Osmanlı ülkesinde Endülüslü Museviler

1492’de İspanya’da yaşanan dramın hemen akabinde pek çok değerli fikir adamı, tüccar ve siyasetçi Osmanlı ülkesine iltica etti. Endülüs’ten kaçarak Osmanlı hizmetine giren birinci ve ikinci kuşak Yahudi cemaatine mensup kişiler ve onların Osmanlı tarihinde oynadıkları rol büyük önem taşımakta

Perspektif 0 yorum
7 Kasım 2012 Çarşamba

Osmanlı Devleti, Yükseliş döneminde Fatih devrinden başlayarak doğudan ve batıdan pek çok muteber ismi bünyesinde istihdam etme yoluna gitmişti. Nitekim bu amaçla Fatih Sultan Mehmet Viçenza’dan, Venedik’ten, Floransa’dan, Mısır’dan, İran’dan, Semerkant’tan, Ege adalarından pek çok insanı ülkesine davet etmiş, bunun dışında fethettiği Bizans İmparatorluğu ve Trabzon Rum İmparatorluğu gibi devletlerin önde gelen kişilerine çevresinde yer vererek onlara iltifatta bulunmuştu. Bu tavrın ilerleyen yıllarda da devam ettiğini, gerek Yavuz Selim’in gerekse Kanuni Süleyman’ın çıktıkları seferler sonrasında ele geçirilen ülkelerdeki ilim adamı ve sanatkârları beraberlerinde İstanbul’a getirdiklerini biliyoruz. Bu çerçevede 1492’de İspanya’da yaşanan bir dramın hemen akabinde pek çok değerli fikir adamı, tüccar ve siyasetçi Osmanlı ülkesine iltica etmiş ve yine bu kişilerden birikimleri doğrultusunda yararlanılma yoluna gidilmişti. Bu yazıda Endülüs’ten kaçarak Osmanlı hizmetine giren birinci ve ikinci kuşak Yahudi cemaatine mensup kişilere ve onların Osmanlı ülkesinde oynadıkları role değiniliyor.

YAHUDİ CEMAATİ İLE

İLK TEMASLAR

Osmanlı Devleti ilk yıllarından itibaren Yahudi toplumuyla temas halinde oldu. Orhan Gazi, Bursa’yı ele geçirdiği zaman burada bir Yahudi cemaati ile karşılaşmış ve bu cemaatin ibadetine tahsis edilmek üzere bir mahalle ve sinagog inşasına izin vermişti. I. Murat, Edirne’yi ele geçirdiğinde Edirne Hahambaşısını Rumeli’deki Yahudiler üzerinde yetkili kıldı. I. Murat bu hareketi ile ileride Osmanlı Devleti bünyesinde yer alacak olan Yahudi millet sisteminin de temellerini attı. İstanbul’un fethinden sonra kuşatma esnasında gösterdikleri tarafsızlıktan dolayı Yahudi cemaatine havralarına sahip olma hakkı tanınarak, Haham Rabbi Moşe Kapsali’ye de iltifatta bulunuldu. Moşe Kapsali’yi Şeyhülislamla beraber biat merasimine davet eden Fatih, Yahudi cemaatinden alınacak vergileri de yine ona tevdi etti.

ENDÜLÜS DİYARINDA YAHUDİLER

Yahudi toplumu, bilhassa 1492 yılında İspanya’da Müslüman egemenliğinin son bulması ve Katolik engizisyonunun başlaması ile büyük baskılara maruz kalmış, bunun sonucunda da zamanın padişahı II. Bayezid’in yardımları ile aradıkları huzurlu ortamı Osmanlı ülkesinde bulmuşlardı.

Endülüs Emevileri döneminde İspanya ilim ve kültür açısından altın çağını yaşarken, Yahudiler de ülkede ortamın oluşumuna önemli katkılarda bulunmuşlardı. Siyasi alanda ilk akla gelen isim, Halife III. Abdurrahman’ın veziri olan Hasday b. Şaprut’tur. Aslen tıp doktoru olan bu değerli şahsiyet, zaman içinde siyasi kademenin en üst noktalarına kadar yükseldi. Onun dışında özellikle felsefe alanında Endülüslü ünlü Müslüman düşünür İbn Hazm’ın çağdaşı olan İbn Cebirol ile 12. yüzyılda yaşayan Kurtubalı düşünür, Moşe b. Meymun ilk akla gelen simalar.  Batıda “Maimonides” olarak da bilinen düşünür Moşe B.Meymun, aynı zamanda tıp konusunda önemli bir bilgi birikimine sahipti. Düşünsel alanda Maimonides, Aristo’nun görüşlerini Tevrat’la uzlaştırmaya çalıştı ve kullandığı yöntem itibariyle de kendisinden sonra gelen Thomas Aquinas ve Spinoza gibi batılı düşünürler üzerinde derin tesirler bıraktı.

İlerleyen yıllarda İspanya topraklarındaki Hıristiyanların başlattığı “Reconquista” hareketi sonrasında artan dinsel bağnazlık, bu parlak ve çok kültürlü medeniyetin de sonunu getirdi. 1492’de Endülüs Müslümanlarının son dayanak noktası olan Gırnata’nın düşmesi ve bunun sonrasında gerek Müslüman ve gerek Yahudilere dinsel baskıların artması sonucunda Endülüs kültürünü oluşturanlar sığınak arama derdine düştüler.     

