Bir elimde saksafonum, diğer elimde on gün içinde Türkçeye çevirmem gereken belgeler, Ulus Musevi Lisesinin düzenlediği liderlik konferansından yeni çıkmış koşuşturuyorum. Eve varınca okul dergisinin beklediği yazıyı yazmalıyım, üstelik yarına yetiştirmem gereken bir proje ödevi var. Bir yıl önce bu halimi göz önünde getirsem “yok artık” deyip gülerdim. Ancak liseye başlamanın verdiği keşif arzusuna bir de üniversite hazırlanma stresi eklenince kendimi, her şeyi denerken buldum.
Eğer biri bana “15 yaşında olmak nasıl?” diye sorsa aklıma tek cevap gelir: O da keşif açlığı. Belki çocukluğun son dönemlerini yaşamanın verdiği kaygı ile, belki de zamanın bir daha asla bu kadar boş olamayacağına dair bilinç, beni yeniliğe sürüklüyor. Dil becerimi geliştirmek, okuduğum kitap sayısını arttırmak, müzik alanında tartışabilecek kadar bilgiye sahip olmak bu yüzden bana bu kadar cazip geliyor. Hiçbir zaman evimde oturup boş boş televizyon izleyesim gelmiyor, devamlı yeni bilgi edinmek, yeni bilgi paylaşmak istiyorum. Ancak keşfedilmeyeni keşfetmek, yapılmayanı yapmak ve aklımı zorlamak beni tatmin ediyor. Bazen bu keşifler kendimi tanımama sebep oluyor, iyi yazabildiğimi, kötü şarkı söylediğimi fark ediyorum. Bazense tüm bu aktiviteler, benim ne olduğum ve ne olacağım konusunda kafamı bir hayli karıştırıyor.
Bir insanın hayatının üç döneminde kafası mutlaka karışıktır. Bunlardan biri yaşlılıkta görülür. Kişi ölüme yaklaştığında, hayatındaki tüm anıların ve deneyimlerin listesini çıkarır, yaptıklarını ve yapamadıklarını düşünmeye başlar. Kişinin kafasında her zaman “ne yaptım? sorusu vardır. Bir diğeri ise orta yaştır, kişi pek çok deneyim geçirmiştir, olgunluğa vardığını düşünür ve kendisini yeniden tanımaya başlar. Yeni bir hobi edinir, suskun biriyse sosyalleşebilir, sosyal birisiyle suskunlaşabilir. Kafası her zaman “nasıl değişebilirim?” ile cebelleşir… Benim yaş grubunda görülen ise “ben neyim?” sorusu ve onu getirdiği karmaşadır. Kafalarda hep farklı sorular dolaşır: “Tanrı’ya inanıyor muyum?”, “Matematikte iyi miyim?”, “Woody Allen filmleri seviyor muyum?” 15 olmak kendini tanımlamanın zamanıdır çünkü hayatını bir felsefe üzerine kurmanın zamanı. “Ne yapacağım?” sorusu da önemlidir, ama bu soruyu yanıtlamak için yine ilk sorumuza yani “Ben neyim?”e geri döneriz.
En kötüsü ise kafamızda kendimizi daima lise filmlerinin getirdiği basmakalıp kişiliklerle ilişkilendirmeye çalışırız. Ben oyum ve ya da ben şuyum deyip kendimizi bir özellikte sınırlı tutarız. İnek çocuk, güzel kız, sportif delikanlı klişeleri gibi. Çünkü çevremizin bizi ancak tek bir özellikle tanımlayacağına inanırız, bu bizim kafamızı daha da karıştırır.
Kısaca 15 olmak bence kendimizi tanıyalım derken, kendimizi koca bir soru girdabında bulmaktan ibaret. Denemek ve yanılmak, denemek ve başarmak, tüm bu zorlukların içinde bir de günlük hayatın beklentileriyle başa çıkmaktır. 15 olmak güç ister, cesaret ister, feci bir konsantrasyon ister. Fakat 15 olmak, belki de kendini rahatça ve sorunsuz sorgulayabileceğin ender yaştır.