CHP teröristlerin yanında’ iddiası, bugüne kadar yüzlerce İsrailli sivili öldüren ve Kanada, Avrupa Birliği, Japonya ve ABD’de terör örgütleri listesine alınan, askeri kanadı İzzeddin el Kassam Tugayları’nın Avustralya ve İngiltere’de terör örgütü olarak kabul edildiği Hamas’ın lideri Meşal yüzünden çöpe gidiyor. İntihar eylemi intihar eylemidir. PKK yapınca terör, Hamas yapınca haklı mücadele olmaz. KORAY ÇALIŞKAN
Erdoğan’ın yoldaki işaretleri doğru yorumladığından eminim. İleride yol ikiye ayrılacak. Biliyor. Ama o iki yolda da gitmek istiyor. Hem herkesin cumhurbaşkanı olmak hem de Türkiye toplumunun yarısını dışlamak, kavga etmek, kızmak, istediği gazeteciyi kongreye alıp istediğini almamak istiyor. Türkiye’nin öbür yarısına uzaklaştıkça da hikâyesini büyütüyor, dallandırıyor budaklandırıyor. Daha büyük hikâye % 60 alır sanıyor. Oysa tam tersi olacak. Çünkü hikâye büyüdükçe çelişkiler daha da barizleşiyor.
Demokrasi gelişti iddiası, 8000 siyasetçi ve 1 milyon vatandaşı temsil eden 8 milletvekili içerideyken inandırıcı olmuyor. ‘CHP teröristlerin yanında’ iddiası, bugüne kadar yüzlerce İsrailli sivili öldüren ve Kanada, Avrupa Birliği, Japonya ve ABD’de terör örgütleri listesine alınan, askeri kanadı İzzeddin el Kassam Tugayları’nın Avustralya ve İngiltere’de terör örgütü olarak kabul edildiği Hamas’ın lideri Meşal yüzünden çöpe gidiyor. İntihar eylemi intihar eylemidir. PKK yapınca terör, Hamas yapınca haklı mücadele olmaz.
Koray Çalışkan
İstanbul Frekans Araştırma Şirketi tarafından yapılan ankette Türklerin yüzde 42'sinin Yahudi bir komşuya sahip olmak istemediğini ortaya koydu. 2012 yılına geldiğimizde Bahçeşehir Üniversitesi'ne göre bu oran yüzde 54'e çıktı.
İsrail – Türkiye ilişkileri 2010 yılına gelindiğinde Mavi Marmara krizi ile bir dönüm noktasına ulaştı. Mavi Marmara'da dokuz aktivist hayatlarını İSK baskını ile kaybetmişlerdi. Aynı yıl Davutoğlu anti-İsrail duruşunu daha da güçlendirdi. Kendisi ileride Filistin'in başkenti olan Kudüs'te El-Aksa Camiide namaz kılmayı bir vizyon olarak niteledi.
Mavi Marmara'nın yola çıkmasından önce İsrail'in tüm diplomatik rica ve uyarılarını görmezden gelen Davutoğlu, baskını Türk vatandaşlarının yabancı bir ülke ordusu tarafından öldürüldüğü, korsanlık, haydutluk, barbarlık içeren bir faaliyet olduğunu ve bunun Türkiye'nin 11 Eylülü olduğunu söyledi. 2011 yılında BBC'nin yaptığı bir ankete göre bugün Türk halkının yüzde 77'si İsrail ile ilgili olumsuz görüş bildirirken sadece yüzde 9'u İsrail ile ilgili olumlu bir görüş bildirmiş.
İki ülke arasındaki ilişkiler Eylül 2011'de BM'nin Palmer Raporunu açıklayıp İsrail'in Gazze ablukasını meşru ilan etmesiyle bir kez daha bozuldu. Bunun üzerine Davutoğlu İsrail'e karşı kendi siyasetini kabul ettirmek için yaptırımlarını devreye soktu. Daha sonra iki ülke arasındaki ilişkileri düzeltmek için ise özür, tazminat ve Gazze ablukasının kaldırılmasını şart koştu. Bu istekler İsrailliler tarafından hala cevaplandırılmadı.
