Bir halk düşünün…Bu topraklarda yaşayan en kadimlerden biri…Tarihi binlerce yıl öncesine dayanan…Bu nedenle acılarını da her daim belleğinde saklayan…Ve bu halkın güçlü bir Tanrı inancı olduğunu düşünün…Onları hem bir arada tutan…Dünya üzerinde toprak veren…Koruyan kollayan…Hem de zaman zaman en ağır sınavlardan geçiren…Bu nedenle kovulan, yasaklanan, öldürülen bir halk…Ve işte bu topluluk yine yeniden hedefte…Nedeni 6 milyon soydaşlarını / dindaşlarını kaybettikleri, Avrupa’nın ortasında dünyanın sessiz kaldığı soykırım sonrasında kurdukları devlet, İsrail’in politikaları.Türkiye’de de dünyanın dört bir yanında da hep aynı yanılgı var.İsrail ile Yahudiler eşanlamlı kullanılıyor.Bu denklemin doğru olmadığı bilinse de görmezden geliniyor işte... SERDAR KORUCU
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Alın Ortadoğu liderliği serüvenini.
“Van minüt”le başlayan ve Mavi Marmara ile devam eden serüven, o sıralar “Arap baharı”nın coşkusunu yaşayan Araplarca alkışlandı; Arap sokağında Erdoğan posterleri ile gösteriler yapıldı. Erdoğan o alkışların “Ortadoğu’nun yeni ve Sünni lideri” olmaya yeteceğini sandı ve buna samimiyetle inandı. Ancak endazeyi kaçırınca, Arap halkının lider ülkesi olmayı epeydir veri kabul etmiş Mısır’da “Hoooop Osmanlı!.. Bize akıl öğretmeye kalkışma” diye terslendi.
Bugünlerde Gazze saldırısının acısını yaşayan Mısır’da alkışlandıysa hitabetin tümünü koyu bir Israil düşmanlığı üstüne kurmasına borçlu. Koyu ama içi boş konuşmada “Israil’den hesap sorulacağını” söyledi ama yapıp yapabileceği Obama’ya telefon edip, “Yav Obama kardeş, şu senin Israil’e bir şeyler söyle” diye rica etmekten ibaret ve Obama o ricayı kulak ardı edecek.
Aydın Engin
http://t24.com.tr/yazi/kendi-gundeminin-tutsagi/5897
Bir süre önce İsrail’in yeni yönetimine çok yakın bir isimle yaptığım sohbeti bu gelişmeyle birleştirirsek...
Çelik’in Kahire’de kalma nedeni daha önemli bir hale geliyor.
Bu müzakerelerden bir sonuç çıkar mı onu bilemem...
Ancak Ömer Çelik ve heyetin müzakere nedeniyle orada kalması bile Türkiye’nin barış süreci ve İsrail’le ilişki düzeyi açısından çok önemlidir.
Biraz da gazetecilik refleksinin esnekliğiyle düşününce şu soruyu sorabilirim:
- Türkiye Gazze için Ortadoğu’da yeni bir atak mı başlatıyor?
- Müzakere kapsamında Türkiye-İsrail arasında yeni bir atmosfer mi gelişiyor?
Eğer müzakere kavramının altını çizecek olursak...
Ve eğer taraflardan birinin de İsrail olduğunu düşünürsek...
Türkiye-İsrail arasındaki oluşacak yeni atmosferin altını net bir şekilde çizebiliriz.
Meselenin bir de Suriye boyutu var. Bugüne kadar Filistin’in en büyük destekçilerinden olan Suriye’de Esad rejimi kendi derdine düşmüş durumdadır.
Suriye Hamas’a açıktan maddi manevi destek veriyordu.
Ama son dönemde Esad rejimi bu desteği artık veremeyecek hale geldi.
Uygulanan keskin ambargo ve Esad’ın zor günleri Filistin’in bölgede elini zayıflattı.
İste böyle bir dönemde Türkiye, diplomasi kanallarında geliştireceği müzakere süreciyle yeni bir etki sahası yaratabilir. Daha açık bir deyişle, Suriye’nin boşalttığı alanı Türkiye daha mantıklı ve barışçı yöntemlerle doldurabilir. Başbakan Erdoğan’ın Ömer Çelik ve heyetiyle Kahire’de başlattığı bu müzakere sürecinin önemi işte buradadır.
Umarım Gazze halkına uygulanan zulüm biter...
Umarım bu müzakere girişimi Türkiye ile İsrail arasında kopan ilişkilere bir can suyu olur.
Fatih Çekirge
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/21967224.asp
Türk İslamcısının safı zaten malum. 80 öncesinde dahi Necip Fazıl ekolünün düpedüz iğrenç anti-semitizmiyle yoğrulmuş olan kitlenin, bugün komünizm paranoyasını da üzerinden attıktan, ve Filistin’de bayrağı taşıyan örgütün HAMAS olduğunu gördükten sonra İsrail karşısında bir nefret topuna dönüşmüş olması sürpriz değil.
İslamcıları denklemden çıkarırsanız; alenen Batı değerlerini tahribe and içmiş bir organizasyonun, Batı münevverlerinin bir kısmı tarafından da açıkça kollandığını görürsünüz. Oryantalizm eleştirisi yapası gelen, ülkesinin kolonyalist geçmişiyle hesaplaşmak isteyen, Marksist ihtiraslarını putlaştırmış ne kadar Batılı aydın varsa hepsi, sözkonusu meselede İsrail’in haksızlığına şeksiz şüphesiz iman etmiş durumdalar.
Dahası, yukarıda saydıklarım kadar detaylı teorize edilmiş siyasi yönelimlere sahip olmayan pekçok sıradan Batılı bile, F-16 lar karşındaki sapanların romantizmine kendini kaptırıp Filistinli teröristlerin dezenformasyonuna çanak tutuyor. Şüphesiz bu tam bir delilik hali.
Çölün ortasında, -elbette, el mecbur- askeri gücüne de yansıtabildiği çok ciddi bir demokrasi ve teknik üstünlük inşa eden İsrail; adeta bu emeğinin ve zindeliğinin cezasını çekiyor. Sosyal medyada açtığı hesaplarla derdini anlatmaya çalışırken dahi hor görüldüğüne, reddi imkansız delillerine dahi burun kıvrıldığına şahit olmak mümkün.
Kimin piyasaya sürdüğü belirsiz bir fotoğrafta, kendisini taşıyan sağlık görevlisinin üzerindeki Davud Yıldızı’na ve İbranice ifadeye rağmen “İsrail’in hava bombardımanında yaralanan masum yavru” diye dünyaya yutturulabilen kızcağızın gerçekte kim olduğunu anlatmak, İsrail tarafı için çok ciddi zahmet ve paraya mal olurken, bu yalanı yaymak, gönüllü vicdan budalalarının gayretiyle tek tıklamaya bakıyor.
