Başbakan 8. Avrasya İslam Şurası´nın açılışında konuştu. Son dönemde, İslam´a ve Hz. Peygamber´e hakaret içeren filmin, sebep olduğu olayların "acı bir ders" olduğuna inandığını belirten Erdoğan, şöyle dedi:
"Nefret ve kışkırtma oluşturmak için provokasyon amaçlı olarak hazırlandığı açık olan bu film, İslam karşıtlığını yaymayı misyon edinmiş aşırı çevrelerle mücadelenin, artık daha yapısal ve yasal bir zeminde sürdürülmesi gereğini de açıkça göstermiştir. Bu tür kışkırtma çabaları, İslam karşıtlığı ve islamofobyanın ne ilk ne de son örneğidir. Bu kıyamete dek devam edecek, bunu bileceğiz, ama buna karşı da biz hazırlıklı olacağız. Biz bunun örneklerini daha önce 2006 yılında Hazreti Peygamber'e hakaret içeren karikatürlerin fütursuzca yayınlanması sürecinde de, mukaddes kitabımız Kur’an-ı Kerim’in sayfalarının yakılması olayında da gördük. Bu itibarla, insanlar tarafından kutsal kabul edilen inanç ve değerlere hakaret edilmesini gerek milli, gerek milletler arası planda önleyecek yasal çerçevenin bir an önce oluşturulması için elimizden gelen çabayı göstermemiz gerekiyor"
Konuşmasında BM güvenlik konseyinin Suriye konusundaki çaresizliğine de değinen Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü:
"BM Güvenlik Konseyi, BM Genel Kurulu, kalkıp beş ülkenin liderinin dudakları arasına 7 milyarlık insanlığı mahkum edemezsiniz. Buna hakkınız yok. Öyleyse buranın reforme edilmesi lazım. Biz ne Almanya gibi bizi de oraya alın diyoruz, ne Japonya gibi bizi de daimi üyelerin içine alın diyoruz. Biz ne diyoruz Biz diyoruz ki burada daimi ve geçici üye ayrımcılığı olmasın. On mu olacak, 15 mi olacak daimi üyelerin sayısı belirlensin, herkes daimi üye olsun.
Her kıtanın bu daimi üyeler içinde temsilcisi olsun, inanç gruplarının daimi üyeler içinde temsilcileri olsun ve bu dönemlik, değişimli olsun. Yani aynı ülke orada ilanihaye kalmasın. Bir yıl süreyle mi kalacak Bir yıl süreyle kalsın. Bir yıl sonra aynı kıtadan bir başka ülke orada temsil edilsin. Dönem başkanlıkları şu anda olduğu gibi 1 ay olur, 3 ay olur, 6 ay olur, bunlar oturulsun müzakere edilsin. Çünkü birbirini sürekli olarak denetleyen bir anlayışın orada yönetimde olması lazım. Bu olmadığı sürece orada işte balkıyorsunuz şu anda Suriye'de insanlar katlediliyor. 50 bini bulan insan orada öldürüldü. Şu ana kadar yaralı sayısı belirsiz. Sadece bizim ülkemizde şu anda 170 bin göçmen var. Bunun 120 bini yaklaşık konteynerlerde, çadırlarda barınıyor, diğerleri de kiraladıkları evlerde oturuyorlar. Böyle bir yapı var. Peki BM Güvenlik Konseyi ne yapıyor? Sadece seyrediyor, sadece nasihat ediyor. Netice var mı yok. Peki bu kurum niye kuruldu? Dünya barışını tesis için. Dünya huzuruna katkıda bulunmak için. Eğer bunu başaramıyorsa, bunu sağlayamıyorsa, o zaman lağv edelim. Ama bazı ülkelerin liderlerinin bu işine gelmez. Niye çünkü o koltuklara oturan orada kalmak istiyor. 40 yıl alınan neticeler ortadadır. Bunun başarılması gerekiyor. Onun için bu konuda da uluslararası toplumun işbirliği içerisinde hareket etmesi, küresel barış ve istikrarı tehdit eden islamofobya tehlikesine karşı artık kararlı bir duruş sergilemesi gerekiyor"
Konferanstaki konuşmasında sözü Gazze savaşına da getiren Başbakan, İsrail’in politikalarını eleştirirken, Yahudiliğe karşı bir tutumlarının olmadığını şöyle belirtti:
"Bir dinin mensupları tarafından yapılan hataların, bütün bir dini, o dinin mensuplarını bağlamayacağını biz çok iyi biliyoruz ve bu konuda da hassasız" diyen Erdoğan şunları kaydetti:
"Bosna Hersek’te, yıllar süren savaş boyunca, masum insanlar katledilirken, kadınlara en ağır işkenceler yapılırken, çocuklar öldürülürken, ne biz Müslümanlar ne de dünya kamuoyu, Hıristiyan ve terör kavramlarını yan yana getirmedi. Aynı şekilde, Gazze periyodik olarak bombalanırken, Gazze’de insanlar bir açık hava hapishanesinde yokluğa, yoksulluğa, yalnızlığa mahkum edilirken, ne biz ne dünya kamuoyu, Yahudilik ile terör kavramlarını yan yana getirmedik. Myanmar’da, şu anda dahi Müslümanlara karşı toplu katliam girişimleri yaşanırken, ki yönetim de şu anda bunu kabul etti, biz de dünyada, Budizm ile terör kelimelerini elbette yan yana anmadık, anmıyoruz. Biz, İslam dininin mensupları olarak, Hazreti İsa'yı da, Hazreti Musa’yı da kendi peygamberlerimiz olarak gören, onlara hürmette kusur etmemeyi kendimize şiar edinen insanlarız. Ancak, aynı hürmetin, aynı dikkatin, aynı hassasiyetin, Müslümanlardan ve Müslümanların kutsal değerlerinden esirgenmesini, küresel vicdan ve küresel adalet adına çok büyük bir çifte standart olarak görüyoruz. Müslümanları terörle yan yana ananlar, Müslümanlar toplu olarak katledildiğinde bunu görmezden geliyorlar. Kendi ülkelerinde Müslümanlara yönelik ayrımcılığı görmezden gelenler, Gazze’de masum çocukların vahşice katledilmesi karşısında gözlerini yumuyorlar. İşte İsmail Haniye kardeşimizin kucağındaki yavruyu gördünüz. Bu yavruyu katleden anlayışın bu dünyada adaleti olabilir mi, insanlıktan nasibini aldığı söylenebilir mi İşte onun için diyorum ki İsrail bir terör devletidir.
Çünkü bu estirilen terör.
Kendileri için demokrasiyi, temel insan hak ve hürriyetlerini doğuştan gelen bir hak olarak görenler, mesele Müslümanlar olunca, mesele Filistinliler, Suriyeliler, Myanmarlılar olunca, bu hakkı onlardan esirgemek gibi bir tutarsızlığın içine giriyorlar."