İsrail'in Davutoğlu ve Erdoğan'a karşı olan şüpheciliği Başbakan Yardımcısı ve Stratejik İlişkiler Bakanı Moşe Yaalon'un Türkiye'yi Hamas ve İran ile flört eden bir ülke olarak itham etmesiyle su yüzüne çıktı. Davutoğlu'nun siyaseti, tutumu ve Gazze ablukasının kaldırılmasını istemesi İsraillilerin buzdağının geri kalan kısmını görmesini sağladı. Bu sebepten ötürü Kudüs artık bir özrün ilişkileri yeniden düzeltmek için yeterli olmadığı görüşünde. Buna karşın İsrail'in özür dilemesi ancak Türk dış politikasında ciddi bir dönüşümün oluşması durumunda gerçekleşecektir.
Hay Eytan Cohen Yanarocak
http://www.hasturktv.com/israili_taniyalim/4454.htm
Hrant, Katolik din adamları ve Protestan misyonerlerin katli ile doruğa çıkmış olan gayrimüslim düşmanlığı Ergenekon davası, diğer darbe teşebbüslerinin ortalığa saçılması ve esas mütedeyyin aydınlar arasında duyarlı seslerin çoğalmasıyla epeyi azalmış, duyulmaz, görülmez olmuştu. Birkaç zamandır bu illetin tekrar hortladığı kanaatini taşıyorum. Ermenilik ve Ermenicilik yaftasıyla milliyetçi basında ve dinî aidiyet taşıyan kimi yayınlarda Ermeni ve Süryani soykırımlarının yüzüncü yılı 2015’i diline dolamış bir sürü yalan yanlış, kin ve nefret kusan, aydınları hedef alan yazı, haber çıkmaya başladı. Bu taarruzun Batı, İsrail ve Ermenilerin düşmanlaştırılmasından beslendiği açık. Sabık muktedirlerin bu rüzgâra yelken açtığı ve memleketin topyekûn bir kuvayi milliye nöbetine tutulmakta olduğu da…
Cengiz Aktar
http://erkansaka.net/archives/18579
Korku psikolojisi üzerine kurulu İsrail’de güvenliğin had safhada olduğunu ancak bizzat yaşayınca anlamak mümkün. Bütün dünyaya kafa tutan ve kendi dışındakilere köle gözüyle bakan bir topluluğun kendini güvene alma çabası yadırganmamalı elbette. Ancak bu korku haliyle nereye kadar hayat devam edebilir ve ne kadar mutlu yaşanabilir ki? Kan, gözyaşı ve savaş üzerine kurulu bir düzen, ne kadar sürebilir ki? Yaşadıklarınızdan yola çıkarak bazı tespitlerde bulunmak mümkün olsa da, olayın aslına vakıf olmak biraz zor tabi’i ki. Yaklaşık 150 civarındaki yolcu ile (uçağın yarısı boş idi) Tel Aviv Ben Gurian Airport’a indiğimizde, gayet rahat bir şekilde güvenlik noktasında sıraya giriyoruz. Beş kişilik heyetimizden heyet sözcüsü önümde güvenli olarak kontrolden geçiyor. Ben de kendimden gayet emin bir halde pasaportumu güvenlik görevlilerine veriyorum. Bir süre göz göze bakışmadan sonra beni başka bir görevliye havale ediyor. Anlaşılan biraz daha soruşturmadan geçmemiz gerekecek. Benim dışımdaki bütün yolcular kısa sürede güvenlik kontrolünden geçip İsrail’e giriş yapıyorlar. Heyet sözcümüz görevliden izin alarak yanımıza geliyor. Soğuk bir eda ile bazı kişisel bilgiler (tel., adres, niçin buraya geldiniz, nerede ikamet ettiğimiz, ne işle ve ne kadar süredir çalıştığımız…..vb.) sorup cevaplarını aldıktan sonra bir süre arka odada beklemeye alınıyoruz. Kısa bir süre sonra daha üst düzey olduğu anlaşılan bir görevli tarafından yeni sorgulara muhatap oluyoruz. Teknik gezi için bizi davet eden firma ile iletişime geçip durumu anlatıyoruz. Yaklaşık yarım saat süren sorgunun ardından ancak güvenlik kapısından içeriye girişte bulunabiliyoruz.
