Röne Aziz tuvallerini kendi gökkuşağı renkleriyle boyadı

Geçtiğimiz günlerde Büyükada Anadolu Kulübünde ‘Kendi Gökkuşağım’ adlı kişisel bir resim sergisi açan Röne Aziz, önümüzdeki yıllarda Barselona’daki Türk Elçiliğinde gerçekleşecek Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında bir Sefarad Yahudisi olarak yer almayı hedefliyor

Miryam ŞULAM Sanat
5 Eylül 2012 Çarşamba

Atölye arkadaşım Röne Aziz’le birlikte zaman geçirirseniz asla sıkılmazsınız. Sevecen, zarif, huzurlu aynı zamanda da espri dolu. Sergisindeki eserleri, yağmur sonrası açan güneş gibi insanın içini ısıtıyordu. Kendisiyle Şalom için söyleştik.

 Röne Aziz’i bize nasıl tanıtırsınız?

1959 yılında İstanbul’da doğdum. Liseyi Şişli Terakki Lisesinde okuduktan sonra İstanbul Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okuluna devam ettim. 78’de evlenir evlenmez iş hayatına, Eminönü’nde kayınpederimin yanında makas ithalatı yaparak başladım. Oğlum Cef 32 yaşında, Kızım Selen ise 23. Anne olduktan sonra iş hayatına bir ara vererek tüm zamanımı çocuklarıma adadım. Sekiz sene öncesine kadar da bir Belçika firmasının mümessilliğini yaptım.

  Resme olan ilginizi nasıl keşfettiniz?

Lise yıllarında, ders sırasında öğretmenlerimin portrelerini karikatürize ederdim. İnsanın bir takım yeteneklerinin çok çalışarak geliştirilebileceğini yıllar sonra gördüm. Amcam Albert Leventer’ın yaptığı tablolardan esinlendim. Ben de aynı yola baş koyabilirim diye düşündüm.

 Elinize ilk fırçayı nerede aldınız?

2004 yılında Arnavutköy’de bir atölyede Ressam Nilgün Sabar’la birlikte kara kalem ve yağlı boya çalışmalarım başladı.  Dört yıldır Cihangir’deki atölyesinde çalışmalarımız devam ediyor.

 Hangi tarzda çalışıyorsunuz?

İlgi alanıma daha ziyade figüratif resimler giriyor. Hocamızın ışık ve gölge üzerine yaptığı açıklamaların eserlerime yansıdığına inanıyorum. İlk zamanlar, objeleri yansıtan çeşitli natür mort resimler yaptım. Son zamanlarda farklı tekniklerle doğa fotoğrafları ve insan portrelerini birleştirerek sürrealist çalışmalar yapmaktayım.

 Özel bir çalışma stiliniz var mı?

Yaptığım işlerde çıkış olarak çektiğim fotoğraflardan yararlanırım. Çevremde gördüğüm diğer nesnelerle bütünleştirip zihnimde bir kompozisyon oluştururum. Hayal ettiklerimi kafamda bütünleştirdikten sonra, resme ne tür bir duygu vermek istediğimi keşfedip tuvalle hesaplaşırım.

 Daha önce de sergileriniz oldu mu?

İlk resim sergim Akatlar Kültür Merkezindeki bir karma sergiydi. 2008 senesinde Neve Şalom Vakfı yararına ilk kişisel sergimi açtım. Ayrıca, Büyükada Anadolu Kulübünde ve Galatasaray Kitapevinde karma resim sergilerine de katıldım.

 Eserlerinizi ortaya çıkarırken nelerden etkileniyorsunuz? Esinlendiğiniz, beğendiğiniz sanatçılar kimler?

Genelde doğa, özellikle çiçekler, ağaçlar ve gökyüzündeki renkler beni çok etkiler. Bir de masumiyeti simgeleyen çocukları tuvalime aktarmayı seviyorum. Monet, Dali ve Van Gogh gibi sanatçıların eserleri bana bu yolda ışık tuttu. Bir İspanya seyahatimde, ziyaretine gittiğim Dali’nin Figueras’taki evinin içinde gördüğüm eserler ise beni sürrealizme iten unsur oldu.

 Büyükada Anadolu Kulübündeki son resim serginizde insanlara aktarmak istediğiniz özel bir mesaj var mıydı?

Bu sergimde vermek istediğim mesaj, her kadının aslında bir çiçek olduğu; doğa ile insanı bütünleştirerek içimde onlara olan sevgimi tuvallerimde yansıtmayı hedefledim.

 Sergi sonrasında insanların eserlere bakışıyla ilgili gözlemleriniz ne oldu?

Açıkçası çok şaşırttı. Yaptığım eserlerin bu kadar beğeni toplaması beni mutlu etti. Tanımadığım sanatseverlerin dahi beni sokakta durdurup tebrik etmeleri, verdiğim tüm emeklerin karşılığında aldığım en güzel armağandı. Ayrıca bana söylenenlerden, aktarmak istediğim mesajın net bir şekilde insanlara ulaştığını anladım.

 Bundan sonra sanatla ilgili yeni projeleriniz var mı?
Yaşadığım sürece resim yapmaya devam edeceğim. Yeni bir proje olarak da, 2013-14 yılları içerisinde, Barselona’daki Türk Elçiliğinde Cumhuriyet Bayramı vesilesiyle bir Sefarad Yahudi temsilcisi olarak yer almayı hedefledim.

 Son olarak Şalom okuyucularına söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Öncelikle sevgili eşim Maryo’ya ve çocuklarıma resimle meşgul olmamda beni yüreklendirdikleri için teşekkür ederim. Şalom okuyucularına sanatla uğraşmanın yaşı olmadığını ve her yaşta ellerine bir fırça alıp kendilerini tuvalde ifade etmeye başlayabileceklerini söylemek isterim.

 

Röne Aziz ile yıllardır aynı atölyedeyiz. Orada, kara kalem ve yağlı boya çalışmakla kalmıyor, hayatı paylaşıyoruz. Resim yaparken insan kendinden geçiyor ama aslında kendine doğru yol aldığı da bir gerçek.