayret ve başarılarının en belirgin ve bilinen göstergesi olan Nobel ödülleri 6 dalda veriliyor. Biliyorsunuz “koskaca(!) Türkiye” sanattan, bilime, barıştan, ekonomiye kadar dağıtılan bu ödüllerden birini alabilecek, bir tanecik yazar çıkarabildi! Dünya nüfusunun dörtte birine tekabül eden tüm Müslüman dünyanın çıkardığı Nobel ödüllü sanatçı, fizikçi, kimyacı, barış mücadelesi veren insan, doktor, ekonomist sayısı ise bir elin parmak sayısını geçmekte zorlanıyor. Gel gör ki, aynı yüzyılda dağıtılan tüm Nobel ödüllerinin beşte birinden fazlasını Yahudiler kazandı! Yahudilerin dünya nüfusunun yüzde birinin ufak bir parçası olduğu düşünülürse, elde ettikleri başarının büyüklüğü daha iyi kavranabilir. Dünyanın diğer meclis binaları ile kıyaslandığı zaman küçük sayılabilecek Kenesset’te, o muhteşem Chagall panoları önünde biraz vakit geçirebilenler ne demek istediğimi daha iyi anlayacaklar.

...

Arap Baharı demokrasi getirecek diye bekleyenlerin gittikçe dini ağırlıklı iktidarların başa geldiğinin görüldüğü, “Müslümanlığın en iyi modelidir”, “İslam ve demokrasi olmaz diye kim demiş?” diye bir kısım insanın övündüğü “Türkiye Modelinde”, “4+4+4”le kızların okuma haklarının kısıtlandığı, gittikçe yobazlaşan, ilim ve sanattan kopan bir Müslüman dünyası, her türlü kötü, şahin hükümete rağmen, İsrail’le girdiği mücadeleyi kazanamaz. Bu günlerde Filistinliler’e zulüm uygulayan bir hükümetleri olsa bile arkalarına dünya sanat, kültür ve bilminin en önemli katkılarını sunmuş bir diyasporayı almış Yahudi’ler, demokrasi sayesinde aynı zamanda da kendi hükümetlerinin en büyük muhalefetini çıkarabilme becerisini gösterebiliyorlar. Dünya ölçeğinde ufacık bir azınlık bile olsalar, bu insanlara hayran olunmaz da ne olunur?

Kürşad Kahramanoğlu

http://www.birgun.net/writer_index.php?category_code=1186995487&news_code=1333524428&year=2012&month=04&day=04

 

HİTLER’İN FİKİRLERİNİ YAYMAYA ÇALIŞTIĞI KAVGAM İSİMLİ KİTAP BUGÜN BİLE TÜRKİYE’DE VE DÜNYADA YAYINLANIP SATILIRKEN TEPKİ GÖSTERMEYİP HİTLER’İ MADARA EDEN BU REKLAMI YASAKLATMAYA ÇALIŞMAK DA PEK SAĞLIKLI BİR KAFANIN İŞİ GİBİ GELMİYOR BANA

Ayrıca Hitler’in fikirlerini yaymaya çalıştığı Kavgam isimli kitap bugün bile Türkiye’de ve dünyada yayınlanıp satılırken tepki göstermeyip Hitler’i madara eden bu reklamı yasaklatmaya çalışmak da pek sağlıklı bir kafanın işi gibi gelmiyor bana.

Son olarak da reklama ‘Siz Hitler’i, bizim liderimizi, önderimizi madara ettiniz, bu reklamı derhal durdurun’ falan gibi bir tepki hiç gelmedi. Bu da çok sevindirici. Çünkü Türkiye’de Hitlerci hiç kimsenin olmadığını gösteriyor. Tüm bunlara rağmen Musevi toplumunun hassasiyetini göz önüne alarak reklamın yayınına da son vermiş bulunuyoruz” dedi.

Reklamcılar Derneği Başkanı Aytül Özkan ise özetle; “Süreç işlerken öncelikle reklam kurumunun işleyişi hakkında kamuoyunu yanıltabilecek bazı açıklamalara cevap vermek isteriz. Reklamcılıkta her yol mubah değildir. Reklamın iyisi ve kötüsü mevcuttur. Toplumsal duyarlıklara sırt çeviren, her tür değeri istismar edebilen bir çalışma anlayışı tasvip edilemez. İlgili kurullar, değerlendirme mercileri, meslek örgütleri üzerine düşeni yaparken; aslen en iyi değerlendirme, ödül veya ceza, bizatihi tüketiciler eliyle verilir.

Gerek reklamcılar, gerek reklamverenler ve gerekse medyanın sorumlu reklamcılık kavramının korunması ve yüceltilmesi doğrultusunda ortak sorumluluk taşıdığını, bu bilinçle davranıldığını” hatırlattı.