Yusuf Tosun
http://www.haber10.com/makale/29551/
Esasen, bu son ihlal son 6 yıldan bu yana meydana gelen ilk ihlal oluyor. Hatırlanırsa, 2006 Lübnan Savaşı sırasında Hizbullah’a ait patlayıcı yüklü bir insansız hava aracı İsrail F-16 uçakları tarafından havada imha edilmişti. O zaman bunun İran yapımı Ebabil denen bu hava aracının Hizbullah tarafından gönderildiği söylenmişti. Hizbullah’ın insansız hava araçlarıyla İsrail’e saldırmayı düşündüğü, bu konuda çalıştığı bir sır değil. Mesela geçen temmuzda deneme amaçlı bir araç Güney Lübnan üzerinde bilinmeyen bir sebeple kendiliğinden düşmüştü. Bundan da önce 2004 yılında Mirsat-1 adlı araçla İsrail hava sahasına girmiş, 20 dakika kadar kalıp, film çekmişti. 2005 Nisan’ında da Mirsat-2 ile yine İsrail hava sahasını ihlal edebilmişti. Bunlara ilaveten, insansız bir balon İsrail’in nükleer tesisi Dimona yakınlarında uçarken 2010 yılında havada imha edilmişti.
Bu arada İran’ın da İsrail’in insansız hava araçlarına karşı kendi araçlarını geliştirmeye çalıştığı, bunlarla İsrail’e zarar vermeyi düşündüğüne de işaret edelim. Mesela, İran geliştirdiği Karar adlı insansız hava aracının menzilinin 1000 olduğunu, bu aracın bomba taşıma yeteneğine sahip olacağını söylüyor. Bu yeni aracın muhtemel hedefinin İsrail olacağı da elbette aşikâr. İran bununla İsrail’in 1000 km menzilli araçlarını dengelemeyi planlıyor kısacası.
Son ihlalin açıkça gösterdiği gibi son derece korumalı, muhkem olduğu hep söylenen İsrail hava sahası da istenirse ihlal edilebiliyor. Bu, İsrail açısından ciddi bir tehlike, tehdit; hasımları açısından ise faydalanabilecek bir zaaf, bir açık. Pek bilinmeyen bu konuda İsrail ile hasımları arasında kamuoyuna pek yansımayan ciddi bir mücadelenin yaşandığı ve yaşanacağına hiç şüphe yok. Bundan ders alacaklar, almalılar elbette.
Fikret Ertan
http://www.zaman.com.tr/israilin-hava-sahasi-da-ihlal-edilebiliyor%E2%80%A6/1355315.html
Orta Doğu’nun genel siyasi çatışma eksenlerine bakılırsa, Türkiye-Suriye çatışmasının tırmanması, Türkiye’yi İran rejimiyle de “hasım” hâline getireceği için İsrail şahinlerinin de isteyeceği bir durumdur.
Mavi Marmara olayından beri Türkiye-İsrail ilişkilerinde en kötü dönem yaşanmasına rağmen, böyle bir tırmanma halinde Türkiye ile İsrail “doğal müttefik” hâline gelecektir.
İsrail yönetimi, Türkiye ile ilişkisini, fazla taviz vermeden düzeltme isteğini gösteriyor. İstedikleri şekildeki düzelmenin bir savaş hâli dolayısıyla kendiliğinden gerçekleşmesi, İsrail şahinleri için en uygun durumdur.
Cumhurbaşkanı Gül, dün bu mesele üzerine konuşurken “en kötü senaryo gerçekleşiyor” cümlesini kullandı.
“En kötü senaryo”nun içindeki ilk unsur sürekli can kaybı olması, bütün kuvvetiyle direnen Esad yönetiminin Suriye’yi uzun süre kan gölüne çevirmesidir.
İkinci unsur da Türkiye’nin bu bataklığa çekilmesi ihtimalini artıran gelişmelerin önlenememesidir. Türk toprağına Suriye’den gelen top mermileri bir kez daha can alırsa hangi senaryoların devreye gireceği bellidir.
Okay Gönensin
http://haber.gazetevatan.com/Haber/485975/1/Gundem
İlkgençliğimin İzmir’inde Konak’tan Güzelyalı’ya, sonradan körfez doldurularak yapılan yol yoktu. Özellikle o zamanki adıyla 2. Karantina’dan (sonradan Küçükyalı oldu) Kokaryalı, yani Güzelyalı’ya deniz kıyısı yalılar ile doluydu. Yalıların pek çoğunda ise Yahudiler oturmaktaydı.
Bunlar varlıklı sayılırdı. Öyle ya yalıda ikamet ediyorlardı.
Yoksul Yahudilerin, Romanların ve İzmir garip gureba takımının mekânı ise “aile evleri” idi.
Bunlar da genellikle üçüncü sınıfını okuduğum Karataş Ortaokulu, şimdinin lisesinin Konak tarafına düşen, İzmir Kız Lisesi’nin karşısındaki deniz kıyısında yer alan evlerdi.
Ev demek de doğru değil, denize inen sokakların iki yakasına konuşlandırılmış odalardı.
Her aile bir odada kalır, yemeklerini ve başka ihtiyaçlarını ortaklaşa bir mekânda giderirlerdi.
Bu evlerin en ünlüsü sanırım Rıza Bey Aile Evi idi, ki bu adla Tarık Dursun K. romanını da yazmıştır.
...
Havra sokağı İzmir Kemeraltı’nın kuytusunda kalmış bir sebze ve meyve cenneti idi. Her gün kurulan bu pazarda İzmir ve yöresinin bütün sebze ve meyvelerini tarladan yeni gelmiş gibi taptaze bulmak mümkündü.
Moiz, Havra sokağında liman satıyordu.
Sabah erken kalkar, erkenden halin yolunu tutar, kasalarca limon alırdı.
Akşam karanlığı çökmeden de bütün limonları satar, iki tek atmak için Bâbıâli’nin yolunu tutardı.
Nasıl oluyordu da işin erken bitiriyor, limonları hemen satabiliyordu.
Bâbıâli sakinleri için merak konusuydu bu.
Bir gün sordular.
Moiz, yanıtladı:
“Ben” dedi, limonları aldığım fiyata satıyorum. Sürümden kazanıyorum yani.”
“Olur mu öyle şey” dediler.
Moiz, açıkladı:
“Bal gibi olur. Herkes bir kasa limon satarken, ben aldığım fiyata sattığım için 15-20, hatta 30 kasa satıyorum. Sonra da bu kasaları paraya tahvil ediyorum. Benim kazancım da işte bu, limondan değil, kasalarından yani…”
Refik Durbaş
http://www.egedesonsoz.com/yazar/Yahudi-kulturu-Avrupa-gunu/5438
http://www.hasturktv.com/israilde_gundem/4470.htm
http://www.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/782565-70lerden-kalan-suriye-ve-kudus-hayali
http://ahmet-arpad.blogspot.com/2012/09/hitleri-kimler-finanse-etti.html
http://www.hasturktv.com/israilde_gundem/4485.htm
http://www.usasabah.com/Yazarlar/taha_kilinc/2012/10/01/hamas-cephesinden-son-haberler
http://tvarsivi.com/player.php?i=2012090798619
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1102546&CategoryID=82
http://www.youtube.com/watch?v=AIq9d-gC91U
http://www.hasturktv.com/israilde_gundem/4486.htm
http://www.youtube.com/watch?v=xmS6wkDHuks&feature=player_embedded