İsrail’in Tevrat’taki bir ifadeye göndermeyle “Bulut Sütunu” adını verdiği harekat, elbette sözkonusu çekişmenin son raundu olmayacak. Fakat İsrail, hem hava operasyonlarında daha önceden pek alışık olmadığımız titizliğiyle, hem de sosyal medyayı kullanarak tüm dünyaya açıkça gösterdiği haklılığıyla bugünden yarına olmasa da yavaş yavaş meşruiyetini geri kazanacak gibi görünüyor.
Bunun sağlandığı bir atmosferde de insanlık düşmanı teröristlerin, İsrail Ordusu karşısında hiç şans bulamayacaklarını söylememe gerek yok herhalde.
http://doktorrobespierre.tumblr.com/post/36077072871/yavuz-h-rs-zlardan-ortadogu-masallar
Hamas ile İsrail arasındaki karşılıklı ateş furyasında ilk atışı kim yaptı şu anda bilmiyorum, kafam biraz karıştı. Çünkü eğer ilk atışı Hamas yaptıysa bunun Amerika dışında kimse tarafından söylenmemesi hayli ilginç geliyor bana.
Bizim uzun vadeli bakışlarımız ve hükümetin yüreğinde yer alan özlemler açısından yanında durmamız gereken belki Hamas olabilir, ama özellikle Türkiye'nin Hamas'ın da çok masum bir örgüt olmadığını, sütten çıkmış ak kaşık olmadığını görmesi gerekmektedir.
Hamas'ın "Yahudiler" denilince gözü kararmaktadır, bunun için belki de tarihi nedenleri olabilir, ama Hamas'ın ateş açan taraflardan birisi olması ve hatta ilk ateşi açan olduğu kuşkusunun bulunması, bizi bu olayda onun da sorumluluğunu görmeye itmelidir.
Şunu da unutmayın, geçmişte Hamas'ın bu tür durumlarda ortaya çıkmış bir sabıkası var. İsrail'in kendisine açılan ateşlere ateşin kaynağını tespit edip cevap verdiği de bilindiğinden geçmişte Hamas militanlarının, çatısına füze yerleştirdiği binalara kadın ve çocuk ağırlıklı nüfus yerleştirdikleri de ortaya çıkmıştı.
İsrail gelen ateşin kaynağına cevap verdiğinde Türkiye de dahil bütün Müslüman ülkeler anında ayağa kalkıp ölen kadın ve çocuklar söylemi başlatmışlardı. Hamas dünya kamuoyunun vicdanında İsrail'in suçlu muamelesi gördüğünü biliyor ve bu kamuoyunun ayağa kaldırılması için kadın ve çocukları acımasızca, vicdansızca öne sürebiliyor.Bunu söylüyor olmam, bu bölgede uzun vadede İsrail'in haksızlıklar yaptığını ve adaletsiz davranan bir ülke olduğunu görmeme engel değil tabii ki.
Ancak sadece şunu söylemek istiyorum; bu genel doğru özel durumlarda, örneğin bugün bazı haksızlıkların Hamas tarafından da yapıldığını görmemizi engellememelidir.
Türkiye eğer bu durum hakkında konuşacak, adalet ve sorumluluk dağıtacaksa bu tek taraflı olmamalı; olayın iki tarafına da eşit suç dağılımı yaparsak, adil olursak, biz büyürüz.
...
Bence AK Parti'ye düşen, bölgede büyük abi rolünü oynayacaksa, bölgeye adil davranacaksa her tarafa eşit adil davranmalı ve doğruları sakınmadan söylemeli. Eğer bir durumda Hamas'ın veya Müslüman Kardeşler'in de bir hatası varsa bunu en iyi ve etkili söyleyebilecek tek ülke Türkiye'dir. Bunu Müslüman Kardeşler de, Hamas da, İsrail ve Amerika da biliyor.
Obama ile Başbakan Erdoğan arasında yapılan telefon konuşmasında da bu gerçek ortaya çıktı. Türkiye, İsrail'e yanlışlarının hatırlatılmasını isterken Obama da "Siz de Hamas'a sakinlik telkin edin" dedi.
Türkiye bölgedeki her dine, her mezhebe konuşabilecek, tarafsızlık duygusu yaratabilecek tek ülkeydi; şimdi kendi duygularımızın, kalbimizin esiri olup bu avantajımızı kaybedersek çok kötü olur.
SerdarTurgut
http://www.haberturk.com/yazarlar/serdar-turgut/795361-muslumanlar-her-kosulda-hakli-midir
Verilen rakamlara göre 2010’da 200, 2011’de 600 Gazze roketi İsrail’e düştü.
İsrail, “Güvenlik Sütunu” adını verdiği bu son operasyonu, geçen çarşamba Hamas’ın askeri lideri Ahmed Jabari’yi aracının içindeyken bir füzeyle öldürerek başlattı.
2012’nin başından Jabari suikastına kadar geçen 10,5 aylık sürede Gazze’den İsrail’e yollanan füze ve roket sayısı 800’den fazlaydı (Kaynak: Foreign Affairs).
Bunların hatırı sayılı bir kısmının Hamas’tan da radikal olan İslami Cihad gibi gruplar tarafından ateşlendiği bilgisinin de altını çizelim.
“Güvenlik Sütunu”nun ilk üç gününde İsrail’e fırlatılan Gazze füzelerinin adedi, dün öğle saatleri itibarı ile 650. Bunlardan 27’si meskun mahallerde infilak etmiş.
Bütün bu verileri incelediğimizde, Gazze füzelerinin tehdidi altında yaşayan İsrailli sivil sayısının bu yıkıcı operasyonlara rağmen azalmak şöyle dursun arttığı gerçeğiyle karşılaşıyoruz.
2008’de dönemin Kadima liderliğindeki İsrail hükümeti de “Dökme Kurşun”un gerekçesi olarak Gazze’den atılan füze, roket ve havan mermilerini göstermişti. Kasım 2008 başından Dökme Kurşun’un başladığı aralığın son günlerine kadar geçen sürede 300’den fazla roket ateşlenmişti Gazze’den İsrail’e.
“Güvenlik Sütunu”nun gerekçesi de aynı roket tehdidi.
Manzara bir kısır döngüye işaret ediyor.
İsrail’in kendi güvenliği için kullandığı yöntem ve araçlar bu ülkeye ve halkına asla sürdürülebilir bir güvenlik sağlamadığı gibi kısır döngüyü daha da derinleştiriyor, içinden çıkılmaz hale getiriyor.
En başından beri bu böyle...
