2012 Başkanlık seçim sonuçlarının gelecekteki ABD politik dengelerine etkileri

Yakın zamanda gerçekleşecek olan Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanlık seçimleri sonucunun birçok kesim tarafından tahmin edilebilmesine rağmen ABD medyasının, seçim süreci boyunca başa baş bir yarış izlenimi vererek, her iki başkan adayının tüm hareketlerini haber yapmaya devam etmesi elbette ki şaşırtıcı değil.

Diğer
1 Kasım 2012 Perşembe

2012 SEÇİMLERİ

Gerçekte, beklenmedik bir sürpriz olmadığı takdirde, Obama’nın bu seçimlerden de başarı ile çıkması muhtemel. Bu Obama’nın  daha kuvvetli bir başkan adayı olmasından ziyade rakibi Mitt Romney’in Obama’nın karşısında yeterince güçlü bir rakip olmadığı ile ilgili.

Cumhuriyetçi Parti adayı Mitt Romney, Massachusetts eyaletinin valisi olduğu dönemde başarılı bir grafik sergiledi. 2002 Salt Lake Kış Olimpiyatlarındaki başarılı tanıtım ve yönetim performansı da göz ardı edilmiyor.

Her ne kadar gerek ekonomik, gerekse diğer politik konular ön plana çıktığında Mitt Romney’in şansı olabileceği düşünülse de, oy sayısında esas farkı yaratacak olan unsurlar göz önünde bulundurulduğunda Mitt Romney başkanlık için gerekli eyalet sayısına ulaşamıyor.

Bu unsurları kısaca şöyle sıralayabiliriz:

1) Genelde Amerikan başkanlık seçimlerinde başkan adayının dini inançları çok fazla ön planda yer almıyor. Öte yandan Mitt Romney’in Mormon mezhebine mensup olması özellikle Cumhuriyetçi adaylara oy vermeye meyilli olan Katolik zümre tarafından çok benimsenmiyor. Büyük ihtimalle Mitt Romney’in başkanlık koltuğuna oturması için oylarına ihtiyacı olduğu bu kitle, seçimlerde oy kullanmak yerine evlerinde veya işyerlerinde olmayı tercih edecekler (ABD Seçimleri kasım ayının ilk salı günü düzenlenir).

2) Mitt Romney’in politik kariyeri boyunca birbiri ile gerçek anlamda çelişen icraatları ve demeçleri var. Bu olumsuz özelliği birçok Amerikalı seçmen tarafından benimsenmiyor.

3) Diğer Cumhuriyetçi adayların arasından sıyrılabilmesine rağmen, başkanlık seçimlerini kendi lehine çevirebilecek karizması ve seçmen kitlesini kendi tarafına çekebilecek kadar yeterli hitabet gücü yok.

4) Seçim kampanyası sırasında yaptığı gaflar medyanın bir kısmı tarafından devamlı olarak işleniyor ve bu da ona oy kaybettiriyor.

5) Cumhuriyetçi seçim kampanyası kendisini başarılı bir iş adamı olarak ön plana çıkarmaya çalışsa da, ticaret kariyeri boyunca yıllık geliri çok yüksek olmasına rağmen ülkenin vergi yasasındaki açıklarından yararlanarak vergi mükellefi birçok kesimden yüzde olarak çok daha az vergi ödemiş olması genel kamuoyunu rahatsız ediyor.

6) Önündeki en önemli engellerden biri de Amerikan toplumunun genelde ters bir durum olmadığı sürece bir başkana toplam iki dönem şans vermek istemesi olarak sayılabilir. Özellikle savaş ve ekonomik buhran durumlarında ABD halkı seçimlerde hâlihazırda görev yapan başkanı seçme yönünde oyunu kullanıyor.

Yukarıda sunulan veriler ışığında, Obama’nın popülaritesi her ne kadar 2008 seviyelerinden çok uzak olsa da, kendisini Amerika Birleşik Devletlerinin başında dört sene daha görmemiz büyük olasılık.

2016 SEÇİMLERİ

Medya, günlerini hangi başkanın seçilmesi durumunda ABD’yi nasıl bir gelecek beklediğine dair senaryolar üretmekle geçiriyor.

Hâlbuki yapılması gereken 2012 seçimlerinin başkanlık ayağına odaklanmak yerine senato ve temsilciler meclisinde ortaya çıkacak olan dağılıma yoğunlaşmaktır.

Gerek ekonomi konusunda gerekse iç ve dış politika konularında ABD’nin nasıl bir yön tutacağını tahmin edebilmek için seçim sonrası ortaya çıkacak olan senato ve kongre dengesine dikkat edilmesi gerekmektedir. Eğer şimdiki duruma benzer bir tablo çıkar ise, kısa dönemde ekonomi dünyası buna hiç iyi bir tepki vermeyecektir. Ortaya çıkacak negatif tepkinin sebebi yeni dönem Başkanın kim olacağından çok,  seçilecek olan başkan ile çalışacak olan senato ve temsilciler meclisindeki ağırlığın birbirleriyle uyumlu çalışıp çalışmayacağıdır.