Ender Merter

http://www.turkiyegazetesi.com.tr/makaledetay.aspx?id=530813

 

ZATEN KENDİSİ BİR ALMAN, BİR ALMAN OLARAK İSRAİL SÖZ KONUSU OLDUĞUNDA SUSMASI VE “ATALARININ” İŞLEMİŞ OLDUĞU SUÇUN YÜKÜ İLE BOYNU BÜKÜK DURMASI ŞART

Okumuşsunuzdur Almanya’nın Yaşar Kemal’i, 1999 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi, yaşayan en önemli sanatçısı Günter Grass geçtiğimiz günlerde Süddeutsche Zeitung gazetesinde ve başka yerlerde İsrail’in nükleer silahları ve Almanya’nın bu silahları taşıyacak denizaltıları İsrail’e satması üstüne bir şiir yazdı.

Tahmin edebileceğiniz gibi de kıyamet koptu. Kimi Grass’ı 2006 yılında yayınlanan otobiyografisinde yaptığı Nazi geçmişine ilişkin itirafına dayanarak eleştirdi, kimi yaşına verdi, kimi de İsrail ile İran’ı nasıl eşdeğerde görürsün diye çıkıştı. Şiir Çarşamba günü yayınlandı, Perşembe günü Netanyahu salvoyu başlattı.

Ardından da diğerleri geldi ve derken tartışma uluslararası bir nitelik kazandı. Batı basınına bakılırsa Grass’ın haksız olduğunu düşünenlerin sayısı hiç az değil. Günter Grass gibi yaşını başını almış sanatçıların bu tür “önemli” siyasi konulara bulaşmaması gerekiyor.

Zaten kendisi bir Alman, bir Alman olarak İsrail söz konusu olduğunda susması ve “atalarının” işlemiş olduğu suçun yükü ile boynu bükük durması şart. Üstelik de daha önce itiraf etmiş olduğu gibi 17 yaşındayken Nazi hareketine katılmış biri. O zaman ne konuşmaya, ne de doğru bildiği şeyleri söylemeye hakkı var.

Mensur Akgün

http://www.stargazete.com/dunya/yazar/mensur-akgun/diyelim-ki-gunter-grass-haksiz-haber-441188.htm

 

TÜRK PASAPORTUNU ONURLA TAŞIYAN DARİO MORENO TÜRKLÜĞÜ İLE ÖVÜNEN BİR DÜNYA ŞÖHRETİYDİ

Evet. 1969'dayız. Gazeteye haberi geliyor: Fransa yolcusu Dario Moreno, Yeşilköy Havaalanı'nda birden yıkılmış, merdivenden yuvarlanmış. Hastanede, yoğun bakımdaymış. Muhabir arkadaşlar fırlıyor. Sonra da kara haberi alıyoruz: Dario Moreno öldü. Sebebi açıklanıyor: Yüksek tansiyon, beyin damarını tıkamış. Bayılıp yuvarlandığında başı taş merdivenlere defalarca çarpmış.

Gece yaşamındaki muhbir kuşlarımın birinden korkunç gerçeği öğrendim.

"Ölümünden bir gece önce basketbolcu sevgilisi Dario'yu fena dövdü."

Oğlanın kıyasıya yumrukları beynini sarsmış. Havalimanına gelene kadar kahrından içmiş. Üç ünlü erkek sporcunun yüksek para karşılığı erkeklerle ilişkiye girdiğini ve bu sapıklardan birinin de Dairo'nun pahalı aşkı olduğunu biliyordum.

Dario Moreno'nun ölümü sarsıcıydı. Dönemin mega starı ve rol arkadaşı Brigitte Bardot hüngür hüngür ağlamıştı. Tüm dünyadaki hayranları yastaydı.

Günaydın gazetesini bir yıl önce 1968 Kasım sonu çıkarmıştık. Basına sil baştan yaptıran gazete olmuştuk. Dario Moreno olayını da en ayrıntılı yine biz verdik.

Dario Moreno, hazine sayılacak mücevherler, para ve çok sayıda gayrimenkul ile 20 milyon dolar civarında hisse senedi bırakmıştı. Babası ölünce onu yetimhaneye veren annesi hemen mirasına atladı. Para dünyada kalmış, büyük bir ses göçmüştü. Türk pasaportunu onurla taşıyan Dario Moreno Türklüğü ile övünen bir dünya şöhretiydi.

Mezarının İzmir'de olmasını istemişti ama annesi evladının vasiyetini dinlemedi, Dario'yu inatla İsrail'e gömdü. İzmirliler ise onun adını doğduğu sokağa verdiler.