Birinci İntifada sırasında El Fetih’in bölünmesi için el altından Hamas’ın teşvik edilmesi...
Ve ikinci İntifada sırasında Gazze’deki El Fetih örgütü ve altyapısının imha edilerek, neticede Hamas’a iktidar yolunun açılmasından sonra...
Şimdi belki de Hamas’ın zayıflatılması sonucu, İslami Cihad gibi daha radikal grupların istifadesine uygun koşulların yaratıldığına tanık olacağız.
Kadri Gürsel
Bu arada, Gazze’yle ilgili gelişmelerin, Suriye’de Başşar Esad’ın tam köşeye sıkıştırılmakta olduğu bir sırada gelmesinin çarpıcı sonuçlarından birini Halifax’da birisi “İsrail’in Gazze bombardımanlarında 13 Filistinli öldü. Aynı gün, Suriye’de öldürülen insan sayısı bu rakamın 10 mislinden fazla” dedi.
Geçen hafta, Suriye muhalefetinin tabanı genişletilerek, Türkiye’nin kanatları altındaki SUK’nın yerine Doha’da ‘Suriye Devrimci Güçleri ve Muhalefetinin Koalisyonu’ adlı yeni bir yapılanmaya gidildi. Türkiye de bu oluşumu destekledi. Fransa daha da ileri gitti ve yeni örgütü ‘Suriye halkının tek meşru temsilcisi’ olarak tanıdı.
Bu adımı, Türkiye’nin ve daha da önemlisi ABD’nin izlemesi bekleniyordu. İsrail’e roket gönderilmesi ve ardından İsrail’in Gazze’ye saldırma hazırlıklarına giriştiği bir dönemde, Obama’nın ne böyle bir ‘siyasi adım’ atması ve ne de Suriye muhaliflerine çeşitli yollarla ama artan ölçüde askeri destek sağlamasının imkânı kalmadı. En azından askıya alındı.
Gazze’deki durum, Suriye’deki durumun ‘gözlerden çalınması’ gibi bir ‘acı gerçeğe’ işaret ediyor.
Türkiye, Ortadoğu’da ‘oyun’ falan kurmuyor, gelişmelere göre savruluyor. Bu da bir başka ‘acı gerçek’.
Cengiz Çandar
İsrail, Araplarla yeniden kapıştı. Bizim yandaş basın bunu manşetlere taşıyor, İsrail’in korktuğunu, herkesin sığınaklara kaçtığını falan iddia ediyor. Yandaş basına Başbakanlık’tan yine gaz
verilip manşet attırılıyor: “Obama ile Sayın Başbakanımız konuştu. Sayın Başbakanımız İsrail’i
kastederek Obama’ya ‘Söyle onlara, saldırıları durdursun’ dedi. Obama da Sayın Başbakanımızdan yardım istedi!” İşler iyice komediye dönüşünce, işte böyle oluyor… Ve yandaş basın cıvıklaştıkça, yalanlar ve palavralar böyle atılıyor. Tayyip çok güçlü adam!.. Dünya lideri Tayyip İsrail düşmanı, şeriatçı Arapların yandaşı!.. Ama sorunlarını siyasetle çözmek yerine, Türkiye’deki şeriatçıları sokağa döküp slogan attırıyor. Bunlar ufak gruplar olarak bir sürü yerde İsrail karşıtı gösteriler düzenliyor. Ortalıkta polis yok! Onların gösteri yapması serbest! Bu gösterilerden biri birkaç gecedir Ankara’da, Protokol Yolu’ndaki İsrail Büyükelçisi’nin konutu önünde sergileniyor. Birkaç yüz kişi orada toplanıp gecenin geç saatlerine kadar tekbir getiriyor, slogan atıyor. O saatlerde Protokol Yolu’ndan geçen araçlara zorla korna çaldırılıyor.
Her gece karanlıkta yapılan bu eylemi polis görmüyor, duymuyor! Cumhuriyet mitinglerine yasak getirmeye kalkışan Ankara Valisi Alaaddin Yüksel herhalde o saatte uyuyor ki, bu yasadışı gösteriler için önlem alamıyor! Demek ki Tayyip siyasetten falan umudunu kesmiş, İsrail üzerinde siyaset yoluyla baskı kuramayınca işi Allah’a havale etmiş! Caddelerde gece yarısı topluca tekbir getiren bindirilmiş kıtalardan medet umuyor!
Emin Çölaşan
http://sozcu.com.tr/ulkemizden-cok-parlak-sayfalar.html
Geçmişte Filistinlilere de İsraillilere de sözünü dinletebilen, iki taraf arasındaki gerilimleri düşürme konusunda bütün dünyanın aracı olarak devreye sokmak istediği Türkiye, bugün ABD’nin, Mısır’ın kapısını çalıyor ve telefonun ucunda “İsrail’e söyleyin” diye başlayan cümlelerle ‘Gazze’lilerin derdine ‘hariçten’ derman arıyor.
ABD seçimlerinin üzerinden 11 gün geçti. Sandy kasırgası yüzünden yeterince sıkıntıda olan Barack Obama, seçimin hemen arkasından eski CIA Başkanı David Petreaus’un merkezinde olduğu bir krizle boğuşmaya başladı. Bu da yetmez gibi, daha kabinesini kuramadan İsrail Gazze’yi kuşattı. Obama’nın bu kadar işin içinde konuk ağırlaması zor görünüyor, ama Başbakan Erdoğan’ın da bir Washington ziyareti için nabız yokladığı konuşuluyor.
Erdoğan’ın konuşmak isteyeceği çok konu olabilir. Ancak Obama için durum farklı. ABD kaynaklarına göre, son yüz yüze görüşmeden bugüne, yeniden bir araya gelmeyi gerektirecek bir gelişme yok. Türkiye’nin talep ve görüşleri aynı, ABD’nin de bunları karşılama konusunda bir adım öteye gitmesi söz konusu değil. Aksine, seçim sonrası Kongre’nin siyasi tablosu Türkiye aleyhine değişmiş. İsrail’le ilişkiler ile insan hakları ve özgürlükler karnesindeki manzara Kongre’nin Türkiye’ye bakışını belirliyor. Bir taraftan ABD’ye güvenmeyip, diğer taraftan ‘PKK’ye karşı daha fazla işbirliği’ talebi ABD güvenlik bürokrasisinin tepkisini çekiyor. ‘Yükselen yıldız’, Mısır Cumhurbaşkanı Mursi’yi de unutmamalı. Erdoğan’ın bölgedeki rolü ile birlikte, Obama’nın gönlünü de çalmış durumda.
Deniz Zeyrek
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1108277&CategoryID=78
İsrail’de her beş çocuktan dördü teknik eğitimde...
