Tarihler 12 Eylül’ü gösterdiğinde Apple iPhone 5’i duyurdu. Gizli veya değil, sürprizli veya değil, henüz piyasaya sürülmeden ilk ön sipariş gününde 2 milyon adet sipariş aldı iPhone5. Teknoloji dünyasında iPhone ve Apple üstünlüğü halen devam ediyor
Steve Jobs’un ölümünün üzerinden neredeyse bir yıl geçti. Geçtiğimiz kasım ayında, Jobs’un ölümünün hemen ardından piyasaya sürülen iPhone 4S’in adı ile ilgili oldukça fazla senaryo üretildi. Bir önceki modelin kasası ile tıpatıp aynı olan ve iç aksamı yenilenen bu modelin Steve Jobs’a ithaf edildiği ve isminin de bu yüzden ‘4S – (For Steve – Steve için)’ olarak seçildiği yönünde yazılar çıktı.
Açıkçası ben bunları biraz romantik yaklaşımlar olarak görüyorum. Benzer bir bakış açısı ile önceki 3GS modelinin de Türkiye’deki Galatasaray taraftarları için hazırlandığı iddia edilebilirdi.
Steve Jobs’un ölümünden önce Apple’a bir yol haritası bıraktığını düşünüyorum. Ancak bu haritayı uygulamak veya bir takım farklı çıkarımlar yaparak farklı kararlar vererek hareket etmek tamamen şu anki yönetimin inisiyatifinde olan bir durum. Unutmamak gerekiyor ki, bahsedilen şirketin büyüklüğü neredeyse tüm Türkiye ekonomisi kadar. Kasasında bulunduğu bilinen nakit miktarı, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası rezervlerinden fazla.
iPHONE 5 ÖNCESİ SÜREÇ
iPhone 5’in özellikleri veya beklentileri ne denli karşılayıp karşılamadığına geçmeden önce, lansmana kadarki süreçte yaşananlara değinmek ve sizleri 2007 senesinin Haziran ayına geri götürmek istiyorum.
Haziran 2007’de, Apple şu anki popülaritesinden bir hayli uzak iken, her seneki olağan WWDC (WorldWide Developer Conference) toplantısında Steve Jobs ilk iPhone’u tanıttı. Geliştirmesi devlet sırrı niteliğinde bir çalışma sonucu, casusluk filmlerini aratmayacak şekilde kod isimler, çalışanların birbirlerini tanımadan geliştirme yaptıkları ortamlar, projenin tamamına hâkim kişi sayısının iki elin parmaklarını geçmediği telefon, iki ay sonra yayınlanacak TIME dergisinin kapağına ‘tüm mobil telefon endüstrisini kökten değiştiren cihaz’ olarak çıkacaktı.
Piyasaya çıktığı zamanki yüksek fiyatı, (ilk başlangıç fiyatı 399 USD idi, Amerika gibi telefonlarını ücretsiz almaya alışmış bir pazar için bu bedel oldukça yüksekti) ve kapalı yapısı (ilk çıktığı zaman şu anda neredeyse kullanıcılarının onsuz yaşayamadığı AppStore yoktu) telefonun popüler olması sürecini biraz geciktirdi.
Hemen sonraki yıl duyurulan iPhone 3G ve 2009 lansmanı olan iPhone 3GS popülaritenin hızla yükseldiği, uygulama geliştiren firmaların potansiyeli farkederek iş planlarını revize ettikleri ürünler olarak raflarda yerlerini aldı.
2010 senesi ise Apple tarafından bence dönüm noktası sayılabilecek innovasyonların yapıldığı yıl idi ve herşeye rağmen tüm duyurular öncesinde gizlilik sonuna kadar korundu.
NETBOOK’LARA ALTERNATİF iPAD
2010 Mart ayında duyurulan iPad öncesinde, herkes Apple’ın Netbook’lara alternatif bir ürün duyurusu yapacağını tahmin ediyordu ama kimse bu kadar radikal, tüm PC endüstrisinin yerli yerinden oynatacak bir ürün duyurmasını beklemiyordu. Mart 2012’de duyurulan ve yeni bir segment olarak yaratılan tablet bilgisayarlar yalnızca iki senede Netbook’ları piyasadan tamamen sildi ve toplam satışları PC satışlarına yaklaştı. iPad’in bu segmentte tek başına pazar payı ise yüzde 60’ın üzerinde.
Keza iPad duyurusundan yalnızca üç ay sonra tüm teknoloji camiası Los Angeles’da bir kafede unutulan ve yeni nesil iPhone olduğu iddia edilen bir cihaz ile çalkalanıyordu. Henüz Apple tarafından yapılması planlanan duyuruya haftalar vardı, ancak saha testi için cihazın prototipini kullanan mühendislerden birisinin unutkanlığı, macera filmlerini aratmayacak bir olaylar silsilesini beraberinde getirdi.
