Antakya’da 40 yıl sonra bir düğün…

Tarihi Antakya Sinagogu 40 yıl sonra Meri İzrail-Samuel Kohen çiftinin düğünüyle eski günlerine döndü. Törene katılan Harun Levi, izlenimlerini aktardı

- Toplum
11 Nisan 2012 Çarşamba

Ziyaretimden sonra çok sevdiğim Antakya ile arkadaşım Samuel’in düğünü vesilesiyle tanışma fırsatı buldum.

Arkadaşım Samuel ve sevgili eşi Meri’nin Antakya ile doğrudan hiçbir bağları yok. İş hayatı bir şekilde onları bu güzel şehirde buluşturmuş ve aile kurmalarına vesile olmuş. Antakya’nın küçücük ama birbirine bağlı ve yardımsever Musevi Cemaati onları pek çabuk sahiplenmiş ve ilgilerini esirgememiş. Gösterilen yakınlığı ve ilgiyi akıllarında tutan bu genç çift, evlenmeye karar verdiklerinde düğünlerini Antakya Sinagogu’nda yapmayı uygun bulup bu küçük cemaate çok anlamlı bir teşekkür etme fırsatı yaratmışlar. Yeni evli biri olarak İstanbul düğünlerinin, pek prim yapan ihtişam, gösteriş ve görkem fırsatını bir kenara bırakarak gerçekten çok mütevazi olan Antakya Sinagogu’nda hayatlarını birleştirerek, bizlerin de gönlünde haklı bir taht kurmayı zaten hakkediyor yeni evliler.

Antakya’dan bahsetmek gerekirse, şehir merkezine girdiğiniz anda sizi, kenti ikiye bölen Asi Nehri karşılıyor ve nehrin sol yanı Eski Antakya, sağ yanı ise Yeni Antakya olarak isimlendiriliyor. Şehir bir vadiye kurulmuş ve 360 derece boyunca sizi çepeçevre saran, zirveleri karlı dağ sıralarının görüntüsünü ve ihtişamını tarif etmek, benim edebi yeteneğimi fersah fersah aşıyor. Doğal olarak Eski Antakya olarak adlandırılan kısım ilgimi daha çok çekiyor. O ihtişamlı dağ sırasının eteklerindeki evler çok hoş, çok huzurlu; dar sokakları, çarşıları ise günlerden pazar olmasına rağmen, benim gibi bir İstanbul çocuğu için çok otantik, çok renkli ve çok çekici... Hatay’a kadar gelip Hatay Müzesini ve meşhur mozaiklerini görmemek olmaz. Ben de bu fırsatı kaçırmıyorum. Mozaikler gerçekten ihtişamlı. Arkeolojiye ve tarihe biraz ilginiz varsa sizi bir yerlerden yakalamaması imkânsız. Çoğu, antik kent Daphne, şimdiki adı Harbiye olan yerde yapılan kazılarda bulunmuş. Antakya merkezde, bir inşaat çalışması sırasında bulunan Lahit ise muhteşem, tarifi zor. İnanın bu maalesef bakımsız (ama kısa bir süre sonra taşınacağını öğrendiğim)  müzedeki pek çok eser Louvre’da olsa, görmek için önünde uzun kuyruklar oluşan başyapıtlar arasında yerini alır. Maalesef meşhur Saint Pierre Kilisesi ve Türkiye’nin tek Ermeni köyü olan Vakıflı Köyü dâhil, görülmesi gereken pek çok yeri göremiyorum. Vaktim çok az, yetişmem gereken bir düğün var...

Antakya Sinagogu bugüne kadar bulunduğum en sıcak ve en içten sinagog. Tüm komplekslerden uzak, ihtişam kaygısı olmayan yani olması gerektiği gibi bir yer. Düğünü kaçırmak istemiyorum, hemen arka sıraların birinde yerimi alıyorum. Keza mekân dar, belli ki pek çok kişi ayakta kalacak. Hatta birçoğu içeri dahi giremeyecek. Sırayla, şehrin mülki amirleri Vali, Belediye Başkanı, Emniyet Müdürü, Alay Komutanı ve Katolik Kilisesi Rahibi yerlerini alıyorlar. İste o zaman yerel halkın bu düğüne ne kadar önem verdiğini daha iyi anlıyorum. Yerel gazetelere göre rivayet odur ki 40 yıldır Havra’da yapılan ilk düğün bu... Misafirler yerini alıyor, damat geliyor ve hepimiz gelini bekliyoruz. Bu noktada bir parantez açmak istiyorum. Antakya Cemaat mensupları ki tamamı bildiğim kadarı ile 32 kişi, hepsi çok tatlı, çok sıcak ,çok içten. O yüzden birinin adını anıp diğerlerinin kalbini kırmak istemiyorum ama biri ile tanıştım ki o beyefendiyi anmadan geçemeyeceğim. Zaten kendisi İskenderunlu, daha ötesi kalan birkaç İskenderun Yahudi’sinden biri ve dolayısı ile o Cemaat’in başkanı ve her şeyi... Mişel Cemal’den bahsediyorum. Bir insan bu kadar cana yakın bu kadar sevimli olabilir ancak. Cep telefonu ile resimler çekmeye çalışıyor. Kameranın hedefinde vali var, en çok onun resmini çekmek istiyor. Ben de kendisine çektiğim resimleri bastırıp İskenderun’a yollayacağıma söz veriyorum. Beraber bir resim çektiriyoruz ve birbirimizin telefon numaralarını kaydediyoruz. Antakya ziyaretimin en güzel anısı oluyor bu olay. Düğün çok güzel geçiyor. Müzik yok, tüm ilahileri hep bir ağızdan söylüyoruz, El Adon’a varana kadar... Kimse kimsenin kıyafetini süzmüyor, şapkalar, seremoni ve  gelinlik kritike edilmiyor. Gerçek ihtişam olan, anın muhteşemliği her bireyin ruhunu fethetmiş vaziyette. Antakya’da gerçek bir düğün oluyor sahiden de. Belki de İstanbul’da uzun zamandır olamayan sahicilikte...

Yemek konusuna hiç girmeyeceğim, o tamamen ayrı bir yazı konusudur. Ama kişisel deneyimlerime dayanarak diyebilirim ki; mutfak konusunda Antep adı daha fazla anılsa da, Hatay, yemek kültürü konusunda bir numaradır. Tarafımca test edilmiş ve onaylanmıştır...