Seçmeli dersleri motor, mekanik, bilgisayar, havacılık, gemicilik, tasarım, inşaat, tarım, vs...
Bir de sen seçmeli derslerini say istersen...
Yarısı çöl İsrail dünyaya tohum satıyor... Tarım ülkesi Türkiye tohumunu dışarıdan (173.9 milyon dolara) alıyor...45.7 tonu İsrail’den...
Savaşta dersen...
Şu anda uçan uçaklarımızın son bakımını İsrail yaptıydı... Pilot oturunca şüpheleniyor zaten, yanında sanki gözükmeyen bir İsrailli pilot mu var ne?..
Tankların revizyonunu İsrail yaptı...
İnsansız İsrail uçaklarını daha geçen gün iade ettiler, yedek parça vermediler diye...
Sen imam yetiştir...
Üfürsün, artık kim uçarsa...
Bu sebeptendir...
Dünyanın en hukuksuz, en haksız, en ahlaksız savaşını sürdüren İsrail’in nüfusu 7.5 milyon...
Çevresinde 300 milyon Müslüman...
Ama tümünü pataklıyor...
Bekir Coşkun
http://cumhuriyet.com.tr/?hn=379316
“Arap çevresinde kahramanını arayan bir rol amaçsızca dolaşıyor” diyen Nâsır, kendisine yakıştırılan kahramanlığa karşı pek de tevazu sahibi değildi. Bahsettiği rolü kendi vücuduna tam oturan bir kıyafet gibi giymişti. Çoğu insana göre de bu rolün kurbanı oldu.
Nâsır bugün, Arap coğrafyasında askeri yenilgilerden siyasi zaferler çıkarmayı başaran, popülist bir ekonomi politikasını, devrimci bir zafer olarak sunan pragmatist bir politikacı olarak hatırlanıyor.
Davos çıkışının ardından Erdoğan için yeni Nâsır benzetmesi yapılırken “Ortadoğu’nun kaygan zemininde kahramanlığın ne derece değişken olduğunu hatırlamak yararlı olur” şerhini düşmüştüm.
Tarih değişse de tarihin gerçekleri değişmiyor. Dört yıl içinde Arap coğrafyasında taşlar yerinden oynarken, o günün dostları bugünün düşmanları oldu.
Davos’tan hemen önce Suriye ile İsrail arasında arabuluculuk yapan Türkiye, bugün ikisiyle de diplomatik açıdan köprüleri atmış vaziyette. Dört yılın en kısa özeti Perez’in katil, Esad’ın ise Esed olması.
Bu süreçte Libya’da Kaddafi, Tahrir Meydanı’nda Mübarek tarihten silindi. Türkiye ise “sıfır sorun” politikasıyla domine ettiğini düşündüğü Ortadoğu politikasında bu savrulmalardan payını aldı.
Bugün İsrail, dört yıl önce ne yapıyorsa aynısını yapıyor. Erdoğan’ın deyişiyle en iyi bildiği işi, öldürmeyi sürdürüyor. Türkiye ise ‘sıfır sorun’ ve arabuluculuk mottosuyla başladığı politikasında Suriye ve İsrail’e düşman, Irak hükümetine küs, İran ile Suriye konusunda bambaşka bir noktada.
Erdoğan’ın Mısır seyahati vesilesiyle yeniden Nâsır benzetmeleri yapanlar çıkacaktır. Dün gördük ki kendisiyle kıyaslandığı Nâsır’ın ülkesinde hâlâ popüler. Ama Türkiye’nin Ortadoğu politikası düşünüldüğünde ne Mısır dört yıl önceki Mısır ne de Erdoğan dört yıl önceki Erdoğan.
Belki de böylesi daha sağlıklı. Çünkü Ortadoğu’nun yakın tarihi, bize reel politikanın kahramanlarca belirlenmediğini gösteriyor. En azından Nâsır’ın hikâyesi öyle diyor.
Gökçe Aytulu
Bir halk düşünün…Bu topraklarda yaşayan en kadimlerden biri…Tarihi binlerce yıl öncesine dayanan…Bu nedenle acılarını da her daim belleğinde saklayan…Ve bu halkın güçlü bir Tanrı inancı olduğunu düşünün…Onları hem bir arada tutan…Dünya üzerinde toprak veren…Koruyan kollayan…
Hem de zaman zaman en ağır sınavlardan geçiren…
Bu nedenle kovulan, yasaklanan, öldürülen bir halk…
Ve işte bu topluluk yine yeniden hedefte…
Nedeni 6 milyon soydaşlarını / dindaşlarını kaybettikleri, Avrupa’nın ortasında dünyanın sessiz kaldığı soykırım sonrasında kurdukları devlet, İsrail’in politikaları.
Türkiye’de de dünyanın dört bir yanında da hep aynı yanılgı var.
İsrail ile Yahudiler eşanlamlı kullanılıyor.
Bu denklemin doğru olmadığı bilinse de görmezden geliniyor işte…
Özellikle de tansiyonun arttığı dönemlerde…
İsrail’in her günahı ister istemez hanelerine yazılıyor dindaş/ soydaşlarının.
Sanki kararı tek tek onlar veriyormuş, suçlayanın vicdan karnesi tertemizmiş gibi…
İsrail’e göre “terör örgütü” Filistin’deki direnişçiler…
Tıpkı Türkiye’deki Kürt gruplar gibi…
İki gerilla grubunun da hedefi siviller oluyor zaman zaman.
Bu kendi kamuoylarında meşruiyetlerini sorgulatıyor.
Ama sonuçta takipçilerini “işgal” altındaki toprakları için savaştıklarına ikna ettiklerinden işledikleri suçlar sümen altı ediliveriyor.
Bir de üstüne karşılarındaki devletler orantısız gücü ile tozu dumana katınca denilecek söz kalmıyor ortada…Ne taş üstünde taş.
Ne de zaman zaman omuzlar üstünde baş kalıyor…
Başbakan Erdoğan daha geçenlerde bir kez daha “sizin teröristiniz iyi bizim teröristimiz kötü” anlayışının olmaması gerektiğini söyledi.
Peki Türkiye şu anda ne yapıyor?
Madem ki devletlerin “terörle mücadeleleri” hak, sınır ötesi operasyonlarla “terör odakları” vurulmalı ve sivil kayıplar da bu süreçte olabilir görülmeli (hatta yanlış istihbaratla onlarca sivil de ölebiliyor Uludere’de olduğu gibi) o zaman Ankara’nın Tel Aviv’e tepkisi ne kadar kendi içinde tutarlı?
90’lı yıllarda Filistinli gruplar için kocaman kocaman “terör” puntoları yazan Türk medyasının bugün birden direnişçi olarak tanımlaması ama hala PKK’yı “terörist” olarak nitelemesi ne kadar gerçeği yansıtıyor?
