Jak, 19 Mayıs 2013’te balonların bağlı olduğu bir iskemleye oturacak. Kapadokya’da gerçekleşecek olan bu rekor denemesinde Jak, uçuş kıyafetlerinin içerisinde gökyüzüne doğru havalanacak. Tropopoza kadar; troposfer ile stratosfer arasındaki sınır, yani yaklaşık 45.000 fite kadar yükselecek. Yer yüzündeki hava sıcaklığından -70 dereceye kadar çıkacak. Riskleri yok mu? Var! Önceden deneyen iki kişi başaramamış. Jak’ın ise, başaramayacağına dair en ufak bir kuşkusu yok. Kendisiyle yapacağı deneme hakkında konuştuk
Sidni KOHEN
Öncelikle yapacağın rekor denemesinden bahsetmek istiyorum. Nedir bu Mission Tropopause, biraz bahsedebilir misin?
Mission Tropopause 2006 yılından beri planladığım bir proje. Televizyonda, Avusturyalı bir adamın uçan balonların bağlı olduğu bir iskemleye oturmuş uçtuğunu görmüştüm. Ben de arkadaşlarıma bu rekoru kıracağımı söyledim. Daha paraşütçülüğe başlamamıştım. Onun heyecanıyla araştırmaya başladım. Önce 2008 yılında ilk atlayışımı yaparak paraşütçülüğe başladım. Atlayışımı yaptıktan sonra, ilk işim babama telefon açmak oldu. İşimi gücümü kapatıp Amerika’ya taşınacağımı ve bu işi yapacağımı söyledim. Tabi o zamanlar kimse beni ciddiye almıyordu. Daha sonrasında Amerika’ya taşındım ve 2010 yılına kadar eğitimlerime devam ettim. 2010 yılında ise Mission Tropopause için çalışmaya başladım. 5 değişik dünya rekorunu bir arada bulunduran bir proje bu. Cluster Balloon tekniğiyle gerçekleştiriliyor. Helyum gazı doldurulmuş balonların bir iskemleye bağlanması ile gerçekleştirilen bir teknik bu. Sonrasına iskemlenin üzerinde gökyüzüne doğru yükselmek kalıyor. Bunun rekoru 18.300 fit. İlk rekorum 18.300 fiti 45.000’e taşımak. Biraz riskli ama yapılabilecek bir şey. Donma, kaybolma, yani ölme riski var. İkinci rekor ise “wingsuit” diye adlandırılan özel kıyafetlerimizle (kollar ve bacakların arasında dev kanatlar bulunan elbiseler, kanatların içinde hava kanalları var) en yüksek irtifadan atlayış gerçekleştirmek (45.000 fite ulaştıktan sonra kendini iskemleden bırakacak, ve uçuş kıyafetiyle başka bir şehre doğru uçmaya başlayacak). Üçüncüsü en uzun mesafeyi kat etmek (başladığın noktayla bitiş noktası arasındaki ölçüm), dördüncüsü en uzun süreyi kat etmek ve sonuncusu en hızlı uçuşu gerçekleştirmek.
En zoru da hava koşulları. Yer yüzündeki sıcaklıktan -70 dereceye çıkıyor olacağım. Çok sıkı kıyafetler giyeceğim. Vücudunun herhangi bir noktası havaya maruz kalırsa anında donabilir!
Bu riski almaya hazır mısın peki?
Evet hazırım. Son bir buçuk yılımı bu riski almaya adadım. Hayatta her zaman riskler var. Karşıdan karşıya geçerken de bir araba tarafından ezilme veya bir kanalizasyon deliğine düşme riskimiz var. Tabi biz bu riskleri azaltıyoruz. Mesela sağımıza solumuza bakıyoruz. Ben de çok tehlikeli bir iş yapıyorum ama ne yaptığımı biliyorum. Her yaptığımız hareketle evrende birilerine mesaj gönderdiğimize, yol gösterdiğimize, ilham verdiğimize inanıyorum. Nasıl birileri bizlere meslek seçmemizde, hayatımızı çizmemizde ilham oluyorsa, ben de böyle delice bir şey yaparak bu konuyla ilgili birilerine yol gösteriyorum veya göstereceğim.
Nasıl bir hazırlık sürecinden geçeceksin?
