Zhang Yimou “Savaşın Çiçekleri” ile Çin’in tarih ve kültür geçmişini işlemeyi sürdürüyor. Geleneksel Çin-Japon düşmanlığının kanlı sayfalarını perdeye yansıtan film, ilk 45 dakikasında 300 bin kişinin öldürüldüğü Nanking cehennemini parlak bir görsellikle gözlere seriyor. Yimou’nun bilinen teknik ustalığını konuşturduğu, savaşın tüm acımasızlığının anti-militarist bir bakış açısıyla işlendiği filmde, 1937’deki Japon katliamından kaçan bir grup insanın hayatta kalma mücadelesi anlatıyor. Yimou’nun bir Çinli olarak Japonlara bakışında ırkçı davrandığı eleştirilse de, yakın tarihte bu iki ülke arasındaki husumeti ustalıkla dile getirmesi konusunda filminin öğretici olduğunu kabul etmek lazım
Beijing Olimpiyatlarının açılış ve kapanış törenlerini tasarımcısı Zhang Yimou Çin’in tarih ve kültür geçmişini dile getiren yönetmenlerin başında yer alıyor.
“Kahraman”, “Parlayan Hançerler”, “Altın Çiçeğin Laneti” gibi dönem filmlerindeki başarısına tanık olduğumuz Çinli yönetmen, bu kez kamerasını 1937’de Japonların yaptığı Nanking Katliamı’na yöneltiyor.
Geling Yan’ın “Nanking’in 13 Çiçeği” adlı romanından uyarlanan film, yakın tarihten alınmış, epik kalıpları içinde anlatılmış birinci sınıf, görkemli bir yapıma dönüştürülmüş.
Geleneksel Çin-Japon düşmanlığının kanlı sayfalarını perdeye yansıtan film, ilk 45 dakikasında, 300 bin kişinin öldüğü Nanking cehennemini parlak bir görsellikle gözlere seriyor. Zhang Yimou’nun bilinen teknik ustalığını konuşturduğu, savaşın tüm acımasızlığını anti-militarist bir bakış açısıyla işlendiği filmde, izleyicinin ilgisi (145 dakikalık uzunluğa rağmen) ayakta kalıyor.
90 milyon dolarlık bütçesi ile Zhang Yimou’nun en pahalı filmi olan “Savaşın Çiçekleri” 1937’deki “Nanking Katliamı” esnasında Japon mezaliminden kurtulmak için bir manastıra sığınan bir grup insanın hayata tutunma savaşını anlatıyor.
Bu grubun içinde 13 genç kız öğrenci, genelevleri bombalanan fahişeler, kilisenin ölen rahibini gömmeye gelen Amerikalı bir mezarcı, rahibin öğrencisi fedakar ve saf bir erkek çocuğu vardır.
Çin kökenli verilere göre, Japon istilası arkasında 300 bin ölü ve 30 ile 90 bin arasında tecavüze uğrayan kadın bırakılmıştır. Zhang Yimou’nun bir Çinli olarak Japonlara bakışında ırkçı davrandığı eleştirilse de, film Çin’le Japonya arasındaki geleneksel husumetleri dile getirmesi konusunda öğretici.
Fedakarlık, feragat, sevgi, görev aşkı gibi temaların hakkını veren film zor savaş şartlarında, alkolik bir yabancı ile hayatın sillesini yemiş, fahişeliğe sürüklenmiş, güzel ve özverili bir kadının aşkını, romantik bir atmosferde işliyor.
Son derece dramatik, kanlı bir ortamda, küçük bireylerin ayakta kalma mücadelesini, mükemmel bir sinematografi eşliğinde anlatan film, dönem atmosferini yansıtmada da başarılı. Zhang Yimou kalabalık savaş sahnelerini koreografik sinemasal bir beceriyle perdeye aktarırken, baştan sona sürükleyici olmayı beceren sinema diliyle övgüyü hak ediyor.
GELENEKSEL ÇİN-JAPON DÜŞMANLIĞI
1937’de Çin’li istila eden Japon ordusunun “Savaş esiri alınmayacak, teslim olanlar bile öldürülecek” komutuyla, zamanın başkenti olan Nanking’de insan öldürmeyi, kadınların ırzına geçmeyi bir oyuna dönüştürmesini anlatan uzun bir sekansla başlayan film, bir grup kız öğrencinin Winchester Manastırına sığınma çabasını anlatıyor.
Manastırın ölen rahibini gömmek için gelen Amerikalı John Miller (Christian Bale) öğrencilerden sonra, bölgenin fahişeleri olarak tanınan bir grup güzel ve alımlı kadını katedrale kabul ediyor.
Ölen rahibin elbisesini giyerek Japon’ların acımasızlığından kurtulmaya çalışan Miller fahişelerin gizemli ve seksapelli lideri (Ni Ni) ile flört etmeye başlar.
Sığınmacıların güvenliğini sağlamaya çalışan Miller, mekanın ibadet yeri olmasına aldırış etmeyen, gözü dönmüş Japonların istilasını ve genç kızlara tecavüz girişimlerini engellemeye çalışır. Bölüğü yok edilen, keskin nişancı Çinli bir yüzbaşının yardımıyla ilk saldırıdan az hasarla kurtulur.
Şangay’dan sonra Nanking kentini işgal eden Japonlar arasındaki medeni, tahsili, meloman bir Japon subay genç kızların korosuna hayran kalır, kilisenin kapısına tecavüzcü askerlerin girişini engelleyecek askerler diker.
Manastırda bulunan kızını kurtarmak için Japonlarla işbirliği yapan Çinli bir baba, zor şartlar altında kahramana dönüşen kilise görevlisi erkek çocuğu, Miller önderliğinde hayatta kalmaya çalışan gruba yardımcı olurken, hızla gelişen dramatik olaylar karşısında sığınmacılar imtihanlardan geçme durumunda kalırlar.
“The Flowers of War / Jin Ling Shi San Chai” Yön: Zhang Yimou Sen: Heng Liu Gör: Xiaoding Zhao Müzik: Qigang Chen Oyuncular: Christian Bale, Ni Ni, Xingi Zhang, Paul Schneider, Tianyan Huang
ONUR, FEDAKARLIK, SEVGİ, CESARET TEMALARI
İnsanoğlunun acımasızlığını dile getiren, şehirlerin bombalandığı, yağmalandığı, suçsuz insanların tecavüze uğradığı, öldürüldüğü, eski usul bir savaş melodramı atmosferinde anlatılan film, akışkan bir sinemaya ve parlak bir görselliğe sahip.
Zhang Yimou, batılı savaş filmi örneklerini geriden bırakan aksiyon beceresiyle, farklı kültürde gelen sürükleyici bir filme imzasını atmış. Filmin tamamına yaknına fon teşkil eden manastırı önemli bir sinemasal malzemeye dönüştürüp, manastırın bahçesinden bodrumuna (havadan çekimlerin de desteğiyle) bu imkanı görsel yönden mükemmel kullanıyor. Çinli yüzbaşının manastırı işgal eden Japonları zekasıyla tek başına hakladığı sekansın görsel ifadesi Zimou’nun üstün yeteneklerinin bir kanıtı.
Yalnız savaş filmlerinden hoşlananlara değil, anlattığı bir “imkansız aşk” öyküsüyle de duygusal filmlerden keyif alanlara da hitap eden “Savaşın Çiçekleri” cesaret, sevgi, onur gibi temaların da hakkını veriyor.
Christian Bale’in canlandırdığı Amerikalı alkolik mezarcının gözünden aktarılan filmin oyuncu kadrosu da çok başarılı. Yine aynı coğrafyada geçen, Steven Spielbarg’in “Güneş İmparatorluğu”nda minik bir İngiliz çocuğu olarak başlattığı sinema kariyerinde başlayan Christian Bale, “Savaşın Çiçekleri”nde Miller karakterinin hakkını veriyor. Kendisini bu rol için Zhang Yimou’ya tavsiye eden Steven Spielberg’i de haklı çıkarmış oluyor.
Çocukluğunda üvey babasının tecavüzüne uğramış, hayat kadını olmaya zorlanmış, acılı fahişe rolünde, güzeller güzeli Ni Ni, Çin sinemasında Gong Li’nin tahtına adaylığını bu filmle koyuyor. Uzakdoğu sinemasının teatral ve abartılı oyunculuklarına rağmen, Çinli oyuncular da yönetmen Zimou’nun başarısına katkıda bulunuyorlar.