Aşkenaz Yahudileri tarihi

2011 yılı sonlarında Krakov’a yaptığım bir eğitim gezi sırasında, Aşkenazlara daha doğrusu Doğu Avrupa Yahudilerine merakım canlandı. Krakov Yahudi Cemaatinin Aşkenaz Kültürünü tekrar canlandırmak için uğraşmalarının ardında yatan nedenleri araştırırken kendimi derin bir okyanusun içinde buldum. Şalom Yöneticilerinin konuya sıcak bakmasıyla yapmış olduğum araştırmayı ayda bir bu sayfadan siz okuyucularla paylaşmak istedim

Metin DELEVİ Perspektif
1 Kasım 2012 Perşembe

Aşkenazlar ile ilk tanışmam ben 5-6 yaşlarımdayken oldu. İsrail’de yaşamakta olan büyükbabam ile yaptığımız geleneksel ‘gezelim-öğrenelim’ seanslarından birinde yanımızdan konuşmalarını anlayamadığım iki kişi geçmişti. “Kim bunlar?” soruma büyükbabam, “bunlar Aşkenazlar, değişik dilleri olan, duaları bizden değişik okuyan dindaşlarımız” dedi ve “aklında olsun, soyadları genellikle Ştayn, Berg ve Man ile biter” diye ilave etti. Açıkçası, çok sevdiğim klezmer müziğine özel ilgim haricinde, o zamanki yaşıma uygun bu cevapla çok uzun süre idare ettim. Seneler içinde, elbette Yahudi kültürü konularını okurken Aşkenaz kültürü ile de temasım oldu ancak derinleştirmedim.  2011 yılı sonlarında ise, Krakov’a yaptığım bir eğitim gezisi esnasında, Aşkenazlara daha doğrusu Doğu Avrupa Yahudilerine merakım tekrar canlandı. 200 kişilik Krakov Yahudi nüfusu tüm dünya Aşkenazlarının da destek ve katkılarıyla 1000 yıllık köklü bir geçmişi olan Aşkenaz – Yidiş - Doğu Avrupa Yahudi kültürünü canlı tutmak için ellerinden geleni yapıyorlardı. Festivaller, konserler, sergiler, tiyatro-sinema günleri düzenliyorlar, yıkılmış sinagog, mezarlık ve kültür merkezlerini ya restore ediyorlar ya da yeniden inşa ediyorlar, üniversitelerde bu kültürle ilgili kürsüler açılması için gayret gösteriyorlardı. Neydi bu kültürün tekrar canlandırılmasını önemli kılan nedenler? Konunun içine girince, kendimi engin bir okyanus içinde buldum. Yaklaşık altı aylık bir araştırma ve çalışma sonunda konu hakkında çok özet ve kısmi bir sunum hazırladım. Bu sunumu izleyen bir Aşkenaz dostum, “niye bu bilgileri herkesin istifadesine sunmuyorsun?” önerisini getirdi. Şalom yöneticileri de bu öneriye sıcak bakınca, araştırmama devam edip, bu bilgileri sizlere de aktarmaya karar verdim. Aşkenazları, Aşkenaz - Yidiş tarihini, kültürünü periyodik olarak sizlere sunmaya çalışacağım. Bu yayınlar esnasında, özellikle Aşkenaz dostlarımdan, konulara katkı ve gerektiğinde hiç çekinmeden düzeltmeler bekliyorum.

AŞKENAZ KELİMESİNİN ANLAMI

İlk önce Aşkenaz kelimesi ve yüklenen anlam ile başlayacağım. Aşkenazlar veya Aşkenaz Yahudileri, genel anlamda, ortaçağlarda, Almanya’nın batısında, Ren nehri kıyılarında yaşayan Yahudilere verilen genel bir addır.

Aşkenaz kelimesi, Tora’da, Nuh’un oğullarından, Yafet’in oğlu Gomer’in oğullarından biri olarak geçer. (Bereşit 10:3). İkinci kez olarak da, Yeremya 51:27 de “Ulusları Babil’le savaşmaya hazırlayın. Ararat, Minni, Aşkenaz krallıklarını ona karşı toplayın” pasajında rastlamaktayız. Akademisyenler, bu metinde Aşkenazları, Akad dilinde Ashguza, Ishguza olarak geçen Ashkuza’larla eşleştirmişlerdir. Asur yazıtlarına göre Ashkuza’lar, Asurlulara karşı, Mannalıların (kutsal kitaplarda Minni olarak geçiyor) müttefiki olarak savaşmışlar. Ashkuza’lar şimdiki Rusya’nın güneyinde, Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan ve İran’ın kuzeyinde yaşayan bir toplum olarak biliniyor. Arthur Koestler’in ‘13. Kabile’ kitabında, bu bölgelerde yaşayan Hazar Türklerinin Aşkenazların atası oldukları spekülasyonu da bu varsayıma dayanmaktadır.

Ortaçağ’da Yahudi dini responsalarda ise Aşkenaz, Almanya bölgesini belirtmek için kullanılıyordu. Aslında Almanya ile kastedilen Almanya ile birlikte Kuzey Fransa, Kuzey İtalya ve Bohemya bölgeleriydi. Ancak ilk kez ne zaman ortaya çıktığı konusunda kesin bir bilgi yoktur.

