Çanakkale kökenliler tarafından 20 yıldır düzenlenen ve son dokuz yıldır Güneş-Albert Penso çiftinin genç yaşta kaybettikleri oğulları Yosi Penso anısına organize edilen Çanakkale gezisi Ekim ayı sonunda gerçekleşti
‘Kimlerdensin?’ bu tek ama o kadar anlamlı kelime tüm Çanakkale gezimin özeti sayılabilir. Çünkü ana toprağım Çanakkale’yi gezerken en çok bu soruyla karşılaştım. Sokakta gördüğüm her insan, esnaf, mahalleli hep aynı soruyu sordu ‘Kimlerdensin?’
Aslında Anadolu’nun özünü yansıtan, o sıcaklığı en iyi aktaran, duygu dolu bir soru bu. Çünkü bu soruyu soran bir şekilde seni tanıdığından emindir. Çünkü oralarda herkes birbirini tanır.
Yolumu Çanakkale’ye düşüren şey, çok özel bir buluşmaydı. Bu yıl 20.si gerçekleşen geziye ilk kez katıldığım için, daha önce katılanlara göre şaşkınlığım ve hayretim daha fazlaydı. Çanakkale’den ayrılıp dünyanın dört bir yanına dağılan Çanakkalelilerin her yıl ekim ayında topraklarında buluşmasına şahitlik ettim.
Çanakkale’de yaşadıklarını hep anılarında tutanlarla bir aradaydım. Geziye katılanlardan bazıları benim gibi ilk tecrübesini yaşıyordu kimileri müdavimi olmuştu, kimilerininse tek çıkış noktası sadece Çanakkale’de birkaç gün de olsa soluk almaktı. Ortak olan tek duygu Çanakkale büyüsüydü. Herkes sanki uzun zamandır görmediği ailesine kavuşmuş gibiydi. Kendi topraklarının kokusunu içine çekmek, anılara yol almak, Çanakkale boğazının nefis havasını teneffüs etmek isteyen, sahil boyunca yürüyüş keyfini yaşayan farklı arzularla dolu bir topluluktuk biz.
HER ŞEY SİNAGOGUN ÇÖKMESİYLE BAŞLADI
Hayat kaynağı anlamına gelen Mekor Hayim Sinagogu’nun çatısı çöktüğünde, sinagog kullanılamaz hale gelir. Tamir edilip kullanılır hale getirilip nesilden nesile aktarılmasına ön ayak olan Penso ailesi her yıl ekim ayında tüm Çanakkale severleri yanlarına alıp ev sahipliği yapmaya başlar. Tek bir amaç vardır; Çanakkale’deki sinagogu yaşatmak ve sahip çıkmak. Bu gezi fikrini yıllar önce eski bir Çanakkaleli olan Yılmaz Benardete başlatır ve bugünlere gelinir.
Her sene gezinin 15 gün öncesinde Albert ve Moiz Penso gidiyor Çanakkale’ye. Yemek, otel, gezi ve etkinlik üzerine her detay inceleniyor. Valiliğe haber veriliyor, emniyete bildiriliyor. Hediyelikler hazırlanıyor… Ve Cumhuriyet Bayramı öncesi müthiş deneyim başlıyor…
ÇANAKKALE’DE KÖKLERİME ULAŞTIM
Çanakkale ile bağım annem ve onun kökleri nedeniyle. Yıllardır tanıdığım çok sevdiğim ve saydığım insanlarla aynı yolculuğu ve Çanakkale’yi paylaşmak, havasını solumak bambaşka bir duygu. Ailemizin hikâyeleri, anılar, hayata bakış açımız, birlikte düşünmenin verdiği inanılmaz keyif ve derinlik, kısacası Çanakkale’de ailemle yaşadıklarım samimiyet doluydu.
Çanakkaleliğin özünde, birbirine sahip çıkma, birbirini birbirine emanet etme ve kenetlenme duygusu var. Sadece Çanakkalelilere ait bir doğallık bu; ailesi hakkında sorumlu olmak, ailesine sahip çıkma kültürü.
