Tiyatro Artı’nın klasik metinlerle denemeler yapmak adına geliştirdiği projenin ilk ayağı olarak sunulan Ödipus, kader ekseni üzerinden farklı oyunculuk yöntemlerinin, farklı sahneleme anlayışları ve tekniklerinin denendiği, klasik tragedyanın yanında paralel bir kurguyla günümüze göndermelerin yer aldığı bir çalışma
Antik Yunan Efsanelerinin ünlü iki lânetli ailesi Atreus ve Laios’un aileleridir.
Tantalos’un oğlu ve tanrı Zeus’un torunu olan ve kardeşi Thyestes’in çocuklarını pişirip babalarına yediren, Atreus’un lâneti, kendi oğulları Menelaos ve Agamemnon üzerinden Truva Savaşlarına, çaldığı efsanevi Altın Post üzerinden de Iason ve Medea’ya kadar sıçrar. Kardeşi Menelaos’un Paris tarafından kaçırılan karısı Elena’yı geri almak için Truva savaşına katılan Agamemnon, yelkenlilerinden rüzgârı esirgeyen Tanrılara kızı İfigenya’yı kurban etmeye kalkışınca bunu affetmeyen karısı Klitemnestra, Truva Savaşından döndüğünde sevgilisi Aeghistus ile bir olup kocasını katleder. Ablası Elektra’nın kışkırtması ve yardımı ile annesi Klitemnestra’yı ve sevgilisini öldüren Orestes’in pişman olup tanrılardan af dilemesiyle Atreus’ların lâneti sona erer.
Thebai kralı Laios ise, Pelops’un oğluna tecavüz ettiği için lânetlenmiştir. Tantalus, Atreus‘un kardeşi olan oğlu Pelops’u Tanrılara kurban etmiş ve etini onlara yedirmiş, Tanrılar da bunu farkedince Pelops’u yeniden yaşama döndürmüş ve Tantalus’u cezalandırmışlardı. Bu bağlamda Laios’ların lâneti Atreus’ların lâneti ile kesişirler.
Ödipus’un yazgısı
Kâhinlerden yeni doğacak oğlunun kendisini öldüreceğini ve annesinin yatağını kirleteceğini öğrenen Laios, karısı Iokaste bir oğlan doğurunca kurtlara ya da kuşlara yem olması için ormana bırakılmasını emreder. Bu işi yapacak olan adam bebeğe acıyıp bir çobana teslim eder, çoban da onu çocukları olmayan Korint kralı Polybos ve kraliçe Merope’ye armağan eder. Kral ve kraliçe, Ödipus›u kendi öz çocukları gibi sever ve büyütür. Bir şölen sırasında oldukça sarhoş bir davetli «evlatlık» olduğunu söylediğinde annesini ve babasını sorgulayan, ancak onların inkâr etmesine rağmen kuşku içinde kalan Ödipus, kâhini sorgulamak için Delfoi’ye gider. Kâhin ona iğrenç bir geleceğin haberini verir: kendisine hayat vermiş olan babasının katili olacak, annesiyle sevişecek ve zina ürünü bir soyu türeyecektir. Dehşete kapılan genç adam bir daha asla Korint›e dönmemek üzere Delfoi›den kaçarken dar bir yol ağzında arabaya binmiş, yanında da birkaç hizmetkârı bulunan bilinmedik yaşlı bir adama rastlar. Geçiş önceliği için çıkan kavgada Ödipus ihtiyarla hizmetkârlarını öldürür ve nereye gittiğini bilmeden başıboş dolaşırken Thebai›ye varır.