Nuh’un çocuk ve torunları zaman içinde geleneksel olarak bölge veya ülkelerle özdeşleştirilmiştir. Bir kurama göre, Aşkenaz’ın babası Gomer, “Germania-Almanya” ile özdeşleştirilmiş ve dolayısıyla oğlu Aşkenaz da bu bölgeye uygun görülmüştür.

11. yy. da yaşamış olan Raşi, Talmud yorumlarında Almanca için Lashon Ashkenaz- Aşkenaz dili ve Eretz Ashkenaz- Aşkenaz ülkesi deyimlerini kullanmıştır. Raşi, Mainz ve Worms kentlerinden bahsederken Aşkenaz kelimesini kullanmıştır. Bizans cemaatleri tarafından yazılan mektuplarda ise ilk Haçlı Seferine katılan haçlılardan Aşkenazim olarak bahsetmektedir.

Etimolojik açıklamaya burada bir nokta koyup, Aşkenaz Yahudileri tarihine geri dönebiliriz.

Yahudilerin Yeruşalayim’den M.S. 70 yılındaki sürgünleri ve M.S. 132-135 yıllarındaki Bar Kohba isyanı sonrası Romalıların tüm Yehuda bölgesini işgal etmelerinden sonra bile, Yahudiler bir kaç yüzyıl daha Filistin’de toplam nüfusun çoğunluğunu oluşturdular. Yahudi dini merkezleri olan Filistin ve Mezopotamya’da Yahudiler genelde tarımla geçiniyorlardı. Dağılmış Yahudi toplumları arasındaki dayanışma sayesinde sınırlar ötesi ticaretle de ilgilenmeye başladılar. Roma İmparatorluğunun ileriki dönemlerinde, Köln ve Trier kentlerinde ve şimdiki Fransa topraklarında az bile olsa Yahudi varlığı saptanmıştır. Ren Nehri kıyılarında yaşayan ilk Yahudiler, Mainz, Worms ve Speyer kentlerinde görüldüler. Bunların bölgeye Kuzey Fransa veya İtalya’dan geldikleri varsayılmaktadır. Bölgede ilk tespit edilen Yahudilerin aslında yüzyıllardır bu topraklarda yaşadıkları savı da vardır. Hatta bazı tarihçiler bu toplulukların köklerini M.S. 70 sürgününde Roma’ya köle olarak getirilen Yahudilere kadar uzatmaktadır. Ancak bu toplumlarla 500 yıl kadar sonra ortaya çıkacak olan Aşkenaz toplumu arasında bir bağ saptanamamıştır.

BABİL YAHUDİLERİ

Roma İmparatorluğu buyruğu altında olmayan Mezopotamya ve İran topraklarında yaşayan Yahudilerin çok eski bir geçmişi vardır. Yehuda Krallığı’nın M.Ö. 6. yy. da Nabukadnezar tarafından işgali ve Babil’e sürgün edilmeleri sonrası, Babil Yahudileri hep önde gelen örnek Yahudi Cemaati olmuşlardır. Bu konumlarıyla da, Filistin’de kalan Yahudi Cemaati ile özellikle dini konularda sıkı bir rekabete girmişlerdir. Batı Roma İmparatorluğu’nda durumları zorlaşınca Yehuda ve Galil bölgelerinde yaşayan birçok dini lider de Doğu’ya kaçmıştı. Bu olgular sonrasında Babil’de gelişen Talmud’a dayalı dini otorite tüm Yahudi Diasporası için dini merkez haline gelmişti. Bilindiği üzere, Rabinik Yahudilik olarak nitelendirilen kavrama göre, dine uygun yaşam tarzını oluşturan Halaha, Tora ile sözlü geleneğin birlikte mütalaası üzerine kuruludur. Yahudilere yönelik baskıların artması ve sözlü geleneklerin unutulma tehdidi ile karşı karşıya gelmesi sonucunda bu sözlü yasalar Yehuda Hanasi tarafından M.S. 200 yılında derlenerek Mişna oluşturuldu. Talmud ise, Mişna ile bu tarihten sonra birkaç yüzyıl boyunca toplanan haham yorumları olan Gemara’nın bir derlemesinden oluştu. Gemara, ayrı ayrı, hem Babil hem de Yeruşalayim’de derlenmiştir. M.S. 4. Yüzyıl’da çıkan ilk derlemeye, Filistin’de oluşturulması nedeniyle Yeruşalayim Talmudu (Talmud Yeruşalmi) adı verilmiştir. Babil Talmudu ( Talmud Bavli) ise ilkinden 100 yıl kadar sonra derlenmiş ve uzun süre bu derlemeye devam edilmiştir. Dini merkezler arasındaki rekabet böylece dini konularda ve özellikle Talmud’lar konusunda da devam etmiştir.