Çanakkale İstanbul’dan yaklaşık 350 km uzaklıkta. Otobüsle yolculuk beş saat sürüyor. Otobüsteki herkes dost, herkesin ortak bir geçmişi vardı. Herkes birbirinin ailesini tanıyordu. Penso Ailesi hoş geldiniz ikramlarından, okuyacağımız kitaplara her detayı düşünmüştü. Hatta gezi anısı kalması için, sinagoga katıldığımıza dair ziyaret sertifikaları bile hazırdı.
Çanakkale’ye geldiğimizde ilk işimiz dedemin dükkânını aramak oldu. Bin bir çeşit mağazasıydı ve biz bulduk! Bu güne kadar ben dedemin dükkânını adını hiç duymamıştım. Biri bana bu gezi sayesinde geçmişe ait bir yığın detayı öğrenebilme şansım olacağını söylese inanmazdım. Adeta bir zaman tüneline girip, geçmişe gitmiş annemin anı defterini karıştırıyordum.
ANNEMİN ANILARINA YOLCULUK
Dedem gislavet lastik ayakkabı ve yün satarmış. Büyükbabamın dükkânını bulmak ayrı bir heyecandı. Çanakkale’nin meşhur Aynalı Çarşısı’na yakındı ama hangi dükkândı net bilmiyorduk. Üstelik dükkânların hepsi birbirine benziyordu. Tüm Çarşı esnafıyla sohbet ettik. Hepsi son derece misafirperverdi, ‘Kimlerdensiniz?’ sorularıyla onlar da geçmişi konuşmak, anmak istiyorlardı. Tarifler yoluyla, el yordamıyla, ‘Şu dükkân bilmem kimin dükkânının karşısındaydı,’ şeklinde amatör tariflerle, aile soyadlarına göre bulabildik dedemin mağazasını. Şimdi yerinde bir kuyumcu dükkânı vardı, üstelik restore edilmişti. İçeri girdiğimiz anda annem keyifle içeri bakıp dükkânın derinliklerinde anılarını aramaya başladı.
Annem çocukluk anılarının her detayını, sokaklar arasındaki yürüyüşümüz sırasında anlattı. İlk yaşadığı evi bulduk. Hiç değişmemişti, içinde kimse yaşamıyordu. İçerisini göremedik ama oturma odasını camı kırıktı oradan yıkıntılara bakma fırsatımız oldu. Ev tarih kokuyordu. Daha sonra annemin taşındığı yeni evlerine doğru yola çıktık, her yer ve her şey birbirine öylesine yakındı ki. Odalarını, mutfağı, banyoyu, salonu gezdik birlikte. ‘Hiç değişmemiş,’ dedi annem gözleri buğulanarak. Bana orada yaşadıklarını anlatmaya başlayınca, onun gözünden zaman tünelinde geri döndük ve hiç bilmediğim detaylarıyla gözümde canlandı. Teyzemi, dayımı, dedemi, anneannemi, annemin halalarını, teyzelerini, çocukluk, gençlik hallerini evin içinde görüyormuş gibi hissettim.
Gezi programında isteyenlerin aile mezarlıklarını ziyaret edebilmesi için de olanak sağlanmıştı. Çanakkale’de kalan aile büyüklerinin mezarlarına ziyaret ile annemin ruhu inanılmaz bir huzur buldu.
Bu geziye vesile olan Penso Ailesi’nin bu davranışı tam anlamıyla alkışa layık. Yıllardır bu gezileri organize etmeleri ve insanları anılarıyla buluşma fırsatı vermeleri takdire şayan. Gezideki misafirperverlikleri, rehberlikleri adeta evlerinde ağırlıyormuş duygusuyla davranışlarıyla Yılmaz Penso, Güneş - Albert Penso ve ailesi, Berta- Moiz Penso ve aileleri, hatta minik torunların yolculuğun kalkışından itibaren tüm ikramları bizzat yapmaları ve ilgi alakaları çok sevimliydi. Bu gezinin patronları minik kuzenlerdi. Her yıl gitme hissi, bitmesin hissi onlarda da vardı. Ailelerinden aldıkları bayrakları belli ki yıllarca sürdürecekler.