Telefonu bulan kafe sahibi, iddiaya göre, telefonu bir gazeteciye sattı. Ancak telefonun kaybolduğunu farkeden Apple yönetimi, o sıralarda deneme aşamasında olan bir yazılım yardımı ile (Find My iPhone) cihazı uzaktan silip kilitlemeyi becerdi. Sonrasında FBI ekipleri, çalıntı olduğu bilinen bir malın ticaretini yapmaktan, telefonu satın aldığı iddia edilen gazetecinin evini darmadağın etti. Sonuçta telefona ulaşılamadı ama Apple’ın bu gizlilik işini ne kadar ciddiye aldığının bir göstergesi olarak bundan sonra böyle bir işe kalkışacak herkese gözdağı verilmiş oldu.
Nitekim iPhone 4 ile birlikte teknolojide çığır açan ‘Retina Display’ adı verilen teknoloji, yani 3,5 inç boyundaki bir ekrana, beş yıl öncesine kadar ancak 15 inç boyunda bir ekrar sığdırılabilen sayıda piksel yerleştirilmesi o zamana kadar yapılan en büyük yenilikti. Ekrandaki resimler ve yazılar o kadar net gözüküyordu ki, ne kadar yakınlaştırma yapılırsa yapılsın gözün piksel geçişlerini ayırt etmesi mümkün olamıyordu. Apple, rakiplerine büyük fark atmıştı…
Şimdi filmi iki yıl ileri saralım…
RETİNA DİSPLAY
2012 senesinin ilk duyurusu, ismi iPad3 olması beklenen ‘Yeni iPad’ oldu. Duyuru öncesinde tüm teknoloji blogları yeni tablette olmasını bekledikleri ve içeriden duyum aldıkları şeyleri birebir listelediler, duyuru sonrasında da çok büyük oranda haklı oldukları anlaşıldı. Apple, 2010’da yarattığı devrim niteliğindeki Retina Display teknolojisini iPad’e de uygulamıştı. Bunu yaparken estetikten biraz ödün vermek zorunda kalmıştı. Teknolojideki popüler terim şudur; ‘Daha hafif, daha ince, daha hızlı’ (Bunu bir yere not edin). Apple, Yeni iPad ile bunu bir kenara bırakmış ve pil ömrünü uzun tutabilmek için cihazın kalınlığını az da olsa bir önceki versiyona göre arttırmak durumunda kalmıştı. O zamanki yazımda da belirttiğim gibi bu Steve Jobs’un asla ikna olmayacağı bir durumdu…
2012 Mart-Nisan aylarındaki yeni iPad duyurusundan sonra tüm Apple hayranları ‘Büyük Elma’nın yapacağı iPhone duyurusuna kilitlenmişti. Bir tarafta iki yıldan uzun süredir kasası değişmeyen iPhone, öte yanda da Galaxy S2 modeli ile acemiliğini atarak rafine bir şekilde piyasaya Galaxy S3 modelini süren Samsung vardı. Galaxy S3 devasa sayılabilecek ekranı ve kâğıt üzerinde her özelliği ile iPhone’dan daha iyi duruyordu. Özellikle 4,8 inç büyüklüğündeki yansımasız devasa ekranı iPhone’a çok yakın bir piksel yoğunluğu sunuyordu, kamerası ve yazılımı da oldukça başarılı değerlendirmeler alıyor ve popülaritesini hızla arttırıyordu.
Samsung Galaxy S3 ile ilgili bir sorun vardı, o da telefonun boyutları o kadar büyüktü ki, tek elle kullanmayı neredeyse imkânsız hale getiriyordu. Steve Jobs ve onun ‘diğer yarım’ diye tanımladığı Apple’da Tasarımdan Sorumlu Başkan Yardımcısı Jonathan Ive, bu konuya çok dikkat ediyorlardı.
Tarihler 12 Eylül’ü gösterdiğinde Apple iPhone 5’i duyurdu. Belki de Haziran 2007’den beri ilk kez içinde hiçbir sürpriz barındırmayan lansman olarak tarihe geçen iPhone 5 lansmanı, içindeki gizlilik ve sürpriz öğelerinin tamamını kaybetmişti. Acaba nedeni artan merak ve lansmana yönelik yapılan hazırlık üretiminin inanılmaz boyutlara ulaşması mı, tüm teknoloji camiasının firmayı ve firma ile ilişkisi bulunan tüm ekosistemi (yazılım, donanım tedarikçileri, parça üreticileri vb.) çok yakından takip ediyor olması mı? Yoksa esas neden bu konuya paranoyak derecesinde önem veren bir liderin eksikliği mi?
Gizli veya değil, sürprizli veya değil, henüz piyasaya sürülmeden ilk ön sipariş gününde 2 milyon adet sipariş aldı iPhone5. Bu rakam iPhone 4S için 1 milyon, iPhone 4 için 600.000 adet idi.
Teknoloji dünyasında iPhone ve Apple üstünlüğü halen devam ediyor, ne kadar sürecek, hep birlikte göreceğiz…