Osmanlı ülkesine Endülüs’ten gelen ilk göç dalgası neticesinde gözümüze ilişen simalardan biri olan ve Moşe Calinus diye adlandırılan Moşe Galino ben Yahuda, Osmanlı hekimbaşısı Ahi Çelebi’nin talebi üzerine Türkçe bir eser kaleme aldı. Moşe Galina ben Yehuda’nın diğer bazı Endülüs kökenli Yahudi âlimler gibi tıbbın yanında astronomi ile de uğraştığını görmekteyiz.

KANUNİ ZAMANINDA VE SONRASINDA NÜFUZLU YAHUDİLER

Kanuni döneminde Endülüs kökenli Yahudiler hem siyaset hem de ilim alanında da önemli simalar yetiştirdiler. Bu dönemde nüfuz kazanan önemli bir sima Moşe b. Hamun’dur. 1493 yılında Granada’dan göç ederek İstanbul’a gelen Josef b. Hamun’un oğlu olan bu zat, muhtemelen Osmanlı başkentine geldiğinde henüz bir çocuktu. Baba mesleğinde hızla yükselen Moşe b. Hamun, Kanuni döneminde saraya intisap ederek özellikle padişahın muzdarip olduğu nikris hastalığını tedavi etmesi ve sultanın acısını hafifletmesi nedeniyle iltifata nail oldu. Ancak dönemin en önemli tabibi Kaysunizade ile ihtilafa düşerek Kaysunizde’nin suçlamalarına maruz kaldı. Moşe b. Hamun diş hekimliği konusunda uzman bir hekimdi. Nitekim diş hekimliği ile ilgili kaleme alınan Osmanlıcadaki ilk önemli eser kendisine ait olup, bu eserin yazımı sırasında hiçbir şekilde Türkçe konusunda yardım alma ihtiyacı hissetmedi. Moşe b. Hamun’un evladına da bir takım ayrıcalıklar tanındı. Nitekim çocuklarından Josef de baba mesleğini devam ettirerek II. Selim zamanında saray hekimliğine yükseldi. 

İbn Cani el-İsraili de Endülüs kökenli ikinci belki de üçüncü kuşak tıp âlimlerinden biri. Onun araştırmaları daha çok kendi yaşadığı devir olan 17. yüzyıl başlarında oldukça yaygınlaşan tütün kullanımının fayda ve zararları üzerine oldu. İbn Cani, tütün konusunda halk arasında türlü fikirlerin öne sürüldüğünü dile getirdi ve bu konu hakkında dişe dokunur herhangi bir çalışma olmaması nedeniyle Motaridis adında bir İspanyol tabibin konu hakkında kaleme aldığı bir eseri Frenkçeden Arapçaya çevirdi. 

16. asrın ikinci yarısı ile 17. yy başlarında yaşayan Endülüs kökenli bir diğer Yahudi bilim adamı da Selanik’te yaşayan ve Koca Davud adı ile anılan ünlü astronomdur. Koca Davud lakaplı Davud el-Riyazi İstanbul’a gelerek ünlü astronom Takıyeddin b. Muhammed b. El-Maruf’la birlikte çalıştı. Bilindiği üzere Sokollu Mehmet Paşa ve Hoca Saadettin Efendi’nin desteğini alan Takıyeddin, 1575 yılında İstanbul’da Tophane sırtlarında bir rasathane kurarak önemli incelemelerde bulundu. Koca Davud rasathanede çalıştığı gibi, bir yandan da Hoca Saddettin Efendi’nin oğluna hocalık yaptı. Ne yazık ki bu değerli âlim geride bir eser bırakmadı ya da bir eseri bu vakte kadar keşfedilmedi.

* Robert Lisesi Tarih Öğretmeni

BİBLİYOGRAFYA

Gülnihal BOZKURT; Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının Hukukî Durumu, TTK yay. Ankara 1989

Ahmet Hikmet EROĞLU; Osmanlı Devletinde Yahudiler, Ankara 1997.

Avram GALANTİ; Türkler ve Yahudiler, İstanbul 1995.

Naim GÜLERYÜZ; “İber’den günümüze Türk Yahudileri’nin 500 Yıllık Yolculuğu”, Görüş (Türkiye Yahudileri Özel Sayısı), sayı: 56, Eylül 2003 (http://www.tusiad.org/yayin/gorus/56/6.pdf)

Naim GÜLERYÜZ; Türk Yahudileri Tarihi, I, İstanbul 1993.

Ekmeleddin İHSANOĞLU; Büyük Cihad’dan Frenk Fodulluğuna, İstanbul 1996

Ekmeleddin İHSANOĞLU; “Endülüs Menşeli Bazı Bilimadamlarının Osmanlı Bilimine Katkıları”, Belleten, LVIII/223, Ankara 1994, s. 565-605

Önder KAYA; Tanzimattan Lozan’a Azınlıklar, İstanbul 2004.

Moshe Sevilla-SHARON; İsrail Ulusu’nun Tarihi, Yeruşalayim 1981.

Çetin YETKİN; Türkiye’nin Devlet Yaşamında Yahudiler, İstanbul 1992

ÖNDER KAYA

2 Yorum