MEKOR HAYİM SİNAGOGU
Şabat günü, öylesine güzel hazırlanmıştı ki, gelin gibiydi adeta. Tarihteki ihtişamlı günlerinden birini bu sefer benim gözlerimin önünde yaşadı… Dedem, anneannem, büyükbabalarım, atalarım da buraya gelmişti ve dua etmişlerdi. Sefertoraların üzerine gül yapraklarını yukardan aşağıya atarken gülü çok seven anneanneme atıyordum adeta. Sinagog, tamir ve bakımı tamamlandıktan sonra cemaat olarak alınan kararla haftanın beş günü mesai saatleri arasında açık tutuluyor. Havrayı ziyaret edenlerin sayısı her yıl artmakta ve şehir kataloglarında yer almakta ve yerli/yabancı turistlere ziyaret etmeleri için tavsiye ediliyor.
ÇANAKKALE’NİN KEYFİ
Çanakkale’nin dalgaların esintisi ile yosun kokan nefis bir sahili var. Kordon‘da buluşma, Kordon‘da eğlenme kavramı annemlerin zamanından beri varmış... Ailelerin denize olan ilgisi, sevgisi ve her Şabat öncesi ve sonrası buralara gelip gezinti yapmaları Çanakkale’de Kordon alışkanlığının yerleştirmiş.
Sahilde sallanan tekneler, Truva atı, el ele yürüyen âşıklar, mısırcılar,, uzaklarda Kilitbahir’de; “Dur yolcu” yazısı, kafelerde cıvıl cıvıl gençler… Gülüşmeler… Kendinizi evinizde hissettiğiniz bir ortam. Çocukluğumun ‚peynir tatlısı‘ evimizin keyfi idi. En iyisini yapan Çanakkale’de Kadir Ustaymış. Üstelik İstanbul’dan siparişleri bile kabul ediyorlarmış.
Geziye benim dünyanın her yerinden Çanakkaleliler katıldı. Amerika’dan, Kanada’dan, İsrail’den, İzmir’den, Türkiye’nin farklı illerinden özünü Çanakkaleli hissedenler katıldı. En ilginç isimlerden biri gelin olarak Antakya’ya giden Eliza Hatem Cemal’di. 50. evlilik yıldönümünü kutlamak için, Antakya’dan kalkıp eşi Jak Cemal ile gelmişti. Ceni Moşe Romi ise İsrail’den Çanakkale’ye sahip çıkmak için gelmişti. Çanakkale’den eş alanlar bilir, eşi Çanakkaleli olan diğer eşi de Çanakkaleli yapar. 1965‘te Çanakkale’de yaşayan son 100 Musevi aile varmış, şimdi ise sadece 3 kişi kalmış.
Seneye 4 Ekim‘de gerçekleşecek gezide şimdiden yerlerimizi ayırtalım dedim. Ailemle hep beraber gezmek çok anlamlı olacak. Tüm Çanakkale severler, hemşerilerim 4 Ekim 2013’te görüşmek dileğiyle…
Yosi Penso’nun yeğeni Güneş Penso gezi ile ilgili duygularını kaleme aldı
En son 2007 yılında katılmıştım bu tura. Sonraki senelerde bir türlü programıma uydurup da gidememiştim Çanakkale’ye. Dedem için çok önemli olduğunu bildiğim için bu sefer önce davranıp adımı yazdırdım ve aylar evvelden o günü boş bıraktım. 12 Ekim sabahı otobüse bindiğimde aklıma seneler evvel ailece gidişlerimiz geldi. Şimdi otobüsler dolusu insanla gidiyorduk. Birkaç hayalperestin başlattığı bu serüven, yıllar içinde bir sürü kişinin ortaklığıyla gerçek oldu. Bu sene 20.’si düzenlenen bu tur 9 senedir rahmetli amcam Yosi Penso’nun anısına yapılıyor. Bizim yaşımızdakiler için çok şey ifade etmiyor olabilir ama babaannelerimiz, anneannelerimiz ve dedelerimiz için geçmişlerine yaptıkları bir yolculuk anlamına geliyor. Onlar Kordon’da dolaşırken kollarına 50 sene önceki hayatlarını takıyorlar. Sinagogda dua ederken sünnetlerini, Bar-Mitsvalarını, düğünlerini hatırlıyorlar. Ben de böylesine duygu yüklü bir seyahat yapıp onların hüzünlü mutluluklarına ortak olmaktan keyif alıyorum.