“Şehrin dolayında dağlık bir buruna bir canavar, çiğ et yiyen Sfenks yerleşmiştir.” Sfenks, yolcuları gözetleyip, her birine aynı bilmeceyi sorar: “O hangi yaratıktır ki bir süre iki ayak üzerinde, bir süre üç, bir süre de dört ayakla yürür ve de, doğa yasalarına aykırı olarak, ayakları en çok olduğu zaman güçsüzdür?” Bilmeceyi kimse çözemez, Sfenks de çözemeyeni parçalayıp yer. Yolda Sfenks’le karşılaşan Ödipus, bilmeceyi “yaratığın insan olduğunu söyleyerek” cevaplar: İlk çocukluğunda insan dört ayağı üzerinde emekler, daha sonra da iki ayağı üzerinde yürür, yaşlanınca da bir sopaya dayanır. Sorusu çözülünce Sfenks intihar eder, Thebaililer kurtarıcılarını kral yapar ve kraliçe Iokaste ile evlendirirler. Eteokles ve Polineikes adlı iki oğulları, Antigone ve Ismene adında iki kızları olur.
Mutlu yıllardan sonra Thebai’da veba salgını başlar, insanlar Ödipus›a tekrar onları kurtarması için yalvarır. Delfoi kahinine danışan Ödipus, eski kral Laios’a karşı işlenip cezasız kalmış olan cinayetin suçlusunu cezalandırmaya ant içer. Kör kahin Tiresias katilin, öz annesinin de kocası olan Ödipus olduğunu söyler.
Ödipus, Laios’un Delfoi’ye giderken öldürüldüğünü öğrenir ve aklına aynı yolda karşılaşıp öldürdüğü yaşlı adam gelir. Eş zamanlı olarak babası Polybos’un ölüm haberini ve aslında Polybos’un oğlu da olmadığını öğrenir. Ödipus, Iokaste’nin ilk kocasından olan ve ölmesi için ormana bırakılan çocuğun kendisi olduğunu anlar. Iokaste odasında kendisini asar. Günahları yüzünden kan ve kedere gömülen, herkes tarafından terk edilen Ödipus, umutsuzluk içinde Iokaste’nin altın iğnesi ile gözlerini oyar ve kızı Antigone ile yollara düşer.
Pelops’un lâneti burda bitmeyecektir. Eteokles ve Polineikes Thebai kırallığı için savaşıp birbirlerini öldürecekler, yeni kıral, Ioakaste’nin kardeşi Kreon, Eteokles’e cenaze töreni yaptırıken Polineikes’in cesedinin gömülmesini yasaklayacak, lânet ancak bu yasağa karşı gelen Antigone’nin ölümü ile sona erecektir.
Antik Yunan’da komedya ve tragedyalar
Kökeni, şarap, buğday, tarım tanrısı Dionisos için yapılan ve sarhoşluğa varan bir aşırılıkla coşkun dansların ve musikinin yer aldığı şenliklere dayanan Antik Yunan Tiyatrosu’nun 2500 yılı aşan bir geçmişi var.
Dionisos’a düzenlenen eğlence ve kutlama törenlerinden komedya, başka birçok tanrı gibi öldürülen, ama Zeus tarafından yeniden can verilen Dionisos’a tutulan yas törenlerinde söylenen şarkılardan da tragedya doğmuştur.
Grek yazarların özellikle günah-ceza kavramları üzerinde durduğu, Aristoteles’in ahlak yönünden iyi olan ve mutlu bir durumdan acı verecek duruma düşen kahramanlarının öyküleri ile izleyiciye acıma ve korku duyguları aşılayarak ruhu tutkulardan arıtmak amacıyla “ahlaki yönden ağırbaşlı, başı ve sonu olan...bir hareketin taklidi” olarak tanımladığı tragedyanın başlıca konu kaynağı antik efsanelerdir.
Tiyatro Artı ve Ödipus
Bu tragedyaların en ünlüsü, kimi tiyatro yazarının “tragedyaların tragedyası” olarak gördüğü Sofokles’in Kral Oidipus ‘udur.
Tiyatro Artı, 2012-2013 sezonunun açılış oyunu olarak Sofokles’in özgün metninden yola çıkılarak ve B.Brecht, M.Camus, M.Kundera ve M.Birgin gibi yazarların da metinlerinden faydalanılarak yeniden yazmış olduğu Ödipus’u Ufuk Tan Altunkaya’nın yönetmenliğinde sahneliyor .