Halbuki iki tarafta da birer devlet ve birer direnen kesim yok mu?
Neden bu konuda en “demokratlar” bile söz İsrail’e geldiğinde savaş baltalarını çıkartıveriyorlar?
Aslında sorunun yanıtı basit.
Türkiye’nin genlerine işlemiş antisemitizm.
Her İsrail operasyonunda kamuoyunda yükselen Yahudi düşmanlığı bu tavrın nedenini açıklamaya yeterli değil mi?
M.Serdar Korucu
İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarını kınıyoruz.
İktidar ve destekçileri her zamanki gibi İsrail aleyhine dilediklerini yazıp söylüyorlar.
Halka baktığımızda da “resmi görüşün” İsrail’e en ağır dille saldırmak olduğunu görüyoruz.
Ancak teke tek kalındığında başka bir gerçek ortaya çıkıyor.
Kalabalık içinde “cani İsrail” diyenlerin özel sohbetlerde “Helal olsun bu İsrail’e” dediklerine herhâlde sizler de tanık oluyor hatta belki siz bile bu cümleyi kullanıyorsunuzdur.
Nedeni basit; çünkü İsrail, haklı da olsa haksız da, söylediğini yapıyor.
“Bana füze atma hesabını çok fena sorarım” diyor. Eğer karşı taraf füze atarsa bunun hesabını anında soruyor.
Hamas İsrail için bizdeki PKK ile aynı şey. İsrail Hamas’ın saldırılarına “kof” açıklamalar yaparak güç gösterisinde bulunmuyor.
“Vururum” diyor ve vuruyor. İsrail son bir ylda 7 Hamas yöneticisini vurdu.
İşte son olay.
Ahmet Cabari Hamas’ın askeri kanadının en tepesindeki isim. Çok sıkı korunuyordu. Anlatıldığına göre Cabari dikkat çekmeyen 7 makam aracı kullanıyormuş. Hangisine bindiğini kimse bilmiyormuş.
Ama Mossad o gün Cabari’nin bineceği aracı tespit etmiş. Sonuç, Cabari’nin aracı bir füze ile yok edildi.
İşte İsrail’e karşı duyulan gizli hayranlık buradan kaynaklanıyor.
İsrail sadece gürlemiyor, aynı zamanda yağıyor.
Türkiye’nin ise sadece gürlediğini, ama yağmadığını gören kamuoyu, belki sesini çok yükseltmiyor ama herkesin içinde derin bir sızı olduğu da kesin.
Çünkü İsrail dediğini yaparken, Türkiye örneğin “Doğu Akdeniz’de seyrüsefer hakkımızı kullanacağız” iddiasının neden gerçekleşmediğini soramıyor.
Suriye’ye karşı “yeni angajman koşullarını kabul ettik, sınırımıza şu kadar yaklaşan Suriye’ye anında karşılık verilecektir” açıklamasının neden hayata geçirilmediğinin cevabını alamıyor.
Güney Kıbrıs’ın “münhasır ekonomik bölgede petrol arayamayacağını” ve “bunu yapmaya kalkarsa silahlı müdahalede bulunacağımızı” bildirdiğimiz halde hiçbir şey yapılmamasını anlayamıyor.
Bu halk yıllardır binlerce Mehmetçik’i şehit eden PKK liderlerinden birinin bile “etkisiz hâle neden getirilemediğini” çözemiyor.
İsrail’se bunların hepsini yapıyor.
Halk da çok öfkelense bile İsrail’e karşı gizli bir hayranlık duyuyor.
Can Ataklı
Biri...
Allah’ın rehberliğinde bulut sütunu adlı saldırıyla çocuk öldürmüş.
Diğeri...
Allah’ın silahı olarak adlandırılan “Sicil Taşı” füze saldırılarında çocuk öldürmüş...
İkisi de çocuk...
İkisi de tertemiz ve günahsız...
İkisi de çocukluk yıllarının masum güzelliğini yaşama-ktaydılar.
Yürek-lerinde kimseye düşmanlık yoktu.
İkisi de “Bulut Sütunu”nu veya “Sicil Taşı”nı hiç duymuş değiller.
Bu iki ifadenin canlarını alacak ikiz cellatlar olacağını bilemezlerdi herhalde.
Dini referanslarla çocuk öldürmek 21’inci yüzyıl dünyasında anlaşılır şey değil.
Yer küredeki her biri bunda kendi mesuliyet payını sorgulamalı.
Allah’a çocuk kurban etmek daha Hz. İbrahim Peygamber zamanında yasaklanmış değil miydi.
Güneri Civaoğlu
İsrail’in bu adımı neden atmış olursa olsun, özellikle sınırlı kalmayıp 4 sene önceki gibi kapsamlı bir operasyona dönüşürse bu eylem üç sonuç doğuracak. Öncelikle, Arap Baharı denilen süreç, her ne kadar Arap dünyasının yıllanmış kimi otokratik rejimlerini yıktığı için devrim olarak nitelense de bu başarısını zihinlerde yaşanan başka bir devrime borçlu. O da belki 50 yıldır Arap sokağı ve aklının ilk kez, İsrail blokajından kurtularak, özgürlük, adalet, aş ve iş gibi daha temel meselelere odaklanmasıydı. Tahrir’i dolduran kitlelerin İsrail, Amerikan bayraklarını yakmakla uğraşmaması, Mübarek ve benzerlerinin yıllardır büyük hünerle kullandığı klasik oyunlarının işe yaramayacağının işaretiydi. İsrail’in Gazze’ye saldırarak tekrar Filistin meselesini denkleme taşıması, değişim sürecinin önünü kesmek için zekice bir hamle olabilir.
İkinci sonuç, ilk maddeyle doğrudan alakalı. Daha iktidarlarının baharında Filistin meselesiyle uğraşmak zorunda kalmak, başta Mursi olmak üzere yeni yönetimleri sokağın öncelikli talebi olan reformlardan uzaklaştıracak bir tuzağa dönüşebilir. Bir de köklü, zor meseleleri çözmenin zorluğuna, Filistin konusunda retorikle popülizme oynamanın kolaylığı tercih edilirse tarihî bir fırsat kaçmış; akıllı bir müdahaleyle devrim hedefinden sapmış olur.
Üçüncü sonuç ise İsrail ile ilgili. Netanyahu, Gazze’ye saldırarak, Arap Baharı ve özellikle Suriye krizinin gölgesinde kalan Filistin’in meselesini, dünya ve bölge dengelerinin hiç lehine olmadığı bir ortamda tekrar gündeme getirmiş oldu.
Belki de İsrail’in hesabı Gazze’nin ötesinde Suriye ve Ortadoğu’daki değişimi vurmak...
