Yola çıkınca her sabah, Bulutlara selam ver. Taşlara, kuşlara, Atlara, otlara, İnsanlara selam ver. Sonra çıkarıp cebinden aynanı, Bir selam da kendine ver. Hatırın kalmasın el gün yanında Bu dünyada sen de varsın! Üleştir dostluğunu varlığa, Bir kısmı seni de sarsın Üstün Dökmen
Sevgili torunum Guy, bu hafta sana kendini sevmek, kendine değer vermek üzerine yazmak istiyorum. Sevgili minik oğlum, hayatın uzun ince yolunda yürürken, gündüzlerin, gecelerin, sonu gelmez görevlerin, sorumlulukların arasında, zaman yitip giderken, birdenbire kendimize hiç bakmadığımızın, kendimizi şımartmadığımızın, daha da ileri gidersek kendimizi hiç sevmediğimizin farkına varıyoruz.
Kendini sevmek nedir? Beni sakın yanlış anlama Guy, kendini sevmekle “bencil ol” “benmerkezci ol” demiyorum sana. Egoizm başka bir şey, kendini sevmek başka birşey.
Egoizm, bütün dünyanın ekseni olduğunu zannedip, herkesin sana hizmet etmesini, seni koşulsuz sevmesini, hep senin istediklerinin yerine getirilmesini ve daha nice önceliklerin hep sana verilmesini hak görmek demektir. Yani “hep ben” dememektir.
Kendini sevmek ise bambaşka bir olay. Tüm yaşamamız boyunca, her dönemde yapmamız gereken işlerimiz, ilgilenmemiz gereken bir ailemiz, anne babamız, kardeşlerimiz, uzak yakın akrabalarımız ve arkadaşlarımız vardır. Gayet doğaldır ki, iyi yetiştirilmiş ve eğitim almış insanlar olarak tüm bu sorumluluklarımızı sevgi ve istekle yerine getirirken, bazan ipin ucunu kaçırıveriyoruz. Kendimizi tüm sevgilere ve görevlere o denli yoğun bir biçimde adıyoruz ki, kendimizi mutlu edecek, değerli hissettirecek vakitleri bir türlü bulamıyoruz.
Bazen etrafımızdaki kişilerin acılarına, ihtiyaçlarına, hastalıklarına kendimizi öylesine kaptırıyoruz ki iç sesimizi bastırıyor, susturuyor, hatta bazen inkar bile ediyoruz.
Sanki “ben yokum”, sanki “ben önemli değilim” sanki “ben olumlu edimlerimi haketmiyorum” diye diye düşüne düşüne, sonunda kendimizi suçlu, değersiz, yetersiz hissetmeye başlıyoruz.
İşte Guy, tam bu noktada artık ne kendimize, ne de etrafımıza kesinlikle yararlı olamadığımız bir yol ayracına giriyoruz.
Seninle yukarıda paylaştığım şiir bu durumu çok güzel anlatıyor. Şiir başlarken hayatımızın yolunda, karşımıza çıkan herşey canlıya ilgi, sevgi, özen göstermemizi söylüyor. Sonra sıranın bize geldiğini kendimize de ilgi, sevgi ve özen göstermemiz gerektiğini söylüyor. Daldığımız tüm sorumluluklar içinde kendini unutmamanı, kendine değer vermeyi öğrenmemiz gerektiğini söylüyor. Etrafımıza dağıttığımız sevgi, şefkat ve mutluluğun içinden kendimize de pay çıkartmamız gerektiğini, etrafımıza dağıttığımız herşeyden bir parça bizim de paylaşmamız gerektiğini anlatıyor.
Tanrı, dünya üzerindeki tüm evlatlarını gözetirken, tamamen kendi ilahi hükmü doğrultusunda herkese bir yaşama biçimi biçerken, biz insanlar ise bize layık görülen duruşumuzu en olgun ve sevgi dolu halimizle, kabullenmeli ve tüm etrafımızla paylaşmalıyız.
Elimizde olan iyi ve kötü imkan ve durumlarımızın farkına varıp, her şartı hep teşekkür ederek kabul edip, bundan bizi olgunlaştıracak bir ders çıkartırsak, işte o zaman tamamlanır, hem kendimize hem de çevremize faydalı oluruz.
Bize hak görülen şeylerden suçluluk hissedip, bunu gerektiği gibi yaşamaz, kendimizi adeta cezalandırır gibi hep kaygılı ve sıkıntılı yaşarsak, sonunda ne kendimize, ne de çevremize hayrımız dokunur.
Bu söylediklerimi uygulamanın çok kolay olduğunu zannetme, insanın kendini sevmesi, iyi şeyleri hakettiğine inanması, kendine değer vermesi oldukça zor birşey. Hele çevrende türlü sıkıntı ve mutsuzlukla dolu olaylar yaşanırken...
Guy David, işte tam ve komple insan olmak, kendin dimdik dururken, etrafına da yardım etmek, sıkıntıları paylaşmak ve ışık saçabilmek için, önce kendine ışık olmalısın.
Etrafını ışıtırken kendini karanlıklarda bırakmamalısın.
Sevgili güzel kuzum, senin büyümeni ve bu gibi konuları konuşmayı ne çok istiyorum.
Varlığınız için şükrediyorum. Kendi değerlerimi de aşkımı size aktarırken, ben de çoğaldığımı hissediyorum. Tanrı siz torunlarımı sevgiyle korusun..
Seni çok seven babaannen Sara
23 Nisan 2012