Son iki senedir ABD politik hayatında yaşanan derin kamplaşma ve ego çatışmaları sebebi ile yapılması gerekli birçok icraat devamlı surette ötelenmiştir. Bu da özellikle ekonominin çabuk bir toparlanma süreci yerine sancılı bir kriz sonrası dönemin yaşanmasına sebep olmuştur.

ABD başkanının anlaşamayacağı (veya anlaşmak istemeyeceği) bir senato ve/veya temsilciler meclisi dağılımının ortaya çıkması senaryosunun gerçekleşmesi durumunda, önümüzdeki dört sene boyunca ülkede yapıcı icraatlardan çok, politik kavgalar ve çekişmeler gündelik hayata damgasını vuracaktır. Yaşanması olası bu çekişmelerin özellikle ekonomi politikalarına yansıması ABD seçmen kitlesine zarar verecektir.

Peki, bu durum oluştuğu zaman 2010 -2016 arasındaki toplam altı senenin politik çekişmelere kurban edildiğini düşünecek olan ABD seçmeni, 2016 seçimlerinde nasıl bir tepki verecektir? (2008 ve 2010 yılları arasında ABD başkanının Demokrat Partiden olmasının yanı sıra Demokrat Parti gerek senato gerekse temsilciler meclisinde de oy ağırlığı olan parti konumunda idi.)

Her ne kadar 2012 seçimlerinde bazı eyaletlerin oy pusulalarında toplam yedi partinin ismi geçecek olsa da geri kalan beş partinin bu seçimlerde bir varlık gösteremeyeceği aşikârdır.

2016 seçimlerinde ise, (yeni bir savaş veya ekonomik kriz durumu söz konusu olmadığı taktirde) üçüncü hatta dördüncü bir partinin tüm politik dengeleri altüst etmesi olasılık dahilindedir.

Politik arenadaki iki ana partinin çekişmelerinden yorulan ve değişiklik isteyen seçmen, hem Demokrat Partiye hem de Cumhuriyetçi Partiye tepkisini dile getiren bir mesaj vermek için diğer ufak partilere yönelebilirler. Her geçen gün önemi artan sosyal ağlar ve bağımsız internet haberciliği, radyo ve televizyonda kendilerine çok fazla şans verilmeyen diğer parti adaylarının kendilerini tanıtabilmelerine yardımcı olabilir.

Yakın ve orta dönemde Cumhuriyetçi ve Demokrat Partiler dışında üçüncü bir parti adayının başkanlığa seçilme şansı bulunmamakla birlikte; üçüncü partilerin oy oranlarında yükselme ABD politik tarihinde uzun süredir ilk defa iki partili sistemin yerine üç veya dört partili sistemin bir anda politik çerçevenin içine girmesine sebep olacaktır.

Bunun gerçekleşebilmesi için Paypal’in kurucularından olan Peter Thiel’in başını çektiği bir grup, 2012 yılında Cumhuriyetçi adaylar arasında başkan adayının belirlenmesi için yapılan parti içi seçimde, liberal fikirlere yakınlığı ile tanınan Cumhuriyetçi aday adayı Ron Paul’u desteklemek için milyonlarca dolar bağışta bulundu. Ron Paul’un 2012 seçimlerinde varlık gösteremeyeceğini bilmekle beraber grubun verdiği desteğin arkasında yatan esas strateji, 2016 seçimlerinde üçüncü partiler arasında güçlü bir durumda olan Liberal Partinin elini güçlendirmek ve şimdiden partiyi 2016 seçimleri için kamuoyuna tanıtmak olduğu tahmin ediliyor.

Üçüncü partilerin oy oranlarını yükseltememe olasılığında bile, gerek Demokrat Partiden gerekse Cumhuriyetçi Partiden diğer üçüncü partilere kayacak olan en ufak oy yüzdesi her iki ana partinin on yıllardan beri uyguladığı seçim politikaları, taktikleri, çalışmaları, harcamaları ve tahminlerini temelden etkileyecektir. 2000 yılı başkanlık seçimlerinde birkaç yüz oy farkı ile George W. Bush’un başkan seçilmesi, birçok politik bilinmezin daima senaryolar dâhilinde tutulması gerektiğinin kanıtıdır.

Dolayısıyla, 2012 seçimlerinden ziyade 2016 seçimlerinin çok daha ilginç ve sürprizlerle dolu bir süreç olması muhtemeldir.

Bu tip bir gelişmenin global politikalara etkisi kaçınılmaz olacaktır.

Semih Kandiyoti