Tiyatro Artı’nın klasik metinlerle denemeler yapmak adına geliştirdiği projenin ilk ayağı olarak sunulan Ödipus, aslında Ufuk Tan Altunkaya’nın yıllardır üzerinde çalışmış olduğu bir proje. Kader ekseni üzerinden farklı oyunculuk yöntemlerinin, farklı sahneleme anlayışları ve tekniklerinin denendiği, klasik trageyanın yanında paralel bir kurguyla günümüze göndermelerin yer aldığı bu çalışma, öncelikle klasik bir metni neredeyse bire bir kullanarak, büyük bir başarıyla güncelleştirmesiye alkışlanmaya değer.
Altunkaya,modern yazarların metinleri ile oluşturulan ara oyunları(parodileri) asıl metne o kadar güzel yedirmiş, bu ara oyunları klasik tragedya ile öyle bir bağdaştırmış ki sonuçta çarpıcı bir bütünlük oluşmuş. Video projeksyonu ile verilen İokaste’nin intihar
sahnesinde ise, Ödipus ve İokaste sahnede olmayan iki yorumcuya oynatılarak olayın tiyatrodan taşan evrenselliğinin altı başarı ile çizilmiş.
Yapısal olarak Tragedya, doğrudan seyirciyle konuşan tek bir kişi tarafından oyunun üzerine bazı açıklamaların yapıldığı bir Prologos(Giriş) ile başlar, bir ağızdan konuşarak oyundaki acı olaylara ayna tutacak, onları yorumlayacak ve oyun bitinceye kadar oyun alanında kalacak olan koronun lirik parçalar eşliğinde girişi ile epeisodion (serim ,gelişim, çatışma)’a geçilir ve bir eksodos(bitiş, son söz)ile sona erer. Sofokles’in oyunlarında koroya her kişilik için ayrı ayrı bir maske(persona) kullanarak, kadınlı erkekli birçok karaktericanlandıran üç oyuncu da eşlik eder.
Altunkaya klasik-evrensel ikiliğini(düalite) oyunun yapısal kurgulanması ile oynayarak da zekice veriyor.
Prologos’u, üstelik kahramanının başına gelecekleri en başta dillendirerek Ödipüs’ü canlandıracak olan Murat Baykan’a söyletiyor.
epeisodion’da, doğal ve güncel bir oyunculuk sergileyen koroya karşın Ödipüs’u bilinçli olarak klasik tragedya oyunculuğuyla canlandıran Murat Baykan, repliği olmadığı zaman Berrin Karabaş, Can Esendal, Çiğdem Aygün, Demet Ergün, Efe Satıcı, Egemen Mercanoğlu ve Umut Eskibatman’ın oluşturduğu koroya katılıyor. Aynı şekilde korodan koparak Tiresias, Kreon, Ulak, ya da İokaste gibi farklı karakterleri canlandıran oyuncular söyleyecekleri bitince tekrar koroya dönüyorlar. Koro, Dionisos şenliklerindeki gibi Frigya müziği eşliğinde şarkı söyleyip dans etmiyor ama, konuşurken, alttan alta duyularan bir iki modern ezgi eşliğinde olağanüstü görsellikte canlı tablolar ve heykeller oluşturuyor. Maske yok ama gözlere sarılan siyah bir bant, İokaste’nin kendini asacağı ipi de simgeleyen upuzun bir beyaz fular, İokaste’yı erkek korist oynadığında fulara ek bir sarı perük aynı işlevi görüyor.
Bu son derece ilginç çalışma, klasik bir tragedyaya modern bir yorum getirmesinin yanında çok başarılı sahnelenmesi ve üst düzey oyunculuklarıyla çok zevkli bir tiyatro deneyimi. Mutlaka izlemenizi tavsiye ederim.
Hepinize iyi seyirler.