Son bir yıldır wingsuit ile uçuş eğitimi alıyorum. Eğitim almadığım zamanlarda da devamlı uçuyorum. Japonya’daki balon firmalarıyla görüşüyorum. Balon ve gaz hesaplamaları yapıyoruz. Balon testi yaptık. Balonun ne kadar zamanda genleşip patlayacağını görmek için gök yüzüne gönderdik. 96.000 fitte patladı. Aslında hiç durmuyorum diyebilirim. Her gün yeni bir şey okuyorum, görüyorum. Etrafım, hep bana destek veren insanlarla dolu. Çok şanslıyım ki hep de bu tip; aşkı ve tutkuyu paylaşabilecek kişilerle karşılaşıyorum.
Seyircisi olmayan bir spor yapıyorsun. Bu bir şeyleri değiştiriyor mu?
Ben o anda oradayken, o anı yaşarken tamamen yalnızım. Kimse beni görmüyor, ne hissettiğimi bilmiyor. Yaptığım şey kendime aslında. Bu işi kimseye beğendirmek, takdir toplamak için yapmıyorum. Kendi ruhumu besliyorum. Mutlu hissettiğim şeyi buldum ve onu bulduğum için de kendimi çok şanslı hissediyorum. Kime neyin ne kadar mantıklı geldiğinin benim için pek de bir önemi yok açıkçası.
Ruhun nasıl besleniyor?
Her atlayışımda yeni bir engel aşıyormuşum gibi hissediyorum. Hayatta hiçbir şeyin limitli olmadığını gördüm. O kadar delice şeyler yapılıyor ki, doğru planlamayla, doğru şekilde düşünerek doğru sona ulaşılabilir. Korkularımın üstüne gitmek, tehlikeye, riske girmek beni canlı tutuyor. Hayatımda bunlar olmadığı zaman mutsuz, keyifsiz biri oluyorum.
Daha önce deneyip de başaran kimsenin olmadığı, ölüme gittiği bir denemeyi gerçekleştirmek istiyor olman, gerçekten son derece maceraperest ve deli ruhlu olduğunu gösteriyor... Bu enerjiyi nereden alıyorsun?
Hayal gücümün kuvvetli olması yaşamımın geleceğine dönük etkili bir yaratıcı güç benim içim. Enerjimi, kuvvetimi alıp beslendiğim yer orası. Hayallerimi daha fazla ertelemek istemedim. Yarın ne olacağını kimse bilemez. Hayallerin peşinden gidebilmek, bir bakıma yaşamı yakalamaktır. Bu yaşamda yapmak istediğim çok daha fazla şey var fakat zaman kısıtlı. Hiçbir şeyi ertelememeye ve hiçbir şey için pişmanlık duymamaya karar verdim. 2006 yılında televizyonda gördüğüm küçük çaplı cluster balloon ve skydive ikilemi beni inanılmaz heyecanlandırmıştı. ‘Bu rekoru ben kıracağım.’ deyip bu spordaki yerimi edinmeye başladım. Kader harekete geçmeyen kişiye yardım etmez.
Şu an şundan korkuyorum dediğin bir şey var mı?
Hayır, yok. Değişik zamanda değişik korkular gelebilir elbet. Yarının ne getireceğini bilemeyiz. Her gün değişik bir gün. Aynaya baktığımızda aynı kişiyi görsek de, aslında o kişi bile çok farklı. Ama ben korkumu kontrol etmeyi öğrendim. Kendimi, kalp atışımı, kafamdaki düşünceleri bana istediğim şekilde yapabilmeyi öğretti bu spor, kontrolü bana verdi. Aslında her zaman kontrol bizde ama bunu bazen hissedemiyoruz. Kontrol sende değilmiş gibi hissediyorsun, bir şeyden korkuyor ve onu yapamayacağını düşünüyorsun. Aslında yapamayacağımız hiçbir şey yok.
Yaptığın spora ailenin tepkisi nasıl?
Annem korkuyor tabi. Ama bu işe yaklaşımı beni çok şaşırttı çünkü inanılmaz derecede beni anlatan bir cümle söyledi. “Senin ne yaptığını, ne için yaptığını hiç anlamıyorum. Hayat çok güzel, bir kere geldik bu hayata.” Ben de ona katıldığımı, hayata bir kere gelindiğini ve yaşanması gerektiğini söyledim. Onu da istediğin şekilde yaşamak lazım. Ben aslında hiç bir şeyden korkmuyorum ve yaşamaktan da korkmuyorum. İstediğim şeyi istediğim zaman yapabilme özgürlüğüne sahip olduğumu her zaman hissetmek istiyorum. Annem her yaptığım atlayışın bir meydan okuma olduğunu söylemişti. ‘Meydan okuma’ çok doğru bir kelime. Her atlayışa gittiğimde kafamdaki soru işaretleri, içimdeki korkular, tereddütler ve o atlayışta gerçekleştireceğim şeyler için hep bir meydan okuma durumundayım.