Hıncal Uluç

http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/uluc/2012/04/07/deniz-ve-mehtap-sordular-seni

 

BEN İZMİR'E TAŞINDIĞIMIZ İLK GÜNLERDE “BOYOOOOZZZZ BOYOOOOZZZZZ” DİYE BAĞIRANLARI DUYUNCA N'OLUYO LA, BU DA NE BÖYLE” DEMİŞTİM

Boyozu İzmir mutfağına 1492 sonrasında İspanya'dan kovularak İzmir'e yerleşen Seferad Yahudi toplumu kazandırmış. Evet duyumlarım doğruymuş.

İspanyol kültürünün uzantıları olan Arjantin, Şili, Peru, Meksika gibi özellikle Seferad kökenli toplumlarda da, peynirli ve ıspanaklı türleri sıklıkla hazırlanmaktaymış. Valla ıspanaklısını öneririm, en güzeli o oluyor. Tabii bu boyoz denen naneyi, sıcakken yiyeceksiniz, soğuyunca kayış yiyormuş gibi bi his oluyor bünyenizde.

İsmi de bi hoş di mi? Ben İzmir'e taşındığımız ilk günlerde “boyoooozzzz boyoooozzzzz” diye bağıranları duyunca n'oluyo la, bu da ne böyle” demiştim. İsmi çok komik gelmişti. Meğerse İspanyolca “bollos” (bohçalardan) türemiş. Kat kat olduğu için.

İzmir'de de en meşhuru Avram Usta yaparmış. Öyle ki öldükten sonra bile Avram Usta'nın boyozu diye satılmaya devam edilmiş. Avram Usta'nın geleneğini ise devam ettiren Alsancak Dostlar Fırını'nın sahibi olan ustalar yaşatıyorlar. Çalışırken arada bi alırdım. Pek müdavimi değildim. Şişko bi arkadaş vardı, her sabah dört boyoz, iki de fırında pişmiş yumurtasını alıyordu. Yumurtaları da fırında piştiği için rengi yeşilimtrak oluyor.

Şimdi burada size bunun tarifini verecek değilim. Tavsiyem sakın netten bi yerlerden; “ahaa buldum tarifini, n'olcak ben de yaparım, amannn elim bi marifetlidir, bi marifetlidir, her şeyi yaparım” demeyin. Şimdi evde yapılacak yiyecek var, yapılmayacak şeyler var. Bu boyoz da evde yapılamayacak yiyeceklerden biridir.

http://nerdetrakordabirak.blogspot.com/2012/04/izmir-1-boyoz-festivali.html

 

İSRAİL MUHTEMEL BİR 'ÜÇÜNCÜ LÜBNAN SAVAŞI'NA BUGÜNDEN ANLATTIĞIMIZ ŞEKİLDE YENİ ÖZEL SIĞINAK-BARINAK BİRLİKLERİ VE KÖPEK BİRLİKLERİ İLE ŞİMDİDEN HAZIRLANIYOR

İsrail muhtemel bir 'üçüncü Lübnan savaşı'na bugünden anlattığımız şekilde yeni özel sığınak-barınak birlikleri ve köpek birlikleri ile şimdiden hazırlanıyor. Hazırlıkları şüphesiz bu yazıda anlatılanlarla sınırlı değil. Bu çerçevede başka askerî hazırlıklar da yaptığına hiç şüphe yok. Nitekim bazı haberlerde ordunun topçu gücünü yeni roket birlikleri ile desteklemeye başladığı, bu çerçevede yeni roket sistemleri geliştirdiği söyleniyor. Bu roketler ilk elde hafif (20 kilogram) ve GPS güdümlü sistemle çalışacaklar. Bunlar ordunun topçu gücü içinde yer alacaklar. Daha çok da sivil yerleşim yerlerindeki askerî hedefleri imha etmekte kullanılacaklar. Söylenenler böyle. Diğer yandan, Hizbullah'ın da bunları bilerek Güney Lübnan'da yeni bir askerî yapılanmaya, konuşlanmaya yöneldiği, yeni roketler ve bunlara saklama-gizleme metotları geliştirdiği, yeni barınak-sığınaklar inşa ettiği, bunlarla koordinasyonu eskisinden daha etkili ve güçlü hale getirdiği ya da getirmekte olduğuna da hiç şüphe yok. Belki, bilinmeyen başka şekillerde de hazırlanıyordur, kim bilir.

Kısacası, İsrail ve Hizbullah yeni bir savaş için hazırlanıyorlar. Üstelik bu savaş İran'ın nükleer programı ile ilgili müzakerelerin sonuçsuz kalması, bunun sonucunda Amerika ya da İsrail'in İran'a saldırı ihtimallerinin artması ve güçlenmesi halinde beklenebilecek bir savaş olmaya aday durumda bulunuyor.