Abdülhamit Bilici
http://beta.zaman.com.tr/columnistDetail_getNewsById.action?newsId=2016969&columnistId=1022
İsrail etrafı düşmanlarıyla çevrili küçücük bir ülke.
Nüfusu İstanbul’un yarısının bile altında.
Coğrafi olarak da çok küçük ama…
Çok gelişmiş teknolojisi, istihbari ve askeri yapısıyla da çok büyük bir ülke.
Düşmanlarını dünyanın neresinde olursa olsun bulup yok ediyor.
Dünya'da üretilen askeri teknolojinin büyük bir bölümünü onlar üretiyor.
Coğrafi, nüfus ve ordu olarak dev bir ülke Türkiye…
Ama teknolojisi, istihbaratı ve genel yapısı itibarıyla hantal ve küçük bir ülke.
Daha piyade tüfeğini bile yeni yapıyor, o da büyük bölümünü kopyalayarak.
Yani şu meşhur söz “mühim olan boyu değil işlevi”.
35 yılda içinden çıkan bir örgütü bitirememek işlev ve stratejik olarak küçüklüktür!
Bu haliyle Türkiye’nin etrafı İsrail kadar çok düşmanla çevrili olsaydı, ömrü 10 yıl bile olmazdı.
Türkiye dünya çapında bilim adamı, siyasi, istihbaratçı ve asker çıkaramıyor…
O nedenle de coğrafi ve stratejik büyüklüğünün hakkını veremiyor.
Bunun sebebini buraya yazarsam kıyamet kopar!
Ama ne yapıp yapıp bu sorunu çözmeliyiz.
Yoksa küçülme kaçınılmaz!
Ülkemiz oraya doğru koşar adım gidiyor…
Tuncer Bahçivan
http://gazeteci.tv/israil-mi-buyuk-turkiye-mi-5539y.htm
Hem İsrail’in hem de Amerika’nın sınavından geçen ülke ise Mısır… Müslüman Kardeşler üyesi yeni Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi, kontrolü ele alıp orduyu ekarte ettiğinden bu yana normalleşme çabasında. İsrail ile 1979 Camp David statükosuna pek fazla dokunmadan yeni dengeler kurmaya çalışıyor. Ekonomiyi düze çıkartmak için IMF’nın kredisine, yani ABD’nin de onayına ihtiyacı var. Sina Yarımadası’nda cirit atan cihatçılar, salt İsrail’in değil Mursi’nin de sabrını zorluyor. Tam da ABD yönetimi ile Suriye’de rejim değişikliğinin güvenli yolunu aralamaya çalışırken, başına Gazze derdi açıldı Mursi’nin. İki gün gecikmeyle de olsa “Filistin halkını yalnız bırakmayacağız. Mısır eskinin Mısır’ı değil, Araplar da eskinin Arapları değil” diyerek gözdağı vermiş olsa da, İsrail ile açık savaş riskini alabilir mi? Çok şüpheli. Kişisel olarak Türkiye ile kısa vadede elbirliği ederek gerilimi dindirmesi olasılığına umut bağlıyorum.
Kıssadan hisse… Uluslararası toplum tam da Suriye’de 20 aydır belli bölgelerdeki kırsal kesimin ötesinde etkisiz kalan muhalefete yeni bir yol çizmeye çabalamaktayken; yeni kurulan Suriye Ulusal Koalisyonu’nun merkezi Kahire olarak belirlenmişken; İsrail 'yeni Ortadoğu'ya rest çekti. Askeri kayıplar yaşar yaşamaz o ayrı. Asıl mühimi Araplara Müslüman Ortadoğu’nun asıl büyük meselesinin Filistin olduğunu anımsatmış olması. Ve ortada tek bir Filistin yerine, Batı Şeria’da güdük kalan bir Abbas yönetimi, Gazze’de de 'Hamasistan' var. İsrail için bundan iyisi de ‘Şam’da kayısı’…
Ceyda Karan
http://tv.haberturk.com/blog/ceyda-karan/794754-israil-yeni-ortadoguya-rest-cekiyor
Eski yapılardaki emir-komuta rejimlerinin yürüyemeyeceği, onların simetrik ittifaklarının devam etmeyeceği bir dönem söz konusudur. Artık halkların iradesinin devreye girdiği, kaynakların bu yeni yönetim biçimleri tarafından kullanıldığı bu süreçte, küreselleşmenin etkisiyle şekillenen yeni dünya sisteminin, bölgeyle yatay ilişkiler kurmak zorunda olduğu bir zaman kesitindeyiz.
İsrail, eski dünya sisteminde sürdürdüğü politikalarla ve anlayışla yeni Ortadoğu'da mevcudiyetini sürdüremez. Bunda ısrar etmek, sürdürme iddiasını desteklemek, Batı açısından yeni Ortadoğu'yu kaybetme, bu yeni sürecin imkanlarını yitirme anlamına gelecektir. Oysa küreselleşmenin kendisi, eski dünya sistemini değiştirirken, bütün bu hiyerarşik yapıların uluslararası sistemden tasfiye edilmesini kolaylaştıracak bir iklim oluşmuştur. İşin özeti küreselleşme, Batı'ya eski İsrail'i taşımanın ağır bir maliyeti olduğunu söylemektedir.
ABD seçimleri, İsrail lobisinin bütün çabalarına rağmen, Obama'nın kazanmasıyla, bir anlamda eski dünya sisteminin parametrelerinin değiştiğini de tekrar hatırlatmıştır. Bunun sonucu açıktır: İsrail'in bölgedeki eski ilişkilere dayanarak konumunu devam ettirmesinin imkanı kalmamıştır ya değişecektir ya da varlığını tehlikeye atacaktır.
Vedat Bilgin
http://gundem.bugun.com.tr/gelecegin-dunyasinda-israil-in-yeri-var-mi-yazisi-211644
İsrail, Gazze üzerinden şu ihtarı çekiyor: ‘Ortadoğu’nun yeni aktörleri kim olursa olsun İsrail’in kısmi ‘Arap meşruiyeti’ sunan Camp David düzeninin değişmesine, Golan’da fiili bir durumun oluşmasına, Gazze ya da Lübnan’da İsrail’in güvenliğine yönelik tehdidin büyümesine, uluslararası toplumda meşruiyetinin sorgulanacağı ya da Filistin Yönetimi’nin BM’de tanınmasına yönelik yeni bir sürecin başlamasına izin vermem.’ En başta bu Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi için bir sınav. Filistin davasında Mursi’ye yaşatılacak ‘acziyet duygusu’ İsrail’in ilk etapta elde etmek istediği bir sonuç olabilir. Çünkü Cemal Abdunnasır’dan beri Filistin meselesini bayraklaştıran bir liderden yoksun olan Arapların Mursi’den beklentisi yüksek. Peki Mursi bu beklentileri karşılayabilecek kadar eli rahat mı? Şimdilik Tel Aviv elçisini çekmekten daha ileri bir adım atabileceğinin sinyalini vermiyor. Gazze’nin tek nefes borusu Refah sınır kapısını bile İsrail’in rıza gösterdiğinden daha fazla Filistinlilere açamamışken İsrail’i cezalandırmaya yönelik ileri adım atabilir mi? Zor gözüküyor.
