CLAUDE MONET, yolu ışıktan geçen büyük usta

Hiç kimse onun kadar ışığa gönül vermedi; hiçbir ressam onun gibi anı yakalayıp huzmelerin yarattığı olağanüstü renk cümbüşünü tuvaline aktaramadı.

TUNA SAYLAĞ Sanat
1 Kasım 2012 Perşembe

SSM’de sergilenen resimlerinden ayrıca anlıyoruz ki, sadece tabloları değil, olgunluk döneminde ona ilham kaynağı olan ve büyük bir titizlikle, bizzat tasarladığı Giverny Bahçesi de empresyonizmin isim babası Monet’nin bir başka sanat eseri…

Monet’in Bahçesi Sakıp Sabancı Müzesinde 

Işığa ve doğaya adanmış bir yaşam…

Onuncu yılını kutlayan Sabancı Müzesinde şu sıralar görsel bir şölen hüküm sürüyor; nilüferler, su süsenleri, nilzambakları, mor salkımlar, onların ortasında varla yok arası Japon Köprüsü ve Normandiya kıyılarıyla Monet’nin Bahçesi huzur dolu, kendinizi rüya ile gerçek arası bir atmosferde hissedeceğiniz bir sergi. Pastoral görüntüler, peyzajlar, seri fırça darbeleri ile betimlenmiş Giverny bahçesinin rengârenk doğası, yüreğinize coşku ve tatlı bir iyimserlik yayıyor. Fransa’daki Marmottan Monet Müzesi koleksiyonundan derlenen seçki, gençlik yıllarında yaşadığı maddi zorluklar ve ilk eşinin erken ölümü dışında Monet’nin, ilerleyen ünüyle birlikte daha rahat, ailesiyle bütünleşmiş ve tamamen resme adanmış bir yaşam sürdüğü izlenimini veriyor. Onun tablolarında ne Van Gogh’un hezeyanlarına ne de Munch’un karasabanlarına rastlayabilirsiniz.

Sanatın ‘yaşamdan kesitler’ aktarması gerektiğini savunan tüm empresyonistler gibi Monet de eserlerinde gördüğü nesneyi kişisel algısı ve duygularıyla yansıttı. Geçmekte olan ânı yakalamak için bıkıp usanmadan saatlerce doğada kaldı. Gün içinde, ışığın birkaç saniyelik oyununu gösterebilmek için çalakalem fırça darbeleriyle resmettiği tuvalinde çoğu zaman ayrıntıları ihmal ederek hata yapmaktan çekinmedi.  Aynı temayı günün farklı zamanlarında tekrar tekrar ele aldı ve böylece ortaya aynı resmin farklı versiyonlarından oluşan seriler çıktı. Örneğin1866’da Seine kıyısındaki Argenteuil’de ışığın her safhasını yakalamak için resimlerini kayık üzerinde yaparken, Giverny’de iki sene boyunca, değişik hava koşullarında saman yığınlarını aynı teknikle resmetti. 1892-93 yıllarında yine ışığı baz alarak Rouen Katedralinin otuzdan fazla resmini yaptı. Alışılagelmiş resim anlayışına getirdiği bu farklı tarzı ve büyük boyutlu yapıtlarıyla (grande decorations) Monet gelecekte öncülerinden biri olacağı modern sanata göz kırptı ve1940 ile 50’lerin geleneklere karşı çıkan genç ressamlarına da ilham kaynağı oldu.

Zaman içinde ışık, Monet’de saplantı haline gelmiş, onda ciddi bir asabiyete yol açmıştı. Londra’da kendisini ziyaret eden İngiliz meslektaşı John Singer Sargent anılarında şöyle anlatır: “Usta aynı anda seksen tuvalle adeta savaşıyor, durmadan değişen ortamı yakalamak ya da mükemmel rengi bulmak için mücadele ederken arada umutsuzca aradığı o gelip giden ışık efektlerini kaçırıyordu.” Aynı şekilde yazar Guy de Maupassant da sanatçıyla ilgili bir hatırasında; “Gezilerinde ressamdan çok, avcıya benzerdi. Ellerinde tuvaller birkaç çocuk onu izlerdi. Monet tuvallerini seçtiği konunun karşısına sıralar ve aynı anda hepsinde birden çalışmaya başlardı. Amacı resmini günün değişik saatlerinde, değişik etkilerle yapmaktı. Gün ışığı değiştikçe bir sehpadan öbürüne koşuyor birine kırmızı, diğerine mavi bir boya atıyordu. Güneşin önünden geçen bir bulut kümesinin yerde yarattığı gölgeyi yakalayabilmek için saatlerce gözünü kırpmadan ufka bakardı.” der. Mükemmeliyetçi karakteri hiçbir işinden tatmin olamamasına yol açarken, bu duygularla zaman zaman sinir krizleri geçirmiş ve en iyisini yapana kadar birçok tablosunu yakıp parçalamıştı.