Rabinik Yahudiliğin en önemli özelliğinden biri de, tüm erkeklerin İbraniceyi öğrenip Tora’yı okumasını şart koşmasıdır. Bu okuma-yazma ve ikinci dil öğrenme şartı, Yahudilere, çok az okur-yazar oranı olan Yahudi olmayanlara karşı kültürel bir üstünlük sağlamıştır. İbranice öğrenme şartı, çeşitli bölgelerde yaşayan ancak ana dilleri değişik olan Yahudilere ortak bir dil sağlamış ve ticaretin sınırların dışına taşmasına katkıda bulunmuştur.

Müslüman ülkelerde Yahudiler

Müslümanların Ortadoğu ve Kuzey Afrika’yı işgal etmelerinden sonra, Ortadoğu ile Batı Avrupa arasındaki ticaret gelişmeye başladı. Yahudi nüfusunun büyük bir çoğunluğu artık Müslüman ülkelerde yaşamaya başlamışlardı. İslam dünyasındaki şehirleşme ve ticaret olanakları nedeniyle Yahudiler tarımdan uzaklaşıp şehirlere göç etmeye ve diğer becerilerini de geliştirmeye ve kullanmaya başladılar ve böylece yerel cemaatler de gelişmeye başladı. Filistin’deki Yahudi toplumunun göçler sonrası zayıflaması nedeniyle Bağdat merkezli Mezopotamya Yahudi cemaatleri Yahudi dünyasının da merkezi haline dönüştü. Yahudiler, Bağdat’ta tıp ve özellikle finans konularında çalışmaya başladılar ve ünlendiler. Bu becerilerini daha ileriki dönemlerde Aşkenaz topraklarına da taşıyacaklardı. Belli bir süre sonra, Bağdatlı Yahudi tacirler, Batı Akdeniz’e açılmaya ve hatta o bölgelerde yaşamaya başladılar. Beraberlerinde bu bölgelere Rabinik Yahudiliği ve Babil Talmud kültürünü de getirdiler.

AVRUPAYA GÖÇ

M.S. 800lü yıllarda Şarlman’ın (Charlemagne) Fransa’dan Almanya ve Kuzey İtalya’ya uzanan Frank İmparatorluğu birliğini sağlamasından sonra Batı Avrupa istikrarlı bir döneme girdi. Bu istikrar Yahudi tacirlerin Avrupa’ya göç etmelerine ve Alp’lerin kuzeyine yerleşmelerini sağladı. Şarlman döneminde ve hemen sonrasında, bu yeni Yahudi tebaaya büyük özgürlükler de sağlandı. Bilinen tarihi belgelerde, Şarlman’ın oğlu I. Louis tarafından Yahudi tacirlere yönelik yayınlanan, Yahudileri batıda Pirenelerden başlayan doğuda Moravya’ya, Kuzey Denizi’nden Roma’ya kadar uzanan, ileride Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu’nu oluşturacak İmparatorluk toprakları içinde ticaret yapmalarını özendirecek ve ciddi vergi ve gümrük muafiyetleri getiren üç ayrı tüzük bilinmektedir (M.S. 824). Ayrıca can ve mal güvenliklerinin bizzat saray tarafından sağlanacağı da özellikle belirtilmiştir. Bu tüzüklerin yayınlanmasından iki yıl sonra Lyon Piskoposundan itiraz gelmesine rağmen, kral bu tüzüklerin arkasında durdu. Bu tüzüklerin daha ilerde, 1084’de Mainz, birkaç yıl sonra da Worms’da Yahudiler için yayınlanacak özel koruma ve özel şartlar tüzükleri için örnek olacaklardır.  Aynı paralelde olmak üzere, I. Louis’in oğlu Kral Charles’ın İtalya Lucca’da yaşamakta olan Rav Moşe ben Kalonymos’u yerleşmesi için Mainz kentine davet ettiği bilinmektedir ( M.S. 876).  Artık Yahudiler için bu bölgelerde finans ve ticaret konularında da önemli aktörler olmaları için ortam hazırdı.

Tarihi kayıtlar da, 8 ve 9. yy.larda Alp ve Pirene’lerin kuzeyinde ve özellikle Ren kıyılarında Yahudi toplumlarına rastlandığını doğrulamaktadır. 900 lü yılların başlarında ise Kuzey Avrupa’da varlıklarını sağlamlaştırdılar. 1066 yılında Normanların İngiltere’yi işgal etmeleri sonrası, İngiltere’de de Yahudi toplumları görülmeye başlandı.

Aşkenaz Yahudileri olarak adlandırılan bu Yahudi toplumları artık tüm Avrupa’da köklü bir varlık göstermeye başlayacaklardı.

 

Kaynaklar:

• YIVO - Yidisher Visnshaftlekher Institut – Institute for Jewish Research Archives

• Les Juifs Ashkenazes – Série Que Sais-Je

• Ashkenaz – Encyclopedia Judaica

• Medieval Ashkenaz – Jewish Woman Encyclopedia

• Ashkenazim – Jewish Virtual Library

• Ashkenazi Jews – The Hebrew University of Jerusalem

• Ashkenazi – The New World Encyclopedia

• Clues to the Origin of Ashkenazi Jewry – H-NET Revıews in the Humanities & Social Sciences