Fehim Taştekin
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1108095&CategoryID=100
İsrail’in Türkiye’den beklentisini ise Sfari şöyle dile getiriyor: “Kendisi de terörle mücadele içindeki Türkiye, İsrail’in durumunu en iyi anlayacak ülkedir. Gazze’den gelen roketler nedeniyle 1.5 milyon insanımız sürekli sığınaklarda. Nüfusunuza oranlanırsa 15 milyon Türk’ün sığınakta yaşamasıyla aynı şey. Saldırılara karşılık verirken yanlışlıkla çocukların, sivillerin ölümüne neden oluyorsak üzgünüz. Amacımız halkımızın güvenliğini sağlamak.”
Kriz sırasında öne çıkan sürpriz ülke Mısır oldu. Uluslararası kamuoyu artık Türkiye’nin değil, Mısır’ın tepkisini önemsiyor. Tel Aviv’deki Mısır büyükelçisinin geri çağrılması flaş haber olarak yer aldı dünya ajanslarında. ABD Başkanı Obama’nın İsrail Başbakanı Netanyahu ile birlikte aradığı ikinci isim de Mısır Cumhurbaşkanı Mursi oldu.
AKP hükümeti Mavi Marmara gemisini, müdahale edileceğini bile bile göndererek İsrail’le ilişkilerin bozulmasına zemin hazırlamış olmasaydı, bugün Ortadoğu’da çözümün anahtarı Kahire değil Ankara’nın elinde olacaktı.
Utku Çakırözer
http://cumhuriyet.com.tr/?hn=378888
Biliyorsunuz değil mi, İsrail’de bu anlayışa karşı direnen, Filistinlilerin haklarını savunan dürüst ve cesur Yahudi aydınları var.
Bence dünyanın en yürekli insanları o “muhalifler”, her an “vatan hainliğiyle” suçlamaya hazır gerici bir kitlenin ortasında gerçekleri hiç tavizsiz savunuyorlar.
Başbakan Netanyahu’yu çok ciddi biçimde eleştiriyorlar.
Filistinlilerin haklarının verilmesini istiyorlar.
İsrail başbakanının “bombayla” çözmek istediği bu sorunun “insan hakları” temelinde çözülebileceğini söylüyorlar.
Eminim, Filistinlilerin haklarını savunan Türkler bu İsrailli aydınlara saygı duyuyorlardır.
Peki, bir soru sorayım izninizle.
O muhalif aydınlar Türkiye’de yaşasaydı, sizce tavırları ve duruşları ne olurdu?
Çocuklarını “anadillerinde” eğitme hakkına sahip olmayan bir kavmin bu en insani hakkını mı savunurlardı yoksa “bu hakkı vermek şeytan oyunudur” diyen bir anlayışı mı?
İsterseniz şöyle de sorabilirim:
İsrail yönetimi, Filistinlilerin çocuklarını “anadillerinde” eğitmesine izin vermezse, siz İsrail yönetimini mi yoksa Filistinlileri mi desteklerdiniz?
Kendi ülkenizdeki Kürtler için başka, Ortadoğu’daki Filistinliler için başka “ölçüleriniz” yok, değil mi?
Filistinlileri, insan olduğunuz için, vicdanınız olduğu için, haksızlıklara tahammül edemediğiniz için savunuyorsunuz, değil mi?
O insanlık, kendi ülkenizin sınırları içinde yok olmaz değil mi, vicdanınız bu ülkenin sınırları içinde susmaz değil mi?
Ahmet Altan
http://www.duzceyerelhaber.com/kose-yazi.asp?id=11764
Bölge ülkelerinde sokaklar kendilerini yönetenlere karşı tepkililer. Ürdün, Kuveyt, Bahreyn de kaynıyor. Lübnan'da mezhep çatışması, Irak'ta etnik kavga kapıda. Lakin bir anda İsrail'in o koca gölgesiyle siyaset arenasına dönmesi bütün dengeleri değiştirebilir. İsrail varken, başka düşmana gerek yok felsefesi hareketlendiğinde, farklılıklar aşılır, tabanlar entegre hale gelir. İsrail'in Gazze saldırısının zamanlaması bu bakımdan çok önemli. Sokağın dikkati başka bir yöne doğru çevrilirken, kendisini bir süredir saklayan gerçek düşman tekrar yüzünü gösteriyor. Şimdi her türlü komplonun, isyan hareketinin, siyasi problemin kaynağı olarak tanımlanabilecek bir günah keçisi var gibi. Kötülükler prensi sahalara döndü algısının hakim olması kaçınılmaz.
ABD'nin verdiği net desteğe rağmen, gerçekte Obama'nın ve çevresinin Netanyahu hükümetinden hiç hoşlanmadığı biliniyor. Ocak ayında yapılacak seçimlere iç kamuoyu desteği bulabilmek adına sertleştirilen İsrail hükümetinin dış politikası, ABD'nin stratejisiyle uyumlu olmadığı takdirde, İsrail'in yalnızlaşması mümkün. Mahallenin şımarık çocuğuna ders verme temayülündeki Amerikalıların sayısı giderek artıyor. İsrail öylesine Ortadoğululaşmış ki, eski Ortadoğu'ya var gücüyle sahip çıkıyor; eski değerlerini muhafaz etmeye çalışmaktan kendini yeni düzene adapte edemiyor. Oysa bu aralar eskiyen her şey çöpe atılıyor.
Deniz Ülke Arıboğan
http://www.aksam.com.tr/israilde-degisen-bir-sey-yok-8316y.html
Halen yönetimde olan hükümetimizin dış politikada yaptığı en büyük hatalardan biri ISLAM alemine şirin görünmek ve yurt içinde dindar kesimin oylarını toplamak için İSRAİL'le Türkiye arasında yıllardır olan dostluğu bozmaktır. Ben Yahudi değilim ve İsrail'in ortadoğu politikasını da savunmuyorum ama dindar kesimin oyları uğruna Van Minit efeliği ve Mavi Marmara olayını bahane ederek İsrail düşmanlığını pekiştiren hükümet Türkiye'ye büyük kötülük yapmıştır. Ortadoğunun istikrarı ve her iki ülkenin menfaati için Türk - İsrail dostluğunun devamı çok önemlidir. Mavi Marmara olayı üzücüdür ama bu olay istismar edilmiştir. Türkiye tamamen haklı değildir o olayda.
