Yazılarımı takip edenler Apple cihazlarına karşı olan hayranlığımı bilirler.
Ölümünden sonra yayınlanan biyografisini okuduğum zaman, Steve Jobs hakkında en çok ilgimi çeken, hayranlık uyandıran ve gerçek değişime açık yönetici profilinin sahip olması gerektiğini düşündüğüm bir özelliği çok dikkatimi çekmişti. Buna göre, Jobs, herhangi bir konudaki fikri tartışmadaki herkesten farklı olsa bile kişilerin fikirlerinin ne kadar yanlış (veya aptalca) olduğu ile ilgili salondaki herkesi ikna edinceye kadar savaşmaktan çekinmeyecek kadar tutkulu olabilirken, bir sonraki sabah, bir gün önce yerin dibine soktuğu ve aptalca bulduğu fikrin en ateşli savunucusu olabiliyordu. Kendisiyle çalışan kişiler için bunun çok yorucu bir egzersiz olabilecek bu durum aynı zamanda kişilerin fikirlerini nereye kadar savunabilecekleri ile ilgili de ilginç bir sınav niteliğinde idi. Yedi inçlik tabletler de bence tam bu tartışmalara yakışacak ürünlerdi. Her ne kadar hayatta iken bu boyutta tabletlerin ideal olmadıklarını savunmuş olsa da eminim yaşıyor olsaydı Steve Jobs da bu boyuttaki tabletlerin uzun vadede büyük ağabeylerini geçebileceğini kabul eder ve savunurdu.
Amerika’da özellikle Amazon Kindle Fire’ın elde ettiği başarı sonrasında Apple daha küçük boyutlu (ve az da olsa daha düşük fiyatlı) bir tablet arayışına girdi. Ancak bence esas sebep, 2010 yılında ilk iPad piyasaya çıktığı zaman, daha düşük boyutlarda ve aynı dikkat çekici özelliklerde bir tablet üretimi için yeterli teknolojik bilgi birikimi ve altyapı yeterli değildi. O güne kadar en iyi akıllı telefonun pili 1-1,5 gün dayanırken bugün iPad’in pil ömrü minimum 7-10 gün arasında dayanıyor.
iPad mini ile bence tablet kullanımı yepyeni bir boyuta taşınmış olacak. Ben kendi adıma büyük ihtimalle dört kat daha fazla piksel içeren ve gözün ayırt edemeyeceği derecede iyi detay içeren Retina Ekran’lı versiyonu çıkmadan iPad mini almayacağım...’ancak kullandığımız tabletten az daha küçük fakat tüm özellikleri benzer olan bir iPad, tabiri caizse ‘tadından yenmez’ gibi geliyor…