Fikret Ertan

http://zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1270640&title=ucuncu-lubnan-savasi

 

TAM ÇATALCA'DAN SİMPLON EKSPRESİ'NE BİNECEKLERİ SIRADA RUMELİ DEMİRYOLLARI ŞİRKETİNİN MUSEVİ ÂMİRİ KOŞARAK YANLARINA GELİR

Bakın, şair Nigâr Hanım'ın oğlu Salih Keramet Nigâr -ki Halife Abdülmecid'in özel kâtibiydi- 1976 yılında kendisiyle yapılan söyleşide yurt dışına nasıl gittiklerini nasıl anlatıyor:

"48 saatlik bir müddet verilmişti. Halife, erkânı ile birlikte hemen hazırlandı. Bir polis arabasına bindik. Binerken Abdülmecid Efendi, milletimizin ve memleketimizin selameti için dua etti. Edirnekapı'ya vardığımızda gün ağarıyordu. Açtık. Çatalca'ya müteveccihen yola çıkıldı. Sirkeci'den trene bindirilmiyorduk. Çünkü hadise çıkma ihtimali vardı."

Salih Keramet Nigâr burada cereyan eden ilginç bir olaydan bahseder. Tam Çatalca'dan Simplon Ekspresi'ne binecekleri sırada Rumeli Demiryolları şirketinin Musevi âmiri koşarak yanlarına gelir. Halife Abdülmecid'in ellerine sarılır. Öper. Ve şu sözleri söyler:

"Osmanlı hanedanı, Türkiye Musevilerinin velinimetidir. Atalarımız İspanya'dan sürüldükleri, kendilerini koruyacak bir ülke aradıkları zaman, onları yok olmaktan kurtardılar. Devletlerinin gölgesinde tekrar can, ırz, mal emniyeti ve hürriyetine kavuşturdular. Onların torunlarına bu kara günlerinde elimizden geldiği kadar hizmet etmek vicdan borcumuzdur."

Abdülmecid Efendi'nin etrafında bulunan bazıları ağlamaya başlar bu hazin sözler üzerine.

Fakat Osmanlı hanedanına büyük saygısı olan Musevi vatandaş burada bırakmaz işi, onları yemeğe davet eder, karınlarını doyurur. Hürmette kusur etmemeye çalışır. Ve onları yolcular.

Mustafa Armağan

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1270154&title=hanedan-kovulurken-mallarini-kim-kapti

 

Netten okumalar

REKLAMIN GÜCÜ... MEDYANIN GÜCÜ... – ALİ ATIF BİR

http://gundem.bugun.com.tr/reklamin-gucu-medyanin-gucu-188393-makalesi.aspx

 

HOLOCAUST MEMORİAL MUSEUM (YAHUDİ SOYKIRIM MÜZESİ) VE DİĞER MEMORİALS

http://maceraperest.blogspot.com/2012/03/holocaust-memorial-museum-yahudi-soykrm.html

 

KUDÜS DANS STÜDYOSU: SEKÜLER ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİNDE YENİ BİR CEPHE - HARRİET SHERWOOD

http://mimesis-dergi.org/2012/04/kudus-dans-studyosu-sekuler-ozgurluk-mucadelesinde-yeni-bir-cephe/

 

“MUTLULUK SATICISI”, “NEŞELİ ŞARKICI”, “İZMİRLİ DARİO”…

http://asligibi.net/mutluluk-saticisi-neseli-sarkici-izmirli-dario/

 

DOĞRU REKLAM NEDİR? – GÜRÜL ÖĞÜT

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1084317&Yazar=GURUL-OGUT&CategoryID=101

 

NETANYAHU CHE’DEN İLHAM ALMIŞ – TONY KARON

http://www.stargazete.com/yazar/tony-karon/dunya/netanyahu-cheden-ilham-almis/yazi-533339

 

ABD’NİN YENİ AŞKI – ERGİN YILDIZOĞLU

http://cumhuriyet.com.tr/?hn=328404

 

İSTANBUL’DAKİ MÜZAKERE SAVAŞI ÖNLEYEBİLİR Mİ? – KADRİ GÜRSEL

http://dunya.milliyet.com.tr/istanbul-daki-muzakere-savasi-onleyebilir-mi-/dunya/dunyayazardetay/09.04.2012/1525686/default.htm

 

Netten seyredin

ANTAKYA SİNAGOGU 40 YIL SONRA İLK DÜGÜN

http://www.youtube.com/watch?v=yTj47IWqYLo&feature=player_embedded

 

SKYTÜRK – Şehrin Sıraları / Sinagoglar

http://tvarsivi.com/player.php?i=2012040251534