Giverny’deki cennet

İzlenimciliğin sanat çevrelerinde giderek tanınmasıyla Monet üne kavuştu ve  40’ından sonra daha rahat bir hayat sürmeye başladı. Sanatçı doğayı, şehrin karmaşasından uzak, bakir manzaraları seviyordu. Seine vadisinde bulunan birkaç kaç kasabada bir  süre yaşadıktan sonra 1883’te ikinci eşi Alice ve çocuklarıyla birlikte 1926 yılındaki ölümüne kadar yaşayacağı Giverny köyüne taşındı. Bu tarihten itibaren Seine nehrinin çevresini son olarak da Giverny’yi resmetmeye başladı. Monet Giverny’ye geldiğinde, ne Le Pressoir’daki ev ne de bahçesi zevkine göreydi. O, düzenli veya doğal görünmeyen bahçeleri sevmezdi. Çiçekleri renklerine göre seçer ve bahçede özgürce büyümelerini sağlardı. Evin dekorasyonu, eski meyve bahçesinin, yani Clos Normand’ın bir çiçek bahçesine dönüştürülmesi ve daha sonra buraya bir su bahçesinin eklenmesi tam 15 yılını aldı. Monet bu süre zarfında evinde hiç resim yapmadı. Şövalesini alarak, konu arayışı içinde uzaklara gitti. Ölümüne kadar da büyük bir tutku, bir botanikçi ilmi ve sanatçılara özgü estetik bir anlayışıyla durmadan bahçesi ile uğraştı, ondan sayısız başyapıtlar ortaya koyacağı bir cennet oluşturdu. Bu eserlerden 39’u SSM’nin duvarlarını süslüyor bu günlerde…

Monet’nin Bahçesi’nde neler var…

Sergideki 39 eser, Marmottan Müzesindeki koleksiyonun neredeyse yarısını oluşturuyor. Boyutlarıyla dikkat çeken tablolar, Monet’nin yaşamı boyunca aile koleksiyonuna sakladığı, hiç sergilenmemiş eserlerinden de bazılarını içeriyor. Mekâna kuş cıvıltıları arasında, canlı görüntüleri duvarlara yansıtılan Monet’nin bahçesinden geçerek giriliyor. Bir botanik parkını andıran bahçe, en az tablolar kadar görülmeye değer! Ayrıca gösterilen video, sanatçının özel ve sanat yaşamına dair ipuçları veriyor izleyene. Sergi, ağırlıklı olarak Giverny’deki bahçe betimlemelerinden oluşuyor. Yeşiller, kırmızılar, morlar… Renkler insanı kendinden alıyor. Aynı tablonun günün değişik zamanlarında yapılmış farklı renkteki sürümlerine  rastlayabiliyorsunuz; ‘Giverny’deki ev’ ve ‘Japon Köprüsü’nde olduğu gibi…Bunların yanı sıra ustanın insanı resmettiği nadir yapıtlarından olan çocukları ve ilk eşi Camille’in resimleri ile meslektaşı/arkadaşı Auguste Renoir tarafından yapılmış kendi portresi de (C.Monet reading-1873) bulunuyor sergide. Monet’nin paleti, çalışma gözlükleri ve piposu gibi bazı özel eşyaları ilginizi çekebilecek ayrıntılardan birkaçı.

Pourville Kumsalı’, ‘Günbatımı’ adlı eserler ressamın deniz tutkusunu, ‘Argenteuil Yakınlarında Yürüyüş’ ise aile sevgisini yansıtıyor. ‘Nilüferler,1916-1919’, sanatçının 360 derece resim yapma  fikrinin bir ürünü. Japon sanatına olan merakının sonucu doğan Japon Köprüsü temalı  tablolar, kataraktının ilerlediği dönemde gerçekleştirdiği kırmızı rengi ile ünlü ‘Gül Bahçesinden Sanatçının Evi’ de koleksiyonda bulunan eserlerden.