İçimde iki tane Jak var aslında. ‘Şimdi bu dağa çıktın, aşağıya mı atlayacaksın, peki sonunda ne olacak?’ diyen Jak ve karşısında gerçek ben var, ne istediğini bilen, daha çocuksu bir kişi. İkisi çakışıyor. Bu da benim için bir meydan okuma aslında. Beni canlı tutuyor. Babam ise bana her zaman destek oluyor, beni cesaretlendiriyor. Safir binasından atlamıştım. Annem de geldi ve beni çok şaşırttı. Atlamaya çıkmadan önce bana çok yakın duruyordu. Ona el salladım ve bana “Oğlum paraşütünü sakın geç açma.” diyerek bir espri yaptı.
Kendini bıraktığında ne hissediyorsun?
Özgürlük hissediyorum. Zamanın durduğunu hissediyorum. Dünyadaki her şey gerçekliğini kaybediyor. Aslında her şeyin bir illüzyon olduğunu hissediyorum. Uçurumun ucuna geliyorum. Kendimce meditasyonlar yapıyorum. O anı hissediyorum. Atlamadan önce aşağıya bakıyorum. İneceğim yeri belirliyorum. B planını da belirliyorum. Sonra bir kaç tane derin nefes alıyorum. Aşağıya bakmamaya çalışıyorum. Havaya, karşıya, bulutlara bakıyorum. Son adımı attığım anda her şey donuyor. Sanki bir resim karesi oluyorum, zaman duruyor, ses gidiyor. Bir anda kalp de duruyor. O adımı attığın anda tüm kimya ve dinamikler değişiyor. Kendine tamamen güveniyorsun ve uçuyorsun. Sonrası yere inip, deliler gibi çığlık atmak. Adrenalin endorfine (mutluluk hormonu) dönüşüyor. İnanılmaz bir şey o hormon. Doğanın içindeyim ve her şey gerçek aslında.
Başından geçen en riskli olayı bizimle paylaşabilir misin?
İsviçre’de dağdan atlamıştım. Kameraman bir çocuk vardı. Her yere benimle geliyordu. İki tane ters takla atıp kayalardan uzaklaşmaya başlayacaktım. İlk yapmak gereken şey sabit objelerden uzak durmak. İki tane ters takla attım. İkicisini atarken bir kolumu biraz serbest bıraktım. Öbür taraf aktive oldu. O zaman da dağdan uzaklaşmak yerine dağa yan şekilde, kayalara yaklaşarak düşmeye başladım. Öyle düştüm bir süre. Sonra bir hareketle biraz uzaklaştım ve paraşütü açtım. Paraşüt kayalara doğru açıldı. Bu sefer bir kolundan asıldım. Kayadan uzaklaştım ama uzaklaşırken paraşütümün kenarı kayayı öperek geçti. Değseydi bugün bu soruları cevaplıyor olmazdım.
Uçmayı seviyorum çünkü... bu benim.
Atlarken her seferinde..... aman Allah’ım inanılmaz bir şey diyorum.
Meraklılara tavsiye ederim çünkü... uçmak kadar harika bir şey yok ve amacım bu sporu başkalarına öğretebilmek.
Son bir cümle:
Yaptığımız bir bakıma intihar gibi bir şey.
Skydive uçaktan yapılan atlayıştır. Minimum 10.000 fit ve üstünden yapılır. Uçaktan serbest düşüş yapılan paraşüt sistemleri iki adettir. Ana paraşüt ve ana paraşütün arızası durumunda iki yedek paraşüt vardır.
Fakat Base jump sporunda yedek paraşüt mevcut değil. Jak’ın yapmayı en sevdiği spor olan Base jump binalardan, köprülerden ve uçurumlardan atlayarak yapılan bir spor. Hareket, bir hız yakaladıktan sonra başlar. Dünyada bu sporu yapan 750-800 kişi var. İlk defa 25 yıl önce yapılmış.
Daha fazla bilgi için: