WOODY ALLEN, Londra, Barselona, Paris’le baslayan Avrupa gezisini Roma ile sürdürüyor
77 yaşında üretkenliğini sürdüren Woody Allen 48. filmi ‘Roma’ya Sevgilerle’ ile, İtalyan sinemasına ve köklü başkentine duyduğu sempatiyi, bir ‘Roma güzellemesi’ ile sergiliyor. Birbirlerine göbekten bağlı çok hikâyeli, bol kahramanlı senaryosundaki muzip gevezeliğiyle, bilinen titizliği ve sürpizleriyle, hafif ve havai sinema diliyle, zeki diyalogları ve düzgün sinematografisiyle, W. Allen bizleri eğlendirmeyi sürdürüyor. Bu filmde kendini tekrarlamasını hoş gördüğümüz mizah ustası, Roma şehrine inanılmaz bir uyum sağlayan bir öykü yazmış.
Amerikan sinemasının Avrupa ülkelerinde en çok sevilen yaratıcısı olan Woody Allen, ülkesindeki yapımcılardan hak ettiği ilgiyi görmeyince, 2005 yılından beri Avrupa başkentlerinde film çeviriyor.
Londra üçlemesinin (Maç Sayısı, Cassandra’nın Rüyası ve Scoop) ardından Katalonya’nın başkentindeki “Vicky, Christina, Barselona” ve Fransa başkentindeki “Paris’te Gece Yarısı”nı, İtalya başkentinde çevirdiği ‘Roma’ya Sevgilerle / To Rome With Love’ izliyor.
77 yaşındaki üretkenliğini sürdüren, ‘her yıl yeni bir film’ prensibiyle 48. Filmine imza atan New York Yahudi mizahı temsilcisi, günümüzün yaşayan en önemli yönetmenleri arasında gösteriliyor. Birbirlerine göbekten bağlı çok hikâyeli, bol kahramanlı senaryolarındaki muzip gevezeliği ve sürprizleriyle, hafif ve havi sinema diliyle, ünlü oyunculardan oluşan parlak oyuncu kadrolarıyla, zeki diyalogları ve düzgün sinematografisiyle Woody Allen bizleri eğlendirmeyi sürdürüyor.
Son filminde kendini tekrarlamasını hoş gördüğümüz, İtalyan sinemasına ve köklü başkentine duyduğu sevgiyi yansıtan Woody Allen, roma şehrine inanılmaz bir uyum sağlayan bir öykü yazmış.
Fellini’nin ‘Roma’sından, Rossellini’nin Roma Açık Şehir’inden, Passalini’nin ‘Mamma Roma’sından, W. Wyler klasiği ‘Roma Tatili’ ve ‘Aşk Çeşmesi / Three Coins in the Fountain’inden sonra, Roma konulu filmler zincirinin son halkası ‘Roma’ya Sevgilerle’ oluyor.
İtalyan merdivenlerinden, Trevi çeşmesine, Coliseum’dan Venedik meydanına, Roma’nın kartpostal görüntülerini gözlerimize seren İranlı kameraman Darius Khondji görüntülerine eşlik eden, 1958 Eurovizion’unda üçüncülük kazanan Domenico Modugno’nun “Nel blu di pinto di blu” (Volare)’nin melodileriyle başlayan film, burada yolları keşisen bir düzine insanın öyküsünü anlatıyor.
CENAZE LEVAZIMATÇISI TENOR
Filmin açılış sekansında Roma’ya turist olarak gelen Amerikalı bir kızın (Allison Pill) adres sorduğu avukat adayı yakışıklı bir İtalyan genciyle (Flavio Parenti) yakınlaşmasını izliyoruz.
Yıllar önce yaşadığı aşkı anmak için Roma’ya gelen ünlü Amerikalı mimarın (Alex Baldwin) yolu vatandaşı genç bir mimarlık öğrencisi (Jesse Eisenberg) ve sevgilisiyle (Greta Gerwig) kesişir.
Toy mimar, sevgilisinin erkek delisi arkadaşına (Ellen Page) Roma’yı gezdirirken baştan çıkarılır. Karısı ve çocuğuyla mütevazi bir yaşantısı olan, kendi halindeki sıradan bir Romalı memur (Roberto Benigni), kendisini birden anlaşılmaz bir şekilde medyanın gözdesi ve TV’lerin gediklisi olarak bulur, anlam veremediği şöhretinin keyfini çıkarmaya başlar.
Yeni evli genç bir çift (Allesandro Tiberi, Alessandra Mastronardi) gelinin damadın ailesiyle tanışmaya geldiği Roma’da binbir macera yaşar.
Gelin berber aramak için şehirde dolaşırken film çevirmekte olanı, hayranı olduğu çirkin ama ünlü bir aktör sayesinde sosyeteye girer, aktörün yatağına girmek üzere iken odalarına giren bir otel hırsızının (Riccardo Scamarcio) müdahalesi sonucu aktörün kaçmasından sonra kendini yakışıklı hırsızın kolları arasında bulur.
Karısının arayışına çıkan damat, kendisine hediye olarak sunulduğunu iddia eden sosyetik ve seksi fahişeyle (Penelope Cruz) birlikte olur.
Kambersiz düğün olmaz, Woody Allen bu curcunada kendisine çok uyan bir ‘Nevrotik New York’lu tiplemesi yazar. Amerika’lı gelinin anne (Judy Davis) ve babası (Woody Allen) kızlarının mutluluğuna ortak olmak üzere damat ailesiyle tanışmak üzere Roma’ya gelirler. Kayınpeder Woody Allen emekli ama hala sahne coşkusunu yitirmemiş, yıldız avcısı bir opera rejisörüdür. Psikiyatr karısının sakinleştirmede zorluk yaşadığı opera rejisörünün ilk keşfi, banyoda Verdi aryaları söyleyen cenaze levazımatçısı dünürüdür. (Fabio Armiliato)
NEVROTİK OPERA DİREKTÖRÜ
Kendini yenilemeyi izleyicisini şaşırtmayı sürdüren Woody Allen, cenaze levazımatçısından La Scala tenoru çıkarma buluşu, ancak duşta iken becerisini sergileyebilen, aryalarıyla melomanları mest eden tenor tiplemesi filmi ayakta tutan en hoş bölümü.
Anlam veremediği bir şöhretin tadını çıkarmak üzere iken, birden bire gözden düşen unutulan sıradan memur karakter üzerinden Woody Allen, günümüzde basit bir insanı ilahlaştırıp, aniden görmezden gelen medya dünyasını karikatürleştiriyor (Tabii bu rol için Roberto Beningi’den iyisini bulamazdı)
Woody Allen kendisine geçen yıl en iyi senaryo dalında Oscar ödülü getiren ‘Paris’te Geceyarısı’ filmindeki gerçek-üstücülük formülünü bu filmde de yineliyor. Paris’te gece yarısı bir arabaya binip Altın Çağ’ın sanatçı ve edebiyat ünlüleri arasına katılan öykünün kahramanından sonra, bu kez durup dururken ünlü ilan edilen basit bir memurun gizli tenorluk becerisini sergileme fırsatı bulan bir cenaze levazımatçısını izliyoruz.
Ancak mimarlık öğrencisi ve onun alter egosu tecrübeli mimar skeci filmde yama gibi duruyor.
Karışıklık sonucu lüks otel odasına giren seksi fahişe Anna, kuaför aramak için çıktığı sokakta hayranı olduğu zampara aktörün yatağına giren çiçeği burnunda gelin, aktörün çapkın kocasına baskın yapmak için yanıp tutuşan kıskanç karısı, hırsızlık yapmak için girdiği otel odasında karşılaştığı güzel genç kadınla yatağa giren otel faresi filme çılgın bir fars havası katıyor.
İsabetli oyuncu seçimi ile tanınan Woody Allen, herkesin rolüne cuk oturduğu kalabalık oyuncu kadrosundan tam randıman alıyor.
En iyi oyuncu tabii ki (kendisini tekrarlamasına rağmen) her daim endişeli, telaşlı, nevrotik opera direktörü rolündeki Woody Allen. Evvelce kendisiyle dört filmde oynamış Judy Davis, Juno’nun unutulmaz yıldız Ellen Page, kendisine eldiven gibi uyan çılgın fahişe rolünde Penelope Cruz, yakışıklı otel faresinde Ricardo Scamarcio, her zamanki gibi rahat ve başarılı.
Opera sahnesinde, duşun altında “Pagliacci / Palyaço” aryaları söyleyen, ‘Bir Yıldız Doğuyor’u sergileyen dünür rolünde gerçek bir tenor olan Fabio Armiliato filme renk katıyor.
Eskilerden Orenalla Muti ve Gulianno Gemma, emekli kontenjanından, küçük rollerde gözükürken, filme nostaljik tatlar katıyorlar.
TO ROME WITH LOVE
Yön ve Sen: Woody Allen Görüntü: Darius Khondji Oyuncular: Woody Allen, Judy Davis, Penelope Cruz, Alec Baldwin, Jesse Ersenberg, Ellen Page, Greta Gerwig, Alison Pill, Roberto Beningi, Ornellla Muti, Riccardo Scamarcio