İsrail ve İslam alemi dahil tüm ülkelerle iyi ilişkiler geliştirelim ama bilelimki Arap ülkeleri tarihte hep Türk düşmanı olmuşlardır ve birbirlerini de sevmezler. İslami kesim oyları için İsrail - Türk dostluğunu bozmak hem Türkiye'nin aleyhinedir hem de bölgenin barış ve istikrarını bozar. Türk -İsrail dostluğu için İsrail'in yanlış uygulamalarını tasvip etmek gerekmez Yahudi propagandisti olmak ta gerekmez. Tersine İsrail'in haksız ve yanlış uygulamalarını eleştirmek ve engellemek dost ülke olarak daha kolay olur.
Rasih Bensan
Gazze’ye karşı İsrail operasyonu altıncı günündeyken, acilen bir ateşkesin sağlanması açısından hangi Türkiye Hamas dahil bölgesel ve küresel aktörler nezdinde daha değerlidir?
İsrail ile konuşabilmesine yetecek mesafeyi korumuş bir Türkiye mi? Yoksa, İsrail ile konuşamayan bir Türkiye mi?
Bu iki Türkiye’den hangisi bölgesinde daha etkili bir aktör olurdu?
Tabii ki birincisi. İsrail ile konuşabilen Türkiye.
Ama Türkiye İsrail ile konuşamıyor.
Türkiye’nin İsrail ile ilişkilerinin normalleşmesi için ön koşulları Mavi Marmara için özür ve tazminatla sınırlı kalsa idi, yine de bir imkan doğabilirdi. Ama Sayın Başbakan Erdoğan bu iki ön koşula 2011’in temmuzunda resmen bir üçüncüsünü, İsrail’in Gazze ablukasının kaldırılmasını ekledi... Ve normalleşme konusunu Türkiye-İsrail ikili ilişkilerinin bağlamından çıkarıp, zaten bir kısır döngüye dönüşmüş olan Gazze denkleminin içine hapsetti.
Türk diplomasisi Gazze çıkmazının mahkumu yapılmıştır.
Bu yüzden Netanyahu’ya telefon açılamadığı için Obama’yla, Putin’le yetinilir ve onlara “İsrail’i ikna edin” denilir. Onlar da herhalde Türkiye’den bir mesaj gelse de İsrail’e iletsek diye bekliyorlardı.
Mahkum diplomasiyle ancak bu kadar
Kadri Gürsel
Gazze ve Filistin meselesinde hiçbir taraf sütten çıkmış ak kaşık değildir. Tarihi kaynaklara baktığınızda Filistin’in geçmişte İsrail toprağı olduğunu ama daha sonra egemen devletler tarafından İsrail halkının tarihin derinliklerinde yurtlarından kovulduklarını görürsünüz. Aynı şekilde yakın tarihte de İsrail, Filistinlileri sonradan elde ettikleri yurtlarından kovmuştur. Bu esnada her iki olayda da her iki taraf akıl almaz zulüm ve işkenceler yapmışlardır.
Filistin Güçlü olsaydı geçmişte Emevilerin ya da bugün İsrail’in yaptığının aynısını yapmaz mıydı? Bugün dünya kapılarını kilitlemeden gece uyuyamamaktadır. Aynı şekilde polisin olmadığı bir coğrafyada neler olabileceğini tahmin bile edemezsiniz. Bu ortamın sebebi ve baş aktörü insanın, Gazze’de herhangi bir taraf adına aynı şeyi yapmayacağını iddia etmesi ne kadar inandırıcı olabilir?
Serdar Adem İşler
http://duzceyerelhaber.com/kose-yazi.asp?id=11836&serdar_adem_isler-gazzeye_ideolojik_bakis
İslam Alemi kendini savunurken aşırı güç kullandığı için İsrail’e büyük tepki duyuyor.
Haklılar da, lakin anlayamadığım bir şey var…
İsrail 10 Müslüman öldürüyorsa, Müslümanlar biri birini 100 öldürüyor…
Afganistan, Irak ve Suriye’de her ay ortalama 6-7 bin Müslüman biri birini öldürüyor.
Hem de bazılarını saçından tutup, tekbirle kurban keser gibi kafa keserek öldürüyor…
E İsrail öldürünce kıyamet koparanlar, Müslümanlar biri birini öldürürken niye tepki koymuyor?
Sizce bunda bir tuhaflık yok mu?
...
Başbakan Kahire’de konuşuyor,(dedikleri herkese çevrilmiyor ama herkesi alkışatıyor) helal olsun…
Ancak Başbakan öyle bir laf etti ki hala anlamadım.
Mısır’da iken İsrail’e, “artık 2008'de değiliz hesabını iyi yap" dedi!
Ne demek istedi anlayan var mı?
“Son 4 yılda super güç olduk döveriz” mi demek istiyor?
Hatırlatalım, Obama İsrail’e sonuna kadar destek verdiğini açıkladı.
Obama kim? Güya Başbakanımızın kankası…
Yani, Ortadoğu Kasımpaşa değildir, İsrail de Türk muhalefeti…
Altından kalkamayacağın lafı etmeyeceksin…
İşin garip yanı İsrail, Erdoğan’ın bu oldukça agresif sözlerini hiç kale bile almadı!
Tuncer Bahçivan
http://www.gazeteci.tv/israilin-en-buyuk-muttefiki-turkiyedir-5547y.htm
http://www.haberturk.com/yazarlar/yavuz-semerci/795126-filistine-once-arap-gitsin
http://www.haberturk.com/yazarlar/soli-ozel/794595-gazze-operasyonunun-perde-arkasi
http://interaktif.ntvmsnbc.com/filistinisrailsorunu/index.html
http://www.gazeteport.com.tr/yazar/2/yavuz-semerci/2933
http://www.duzceyerelhaber.com/kose-yazi.asp?id=11771
http://deniztansi.blogspot.co.il/2012/11/israilden-savunma-kolonu-operasyonu.html?spref=fb
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/21927943.asp
http://kehaber.org/2012/11/17/7226/
http://www.hasturktv.com/israilde_gundem/4934.htm
http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/taspinar/2012/11/19/ortadogu-obamayi-beklemiyor
http://www.sabah.com.tr/Cumartesi/Yazarlar/dorsay/2012/11/17/rengarenk-bir-ahenk
http://fekmekci.wordpress.com/2012/11/18/israil-gazze-ve-teror-dusunce-notlari/
http://haber.stargazete.com/yazar/siyasetin-baska-araclarla-devami-olarak-savas/yazi-705515